KOMİSYON KONUŞMASI

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Konu son derece önemli çünkü bence birinci derecede ilgili taraf sigortayı yaptıran vatandaşlar. Dolayısıyla, vatandaşların kullandıkları bir araca takılacak parçaya ilişkin getirdiğimiz yasal düzenleme herhangi bir şekilde onların zararına olmamalı. Buna çok dikkat etmemiz lazım. Yasal düzenlemeyle de Sayın Çam'ın söylediği gibi, buna neden olmamamız önemli.

Fakat, konuşmalar yapılırken bir taraftan da kendim düşünüyorum. Birincisi: Demin okuduğunuz mahkeme kararında bir mahkeme ülkedeki yan sanayinin ürettiği ürünlerin güvenirliğine ilişkin olarak herhangi bir uzman görüşü, bilirkişi raporu mu aldı da bütün Türkiye'de üretilen yan sanayini yetersiz, güvensiz, korunaksız olarak nitelendirdi, buna bakmak lazım. Yani, bir mahkemenin kalkıp da kendi uzmanlık alanı dışındaki bir alanda genel kesin kanaatleri yani "Bu böyledir." şeklinde bütün sanayiyi töhmet altında bırakacak bir açıklama yapması, kararını da buna dayandırması bana göre doğru bir yaklaşım değil. Buna hepimizin itiraz etmesi lazım. Yani, Türkiye'de bugün bu yan sanayide üretim yapan işletmelerimiz ilgili kuruluşlardan bu ürünleri üretmek için izin almış, Türk Standartlarına uygunluğu bakımından belgesi -olması gerekir- olan ürünler. Dolayısıyla, şimdi ben başka bir taraftan, acaba bu mahkeme niye böyle karar veriyor, yoksa başka bir şey mi burada güdülüyor diyorum. Yani, mahkeme kararı üzerinden bir tartışmayı başlatmak istemem ama mahkemenin genelleyici bir şekilde bir yaklaşımla bütün ürünleri güvensiz olarak addetmesi ve hükmü buna dayandırması doğru olmaz.

Bugün biliyoruz ki hepimiz gündelik hayatta herhangi bir şekilde bir hasar meydana geldiğinde kendimiz bugün sanayiye gitsek herhâlde "Yan sanayiden daha ucuzu var mı?" diye de soruyoruz, hayatın gerçeklikleri içerisinde soruyoruz. Dolayısıyla, ilk söyleyeceğim şey: Yani, bu mahkeme kararındaki okunan ifadenin mutlak doğruymuş gibi kabul edilmesi hatasına düşmeyelim.

İkinci üzerinde önemle durduğum husus da şu: Bu 1'inci maddeyle ilgili tartışmada gündeme geldi. Biz dedik ki 1'inci maddede: Aslında, yasa koyucunun hiçbir hükmü olmaksızın mahkeme yasa koyucunun yerine geçip kural koymuş ikramiyelere ilişkin olarak. Yani, hiçbir zaman için yargı organı yasama organın yerine geçip kural koyamaz. Siz de dediniz ki: "Madem öyle, bu sorunla ilk karşılaştığınız anda yasayı getirip siz koysaydınız." Demek ki mahkeme kararının ne şekilde olduğu, hangi yönde olduğu yasama organı için bağlayıcı, bekletici bir sebep değil. Yani, bugün Danıştayın yaklaşımının ne yönde olduğu, onun sonucunun ne olacağını beklemek gibi yasama organının bir durumu yok. Yasama organı kendisine verilen yetki çerçevesinde konuyla ilgili toplumun yararını gözeterek bir karar verecek. Onun için, Danıştayla ilgili ortaya konulan mahkeme kararını yasama organı faaliyetinin bekletilmesi, durdurulması için ben bir gerekçe olarak görmüyorum. İki: Mahkeme kararının böyle olmuş olması da sanki mahkeme kararı mutlak manada doğrudur da biz buna aykırı bir şekilde yasama organı olarak bir karar verirsek mahkeme kararından farklı, yanlış bir iş yapmış oluruz gibi yasama organının yetkilerini kısıtlayan, yasama organının üzerinde yargı organını böyle sınırlamalar koyabilen, yasama organının faaliyetlerini daraltan bir noktaya getiriyoruz. Bu da doğru olmaz.

