KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET METİNER (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Yani, tarihî tartışmaları yapmanın yeri burası değil. Ben "Führer" derken "şef" tanımlaması üzerinden...

ALİ ŞEKER (İstanbul) - "Führer" Hitler için kullanılan bir söz.

MEHMET METİNER (İstanbul) - "Führer" bildiğim kadarıyla lider, şef demek, öyle biliyorum.

Bakınız, birbirimizi karşılıklı incitmeyecek bir dile ihtiyacımız var. Yani, "Ben her bir şeyi söyleyeyim siz zinhar incinmeyin ama siz sakın bir şey söylemeyin, biz inciniriz." Bu olmaz. Birbirimizin liderlerine ilişkin olarak azami saygıyı göstermemiz lazım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - O da sizin lideriniz değil mi?

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yani, Hitler benzetmesi çok kötüyse bunu bizim liderimiz için de kimsenin yapmaması lazım. Bunu söylemeye çalışıyorum.

Benim burada getirdiğimiz öneri üzerinde konuşmamda bu tür şeylerin hiçbirisi yoktu. Yani, 1924 Anayasası'nda karşılığını bulmayan fiilî bir durumdan bahsettim. Bir argüman getirildi, denildi ki: "Saraydan alınan millî egemenlik halka devredildi." Ben de o tarihte... Bu, benim tarihsel tespitimdir, yanlış da olabilir yani CHP'nin doğrularıyla benim doğrularım birbiriyle çelişiyor da olabilir ama benim yanlışlarıma tahammül etme olgunluğunu göstermelerini beklerdim. Tut ki söylediğim her şey yanlış olsun ama yanlış söyleme özgürlüğü de var, ifade özgürlüğü sadece birileri için yok.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Ama öyle değil, siz bilerek yanlış söylüyorsunuz.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Hay Allah, ne kadar masum ya!

MEHMET METİNER (İstanbul) - Şimdi, ben, 1946'dan sonra...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Şef olarak söyledi, yapmayın.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Şef değil, "Führer" dedi.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yahu, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Arkadaşlar, demin izah ettim, lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Arkadaşlar, bir tamamlasın, lütfen...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sayın Başkan, şimdi, millî egemenliğin tekrar saraya devredilmek istendiği, saray-padişah metaforu üzerinden, Hitler metaforu üzerinden çok ağır hakaretler... Şimdi, bütün bunlar hakaret değilse ben takdirlerinize bırakıyorum. Benim söylediğim şey sadece şu: Bugün biz millî egemenliği saraya devretmiyoruz, getirdiğimiz önerinin özü bu değil. Ya, ne yapıyoruz? Şunu yapıyoruz: Millî egemenlik sadece Mecliste tecessüm eden bir egemenlik değildir. Çünkü biz...

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Öyledir.

MEHMET METİNER (İstanbul) - "Öyle." diyebilirsin, ben öyle değil diyorum.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Meclis duvarında öyle yazıyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Tamam.

BAŞKAN - Sayın Şeker, bakın, biraz önce bir şeyde mutabık kaldık değil mi? Lütfen, bakın, az önce bir ikazda bulunduk ve Tüzük'e uymaya davet ettik. Lütfen, tahammül edelim.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Ali Bey, bitirsin müdahale etmeyin.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sayın Başkan, bizim getirdiğimiz önerinin özeti şu arkadaşlar: Doğrudan halkının seçtiği, yürütmenin başı olarak halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı ve onun kabinesi. Yürütmeyi tekleştiriyoruz, aradan Başbakanlığı kaldırıyoruz. Millî egemenliği yine millet kendi eliyle gerçekleştiriyor. Halkı doğrudan yönetime katıyoruz, kendisinin doğrudan seçtiği başkan aracılığıyla, Cumhurbaşkanı aracılığıyla kendi kendini yönetmesine imkân sağlıyoruz. Burada millî egemenliğin saraya devredildiği veyahut da halkın iradesinin saraya devredildiği iddiası gerçeklikten uzak, siyasi bir ön yargı, doğru değil, bunu anlatmaya çalışıyorum.

