KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önümüzde iktidar partisi grubu tarafından imzalanmış ama taslağının Saray'da hazırlandığını herkesin kabul ettiği bir başkanlık sistemi Anayasa teklifi var. Demokrasilerde saraylar olmaz, saraylara özenilmez, saraylar hiç kimseye de itibar kazandırmaz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklife göre başkanlık 2019 senesinde başlıyor. Burada benim merak ettiğim şu: Madem 2019'da yürürlüğe girecek, niye acele ediyorsunuz? Önümüzdeki üç sene boyunca bırakın bu konuyu müzakere edelim, toplumun her kesimi ne olup bittiğini anlasın. Ülkemizi etkileyecek bütün meseleler 2019'da başlıyor. Sadece Recep Tayyip Erdoğan'ın partili olabilmesi hemen yürürlüğe girecek şekilde kurgulanmış.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir söz sıralaması belirlenmişti, buna riayet ettik, günlerdir sıramızı bekliyor ve konuşmamızı hazırlıyorduk. Cumartesi akşamı bir önergeyle hakkımızı gasbettiniz. Başkan, siz de seçilmiş bir milletvekilisiniz bizler de seçilmiş milletvekiliyiz söz hakkının kesilmemesi lazım, İç Tüzük'ümüze göre, demokrasiye göre bizim haklarımızın gasbedilmemesi gerekir diye düşünüyorum.

Ülkemizde 1808 Sened-i İttifak, 1839 Tanzimat Fermanı, 1876 Kanun-i Esasi'yle hem Osmanlı'da hem Kurtuluş Savaşı dönemi hem de cumhuriyet döneminde çok badireli süreçlerle anayasal süreçlerimiz ilerlemiş ve parlamenter sistemimize evrilmiştir. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, 1924'te Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk Anayasa'yla "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." denilmiştir. Demokrasinin askıya alındığı dönemlerde Türkiye pek çok adım atmış ve çok partili sisteme Cumhuriyet Halk Partisinin iradesiyle kansız, çatışmasız, sulhla geçilmiştir. 1924 Anayasası'nda kuvvetler birliği, görevler ayrılığı vardır. 1961 Anayasası'nda yumuşak bir kuvvetler ayrılığı varken 1982 Anayasası'nda kuvvetler ayrılığı tanımlanmıştır, aksaktır ama yazılmıştır. Şimdi Saray'ın sunduğu teklifle bu üç anayasanın da gerisine gidilmeye çalışılıyor.

Değerli milletvekilleri, bu bir anayasa yapma süreciyse böyle aceleye getirilerek milletten, basından, televizyonlardan kaçırılarak yapılmaz. Amaç, toplumsal bir mutabakat metni çıkarmak ve bu yolla Türkiye'yi ileri götürmekse buyurun bütün televizyonları buraya çağıralım ve onların huzurunda bu konuşmaları yapalım. 12 Eylül faşist rejimi bile anayasa yaparken akademisyenlerden fikir almıştır. Parti liderleri karşılıklı görüşlerini canlı yayınlarla sergilesinler. Anayasa yapma sürecinde ana muhalefet partisi "Konuşma hakkım engellendi, kısıtlandı." diyorsa burada toplumsal uzlaşma değil daha fazla kutuplaşma çıkar. Türkiye'nin bu kritik sürecinde ise kutuplaşma ülkemize büyük zarar verir, bu süreçte kutuplaşma Türkiye'yi karıştırmaya çalışanlara ve teröre hizmet eder. Demokrasi, halkın devletten korktuğu değil devletin halktan korktuğu bir sistemin adıdır. Ancak bu teklifiniz bunun tam tersidir.

Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarım, hiç alınmayın ama sunduğunuz teklifin içerikten ve iyi niyetten yoksunluğu "genel gerekçe" bölümünün ilk kısımlarından bellidir.

Tekliften okuyorum: "Darbelerle oluşan ve beslenen vesayetçi anlayış, zaman zaman açık veya üstü örtülü şekilde milletin seçtiği iktidara müdahalelerde bulunmuş, daima kendini iktidarın asıl sahibi olarak görmüştür. Son olarak, 15 Temmuz 2016'da millet iradesiyle oluşan iktidarı hazmedemeyen bu anlayış, başka bir kisveyle başını kaldırmış; iktidarı, devleti ve vatanı işgal etmek için harekete geçmiştir."

