KOMİSYON KONUŞMASI

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Anayasa Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri; yaklaşık bir haftadır Anayasa Komisyonu kamuoyuna başkanlık rejimi, cumhurbaşkanlığı rejimi olarak sunulan ancak gerçeği 2 partinin tek adam yönetimini kurması olan teklifi görüşmek için toplanıyor.

2 partinin geçmişteki söylemlerine baktığımızda 2012 yılına kadar AKP'nin başkanlık sisteminden hiç bahsetmediğini görüyoruz. Gerek seçim bildirgelerinde gerek programlarında güçlendirilmiş parlamenter sistem vurgusunun yapıldığını görüyoruz, ta ki 2012 4'üncü olağan kongreye kadar. Ben de geçtiğimiz dönem notlarımı karıştırırken gördüm, 2012'de dönemin Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan diyor ki: "Yeni siyasal sistem konusunda kararlılığımız tamdır ve anayasal sistemi yeni anayasayla istikrarı dönemsel olmaktan çıkarıp kurumsal hâle getireceğiz." Akabinde medyada üç seçenek ifade ediliyor: Partili cumhurbaşkanlığı, yarı başkanlık ve başkanlık sistemi ve devam ediyor haber -2012 yılının haberleri bunlar- diyor ki: "2014 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan seçilmiş Cumhurbaşkanı, 2019 yılında da partili başkanlık sistemi gelecek ve başkan olacak."

Bakın, diğer parti MHP'ye baktığımızda durum biraz daha karışık işin açıkçası. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bugüne kadar parlamenter sisteme vurgu yapılmış ve hiçbir zaman başkanlık sisteminden bahsedilmemiş. Biraz önce değerli hatip sadece Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhurbaşkanını Parlamento tarafından seçilmesini ifade ettiğini söyledi ama o Anayasa Uzlaşma Komisyonunda MHP de hatırladığım kadarıyla Cumhurbaşkanının Parlamento tarafından seçilmesini ifade etti, Başkanlık sisteminden bahsetmedi, güçlü parlamenter sisteme vurgu yaptı, verdiği önergeler öyleydi. Hatta mesela o dönemde Barış ve Demokrasi Partisi gene parlamenter sistemi savunmakla beraber Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine dair bir önerge vermişti.

Peki, bu sürede ne değişti yani parlamenter sistemin Türkiye'ye en uygun yöntem olduğunu söyleyen Milliyetçi Hareket Partisinde ne değişti? Sayın Bahçeli, bakın, fiilî duruma çözüm üretmek için Anayasa değişikliğine "Evet." dediğini söyledi yani dolaylı olarak anayasal sınırlara riayet etmeyen Cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmesi için mücadele etmek yerine bir ihtirasın kurbanı olduklarını da itiraf etmiş oldu.

Komisyon üyesi arkadaşlarımızın öngörüsü, daha da önemlisi vicdanları ne diyor, bilmiyorum ama benim öngörüm bu değişikliklerin Türkiye'ye ağır ve geri dönülemez hasarlar vereceği yönünde. Bakın, bir kişiyi tek adam yapma hayaliyle bütün bir sistemi alt üst edecek, memleketin altını üstüne getirecek bir teklif. Niye böyle? Çünkü verilen teklif kuvvetler birliği sistemi oluşturularak maalesef ileride otoriterleştirmeye götürecek bir teklif; denge, denetleme, fren mekanizmalarının tamamen ortadan kalkacağı bir teklif, bu teklif sadece bir kişinin arzusuna göre hazırlanmış bir teklif.

