KOMİSYON KONUŞMASI

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkanım, şimdi, insanlar yoruldu, hepimiz yorulduk, bu arada sinirler bozuldu, tahammül güçleri hemen hemen yok oldu diyelim. Yani ben size özel olarak söylediğimi buradan tutanaklara geçmesi amacıyla bir daha söylüyorum: Biz bu maddelerde konuşmaktan vazgeçmeyeceğiz. Yani siz sabaha kadar diyorsanız biz de sabaha kadar çalışırız ama bu sağlıklı bir çalışma ortamı değil Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Yok, yok, ben öyle bir şey demiyorum.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Şimdi, biz iş güvenliğiyle ilgili, pek çok şeyle ilgili düzenlemeler yapalım diyoruz ama kendi sağlığımızla, buradaki yasama faaliyetinin sağlıklı olmasıyla ilgili en ufak bir çaba sarf etmiyoruz. Yani dayatma yapılıyor bize, "Sabaha kadar çalışırız." Bu şimdi sağlıklı bir çalışma ortamı değil Sayın Başkan, yani olmaz böyle bir şey.

Biz doğru şeyler olsun ya da bu konudaki düşüncelerimiz tutanağa geçsin, yani tarihe not düşelim ve aynı zamanda yapılan yanlışlıklardan dolayı... Gelecekte belki yargılanacak insanlar açısından da bu tutanaklar çok önemli, çünkü gerçekten bir sürü hata yaptı bu Hükûmet. Yani onun için, biz bu konuşmayı yapmaktan vazgeçmeyeceğiz, öyle anlaşılıyor ki sabaha kadar çalışacağız, tamam, kabulümüzdür.

BAŞKAN - Hatırlatmanıza teşekkür ediyorum. Değerli sözcülerimizin konuşma haklarından vazgeçmesi gibi bir beklenti içerisinde olmayız biz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkanım ben şöyle söylüyorum: Şimdi, özellikle 23'üncü maddeden itibaren CMK'daki değişiklikleri konuşmaya başladık.

Şimdi, biraz önce Ramazan Bey arkadaşımız dedi ki, doğrudur, 21 Şubat tarihi itibarıyla yapmış olduğumuz o değişiklikler, 17-25 Aralık operasyonlarına bir tepki olarak getirilmişti. Bunlar da şimdi 6-7 Ekim olaylarına bir tepki olarak getiriliyor.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Tam öyle demedim ama neyse.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Yani "Tepki olarak getirildiği düşünülebilir." dediniz. Yani bunları söylediniz.

