| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 27 .12.2016 |
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri, basınımızın değerli temsilcileri; günlerdir burada Anayasa değişikliği üzerinden konuşuyoruz, çok önemli bir şeyi konuşuyoruz ya da daha doğru bir deyimle, konuşmaya çalışıyoruz çünkü ülkenin rejimini ilgilendiren bir konuda AKP anlayışı muhalefetin sesine tahammül edemeyen bir tavır sergiliyor. Gerekirse aylarca konuşmamız gereken Anayasa değişikliğini yeterlilik önergeleriyle bir oldubittiye getiren, getirmek isteyen anlayışla gerçekleştirmek istiyor. Aslında, doğruyu söylemek gerekirse bu tutum beni şaşırtan bir tutum değil. Her zamanki tavır bu. Biraz sıkışınca, kaba kuvvet de dâhil olmak üzere, her türlü baskıcı yöntemle muhalefetin sesini kısmaya çalışmak. AKP'nin alıştığımız, genel anlayışı, tarzı bu. Cumartesi gününe kadar görüşmeler uzun uzun gidiyor, ben o zaman şaşırdım aslında, buna değil, bu tavra şaşırmadım. O zaman arkadaşlarla konuşuyoruz: "Ya, ne oluyor, AKP'de bir şey mi var, değişiklik mi var, ne var? Yani süre sınırı olmadan konuşuluyor falan..." Ama, cumartesi günü yeterlilik önergesi gelince ben "Hoş geldin AKP." dedim doğrusu.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - "Hoş bulduk." diyen yok Mehmet.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Evet.
Değerli arkadaşlar, anayasalar bir toplumun temel düzenini belirleyen metinlerdir, bir ülkenin rejimine adını veren büyük, toplumsal mutabakat metinleridir. Böyle olunca da toplumsal uzlaşmayla düzenlenmesi gerektiği de tartışılmaz bir gerçektir. Anayasa değişikliği sürecinde siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek birliklerinin, kısaca toplumun geniş kesiminin katılımı son derece önemlidir. Ancak, toplumun tüm kesimleri hazırlanmasına katkı sunduğunda Anayasa toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilir. Böyle yapıldığında toplumun tüm kesimleri kendilerinin de ifade edildiğine dair inançlarının olgunlaştığına tanıklık eder ve bir konsensüs rahatlığı içinde olurlar.
Değerli arkadaşlar, toplum hayatının işleyişi ve şekillenmesinde önemli işleve sahip olan, bir ülkenin nasıl yönetileceğinin belgesi olan, rejimine adını veren anayasaların kimler tarafından nasıl yapıldıkları da çok büyük önem taşır. Anayasanın yapımında, değiştirilmesinde tercih edilen yöntem onun içeriğinin de nasıl olacağına ilişkin ipuçlarını açıkça verir bugün olduğu gibi, bu yöntemde gördüğümüz gibi. Anayasayı kimin yapacağı, değişikliği kimin gerçekleştireceği egemenliğe kimin sahip olduğu sorusuna çok bağlıdır değerli arkadaşlar. Egemenliğin millete ait olduğu demokratik sistemlerde anayasa yapma ve değiştirme yetkisi de millete aittir. Başka bir deyişle, demokratik yönetimlerde egemenliğin kaynağı toplumdur, millettir. Anayasa yapma veya değiştirme yöntemi konusunda önemli olan bu sürece halkın, toplumun tüm kesiminin katılımını sağlamaktır. Sürecin demokratik anlamda meşruiyetini sağlamak ancak bu yöntemle mümkündür. Yapım süreci ne kadar demokratik olursa uzmanlaşma anlayışı da o kadar yüksek olur. Ancak o zaman yapılan ya da değiştirilen anayasa toplumsal mutabakat olur yani anayasa olur.
