KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler.

Sayın Bakan, şimdi, geneli üzerinde söylenen aynı şeyleri söylemek istiyorum, çoğu söylemek istediğim şey söylendi ancak geneli için şunu söyleyeceğim: Bu tasarıda sorun çözücü düzenlemeler getirmekten ziyade, istisnaları genişletmeyi amaçlamışsınız. Gerekçeler de çok özenli değil maalesef, hatta bazı maddelerin gerekçeleri diğerleriyle aynı, tekrarı. Onu belirtmek isterim. Her konuda ayrıntılı söyleyeceğim çok şey var ama ben şu anda geneli üzerinde tartışılırken iki konuda, iki maddeyle ilgili bir şey söyleyeceğim. Bunu söyleme sebebim de o maddelere yarın -işte ne zaman geçilecekse- bir ön hazırlıklı arkadaşların gelmesi olacak, onun için değinmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, bu gerçek durum, fiilî durum tartışması vardır ya, o buradaki maddelere de yansıyor, bütün torba yasalarda gelen maddelere de yansıyor. Şimdi, şunu hatırlatmak istiyorum: Buraya bir torba yasa daha gelmişti Kredi ve Yurtlar Kurumuyla ilgili ve amaçlarına bir cümle eklendi, dendi ki: "Millî ve manevi değerleri geliştirme eğitimi vermek." Tabii, tartıştık burada, itirazlar ettik; sandık ki biz, daha önceden yoktu da şimdi böyle bir şey getiriliyor. Sonra, Sayın Bakan Çağatay Bey geldiğinde, sunumunu bir yaptı ki zaten bir yıldır yapılıyormuş bu yani yapılıyormuş, bir sene sonra maddeye ekleniyor.

Ardından, baktık bir madde daha geldi o gün, vergiden muaf olan vakıf ve derneklere ait yurtların beslenme ve barınma maliyetlerine destek verileceği ifade edildi. Hangi vakıflar, hangi dernekler filan biz sorunca 2 tane liste verdiler bize; 1'i vakıfları, 1'i dernekleri gösteriyordu. İçinde çok küçük vakıflar da vardı, bir sürü dernekler de vardı, Ensar Vakfı da vardı. Sonra oraya bir madde eklenmişti, "Bunların içinden hangi vakıflara verileceğinin kriterleri ilgili bakanlık tarafından belirlenecektir." denildi, orada bir fluluk oluştu. Şimdi, mesela, ben bunu merak ediyorum. Yani, hangi vakıflara bu destek verilecek? Bu kriterleri Bakanlık belirleyecek bizin dışımızda, biz bilmeyeceğiz ama şunu destekleyecek, öbürünü desteklemeyecek, oradan ayrıştırıverecek.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Tebliğde yayınlanacak, Resmî Gazete'de yayınlanacak şartlar.

LALE KARABIYIK (Bursa) - Yani, o şartlar yayınlanmadan bunun devamını getirmememiz aslında. Sonra bir adım daha geldik, şimdi gelinen bu maddede -onun için böyle adım adım geldim 18'e- 18'inci maddeye de bir baktık ki bu mülklerin kullanım hakları devrediliyor kırk dokuz yıllık.

Şimdi, Sayın Bakan, ben diğer bakanlara da ifade ettim, birincisi şu: Biz sürekli "Devlet, yurtları yapsın." derken, tam tersine "Hayır, devlet yapmayacak, vakıflara bırakacağız." böyle bir diretme söz konusu. Yani, böyle mülkler varsa neden bunları devlet kullanıp da yurt yapmaz, niye devlet kullanmaz, niye işletmez, niye denetlemesi kendisine ait olmaz? Yani, bunları anlamış değiliz. Israrla neden bu sorumluluktan kaçar devlet? Yani, Kredi ve Yurtlar Kurumu bugün millî ve manevi değerleri geliştirme eğitimi verip içinde bir tane "Atatürk" kelimesi geçmeyen millî ve manevi değerleri geliştirirken esas barınma için bu tür hazırlıkları yapmaz ama "Buyurun siz kullanın." diye verir vakıflara.

Şimdi, geliyorum, aynı duruma, hani o fiilî durum, gerçek durum hadisesine; aynı şey burada da var Sayın Bakan. Ben Bursa Vekiliyim ama Genel Başkan Yardımcısı olduğum için bununla ilgili şikâyetler Genel Merkezimize de geliyor. Şu anda biz bu maddeyi geçiriyoruz ama birkaç ay öncesinden bu yana bir yığın yurt ve bu tür bina, başta Ensar Vakfı olmak üzere, vakıfların kullanımına verildi Sayın Bakan. Şimdi, ben, sizden bu maddenin gündemi gelene kadar -yarın mı gelir bilmiyorum- şu ana kadar kaç tane yurt ve bina bu şekilde Ensar Vakfına verildi, devredildi bunu öğrenmek istiyorum. Bunu öğrenmeden bu maddenin konuşulmasına karşıyım. Lütfen, bu konuda bilgi almak istiyorum. Yani, hem baştan yapılıyor sonra maddesi geliyor, bu bir; ikincisi, niye devlet kullanmıyor, devlet yurt yapmıyor, devlet işletmiyor, denetlemiyor, bu ayrı.