Ben burada Komisyon üyesi değerli MHP milletvekillerine seslenmek istiyorum. Şimdi, "Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım." diyen -doğru mudur- çözüm sürecinin mimarı olan, "Büyük Orta Doğu Projesi'nin eş başkanıyım." diyen, dış politikayı bir düş politikası hâline çeviren Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın değirmenine su taşıyorsunuz. Umarım ne yaptığınızın farkındasınızdır. Muhakkak ki iyi niyetlisiniz, iyi niyetli olabilirsiniz ama şunu hatırlatmak isterim ki cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Bakın, getirdiğiniz sistem ne kuş ne deve olan bir sistemdir, bu sistem bal gibi de tek adam sistemidir. Hani bunu sizler de biliyorsunuz eminim ki, bunun da böyle olduğunu biliyorsunuz çünkü bu sistem Türkiye'yi otoriter, tek adama dayalı bir sisteme götürecek bir sistem. Diyebilirsiniz ki: "Parlamenter demokratik sistem çok iyi işlemiyor." O zaman, gelin, düzeltelim, gelin, çalıştıralım. Buna dair Cumhuriyet Halk Partisinin önerileri vardı, son altı aya kadar Milliyetçi Hareket Partisinin de önerileri vardı. Gelin, kuvvetler ayrılığını koruyarak parlamenter sistemi güçlendirerek eksiklerimizi giderelim ama maalesef her şey tamamen değişti.

Bakın, Türkiye 1909'dan bu yana yüz yedi yıldır parlamenter tabanlı hükûmetler tarafından yönetiliyor. Ha, sorunlar olmadı mı? Oldu ama istikrarla bu sistemi yürüttü. Bu süre içinde o günden bugüne bir kurtuluş ve bağımsızlık savaşı verdik, 2 tane dünya savaşı atlatıldı, Kıbrıs sorununun altından kalkıldı ve bugün burada sayamayacağım birçok sorunla mücadele edildi. Bunu parlamenter sistemle başardı bu ülke, bununla başardı. Şimdi, peki, tabii ki badireler de atlatıldı. 17 milyonluk bir Türkiye'den, okuma yazma oranı çok düşük bir Türkiye'den bugünlere gelindi. Ne oldu peki yani neden tek adama dayalı, sadece padişaha dayalı bir sistemden buna geçildi? Baktık ki çünkü yürümedi, yetmedi, sorunları çözmediği için parlamenter tabanlı bir sisteme geçildi. Peki, bugün siz ne istiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Yanıtı çok basit, yeni bir sultanlık sistemi yaratmaya çalışıyorsunuz. Verdiğiniz teklifle her şeyin yani yasamanın, yürütmenin, yargının tek elde toplandığı; denge, denetleme, fren mekanizmalarının olmadığı, otoriterleşmeye açık bir sistem kurmak istiyorsunuz yani rejimi değiştirmek istiyorsunuz. Bakın, bunu yaparken de ne tarihten ders alıyorsunuz ne de şu an kaosa sürüklenmiş, kan ve gözyaşıyla, acıyla, savaşla yoğurulan çevremizdeki ülkelerden. Nazi Almanyası'ndan, faşist İtalya'dan, Portekiz'den örnek alın ya da şu an başkanlık sistemi adı altında Latin Amerika ülkelerine bakın, oradaki yoksulluğa, yolsuzluğa, demokrasi eksikliğine, insan hakları ihlallerine, kayırmacılığa bakın. Türkiye için istediğiniz sistem bu mudur sizin Allah aşkına? Yani Türkiye için bundan başka bir sistem istemiyorsunuz sanırım. Yani bu sistemin sonunun bu olacağı açıktır. Bakın, başkanlık sisteminde tek yürüyen sistem Amerika Birleşik Devletleri, orada gerçekten istikrarlı bir demokrasi var ama orada ne var, yasamanın yürütmeyi etkin bir şekilde denetlemesi var.

BAŞKAN - Sayın Yüceer, toparlayalım lütfen.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Orada başkan kanun yapamıyor, kanun gücünde kararname çıkaramıyor, yargıyı atamıyor, orada yasama yürütmeyi etkin bir şekilde denetliyor. Bakın, diğer sistemlerde olan ne? Hepsinde anayasal bir dikta rejimi, tek parti devleti, bir tek adama dayalı devlete dönüşmüş durumda. Dolayısıyla, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak, kararnamelerle yasamayı ele geçirerek, OHAL sistemi ve OHAL rejimi yaratarak, Meclisin feshetme yetkilerini tamamen ortadan kaldırarak, genişleterek ne yapmaya çalışıyorsunuz? Yani bunun adı demokrasi değil. Bunun adına hani "Biz demokrasi sağlıyoruz, istikrar sağlıyoruz. İstikrar sağlamak için bunu yapıyoruz." hiç demeyin.