Değerli milletvekilleri, demokratik ve özgürlükçü toplumlarda anayasaların devletin temel yapısını ve fonksiyonunu düzenlemek, devlet iktidarını hukuk kurallarıyla sararak devletin, devleti yönetenlerin keyfîliğe kaçmasını önlemek ve iktidar karşısında bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almak amacıyla yapıldığı bilinen bir gerçektir. Bu anlamda, anayasacılık düşüncesi açısından kıymetli olan anayasalar güçlü devlet karşısında güçsüz bireyin haklarını koruyan, garantiye alan anayasalardır. Bundan başka bir amaca hizmet eden anayasaların meşruluğu yoktur. Anayasacılık düşüncesinde bireyin devlet karşısında korunması esastır. Başka bir deyişle, devletin sınırlandırılmasını esas alır. Çağdaş anayasacılık bireyin özgürlüğünü devlet karşısında güvence altına almanın yolu olarak da devlet gücünü dağıtmak anlayışını ortaya koymuş ve kuvvetler ayrılığını iktidarın kötüye kullanılmasının önüne geçmenin önemli bir ilkesi olarak benimsemiştir. Fransız felsefeci Montesquieu 18'inci yüzyılda bu temel yaklaşımı ortaya koymuş ve günümüze kadar bu anlayış kabul görmüştür. Yani, kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemini, kuvvetler ayrılığı ilkesinin demokratik anayasacılık konusunda ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan bir yaklaşım.
Değerli milletvekilleri, anayasaların yapılması ve değiştirilmesi sürecinin özellikleri ortaya çıkacak anayasanın kalitesini büyük ölçüde belirlemektedir. Bu süreçte anayasal değişmeye neden olan gelişmelerin belirlenmesi, zamanlamanın iyi seçilmesi, tercihlerin belirlenmesi, geniş kesimlerin katılımı ve bunlar arasında mümkün olan en geniş uzlaşmanın sağlanması ve anayasa değişikliğinin hangi yöntemler kullanılarak gerçekleştiği çok temel öneme sahiptir.
Sayın Başkanım, ya sessiz olmak için milleti uyarıyoruz ama sessizliği siz bozuyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen devam edin, devam edin.
AHMET AKIN (Balıkesir) - Bir uyarı yapın, bir uyarı.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Evet, uyarın.
Şimdi, şurayı tekrar almam gerekiyor: Demokratik anayasaların yapımındaki süreç anayasal değişmeye neden olan gelişmelerin de belirlenmesi, zamanlamanın iyi seçilmesi, tercihlerin belirlenmesi, geniş kesimlerin katılımı ve bunlar arasında mümkün olan en geniş mutabakatın sağlanması ve anayasa değişikliğinin hangi yöntemler kullanılarak gerçekleştiği çok temel öneme sahiptir. Şimdi bu temel yaklaşımlar ışığında tartışmakta olduğumuz sürece şöyle kısaca bakalım. Böyle bir değişime gitme nedeni olarak en önemli ortaya konan gerekçe, fiilî duruma hukuki çerçeve çizme anlayışı. Nedir bu fiilî durum arkadaşlar? Fiilî durum, Cumhurbaşkanının Anayasa'ya uymamasından kaynaklanan bir fiilî durum. Başka bir deyişle, Cumhurbaşkanı Anayasa'ya uysa, hukuka uysa böyle bir gereklilik ortaya çıkmayacak.
Değerli arkadaşlar, bu mantığı anlamak mümkün değil. Böyle bir nedenle Anayasa değişikliği yoluna gitmek hiçbir anlayışın kabul edeceği bir yaklaşım değildir. Ancak şunu söylemem gerekiyor ki biz bu yaklaşımla ilk defa karşılaşmadık değerli arkadaşlar. Anayasa Komisyonunda Kişisel Verileri Koruma Kanunu'nu konuşuyoruz, bu kişisel verilerimiz ortada dolaşmasın diyoruz, gelen yanıt: "Yahu, zaten dolaşıyor, buna hukuki bir çerçeve çizelim." Bilirkişilik Kanunu'nu görüşüyoruz, özel hukuk tüzel kişilerine bilirkişilik vermek bilirkişiliğin ruhuna aykırıdır, Bakan diyor ki: "Zaten bunu yapan özel hukuk tüzel kişileri var." Ee? "Buna bir hukuk uyduralım." Son olarak da, çocukların cinsel istismarcısıyla evlenmesi düzenlemesinde bunun toplum için bir çöküntü olduğunu söylüyoruz, gelen yanıt: "Zaten böyle evlilikler var, buna yasal bir zemin uyduralım." Burada da aynı anlayış kendini gösteriyor: "Cumhurbaşkanı Anayasa'ya uymuyor, biz buna uygun anayasa yapalım." Hangi hukuk devleti anlayışı bu arkadaşlar, böyle hukuk devleti olur mu? Olsa olsa çadır devleti olur, bunu da Türkiye Cumhuriyeti devletine kimsenin yaşatma hakkı yoktur arkadaşlar.
