KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Sıkça anlatılan bir fıkra vardı Ergenekon'da, her seferinde çok gülerdim. Adam kümesten çıkarken koynunda tavuklar, kucağında yumurtalar yakalanmış, illa bağırıyormuş "Avukatımı çağırın." diye. Ahali demiş ki: "Avukatı ne yapacaksın, ne olacak da kurtulacak?" "Ben de ne söyleyeceğini çok merak ediyorum." demiş. Şimdi, ben de...

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Özkan, avukat olarak cevap vereyim. O hikâyenin orijinali o değil ama...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Bir dakika, efendim ben anlatayım, sanık olarak anlattım.

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Kimse gülmedi ama.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Biz güldük.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ben buradan Burhan Kuzu'yu dinledim. Arkadaşlar, Burhan Kuzu'yu CNN Türk'te dinledim. Dedi ki: "Ben bunları -sayın maliyecinin söylediği gibi söylemedi- kamuoyuna atıyorum, tartışılsın istiyorum. Bunda ne kötülük var?"

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - CHP ve MHP ismini zikretti mi?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Soru öyle soruldu, Ahmet Hakan kendisine öyle sordu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - CHP veya MHP ismini zikretti mi?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Evet, efendim, öyle sordu soruyu. O da dedi ki: "Ben bir bilim adamıyım. Atıyorum, tartışılsın istiyorum. Bunda bir kötülük yok. Bunlar benim şahsi görüşlerim." Bitti.

Şimdi, buradaki temel sorunumuz... Bu maliyeciler falan filan böyle konuşurlarken geniş zaman kipi içinde konuşuyorlar. Ben Beyefendiyi Anavatan Partisinde politika yaptığı zamanlardan da biliyorum. Temel sorunumuz şu: Zaman çok geniş bir kavram. Yani gözünüzü kapatın ve Meclisin olmadığını düşünün. Öyle zamanlar da var, Meclisin olmadığı zamanlar da ama o bir kabusa dönüştüğü için açıp daha rahatlamak, Meclisli bir Türkiye'de yaşamak için herkes bir an önce gözünü açar. 1950'den sonra sağ siyasi partilerden kim tek başına iktidar olmuş, bana kim söyleyecek? Koalisyon. Adalet Partisi milliyetçi cepheleri kurarken karşısındaki güç kim? Cumhuriyet Halk Partisi. Milliyetçi cephe kimlerden oluşuyor? MHP, MSP, Adalet Partisi ve diğerleri. Şimdi, siyaseti böyle bir slogan olarak aktardığımızda çoğu zaman kuşaklar yanlış etkileniyor. Siyaset Türkiye'yi yönetme sanatı. Yönetilmiş, gayet de güzel yönetilmiş, emeği geçen herkese çok şükranlarımızı sunmak zorundayız. Biz de tek başımıza iktidar olmuşuz, kısa dönemli. Koalisyonlar kötü bir şey değil; olmuş bitmiş. Tek başına iktidarlar da kötü değil. Biz bütün bu yaşadığımız kaosun içinden yepyeni bir enerjiyle Türkiye'yi ileriye taşıyabilecek yeni bir modeli ortaya koyabiliriz. Bence "çözümsüzlük" diye bir şey yok. Bence "Burada bittik. Aman, başka seçenek yok." diye bir şey yok. Seçenekler sınırsız ve sonsuz, çözüm sonsuz. Kendimizi sıkıştırmaya gerek yok.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Çözüyoruz işte.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Evet, çözüyoruz bunda bir sıkıntı yok.

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Tam da bunu yapıyoruz işte, ne yapıyoruz.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Arkadaşlar, hiç problem yok, hiç problem yok arkadaşlar.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Başkan, müdahale etme.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Yok, yok etsin; ona da, arkadaşımızı da şey yaparız.

Felsefede bir kural var. Felsefe diyor ki: "Yanlış başlayan şey yanlış biter ve ne yaparsanız yapın bunu düzeltemezsiniz." "Öyle şey olur mu efendim?" diyebilirsiniz, Türkiye'de çok deniyor. Öyle şey oluyor.