İşte, tam da bir darbe fırsatçılığı yapıyorsunuz. 15 Temmuzda darbeye kalkışan devletin içine yerleştirilmiş, özellikle yerleştirilmiş örgüt, Saray'ın eseridir, ortağıdır, canıdır, ciğeridir ve yoldaşıdır. Sormak isterim, bu suç örgütü, Anayasa'daki aksaklıklardan dolayı mı devlet içinde palazlandı ve darbeye kalkıştı yoksa tam tersi Hükûmet ve Saray Anayasa'ya uymadığı için mi? Tabii ki ikincisi.

Saray'ın sunduğu teklif, çelişkili, özenden ve ciddiyetten uzak, acemice kaleme alınmıştır. Bu anlamıyla kibar bir deyimle çok yakışıksızdır. Anayasa'mızın eksiklerini vurgulamak başkadır, onu yok saymak başkadır. Teklif, Anayasa'yı yok sayan Saray tarafından duruma kılıf uydurmak için getirilmiştir. Anayasa'ya uymayan, Anayasa'yı kendine uydurmak isteyen esasında Saray'dır.

Değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımın sıkıntılı olduğunu görüyorum. Hiç merak etmeyin ve sıkıntı duymayınız. Biz sizleri gayet iyi anlıyoruz, meraklanmayın. Adalet ve Kalkınma Partisindeki vatansever milletvekilleri ve sizlerle beraber, bu tiyatro çadırını bu devletin başına geçirmeye kalkanların başına yıkacağız; bundan hiç endişeniz olmasın, rahat olun, bu ülke sahipsiz değildir.

Evet, dünya 5'ten büyüktür, ama Türkiye 1'den büyüktür. Tek bir kişinin kariyeri ve istikbali için ülkemizin ayarlarıyla oynatmayacağız. Burada Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarıma bir soru sormak istiyorum. Tayyip Erdoğan yarın sabah kalksa ve dese ki: "Ben başkanlıktan vazgeçtim." Yapabileceği bir şey çünkü bir gün söylediğini ertesi gün söylemiyor değil mi Metin kardeşim? İçinizde buraya gelip de aynı ısrarla "Ben teklifimizde ısrar ediyorum." diyebilecek bir tane babayiğit var mı, varsa şimdi soruyorum? Yok.

Değerli milletvekilleri, ortada bir devlet adamlığı tavrı da göremiyoruz. Ortada milletinin ve devletinin çıkarlarını her türlü kişisel ya da parti menfaati üzerinde tutan bir irade de göremiyoruz. Bunlar çok acı cümlelerdir ama maalesef gerçektir.

Gerekçe bölümünden devam edelim, şöyle diyor: "Artık yepyeni bir Türkiye, -tabii "yeni" kavramı sihirli ya her fırsatta kullanmak lazım diye düşünürsünüz- demokrasiye ve millet iradesine canı pahasına sahip çıktığını gösteren bir millet vardır. Türkiye'nin hükûmet sistemini millete ve onun iradesine güveni esas alan bir şekilde düzenlemek, sadece demokrasi ve hukukun gereği değil, aynı zamanda milletimizin canı pahasına ortaya koyduğu bir talep hâline gelmiştir." Yani milletimiz, Fetullahçı darbecilere karşı Kızılay Meydanı'nda, Genelkurmay kavşağında, Meclisi korumak için bedenlerini siper ederken, aslında Meclisi değil de Saray'ın başkanlık hayalini korumak için can vermişlerdir, gazi olmuşlardır; bunu mu söylüyorsunuz, bunu mu ima ediyorsunuz?

İşte, darbe fırsatçılığı, çarpıtma, inkâr, riya; ne ararsan var. Herkes elini vicdanına koysun ve cevaplasın, on dört yıldır iktidarda olan AKP hangi sorunu çözmek istedi de Anayasa elini kolunu bağladı? Böyle bir şey var mı? Hibrit mi desek, amorf mu desek, ne idüğü belirsiz başkanlık modelinin ülkeye dayatılmasının faturasının ne olacağını bilen AKP'li varsa gelsin bize anlatsın, beri gelsin.

Değerli milletvekilleri, burada biz A kişisini, B kişisini konuşmuyoruz. Kim Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin, böylesi bir anayasal teklif, tek adamlık teklifidir. Dünyadaki diktatörlere bakın, hepsinde bir kabine, bir Meclis var ancak içi boş, işlevi yok. Her şey diktatörün elinde. Tek bir kişiye böylesi bir güç verirsek, dünyanın en iyi adamını da seçsek güç onu da yozlaştırır.