Şimdi, Sayın Başkanım, yani 6-7 Ekim olayları böyle gökten zembille inmedi, yani burada PKK'nın ve dolayısıyla HDP'nin ayaklanma çağrısının üzerine bu olaylar yaşandı ve bu üzücü olaylardan, insanlarımızın ölmesine neden olan bu olaylardan dolayı hepimiz üzüldük ama perşembenin gelişi çarşambadan belliydi Sayın Başkanım. Yani biz Sayın Bakana diyoruz ki: Güneydoğu'da ve Doğu'da artık kamu güvenliğini devlet sağlayamıyor. Hatta Cemil Bayık, teröristbaşı diyor ki: "Bizden bu konuda yardım isteniyor, kamu güvenliğinin sağlanması konusunda." Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne hâle düşürüldüğü gerçekten bizim için de çok acı bir şey ancak bakın, yasal düzenlemelerle bu hâle gelmesinde sizlerin de o yasal düzenlemeleri çıkaranların da aslında çok büyük kusuru var. Yani ne yapıldı Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik yapılarak? Terör örgütünün cebir, şiddet içermeyen propagandaları ve bildirileri serbest bırakıldı ve Öcalan posterleriyle insanlar gösteri yaptığında, İstanbul'da -bakın, Güneydoğu'da değil, İstanbul'da- onlara hiçbir şey yapılmadı, polis koruma altına aldı; diğer taraftan, Türk bayraklarıyla gösteri yapanlar dövüldü, coplandı falan. Bunları biz hep beraber yaşadık. Ve Sadullah Ergin'di o zaman Adalet Bakanı, "Sayın Bakan ne oluyor? Böyle bir şey olur mu?" dediğimizde "Bu yasalar çıktı ya, işte, onun sonucunda." dedi, yani o Öcalan posterleriyle, PKK bayraklarıyla dolaşmalarına, gezmelerine onların orada her türlü hâkimiyetlerine, hatta büyükşehirlerde bile hâkimiyetlerine izin verildi Sayın Başkanım. Yani bakın, üniversitelerde -benim kızım da üniversitede okuyor- hâkim oldukları yerlerde doğrudan doğruya saldırıyorlar, kimlik kontrolü yapıyorlar. 29 Ekimde afiş asıyor diye çocuklara saldırdılar PKK sempatizanı gençler. Yani bu olaylar durup dururken olmadı. Şimdi, deniyor ki: "Efendim, 6-7 Ekim olayları nedeniyle biz böyle işte, biraz daha mahkemelere ya da hâkimlere, savcılara yetki tanıyan böyle bir şey çıkartıyoruz." Sayın Başkanım, kaç ay oldu çıkalı, bir buçuk ay mı oldu, iki ay mı oldu? "Çözüm yasası" diye bir şey çıkardınız, çıkan o çözüm yasasında işte bu müzakereleri yapanların her türlü cezadan muafiyeti getirildi, hatta dağdan inen teröristlere her türlü yardımın yapılacağından, rehabilitasyonun yapılacağından bahsedildi, komisyonların kurulacağından bahsedildi. Bunlar bu Meclisten çıktı, hatta bizim Komisyonumuzdan değil, zannederim İçişleri Komisyonundan çıkmıştı; bunlar yapıldı. Yani bunlara olanak sağlandı. Şimdi, siz ne diyorsunuz? "İşte, 6-7 Ekim olayları nedeniyle PKK bir ayaklanma yaptığı için de bunları çıkartıyoruz, mahkemelerin ve polisin yetkisini daha da artırıyoruz." Bu yetkilerin azlığından biz bunlarla mücadele edemiyoruz değiliz ki, irade yok, mücadele edilmesi konusunda irade yok. Şimdi, bunu bırakın, makul şüphe, vesaire falan gibi bir olayı, Polis Vazife ve Selahiyet Yasası'ndaki 9'uncu maddeyi okuyorum, diyor ki: "Hâkim kararı olmaksızın..." Bakın, elimizde olanaklar var, kullanmak istersek ama, iktidar kullanmak istiyorsa. 9'uncu madde çok açık: "Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülki amirin vereceği yazılı emirle kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar; alınması gereken tedbirleri alır, suç delillerini koruma altına alarak gereken işlemleri yapar." Bakın, mahkeme kararı bile olmaksızın, Polis Vazife ve Selahiyet Yasası'nda böylesi bir yetki var. Yani şimdi, bu kötüye de kullanılabilecek bir şey, hepimiz için kötüye de kullanılabilecek bir şey ama eğer Güneydoğu'da siz kullanmayı istiyorsanız, yani bir yargıca gidildi de "Efendim, şu evde arama yapılacak." dendi, o da "Hayır, efendim, somut delil yok, ben bunu reddediyorum." mu dedi? Bakar mısınız, yani evlerde değil belki ama kamuya açık alanlarda, kamuya açık iş yerlerinde üst araması, araba araması bunların hepsi yapılabiliyor Sayın Başkanım. Yani bu düzenlemeleri bu kadar tartışıyoruz ama bakın, makul şüphe, somut delil, vesaire, burada hiç onları aramaksızın mülki amirin emriyle bu işlemler yapılıyor zaten, biz burada boşa kürek sallıyoruz. Yani önemli olan burada bunun en iyi bir şekilde uygulanması, yani hukuka uygun olarak uygulanması ama terör örgütü ve bu şiddete başvuranlara karşı da gereken önlemlerin alınması, iradenin gösterilmesi ama biz iktidarda böyle bir irade yoksunluğu olduğunun farkındayız. Hâlen daha diyelim ki bu 6-7 Ekim olaylarıyla ilgili bir taraftan Yalçın Akdoğan dedi ki: "Bu talimatları Abdullah Öcalan verdi, o da kusurlu." Öbür taraftan, diğer bakanlarınız Abdullah Öcalan'ı parlatmaya, şişirmeye çalışıyordu "Efendim, muhatabımız bundan sonra İmralı'dır, Abdullah Öcalan'dır." Yani işte, teröristle, terörist örgütlerle böyle müzakereler yapılırsa başımıza bunlar geliyor. Yani bir kere, terörizmi kesinlikle tasfiye etmek lazım ama oradaki sivil toplum örgütleriyle, terörizmi reddedenlerle belli görüşmeler yapılabilir Sayın Başkanım. Burada bir irade eksikliğinin olduğunu görüyoruz, onun için, şu Polis Vazife ve Selahiyet Yasası'ndaki bu maddeyi okuduktan sonra... Diğerleri de var, dinlemeden tutun da her türlü yakalamaya kadar hepsi var. Yani o zaman bu maddeleri bu kadar tartışmamızın anlamı bile yok. Elimizde, yani Hükûmetin elinde fazlasıyla zaten mevzuatta bu konuda şey var ama iradesi var mı, ondan biz şüpheliyiz.

BAŞKAN - Tartışmayalım o zaman.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Yani gerçekten niye bunlar üzerinde tartışılıyor? Yani şuradaki şu maddeler olduktan sonra her türlü mücadeleyi yapabilirsiniz yani, yapılabilir.

BAŞKAN - Anayasa'nın 20'nci maddesi de var.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Yapmak isterse.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Evet, yapmak isterse.

Sayın Başkanım bu kadar.