Şimdi benim önerim şu, ben diyorum ki Sayın Cihaner'in bıraktığı yerden devamla: Arkadaşlar, 121'inci, 122'nci değişikliği yapıyoruz 12 Eylül anayasası dediğimiz şeyde. Bugüne dair bir şey değil. Kristof Kolomb'un yumurtası değil yaptığımız şey. Bizden önce 122 kez yapılmış bir şeyi tekrarlıyoruz. Gelin, bunu yamalı bohça hâlinden çıkartalım. Gelin, bunu hep birlikte 1'incisinden son maddesine kadar çağımızın, gelecek çağın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden yapalım. Nasıl yapalım? Dünyada modern ulusların, geleceğini, çocuklarını seven ulusların yaptığı şekilde yapalım. Ne yapalım? Bir anayasa yapıcılar meclisi seçelim önce. Gitsinler, bu anayasa yapıcılar Meclisi çalışsınlar bizim dışımızda. Onlar bir daha hiç milletvekili olma ya da iktidar olma hayalî kurmayan insanlar olsun. Çalışsınlar, bize getirsinler. Bu emek bizi bugünkü krizden kurtarır. Ha, direnirsek ne olur? Yanlış başlayan şey yanlış biter.

Peki, biz bütün bu yapının içerisinde... Biraz önce Cihaner söyledi. Bakın, altı yıl boyunca cezaevinde kaldım "Yılanın başı Amerika'da, kuyruğu Türkiye'de, burayı karıştırıyor." dediğim için. Beyefendi televizyon televizyon gezdi, küfretti; beyefendi. Başka arkadaşlar da küfrettiler. Sorun şu: Onlar o zaman o kadarını görebiliyordu, şimdi daha genişini görebiliyor.

REŞAT PETEK (Burdur) - Bak, kavramı doğru kullanırsan yarın cevap vermek durumunda kalmam.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Peki efendim, peki efendim.

TUFAN KÖSE (Çorum) - Yok, çok da doğru söyledi ya, çok doğru söyledi. Vallahi hiç eksiği yok, efendim eksiği yok.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Peki, beyefendi, madem ben şöyle konuşayım o zaman...

TUFAN KÖSE (Çorum) - İlla anana sövmesi gerekmiyor ki.

VELİ AĞBABA (Malatya) - "Beyefendi hazretleri" diyorsunuz siz...

REŞAT PETEK (Burdur) - Ben de çok ağır bir laf söylerim altında kalırsın.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Peki "küfretti" demeyeyim, "eleştiri" diyeyim.

REŞAT PETEK (Burdur) - Sayın Özkan, hayatta altından kalkamayacağın şeyler söyleme.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Değil, değil, özür dilerim. Öyle tanımlamayın, öyle tanımlamayın. Sözümü geri ...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Beraber program yaptığın adam cezaevinde şu anda. Beraber program yapıyorlardı aynı televizyonda.

TUFAN KÖSE (Çorum) - Evet, kendisi burada, arkadaşları cezaevinde.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Arkadaşlar, yanlış bir kavram kullandım, düzeltiyorum. Ben kendim için çok ağır gördüğümden yanlış bir kavram kullandım, düzeltiyorum. Ben kendim için ağır bulduğumdan sözlerinizi öyle nitelendirdim. Ben kendimce onu küfür gibi değerlendirdim...

REŞAT PETEK (Burdur) - O zaman bir özür dilersen...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Diledim efendim, diledim.

TUFAN KÖSE (Çorum) - Ya ne özür dileyecek? Yuh sana be!

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ya, bir dakika arkadaşlar ya.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Milletten özür dile sen.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Arkadaşlar, arkadaşlar...