Genel Başkanımıza da bu kadar yetki verilse karşıyız, hatta Atatürk'e verilse de karşıyız. Nitekim kurucu Meclisimiz, Atatürk'e Başkomutanlık yetkisi verirken, üç aylık dönemlerle ve her istediği an geri alma şartıyla vermiştir. Meclisin iradesi en üst irade olmalıdır. Lord Acton'un ünlü sözü vardır: "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır."

Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinden ricam, bir an için Tayyip Erdoğan'ı bir kenara bırakın. Rakibiniz partinin Cumhurbaşkanlığını kazandığını farz edin ama Mecliste de çoğunluk olamadığını. Hükûmet Cumhurbaşkanının iki dudağı arasında, yargı elinde, MİT elinde, devletin tüm güç aygıtları elinde, bürokrasi elinde, bütçe elinde; sizler Meclise gelip özgür ve sağlıklı bir ortamda yasama faaliyeti yapabilir misiniz? Cumhurbaşkanı çok yanlış uygulamalara girişti diyelim, sizler bu Mecliste bunu dengelemek, denetlemek için ne yapabilirsiniz?

"Yasama ve yürütmeyi ayırıyoruz." diyorsunuz. O hâlde neden her ne koşul olursa olsun birlikte göreve gelip birlikte gidiyorlar? Dünyada başkanlığı bu şekilde uygulayan 1 tane demokratik ülke var mı? "Amerika, Amerika" dilinizden düşmüyor. Peki, Amerika'daki başkanlık sistemi böyle mi? Hayır, Amerika'da senato da, başkan da ayrı ayrı seçimlerle geliyor. Amerika'da başkan yüksek yargıya bir isim öneriyor, senatonun onayına sunuyor. Ama sizin öneriniz nasıl? Başkan, bütün yargıyı atasın. Bu bir istibdat dönemi anayasasıdır. İstibdattan sonra ne oldu? Tarihe bakıp ders çıkarınız.

Bir başka hususu burada özellikle MHP'li milletvekili arkadaşlarımın dikkatine sunmak istiyorum. Dünyada başkanlık sistemini doğru düzgün, demokratik teamüller içerisinde ve sulhla uygulayan bir tek Amerika var ama orası da bize göre çöküyor ama bu başka bir toplantının konusu, daha sonra konuşuruz. Amerika'da başkanlık sisteminin düzgün işlemesinin sebebi federatif yapıdır. Her eyaletin kendi meclisi var, buralardan temsilciler atanır. Ayrıca her eyaletin sosyal sistemle ilgili kanun yapma, vergi toplama gibi ciddi yetkilerinin olmasıdır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti üniter devlettir ve öyle kalacaktır.

Şimdi, MHP'li arkadaşlara sorum şudur: Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi düzenlemesiyle bir dengesizlik oluştuğunu iddia eden AKP'liler, bu dengesizliği ortadan kaldırmak için başkanlık sistemini önerdiler. Şayet önerileri referandumda geçerse, bundan kısa bir süre sonra, "Üniter yapıda başkanlık sistemi bir dengesizlik oluşturdu, buradan federasyona geçmek de şart oldu." dememeleri için bir neden var mı?

Değerli milletvekilleri, bu ülkede, "Anayasa'yı fiilî duruma uydurmak" gibi laflar edildi. Ne yazık ki kulaklarımız böyle bir garabeti de duydu. Eğer Türkiye Cumhuriyeti bir devlet ise, -ki öyledir- her vatandaş Anayasaya da, yasalara da uymak zorundadır. Bunun istisnasını yarattığınız anda Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini sarsmış olursunuz. Şimdi, bir dönem geçirildi, Erdoğan'ın Anayasa'yı çiğnemesi normal gibi gösterildi. "Efendim seçilmiş"miş, o nedenle eski Cumhurbaşkanları gibi Anayasa'ya uymak zorunda değilmiş. Böyle bir şey olmaz. Halk Erdoğan'a mevcut Anayasa şartlarında oy verdi, "Sen gel Anayasa'yı tanıma." demedi ki.

Peki, değerli arkadaşlar şöyle düşünelim: Diyelim ki bu başkanlık geçti. Başkan olan kişi şöyle derse: "Hilafet istiyorum." ya da "Ben tanrıyım, Anayasa'yı bana uydurun." derse ne yapacağız? Böyle bir mantık olabilir mi?

Adalet ve Kalkınma Partili ve Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlardan, devletin varlığını, meşruiyetini, saygınlığını bu kadar zorlayan bir önergeyi tekrar düşünmelerini rica ediyorum.