Şimdi, geliyorum 27'nci maddeye. Diğerlerini zaten gündem geldiğinde söyleyeceğim. Bu maddede ben basının önünde sizlere, Hükûmete bir teklifte bulunmak isteyeceğim. Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinde kadro ihtiyacı var. Tabii, doğrudur, bir üniversite genişleyecektir. Gördüğüm kadarıyla 150 araştırma görevlisi, 60 yardımcı doçent, 10 doçent, 10 profesöre ihtiyaç var; doğrudur. Diğer üniversitelerde de bu tür ihtiyaçlar vardır. Yalnız şöyle bir geriye dönelim Sayın Bakan. Ben bunu Sayın Millî Eğitim Bakanını da söylüyorum, ben bunu YÖK Başkanına da söylüyorum, ben bunu her yerde söylüyorum: 15 Temmuz darbe girişimi süreci geçirdik, ardından, çok sayıda -15'ti, öğrencisi olan 14'tü- vakıf üniversitesi kapatıldı, okullar da kapatıldı ama şimdi burada akademisyenlerle ilgili olduğu için söylüyorum. Yanılmıyorsam 2.683 akademisyen, akademik personel -idari personel hariç- açıkta kaldı. "Bunların mütevelli heyetleri, idarecileri şöyle, böyle." dendi ki o da tartışmalı fakat bu ülkede kadro bulamayan insanlar vakıf okullarına girdi, bu ülkede üniversite akademisyeni doktoradan sonra kadro olmayınca vakıf üniversitelerine girdi. Yani, bu insanların FETÖ'cü olduğunu söylemek mümkün değil. Biz olayın başından bu yana dedik ki: Akademik personel kolay yetişmiyor, kolay yetişmeyen bu akademik personel harcanmamalı; onları da bir güvenlik soruşturmasına tabi tutunuz, ilişkisi olmayanları tespit ediniz ve üniversitelerde tekrar görevlendiriniz. Bakın, bana geçen gün gelen bir mesajda aynen şöyle söylüyor, soyadını söylemeyeceğim, artık ezberledim mesajı okuya okuya ve Sayın YÖK Başkanına da bu mesajı okudum ben, Sayın Bakana da: "Ben vakıf üniversitesi akademisyeni Güneş falanca. Bugün 3 profesör, 2 doçent, 2 öğretim görevlisi Amvay satmak için bir toplantıya gittik." Amvay bir deterjandır, evlerde satılır yani dükkânlarda satılmaz, bayanlar bilir, evden eve satış pazarlama sistemi vardır. "Bizim için üniversite dışında çalışmak gerçekten ölmekten beter. Artık dayanacak gücümüz kalmadı. Araştırsınlar, sorsunlar, en ufak bir bağım yok." İki kere tekrarlamış, ezberledim, "Lütfen, lütfen, bizim sorunumuzu dile getirin. Bizi tekrar görevlerimize iade etsinler veya yeni üniversitelere versinler."

Şimdi, "Bu, YÖK Başkanının işi." demeyiniz. Hepimiz net biliyoruz ki Sayın Başbakan böyle bir talimat vermeden ya da Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir konuda fikrini söylemeden, böyle bir şey tek başına YÖK tarafından yapılamayacak. Şimdi ben de diyorum ki teklifim basının huzurunda şudur: İşte bir kadro talebi ve işte orada bekleyen akademisyenler. Şimdi, her rektör korkuyor Sayın Bakan. Önce "Aklayalım yani güvenlik soruşturmasından bu akademisyenlerimizi geçirelim, bir ilişkisi olmayanları alabilirsiniz Sayın rektörler." diyecek ki YÖK Başkanı ki bunun için önce Başbakan talimat verecek, ondan sonra bu rektörler onları alsınlar. Ben de diyorum ki: Gelin, işte buradan başlayalım, güvenlik soruşturmasını bir an önce gerçekleştirin ve adı Sayın Cumhurbaşkanının adı olan bir üniversiteden bu uygulama başlasın ve diğer üniversiteler de örnek alarak ihtiyaç kapsamında kadro açtıklarında o akademisyenlerden istihdam etsinler. Bunlar bu ülkenin evlatları, akademisyenleri. Şu anda hiçbir yerde çalıştırılmıyorlar. Girdikleri sınavlarda bile birinci olanlar var, yeni kurulan üniversitelerde ama hemen liste değiştiriliyor kapanan üniversitene geldikleri için ve mimlendiler Sayın Bakan ama bu yanlış bir uygulama. Her üniversitenin kendi altyapısında yardımcı doçentlik, doçentlik için kadro verilir, kendi elemanı için verilir ama burada o kadar çok sayıda var ki sanmıyorum ki bu adı geçen üniversitenin alttan gelen bu kadar kadrosu olsun. Gelin, bir örnekle başlasın ve bütün rektörler de o güvenlik soruşturması bittikten sonra aynı yöntemle kadro ihtiyaçlarında bu insanları da almaya başlasın. Bu konu geldiği için öyle bir ilişki kurarak bunu ifade etmek istedim.

Geri kalan maddeleri yeri geldiğinde konuşacağım.

Teşekkür ederim.