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Kendi arkadaşınıza bile tahammülünüz yok.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Arkadaşlar, zaman öyle bir şey ki, zaman öyle güzel bir kavram ki insanlara yaptıklarıyla yüzleşme fırsatı tanıyor. Bugün bunun kavgasını verecek bir durum yok. Biz kendi acılarımızı, hayatımızdaki büyük acıları biriktire biriktire bu noktaya geldik. Arkadaşlarımız öldü, Naci Hoca orada oturuyordu, işkence gördü 12 Eylülde. Başka insanlar öldüler, bizim arkadaşlarımız öldüler. Ben 12 Eylülde de işkence gördüm, daha sonra geldim 40 yaşımda aynı şeyle gene karşılaştım. Bakın, tekrar uyarıyorum: Doğruyu bulmak için yeteri kadar acı biriktirdik. O öyle dedi, bu böyle dedi. Dese ne olur, demese ne olur? Tarih her şeyi ortaya koyuyor. Bugün bizim buradaki bakış açımız önemli değil, büyük bakış açısı önemli. Halk her şeyi gözlüyor, görüyor. Halkına güvenmeyen bir sistem ahmaktır. Halkına güvenmeyen, ona inanmayan bir sistemin bir adım sonrası yoktur. Halktan büyük hiçbir şey yoktur. Biz hepimiz insanız. Hepimizin aklı onun aklından büyük olabilir mi? O yüzden diyoruz ki: Bir kişiye, bir kuruma değil, gelin, bunu milletin kendi iradesine teslim edelim.

CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) - Öyle yapıyoruz zaten.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Öyle yapın, inşallah öyle olsun.

Bugün bakın orada 9'uncu maddeyi konuşuyoruz. Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu. Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğunu sorumsuzluk olarak tanımlayalım. Bugünkü realiteden farklı olmaz ki ama bu doğru olmaz, ona yapılan bir kötülük olur, ondan sonrakilere yapılacak bir kötülük olur, namuslu insanları yoldan çıkartırız. Namuslu insanları yoldan çıkartmaya gerek yok. Herkes gibi denetlensin ama bunu bir siyasi yarış hâline dönüştürmeden yapalım. Bakın, İsmet Özel'in çok sevdiğim bir mısrası var; diyor ki: "Biz bir şeyleri anlamamaya yemin etmiş gibi yaşıyoruz." Birbirimizi anlamaya yemin edelim. Birbirimizi anlamaya, birbirimizi tanımaya yemin edelim.

Bakın, size bir örnek vereceğim. Obama nisan ayında Anayasa Mahkemesine bir yargıç atayacaktı, geçen nisan ayında. Arkadaşları çok bastırdılar. "Fırsat bu fırsattır arkadaş, hemen ata, hemen ata." dediler. Dedi ki: "Hayır, bu ahlaki bir şey olmaz. Ben atamayacağım. Seçilen başkan atasın." Ve atamayı yapmadı. Oysa o atayacağı kişi on beş yıl boyunca kalacak. Arkadaşlar, herkesi biz seçiyoruz. Ya parti seçiyor ya sayın Cumhurbaşkanı seçiyor. Bakın, tekrar ediyorum: Kin üzerinden, acılar üzerinden siyaset yapmaya kalkarsak gelecek kuşaklar için felaket üretiriz.

"HSYK'daki -şimdi Sayın Cihaner söyledi- bütün yargıçları alacağız." Ya, büyük haksızlık ya. Fetullahçı terör örgütü bu ülkenin başına büyük beladır. Evimden alınırken söylenen şeyi burada tekrarlamak isterim. Kalabalık bağırıyordu 2008 yılının 23 Eylülünde: "Fetullahın itleri yıldıramaz bizleri." diye. Gelin, gene yıldıramasınlar bizleri. Bu mücadele sonuna kadar devam etsin. Gelin, yarım kalmasın, tamamlayalım. Ülkemizi bu kadar zaaf hâline getiren bu yapıya karşı el birliğiyle mücadele edelim ama bunun için gelin bu yamalı bohçaya dönmüş şeyle değil, baştan sona doğruyla ilerleyelim, baştan sona güzel bir şeyler yapalım. Bakın, insanlık acı çekerek değil ama bizi acı çektiren şeylere karşı mücadele ederek bugüne geldi. İnsanlığın birikimini atlamayalım. Biz de öyle yapalım. Biz de bize acı çektiren şeylerle ilgili -birbirimizle yapmış olabiliriz, sorun değil- onları da aşacak bir aklı ortaya koyalım. Çocuklarımızın güzel yaşayacağı bir yurt için o aklı da ortaya koymak borcumuz, yükümlülüğümüz.

