KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tabii, ülkemizi yasa boğan şehit cenazelerine bugün bir yenisi de ilçemiz Turhal'dan eklendi. Bu anlamda, değerli hemşehrimize, silah arkadaşlarına, aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz 15 Temmuzda cumhuriyetimize ve milletimize kasteden bir darbe girişimiyle çok zor bir sınavdan geçti. Bu süreçte birlik ve beraberliğimizle, milletimizin demokrasiden yana duruşuyla çok kıymetli bir enerji yakaladık. Dileğimiz, bu birlik ve beraberliğin, bu ruhun korunmasıydı fakat darbe sürecinden sonra OHAL süreci yüzlerce insanın mağduriyetine sebep oldu. KHK'lar, bize, takipte, yetişmekte zorlandığımız anları yaşattı. 15 Temmuzda gücünü gösteren Meclis iradesi, ne yazık ki kanun hükmünde kararnamelerle yok sayılmıştır. Değerli milletvekilleri...

Arkadaşlar, çok bağırırım ha, haberiniz olsun; bak, benden söylemesi.

BAŞKAN - Evet, Sayın Durmaz, iyi bir tehditti.

Devam edin lütfen, buyurun, devam edin.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Bizim yasama hakkımız, milleti temsil hakkımız alenen, Hükûmet eliyle elimizden alınarak gasbedilmiştir. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması olağanüstü hâllerde kısmen veya tamamen durdurulabilir ama bunun bir çerçevesi, bir sınırı olmalıdır. Aştığınız sınırla, ülkemizin uluslararası itibarını da sıfırladınız. OHAL süreci, uluslararası hukuku ihlal etmeden, durumun gerektirdiği sınırı aşmamak, kişinin insan olmaktan doğan yaşama, barınma, ekonomik olarak ayakta durma haklarını ihlal etmeden, maddi ve manevi varlığını hırpalamadan, yine hukuksal çerçevede bir süreç de olabilirdi. Oysa bu OHAL sürecinin bilançosu ülkemizde oldukça ağır ve büyük. 93 bin personel görevinden uzaklaştırıldı, 59.841 kişi memuriyetten çıkarıldı, binlerce öğretmen görevinden alındı. Gerçekten de FETÖ'nün üzerine giderken bunun en önemli ayağı olan siyasi ayağı üzerinde hiçbir operasyonun yapılmaması, uzun süre, bu ülkede yaşayan insanların hafızasından asla çıkmayacaktır ve bu durum böyle seyrederken daha tartışmadan, ne olduğunu yeteri kadar Türkiye'deki baroların, sivil toplum örgütlerinin, duyarlı kesimlerin, dezavantajlı grupların birçoğunun tartışmadığı nur topu gibi bir Anayasa taslağı yuvarlanıp Erciyes'ten aşağı doğru Türkiye'nin üzerine çığ gibi büyüyerek düşmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı meydanlarda "Ben diktatör olsaydım siz beni eleştiremezdiniz, TV'lerde hakkımda konuşamazdınız, gazetelerde yazılar yazamazdınız." demişti. Bu sözün üzerinden çok geçmeden, Cumhurbaşkanını eleştiren gazeteler, radyolar, televizyonlar kapatıldı; gazeteciler, Cumhurbaşkanına hakaretten içeri alındı. Suriye politikanızı, evlatlarımızı başka ülkelerin topraklarında sonu belirsiz bir maceraya sürükleyen politikanızı en son eleştirenlerden Hüsnü Malik'i bile tutuklattınız.

Yargı bağımsızlığından söz ediliyor ama ne yazık ki bakıyoruz, malum medya kuruluşları muhalifleri hedef alıyor, ertesi gün muhaliler gözaltına alınıp tutuklanıyor. Yandaş medyayı savcılık görevi yapar hâle getirerek ülkemizde bu yaşam acımasız devam ediyor. Adaleti ve hukuku el birliğiyle bitirdiniz. 200 gazeteci gözaltına alındı, 2.308 gazeteci işsiz kaldı. 16 televizyon, 3 haber ajansı, 47 gazete, 16 dergi, 23 radyo, 26 yayınevi kapatıldı. Biz buradan ne anlayalım? Anladığımız şu ki: "OHAL" adı altında uygulanan düpedüz diktatörlüğün, diktaya gidişin ön hazırlığıdır. Şimdiyse amaçlanan, OHAL sürecini daim kılmaktır. Oysa uygulamalar gösteriyor ki burada niyet başka. Gerçek niyet, darbeye karşı alınmış bir olağanüstü hâl kararıyla, biat etmeyenleri de susturmaya çalışmaktır. Kusura bakmayın ama bu kafayla tabii ki 15 Temmuzu "Allah'ın bir lütfu" olarak görüyor ve davranıyorsunuz ama kimseyi de "FETÖ'yle mücadele ediyoruz." diye inandırmakta artık zorlanıyorsunuz. Öte yandan, bu hukuksuzlukların, ülkedeki hukuksuzlukların ve çatışmaların en önemli zeminlerinden birini oluşturduğunun artık farkına hep birlikte varmalıyız.

