| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 28 .12.2016 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Ben, hâlen salonda bulunan ve bu ülkeye, geleceğine sahip çıkmak adına burada bulunan ve sabırla bulunan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir kere, bu Anayasa teklifinin, on dört yıldır bu ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisinin on dört yıldır bulunduğu iktidarda başarısız olduğunun bir itirafı olduğunu görmek lazım çünkü bu Anayasa teklifinden çıkan anlam şu: "Biz on dört yıldır parlamenter demokratik rejimde her türlü yetki, sorumluluk, çoğunluk, istediğimiz gibi kanunlar çıkarabiliyoruz, her şeyi düzenleyebiliyoruz ama biz beceremedik, bir tek adam gelsin de şu ülkeyi bir düzeltsin." Anlaşılır bir şey değil.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - De Gaulle gibi.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer yandan, bir kişi, Anayasa'ya uymuyor diye, şu anda hepimiz bu salonda, bu komisyonda bir teklif konuşuluyor, tartışılıyor; fiilî durum var, Anayasa'mızı bu fiilî duruma düzenleyelim diye 550 milletvekili harıl harıl, 80 milyon insanın zihinleri, beyinleri bunun için yoruluyor ve herkes bu Anayasa değişikliğiyle uğraşıp duruyor. Sadece ne için? Bu ülkede bir zatımuhterem, şu anda Sayın Cumhurbaşkanı, gönlüne göre bir Anayasa istiyor, bir teklif hazırlanıyor ve biz de bunu konuşuyoruz, tartışıyoruz.
Demokrasi ayaklar altına alınıyor. Demokrasinin çok temel ilkeleri var, bunlara girmeyeceğim ama bunlardan bir tanesi ki en önemlisi, çoğulculuk ilkesidir. Çoğulcu, katılımcı, anlayışın yerine dayatmacı bir çoğunluk diktatörlüğü anlayışıyla bir Anayasa metni hazırlanıyor, yine aynı çoğunluk diktatörlüğü anlayışıyla Meclisten geçirilmeye çalışılıyor ve bu Anayasa teklifiyle gerçekleştirilmek istenen rejim değişikliğinin ne kadar demokratik olduğu, ne kadar temsiliyetçi olduğu, çoğunluğun nasıl iradesini temsil edeceği ve çoğulcu anlayışın ne kadar güvencesi olabileceğini de sormak istiyorum.
Anayasa, bir toplumsal mutabakat metnidir. Böyle olması gerekir. Bu metin hazırlanırken dahi, nasıl ki kanun tasarıları taslak hâlinde kişilere, kurum kuruluşlara, ilgili uzman kişilere gönderilerek, görüşleri alınarak kanun içeriği düzeltiliyorsa da bunun gibi...
Ben merak ediyorum, bu Anayasa değişikliği teklifi hazırlanırken bu ülkedeki sivil dinamiklerin, sivil toplum kuruluşlarının, emek örgütlerinin, akademik ve meslek kuruluşlarının, diğer meslek kuruluşlarının, ticaret, sanayi, esnaf odaları gibi iş dünyasının, üniversitelerin, yüksek yargı organlarının ve benzeri, daha toplumun nice sivil dinamiklerinin görüşleri, düşünceleri alındı mı? Bu ülkede sadece Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzu mu vardır Anayasa uzmanı, profesörü? Başka Anayasa profesörleri yok mudur?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Komisyonda da hiç yok ki.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bunlar ne der, bunların düşüncesi nedir, nasıl bir mutabakat olacak? Bu metin, toplumu nasıl temsil edecek?