Şimdi, bulunduğumuz durum ne kadar kötü olursa olsun, çaresizlik ve çözümsüzlük diye bir şey yok. Bakın, Sayın Elitaş burada geçen gün çok ilginç bir konuşma yaptı, "O kadar iyi hazırladık ki, müthiş." dedi. Ben buradaydım, dinledim kendisini, kendine çok inandı. Bakın, o konuşmanın yirmi dört saat sonrasında değişiklikler geldi. Çünkü neden? Tartışma gösterdi ki bizim gördüğümüzden daha büyük bir şey var. Bu, sizin arkadaşlarınızın, bizim arkadaşlarımızın katkısıyla oluşuyor. Bakın, burada biraz önce eczacı Özgür Özel, Grup Başkan Vekilimiz bir hukukçunun konuşabileceği yetkinlikte gördüğü bir yanlışı anlatmaya çalıştı. Ama, biz olayları hep aralardaki maviler ve kırmızılar olarak gördüğümüz için bir yol alamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Özkan...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Toparlıyorum efendim.

BAŞKAN - Şöyle ifade edeyim: Sizi gerçekten bütün salondaki arkadaşlarımızın hepsi çok büyük bir dikkatle dinledi, duygularınıza da ben şahsen katıldığımı ifade etmek istiyorum ama...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Üç dakika efendim, üç dakika bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamam, peki.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sayın Başkan, benim konuşma süremi ona vermek istiyorum.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Devletten alacağı var.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Efendim, ben bitiriyorum.

BAŞKAN - Lütfen, lütfen buyurun.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Arkadaşlar, yeryüzü sofrası diye ramazanda, iftarda bir sofra kuruyoruz; açlar, toklar, tutanlar, tutmayanlar, inananlar, inanmayanlar, yanında getirenler, hiç getiremeyenler sofraya oturuyorlar, "Çok şükür." deyip sofradan karınları tok bir şekilde kalkıyorlar. Bu, anayasa sofrasından, masasından hepimiz hangi siyasi görüşten neyi temsil edersek edelim gelin "Çok şükür." diyerek kalkalım, bunun koşulu, bunun yolu bu değil arkadaşlar. Ne demek istiyorum? Masada her şeyi bir kişiye verirseniz o kişinin adı Tuncay da olsa, Sayın Elitaş da olsa fark etmez, yanlış burada başlar. Gelin bu masadan bu toplumun bütün fertlerinin yararlanmasını sağlayalım.

Türkiye'de yurttaşlarımız arasında onarılmaz kopuş, aşılmaz uçurum yoktur. Bunu böyle değerlendirmek ve görmek isteyen güçler vardır. Bakın, Mustafa Balbay orada, biz ellerimizi iki yana açtığımızda duvarlarına değdiğimiz üç adım sonra biten hücrelerde kaldık. Ben beş yüz on yedi gün kaldım. Sayın Balbay galiba altmış-yetmiş gün daha fazla kaldı.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Altı yüz yirmi.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Altı yüz yirmi gün kaldı.

Bakın, hiçbir arkadaşınız, hiçbir ağabeyimiz, babamız, amcamız, kardeşimiz bu ülke daha kötüye gitsin, bu ülkede krallık gelsin, bu ülke tek adamın yönetimine girsin diye acı çekmedi, ölmedi, şehitlerimiz bunun için ölmüyorlar, tam tersine daha özgür olalım, daha güçlü olalım, daha iyi olalım, daha iyi üretelim diye ölüyorlar, acı çekiyorlar.

Şimdi, tek başına gördüğümüz hiçbir rüya bu ulusun rüyası değildir. Gelin, rüyalarımızı birleştirelim, bu ulusu gelecekte çok daha güzel yaşanır bir ülke hâline getirelim.

Saygı ve sevgilerimle efendim.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)