Ne dedik "Eyalet sistemini getiriyorum." derse, "Olmaz öyle şey." deyip geçmeyiniz. Burada Anayasa Profesörü Kemal Gözler'den bir cümle alıntı yapmak isterim: "İktidar, iktidarla sınırlanır, iktidarda olanın insafıyla değil."

BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen toparlayın.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Toparlıyorum. İki üç dakikada toparlarız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Kaç dakika oldu?

BAŞKAN - On beş.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Benim on yedi dakika hakkım vardı zaten, öyle konuşmuştuk.

BAŞKAN - Ben sadece uyarıyorum.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Tamam.

Yani, iktidar sahibi kişi ya da kişilerin güçleri bir başka anayasal güçle dengelenmek zorundadır. İşte, teklifte eksik olan da budur. Yani güçler ayrılığı ilkesi eksiktir yani aslında, teklif, bir anayasa teklifi değil, ülkenin Anayasası'nı ortadan kaldırma teklifidir. Anayasa hukukçularının çok bilinen tabiriyle "Bir ülkede güçler ayrılığı yoksa o ülkede Anayasa da yoktur." Hızlı hızlı okuyayım da size yardımcı olayım.

Teklif metninin 6'ncı maddesinin gerekçesinin bir cümlesini aynen okuyorum: "Kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak yasamanın yürütmeyi denetlemesi... ...yasamanın görev ve yetkileri arasından çıkarılmaktadır." Yahu bari niyetinizi bu kadar açıktan söylemeyin.

Şimdi, 1800'lü yılların başından beri anayasasını oturtmaya çalışan Türkiye'nin yüzlerce yıllık uğraşısı sonunda geldiği parlamenter sistem ortadan kaldırılacak, Anayasası ortadan kaldırılacak, Anayasa bir kâğıt parçasından ibaret kalacak ve buna "başkanlık sistemi" denilecek. Bu, ülkemizin bütün birikimlerini bir kişinin ikbali için çöpe atmaktır. Hiç kimse alınmasın ve arkadaşlarım beni bağışlasın ama bu, vatanseverlik değil, liderseverliktir.

Değeri milletvekilleri, anayasalar, toplumsal uzlaşma metinleridir. Şimdi, birkaç kişinin kaleme aldığı, imzacılarının da görmeden imza attığı bir metin tek bir kişinin isteklerini yerine getiriyor. Oysa 80 milyon insan var, bu insanların bu değişikliği konuşmaya ihtiyacı var, sivil toplum kuruluşlarının, uzman kişilerin, hukukçuların görüşünün alınmasına ihtiyaç var.

Değerli milletvekilleri, burada her partiden arkadaşlarımız var. Başkanlık sistemi ilk gündeme geldiği günden beri bazı arkadaşlarımızın ısrarla 4 madde vurgusu var ancak güçler ayrılığı tamamen ortadan kaldırıldığında Anayasa da ortadan kalkıyor, böylece ilk 4 madde de ortadan kalkmış oluyor. Ortada Anayasa'yı savunacak bir güce sahip kurumlar kalmadıktan sonra Anayasa olsa ne olur, olmasa ne olur? Bu teklif yasama ve yargı kurumlarının güçlerini sıfırlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, tarihten ders çıkaralım, bu kutuplaşmayı bitirelim. Bu Anayasa teklifinden vazgeçin. Anayasa'mızdaki aksaklıkları düzeltelim; parlamenter sistemi güçlendiren, denge-denetleme mekanizmalarını güçlendiren, kuvvetler ayrılığını güçlendiren, millet iradesini sadece seçimden seçime değil daha sık aralıklarla iktidara yansıdığı demokratik bir anayasa yazalım.

Değerli milletvekilleri, demokrasilerde güçler ayrılığı ilkesinden bahsederken dördüncü güç olarak medyadan söz edilir. Medyanın diğer güçler gibi ayrı, denk ve bağımsız bir güç olması bir ülkeye ciddi bir denetim mekanizması sağlar ve dolayısıyla o ülkenin yöneticilerinin hata yapmasını önler.

Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bir anayasa iktidardakilerin işini kolaylaştırmak üzere kurgulanmışsa sonra özü itibariyle anayasa olma özelliğini kaybeder. Anayasalar, tam tersine, iktidardakilere halkın karşısında sınırlamalar getirmelidir çünkü dört beş yılda bir seçim yapılan, ancak seçimler arası dönemde hiçbir denetim olmayan, iktidardakilerin alabildiğince güçlü ve serbest olduğu sistemlere "demokrasi" denmez. Böyle sistemlerden vatandaşa, vatana, millete hayır gelmez. Böylesi bir sistemde yaşayacağımız olsa olsa kepazeliktir. Halkın iradesi adına devletin yetkilerinin sınırlandığı ve denetleme mekanizmalarının ve güçler ayrılığının net bir biçimde oluşturulduğu belgelere "anayasa" denir. Bu böyle olmadığında anayasa yoktur.