İkinci olarak, zamanlama doğru mu? Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; ülkenin içinde bulunduğu şartları hepiniz biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz. Anayasa değişikliği için uygun bir zaman olduğu söylenebilir mi? Terör örgütlerinin hain eylemleriyle ülke kan gölüne dönmüş, terör saldırıları artık toplu katliamlara varan boyutlara varmış; askerlerimiz, polislerimiz şehit olup geliyor, vatandaşlarımız yaşamını yitiyor; onlarca, yüzlerce eve ateş düşüyor biz -demin söylediğim gibi- Anayasa'ya uymayan birine anayasa yapmak için burada mesai harcıyoruz. Fiilen Suriye'ye girmişiz, savaşın içindeyiz yahu, savaş var arkadaşlar, asker göndermişiz Suriye'ye, savaşıyoruz, oradan şehitlerimiz geliyor, hepimizi derinden sarsıyor; biz bir kişiye yasal statü uydurma durumuna düşmüşüz. Toplumun çok büyük kesiminde güvenlik konusunda ciddi endişeler var, bu endişe artık günlük yaşamı etkileyecek boyuta gelmiş, insanlar kalabalık yerlere gitmiyor, maçlara gitmiyor, AVM'lere gitmiyor, çocuklarına söylüyorlar "Kalabalığa gitmeyin, şu caddeye inmeyin." diye, biz buraya gelmiş, burada birilerinin keyfini düzenlemeye çalışıyoruz değerli arkadaşlar.
Kısaca, ülke olarak cumhuriyet tarihimizin en karanlık, en kırılgan günlerinin içinden geçiyoruz. Şimdi böyle günleri atlatmanın birden fazla tedbiri vardır mutlaka ama birinci ve en önemli olması gereken, teröre karşı bir yumruk gibi birlikte olmaktır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başta Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere, teröre karşı ne yapılması gerekiyorsa sonuna kadar destek olacağımızı söyledik, destek oluyoruz. İşte bu günlerde toplum olarak birlikteliği pekiştirmemiz gerekirken toplumda ayrışma yaratacak, kutuplaşma yaratacak Anayasa tartışmalarını gündeme getirmek anlaşılır bir durum değil. Eğer bu yapılıyorsa, eğer bu şartlarda bu gündeme getiriliyorsa o zaman bunu gündeme getirenler gerçekten bu ülkedeki terör olaylarını ciddiye alır durumda değillerdir, ciddiye almıyorlardır, ölen şehitlerin arkasından gözyaşı dökmeleri samimi değildir. Bu Anayasa Komisyonu, bu Meclis, hepsi bütün kurumlarıyla oturup bunu konuşmamız gerekir. Bunun dışında, işçilerin sorunu var, emeklilerin sorunu var, esnafın sorunu var, sanayicinin sorunu var, üreticinin sorunu var; bunların hepsini bir tarafa bırakmışız Anayasa'yı birilerinin keyfi için değiştirme derdine düşmüşüz.
Üçüncü olarak, ortaya getiriliş nedeni doğru olmayan, zamanlaması yanlış olan bu Anayasa değişikliğiyle neyi tercih ediyorsunuz? Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bu değişiklikle, siz de biliyorsunuz ki açık ve net olarak tercihiniz tek adam rejimidir, hepiniz biliyorsunuz bunu, bütün güçleri bir kişinin elinde toplayan bir rejim. Bunun aksini söylemek gerçekten mümkün değil, mümkün değil.