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, Anayasa'nın Başlangıç kısmı benden önce çok ifade edilmiştir. Zaten burada bu konuları konuşmanın, tartışmanın bile mevcut Anayasa'ya aykırı bir durum olduğunu da bir kez de ben bunu kayıtlara sokmak istiyorum. Anayasa'nın Başlangıç kısmında, Başlangıç ilkelerinde kuvvetler ayrımı tanımını yapar ve 2'nci maddesinde de "Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir." der ve 4'üncü maddesi de 2'nci maddenin bu hükmünün değiştirilemeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini söyler. Dolayısıyla, böbürlenerek "Kuvvetler ayrılığı neymiş? Kuvvetlerin birleşimi, kuvvetlerin bütünlüğü esastır." anlayışıyla anayasa yapılıyorsa burada, biz daha mevcut Anayasa'ya aykırı, fiilî bir durum yaratıyoruz ki bu salonda bulunmamız bile anayasal bir suç, bunu tartışıyor olmamız dahi anayasal bir suç. Bunu altını çizerek belirtmek istiyorum.
Şimdi, getirilmek istenen, cumhurbaşkanı yasamayı kontrol edecek, yargıyı şekillendirecek, devleti yapılandıracak, uluslararası ilişkileri o belirleyecek, bürokrasiyi ve devleti o şekillendirecek, millî güvenlik politikalarını belirleyecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına, OHAL ilan edilmesine o karar verecek; tüm bu yetkilere karşı da denetlenmeyecek.
Değerli arkadaşlar, söz konusu, üzerinde görüş sunduğumuz, düşüncelerimizi sunduğumuz maddenin hükmünde cumhurbaşkanının yardımcıları, cumhurbaşkanına vekâlet ve bakanlara dair bir hüküm var. Mevcut Türkiye Cumhuriyeti Anayasamız'ın -gerçi artık bu yeni anayasa ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olacak, yoksa cumhurbaşkanı anayasası mı olacak, anlaşılır değil ama- içerisindeki zaten Bakanlar Kurulu diye bir kurul söz konusu değil. Devleti yöneten hükûmetin kaldırılması ve bakanlar arasındaki istişarenin tek bir kişiye; istişareye ihtiyacı olmayan, her şeyi bilen, her şeyi yönetebilen bir kudrete teslim edilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların da Türkiye Büyük Millet Meclisine, milletin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı değil; bütün yardımcıların, bakanların cumhurbaşkanına karşı sorumlu olması da bir başka -maalesef- sorun.
Cumhurbaşkanı geçerli oyların çoğunluğuyla seçilecek yani yüzde 51 oy alan, yüzde 50,0001 oy alan bir kişi cumhurbaşkanı olacak ve bütün bu yetkileri kullanacak. Oysaki şu anda Bakanlar Kurulu, bir koalisyon imkânı da olduğunu düşünürseniz ve Bakanlar Kurulunun Meclisten, Türkiye Büyük Millet Meclisinden sadece çoğunluk diktatörlüğü anlayışıyla değil, yani Mecliste çoğunluğu temsil eden parti değil, koalisyon imkânlarını da sunarak güvenoyu alması şartını getirirken şimdi bu da söz konusu değil ve Bakanlar Kurulu diye bir kurul ortadan kaldırılmış ve bu yeni durum karşımıza çıkarılmış durumda.
Değerli arkadaşlar, bu anayasanın, bize sunulan anayasanın bir tek adam rejimi olduğunu, bir diktatörlüğe evrilecek -ki zaten evrilmesine gerek yok, söz konusu bütün hükümler diktatörlüğü sağlayacak bir durum ortaya koyuyor- tek adam rejimine doğru, bir dikta rejimine doğru ülkemizi evirdiğini, yani 1 adamın aklının 550 milletvekilinin aklına, çoğulcu, ortak akıl kararlarına daha çok tercih edildiği, tek adamdan korkan bir yargı sistemiyle karşı karşıya geleceğimizi, tek adamdan korkan yürütme organları, tek adamdan korkan yasama organı gibi bir durumun söz konusu olacağını söyleyebiliriz.
Sözlerimi şu son tümceyle bitirmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu anayasanın üreteceği tek sonuç vardır, dikta rejimi ve faşizmdir.
Teşekkür ederim.