Değerli milletvekilleri, yargının bağımsız çalışmadığı, medya özgürlüğünün olmadığı, Cumhurbaşkanının anayasal sınırların dışına çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Şimdi, yapılan zaten askıda olan Anayasa'nın bilfiil ortadan kaldırılmasıdır. On dört yıldır iktidarda olanlar parlamenter sistemin hatalarından dolayı bir sıkıntı çekmediler. Parlamenter sistemin denge-denetleme mekanizmalarından rahatsız oldular.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Yavaş, yavaş, yoruldun.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yorulma Ali ağabey, yavaş ol.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen hatibe müdahale etmeyin.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Bütçe hakkından ve Meclisin gensoru hakkından rahatsız oldular. On dört yıldır bu denge-denetleme mekanizmasından rahatsız oldunuz, bütçe hakkından ve Meclisin gensoru hakkından rahatsız oldunuz. Bunu itiraf etmek zorundasınız. Soru önergelerini, araştırma önergelerini angarya olarak gördüler; Meclis TV yayınlarından ve bütün şeylerden korktular. Meclisi halk için görünmez hâle getirdiler. Bağımsız medyadan korktular, kendi yandaş medyalarını oluşturdular. Anayasa Mahkemesi için "Kararlarını tanımıyorum" gibi laflar edip anayasal suç işlediler. Şimdi kalkmış "Parlamenter sistem tıkandı." diyorlar. İktidarda olan bir siyasi parti için partisinin iktidarda kalması ülkenin siyasal sisteminin sağlıklı biçimde çalışmasından daha kıymetli olduğu anda o iktidar öyle ya da böyle sistemi tıkar. Bu mesele zihniyet meselesidir arkadaşlar, bu mesele yürek ve vicdan meselesidir, bu mesele memleket sevgisi meselesidir; aslına bakarsanız başka da bir şey değildir.

Şimdi "memleket meselesi" demişken Sayın Devlet Bahçeli'nin bir sözünü hatırlatmak istiyorum Sayın MHP'li kardeşlerime. Amacım kesinlikle arkadaşlarımı sıkıştırmak, onları üzmek değil ama onların bir ağabeyi olarak, bir kardeşi olarak, bir yurttaşı, milletvekili arkadaşı ve bir insan olarak onlarla bu duygu ve düşüncelerimi paylaşma ihtiyacını duyuyorum. Bakınız, Devlet Bahçeli 24 Mayıs 2016 grup konuşmasında şunları söylüyor: "Türkiye uzaya mekik gönderdi de buna parlamenter sistem mi engel çıkardı? Bu nasıl bir propaganda -bazı yerleri kestim- nasıl bir algı oyunudur? Önemle bildirmek isterim ki başkanlık sisteminin doğası gereği yasama ve yürütme arasında paylaşılan iktidar ve onun ürettiği çift başlılık bugünkü sorunları emin olunuz mumla aratacaktır." Sayın Bahçeli'nin sözleri böyledir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizi bölecek, parçalayacak süreçlere yurtsever, vatanperver milletvekilleri de halkımız da müsaade etmeyecek. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Neden bu kadar dert ediniyoruz, neden bu kadar ısrar ediyoruz? Çünkü bu memleket bizim, bu memleket hepimizin. Ne gidecek başka bir yerimiz var ne de olmasını dileriz. Bizlerin kaderi bu ülkenin kaderiyle aynıdır. Tarih boyunca böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Bu memleket bizim, hepimizin.

Nazım'ın dediği gibi "Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu davet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim."

Buna inanıyorsanız gelin birlikte bir anayasa yapalım. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özcan, teşekkür ederim.

Koro hâlinde size eşlik eden diğer milletvekili arkadaşlara da teşekkür ediyorum katkı sağladıklarından dolayı.

Evet, hepsini de söz almış sayıyorum. Şaka yaptım.

Konuşma sırası Sayın Oktay Öztürk'ün.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, şunu unuttum, bir cümle, müsaade edin.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - Bak, diyor ki AKP'nin Grup Başkan Vekili Sayın Bostancı, çok sevdiğim bir arkadaş diyor ki: "Tehlike geçince eyaleti tartışabiliriz. Getirdiğimiz sistem başkanlık kardeşim." Bitti.