Gerekçelere de değinmek istiyorum konuşmamın sonunda. Gerekçeler o kadar birbiriyle alakasız, o kadar çelişiyor ki ve maalesef getirdiğiniz teklifte. Gerekçenin başında, bakın, şöyle diyor, Anayasa'nın toplum tarafından devleti hukukla sınırlamak için hazırlandığı söyleniyor. Niçin? Krallığa dönüşmesin diye, iktidarı tek başına tek güç elde toplamasın diye, sultanlığa, tiranlığa dönmesin diye, demokrasiden, hukuktan kopmasın diye. Gerekçe böyle, arkasından bir buçuk sayfanın sonunda getirilen teklifte ise Türkiye Cumhuriyeti etiyle kemiğiyle -bakın, veliler okula götürdüklerinde çocuklarını, derler ki hocaya: "Eti benim, kemiği senin Hocam." ya da "Eti senin kemiği benim." der- bir tek kişiye teslim ediliyor. Cumhurbaşkanını devlet yapmak için hazırlanmış bir teklif bu. Bu ne? Teklif ne, gerekçe ne? Diğerinde ise...

BAŞKAN - Sayın Yüceer, lütfen toparlayalım.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Topluyorum.

Gerekçenin devamında Anayasa'nın askerî müdahaleler sonrasında yapıldığını söyleyerek şimdiki değişiklik operasyonuna sanki sivilmiş gibi, sanki olağanmış gibi, sanki Anayasa değişikliği için siyasal, toplumsal bir ihtiyaç ortamı varmış gibi, sanki 15 Temmuz günü başarısız bir darbe girişimi olmamış, sanki arkasında "Bu Allah'ın bir lütfu." denip OHAL ilan edilmemiş, sanki kanun hükmünde kararnamelerle binlerce insanın hayatı cehenneme çevrilmemiş, sanki akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler, milletvekilleri tutuklanmamış, sanki belediyelere kayyum atanmamış gibi, sanki her şey çok olağanmış gibi, sanki bundan önceki anayasa yapma süreçlerinden farklı bir durum varmış gibi göstermek gerçekten hepimizin aklıyla dalga geçmektir. Burada teklifi getirenlerin, süreci yönetenlerin üniformasız olması bu Anayasa teklifini, değişikliğini demokratik kılmaz. Dolayısıyla, 15 Temmuz darbe girişiminin akabinde OHAL koşullarında madde gerekçelerine dayandırarak bu sistemi dayatmak gerçekten bu toplumun, bizlerin aklına hakaret etmektir.

Bir de bir vesayetçi elite gönderme yapıyoruz. Karşısına ne koyuyoruz? Tek adama dayalı bir başkanlık sistemi ve -ne uğruna, gücü tek elde toplama uğruna- biz buna diyoruz ki... Vesayetçi elitlere bir yandan gönderme yapıp bu arada bütün 12 Eylül faşizminin antidemokratik yasalarına, yüzde 10 seçim barajlarına sıkı sıkıya sarılıyoruz, sonra gidiyoruz gerekçede vesayetçi elite gönderme yapıyoruz.

Tabii, konuşulacak çok şey var, benim de söyleyecek çok sözüm var. Bir haftadır söz almaya çalışıyorum ve emin olun, konuşmak istediklerimin onda 1'ini söyleyemedim.

BAŞKAN - İnşallah Genel Kurulda.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - O anlamda da umarım daha sonrasında bana bir söz hakkı verirsiniz diyorum.

Teşekkür ediyorum.