Üçüncü olarak: Yani, burada bence içinden çıkamadığımız konu, zorunlu mali sigorta olması. Anladığım kadarıyla kaskoda zaten şu anda böyle bir sorun yok. Yani, tüketici tercihte bulunabiliyor ve bu tercihe göre de prim oranını oluşturuyor. Zorunlu mali sigorta da -anladığım kadarıyla- sistem artık bir noktada aslında şuraya gelmiş: Yani, herkesin zorunlu olarak sigorta yaptığı bir sistemde zaten bütün kontratlar birbirini götürdüğü için toplamda herkes eşit mesafeye geliyor yani bütün kontratlar birbirini götürüyor, herkes kaza da yapabilir, kazaya da uğrayabilir ve yeni sistemde -anladığım kadarıyla- bütün kontratlarının toplamının sıfır olduğu bir noktada sigorta şirketleri sisteme yeni ekleyeceği yaklaşımla burada yapacağımız düzenlemeden sonra ister istemez prim oranlarını aşağı çekecekler, ben bunu böyle umuyorum ve bekliyorum.

Yüksek sesle söyleyeceğim bir başka unsur: Arkadaşlar, kabul edelim, sigortacılık tamamen risk yönetimidir. Yani, bir tarafta maliyet vardır, bir tarafta da fayda vardır. Bir riskinizi minimum maliyetle yönetmek için o ürünü satın alırsınız. Sigorta poliçesi aslında bir ürün satın almadır. O ürünü satın alırken ürünün özelliklerine göre de karar vermeniz lazım. Hani derler ya, hem kaliteli hem ucuz, ikisi bir arada olur mu? Olmaz. Dolayısıyla, bir sigorta ürününü satın alırken karşılaşacağımız risklere bağlı olarak onun mutlaka bir fiyatı olacak. Eğer biz Türkiye'de sigorta poliçelerinin fiyatı aşağı gelsin diyorsak o zaman sigorta poliçesinin maliyetini oluşturan unsurları aşağı yönde getirecek unsurlara da düzenlemelere de olumlu bakmamız gerekiyor. Ama, ben şunu varsayıyorum: Burada yaptığımız düzenleme mutlak manada tüketiciyi koruyan bir düzenleme olması lazım, belirsizliğe itmemesi lazım. Bu açıdan, gerekli asgari standardı sağlayan Türk Standartları Enstitüsü belgeli ürün ve parçaların kullanımına imkân sağlayalım. Bu yolla tüketicinin de ödeyeceği primler azalsın. Sayın Kalaycı'nın söylediği ifadeyi dinleyince bence burada belki de bizim açımızdan tereddüt oluşturan veya mahkeme kararındaki açıklamalara da belki karşılık olmak üzere metinde yer alan "ilgili mevzuat çerçevesinde belgelendirilmiş parçaların" ifadesinin arasına "ilgili mevzuat çerçevesinde eş değer ürün olarak belgelendirilmiş parçaların" diyelim. Yani, bu belgelendirme kavramını ortada bırakmayalım. Eş değer olduğu konusunda bir yetkili kurum buna güvence versin. Dolayısıyla, burada eş değerlik şeklinde eğer TÜRKAK'ın burada bir yetkisi varsa, o yetkiye göre bir ürünse bu biz de bunu burada sağlamak şartıyla biz bu düzenlemeyi yapalım, sonra devlet ve Hükûmet olarak dönelim sigorta şirketlerine, burada oluşan maliyetin aşağıya gelmesi karşılığında biz de primlerin düşüşünü takip edelim ve yapalım. Bu da bence son derece önemli. Mahkeme kararını artık herkes için bağlayıcı, mutlaka o yönde karar almamızı gerektiren bir şey olarak da düşünmeyelim. Onun için, ben maddenin benim bu söylediğim ifadelerin de eklenmesi suretiyle veya farklı ifadeler varsa, vatandaşın güvencesini artırabileceğimiz ifadeler varsa onların da eklenerek olumlu olarak değerlendirilmesini düşünüyorum.