Bu değişiklik kabul edilirse değerli arkadaşlar, seçilen kim olursa olsun... Bakın, sizin derdiniz birilerine yetki vermek, birilerine tüm gücü teslim etmek, birilerinin keyfi için anayasa çıkarmak olabilir ama bizim derdimiz birinin olup olmaması değil, kim olursa olsun varacağı yer otokrasidir, diktatörlüktür değerli arkadaşlar. Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp kuvvetler birliğini ve bu kuvvetlerin hepsini bir kişiye teslim eden anlayışın varacağı yer diktatörlüktür arkadaşlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Aslında, bunu Burhan Kuzu'nun kitabından bakın şöyle okuyayım size... Sizin arkadaşınız, değil mi? Ne diyor? Bu şeylere yanıt verirken, işte, "Tek adama götürülüyor, tek adam olur." diyoruz; işte, Burhan Kuzu kitabında şöyle yazıyor: "Tek kişinin yönetimde ağır basması için yani tek adam olabilmesi için kanun yapmak ve bütçe gibi iki önemli silahı o kişinin elinde bulundurması gerek." diyor. Okudunuz mu?
BAŞKAN - Sayın Gökdağ, toparlayalım lütfen, toparlayalım lütfen.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Tamam, Başkanım, toparlayacağım.
Okudunuz değil mi? Ne diyor? Burhan Kuzu söylüyor bunu, biz söylemiyoruz. "Bir kişinin yönetimde ağır basması için yani tek adam olabilmesi için kanun yapmak ve bütçe gibi iki önemli silahı o kişinin elinde bulundurması gerekir." diyor. Bu anayasayla veriyorsunuz bunları, hem kanun yapmayı hem bütçeyi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kanunu Meclis yapıyor ya! Ne alakası var? (Gürültüler)
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Tabii.
Yapmazsa kararnameyle ne olacak? Kararnameyle ne olacak?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, sataşmayalım lütfen.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Peki, bir başka şey...
BAŞKAN - Ben milletvekili arkadaşların hepsine söylüyorum, lütfen sataşmayalım.
Sayın Hatip, lütfen devam edin.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Bir başka şey değerli arkadaşlar, yine sizin arkadaşınızın kitabından veriyorum. Bakın, başka yerden versem yanlı diyebilirsiniz, Burhan Kuzu'nun kitabından.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yanlı da ondan yanlı.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Diyor ki: "1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi'nin 16'ncı maddesindeki hüküm şöyle diyor: Bir ülke ki kuvvetler ayrımına yer vermemiştir, o ülkenin anayasası yoktur." "O ülkenin anayasası yoktur." diyor. Şimdi, siz bu anayasada kuvvetler ayrılığını mı söylüyorsunuz arkadaşlar? Var mı?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tam da göbeğinde.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Bakın, Osman Bey, siz okumuyorsunuz, siz duyduğunuzu söylüyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Okudum ya!
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Siz duyduğunuzu söylüyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - 10 kere okudum. (Gürültüler)
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Osman, okumadan anladın ya!
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Arkadaşlar, yasamanın bütün yetkisinin...
ERKAN AYDIN (Bursa) - Osman, bir oku!
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Arkadaşlar... (Gürültüler)
Sayın Başkanım, on dakika daha ekler misiniz zamanıma?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Osman Bey okumuş ama anlayamamış.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tam göbeğinde!
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Bu anayasayla... (Gürültüler) Bu anayasayla yasamanın bütün yetkisinin... (Gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bu anayasayla yasamanın bütün yetkisinin bir adama verildiğinin, bir kişiye verildiğinin aksini söyleyebilecek insanın hakikaten biraz pişkin olması gerekiyor, pişkin olması gerekiyor. Bütün yasama yetkisini vermişsiniz.
BAŞKAN - Sayın Gökdağ, lütfen toparlayalım, lütfen toparlayalım.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Tamam, topluyorum efendim. Son cümle...
Meclisin bütün yetkileri verilmiş. Yargı? HSYK'nın yarısını Cumhurbaşkanı belirleyecek, yarısını Meclis belirleyecek.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tamam Meclis belirleyecek!
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Meclisi kim belirliyor?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Meclisi millet belirliyor.
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12'sini Cumhurbaşkanı belirleyecek ve buna biz "Yargı bağımsız, kuvvetler ayrılığı." diyeceğiz, öyle mi? Şimdi, bütün bunların konuşulduğu dönemde rahmetli İnönü sağ olsaydı ne derdi Osmancığım? Ne derdi Osman Bey? "Hadi canım sende." Hadi canım sende. Çok da yerine uyardı, çok da otururdu.
Ben teşekkür ediyorum.