Güvenlik kaygısı had safhaya ulaştı. Ülkemizde artık vatandaş dışarı çıkmaktan korkar oldu. Alışveriş merkezlerinde, meydanlarda yürürken "Acaba bomba patlar mı?" korkusu tüm toplumu sardı. Ülkemizde kent merkezlerinde sivillerin ölümüne neden olan IŞİD, PKK, TAK terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen canlı bombalar sonucu çok sayıda insanımız katledildi. Toplumda güvenlik kaygısı oldukça arttı. Doğu ve güneydoğuda sınır ötesinde süren çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları sivil halkın yaşam hakkını tehdit etti. Çok sayıda güvenlik görevlisi ve askerimizin şehit olmasına sebep oldu. Son altı aylık zaman diliminde neredeyse her gün şehit cenazeleri yüreklerimizi yaktı.

İnsan hakları kurumlarına yapılan başvurulardan anlaşıldığı üzere, avukat görüşmelerinin on güne dek engellendiği durumlar konuşulmaktadır. 15 Temmuz sonrası Türkiye'de yaşananları yerinde incelemek için Ankara'ya gelen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Türkiye'nin bir travma geçirdiğini belirtmiştir. İnsan Hakları Komiserliğinin hazırladığı eleştiri dolu raporda insan haklarının hiçe sayıldığı belirtilerek "Bazı tedbirlerle iç hukuk hiçe sayılmıştır." demektedir. Avrupa Birliği İlerleme Raporu, insan haklarında, adil yargılamada, demokratikleşmede sınıfta kaldığımız sık sık söylemektedir. Anayasa teklifini getirdiğiniz 10 Aralık tarihinden beri tam 76 yurttaşımız hayatını kaybetti. Bizim polis teşkilatımıza mensup birisi Rus Büyükelçisini öldürdü. Görüyorsunuz, çok uzağa gitmeye gerek kalmıyor, sadece yirmi gün içinde ülkemizde bunları içimiz acıyarak yaşadık.

Şimdi, biz bu ortamda Anayasa'nın konuşulduğu komisyonlarda bizlerin yani Parlamentonun dahi haklarının bir bir gasbedildiği bir süreçte, bunca adaletsizliğin, hukuksuzluğun olduğu ortamda anayasa değişikliğini ya da AKP'nin anayasa dayatmasını konuşuyoruz. Bu ülke, bu halk, bunları hak etmiyor, hem ülkeyi on dört yıldır sizler yöneteceksiniz hem de ufak bir siyasi sorumluluk dahi duymaksızın yeni anayasa arayışlarına gideceksiniz. Eğer on dört yıllık iktidarınızda yüzde 11 oranında işsizler ordusu yarattıysanız, eğer ülkemiz yüzde 28,5 yoksulluk oranıyla 34 OECD ülkesini geride bırakmış ise, eğer Türkiye'de yoksulun gelirden aldığı pay yüzde 2,1 iken en zenginin aldığı pay yüzde 32'ye ulaşmış ise, eğer eğitimde dünya sıralamasında en gerilerdeysek, okuduğunu anlamayan, okuyamayan bir nesil yarattıysanız, eğer Türk lirası kendine benzer para birimlerine kıyasla dolar karşısında en çok değer kaybeden para birimi olmaya devam ediyorsa, esnafımız, köylümüz, çiftçimiz doğduğu topraklardan göçmek zorunda kalıyorsa, eğer son seksen yılda 3.676 lira olan kişi başına düşen ortalama kamu borcu son on üç yılda 5 bin lira artarak 8.777 liraya yükseldiyse ve her yeni doğan çocuğa güzel, aydınlık bir gelecek yerine borçlu bir gelecek veriyor, ülkemizde her doğan çocuk gözlerini 8.777 liralık kamu borcuyla açıyorsa, eğer dünyada Cinsiyet Eşitliği Raporu'na göre kadın erkek eşitliğinde 142 ülke arasında Tunus'un, Bahreyn'in ardından 125'inci sırada yer alıyor isek, eğer 2012'de 23 milyon 668 bin olan yardıma muhtaç insan sayısı 2014'te 30,5 milyona yükseldiyse, on üç yılda 8 milyon yardıma muhtaç hane yarattıysanız, eğer 52 milyon 695 bin kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede 10 milyon seçmen yardımlara muhtaç yaşıyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iş yükünün büyük bir bölümünü Türkiye işgal ediyorsa, çocuklarımız askerde şehit olmaya devam ediyor, meydanlarda bombalar patlamaya devam ediyor, bu tablonun kabahati ve vebali tartışmasız ülkeyi on dört yıldır yöneten iktidarındır.

BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlayalım lütfen.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Bu vebalin sorumluluğunu almak yerine rejim değişikliğine, başkanlık sevdasına düşmek ayrı bir hukuk garabetidir. Apar topar anayasa teklifi adı altında bu ülkenin geleceğini karartan, Parlamentoyu, cumhuriyeti, kuvvetler ayrılığını yok eden bu uygulamayı getiriyorsunuz. On dört yıldır ülkeyi sürüklediğiniz noktada en mühim konu başkanlık mı? Başkanlık sevdanızla...

BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlayalım lütfen.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Efendim Sayın Başkanım?

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Başkanlık sevdanızla ülkemize çok gördüğünüz birlikte yaşama kültürünü, barışı, kardeşliği ve sizin gibi düşünmeyi yok saymayı bir anlayış sayıyorsanız ne yazık ki bunları başaramayacaksınız. Bu halktan alınan temsil yetkisi ancak iktidar eliyle bu kadar kötüye kullanılabilir ama inanıyorum Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları mutlak bu hakkı sizlere vermeyecektir.

Değerli Başkanım, kıymetli arkadaşlar; birkaç sözüm de ismiyle müsemma olmasını istediğimiz Sayın Devlet Bahçeli'ye. Sayın Bahçeli ülkemizin içinde bulunduğu durumları yetkili ağızdan anlatırken "Sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var, versin Bilal'i, alsın iktidarı." dediğini bu ülke unutmadı.

BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlayalım lütfen.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Yine, "AKP-MHP koalisyonu olur ama şartlarımız var." diyerek "Yukarıda saydıklarını yok sayamayız." demektedir.

Sayın Başkanım, ben sükûnetle burada olduğum günden beri dinliyorum. Şu anda gördüğüm kadarıyla arkadaşlardan çok böyle tepki veren de yok, izniniz olursa toparlıyorum.

BAŞKAN - Zahmet olmazsa çünkü konuşmadan bekleyen arkadaşlarımız var, zahmet olmazsa.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Peki, toparlıyorum.

BAŞKAN - Bir de Sayın Parsak, tabii, şimdi cevap verme mecburiyeti doğdu, yine...

KADİM DURMAZ (Tokat) - Yani bunları sıralayabiliriz...

BAŞKAN - ...benzer bir dava dilekçesi geldi, cevap dilekçesi sunması lazım.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Söyleyeceklerimin bir bölümünü de yazılı verebilirim.

BAŞKAN - Tamam, peki.

KADİM DURMAZ (Tokat) - Parlamenter sistem yetersiz algısı yaratmak, biat et mantığındaki AKP'ye uygun bir modeli asla ve asla bu halk kabul etmeyecektir. Biz, siz, muhalefetin olmazsa olmaz görevi ve ant içtiğimiz "Anayasa'mızı tanımıyorum." diyenlere direnip Anayasa çerçevesine davet etmek ve Parlamentoyu sahiplenip çalıştırmak olmalıdır. Ama bir muhalefet partisi olarak Sayın MHP Grubu bunu başaramamıştır. Bu ülke BOP eş başkanlığı heveslileriyle Avrupa Birliğine karşı Orta Doğu'da bölgeler oluşturulup ülkemiz yararına olmayacak maceralara da asla ve asla izin vermeyecektir. Bizden beklenen ve bize yakışan dünyanın kalbi dediğimiz bu güzel Anadolu'da birlikte yaşama kültürüne, var olan ayrıcalıkları, ayrılıkları birer zenginlik gibi görüp herkesin görüş ve fikirlerini önemseyerek işte benim anayasam bu diyebilecek bir anayasanın böyle kısa sürede, kısa dayatmalarla olmayacağına inanıyorum ve yüce Mecliste de bu konuda görüş beyan edeceğimizi, halkımın da bu uyarıları dikkate alacağına inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)