Bir diğer husus, Meclis millet iradesinin tecessüm ettiği yerdir. Bu getirdiğimiz sistem içerisinde millet kendi egemenliğini iki açıdan gerçekleştiriyor. Bir, doğrudan Cumhurbaşkanını seçerek, onun kabinesini oluşturarak; bir de, Meclis aracılığıyla. Şimdi, böyle bir sistematik getiriyoruz. "Erkler ayrılığı" dediğimiz şey bu. Burada eksiklikler görebilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama bizim getirdiğimiz anayasal değişikliklerle, daha önceden saraydan alınıp halka devredilen CHP marifetiyle bir millî egemenlik anlayışının bu kez biz ve MHP üzerinden tekrar saraya devredilmek istendiğini söylerseniz bize haksızlık etmiş olursunuz.

SALİH CORA (Trabzon) - Hakaret olur.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Saray maray yok, Cumhurbaşkanlığı kardeşim.

BAŞKAN - Lütfen, lütfen...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Biz buradan şunu amaçlıyoruz:

1) Güçlü bir yönetim, yürütme tekleşsin.

2) Siyasal istikrar. Siz buna karşı çıkabilirsiniz, koalisyonları çok muteber addedebilirsiniz. Biz "Koalisyonlar mutlak kötüdür." demiyoruz, zorunluluklar hâlinde elbette ki koalisyonlar olur, bu da millî iradenin bir başka tecessüm etmiş hâlidir ama siyasal istikrarı, güçlü yönetimi önceleyen bir anlayışa sahibiz biz.

Şimdi, burada benim itiraz ettiğim bir diğer husus şu: Başkanlık eşittir diktatörlük denklemi. Eğer bu doğruysa... Hâlâ başkanlık sistemine geçmiş değiliz, liderimiz Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanken de aynı diktatörlük söylemini dile getiriyordunuz. Peki, Başbakanken parlamenter sistemde bir partinin tek başına iktidara geldiğini düşününüz, nitekim oldu, on dört yıldır, on beş yıldır iktidardayız, Meclis çoğunluğu da bizde, yine orada tek adam eleştirisini diktatörlük eleştirisini getiriyorsunuz.

BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Metiner.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yani, başkanlık ile diktatörlük arasında kurduğumuz denklem doğru bir denklem değil. Çünkü parlamenter sistemde, verili sistemde de yine aynı kişi için diktatörlük suçlaması getiriyorsunuz, Mecliste de çoğunluk olduğumuz için neredeyse kabahat işliyormuşuz gibi bir konuma sokuyorsunuz bizi "Halk niye ikide bir bizi seçiyor?" diye.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - O, başkanlıktan kaynaklanmıyor.

BAŞKAN - Aynı hatayı düşüyoruz, lütfen...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, buradaki şey, parlamenter sistemde de... Bakınız, diyelim ki: Cumhurbaşkanlığını sembolik hâle getirdik, bütün yetkileri Başbakanlıkta topladık, Başbakan çok güçlü, Cumhurbaşkanı sembolik ama Başbakanının partisi aynı zamanda Mecliste çoğunluğa sahip -biz bunu yaşadık kendi örnekliğimizde- her istediğini yapıyor, genel başkan olarak da her istediğini Meclise sokuyor, peki değişen ne, değişen ne?

NECATİ YILMAZ (Ankara) - O, devlet başkanı değil, devlet başkanı değil.

BAŞKAN - Evet, arkadaşlar, lütfen hatibin sözünü kesmeyelim.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yani, Başbakanlığa tanınan bir yetkinin doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanına devredilmesi niye demokrasi açısından sorun oluşturuyor, onu anlayabilmiş değilim.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Aynıysa niye o zaman başkanlık istiyorsunuz?

BAŞKAN - Lütfen tahammül arkadaşlar...

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Arkadaşlar, düşüncesini söylüyor, bırakın anlatsın.

BAŞKAN - Neden tahammülsüzsünüz arkadaşlar ya?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Tamam Sayın Başkan.

BAŞKAN - Rica ediyorum...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Özetle demek istediğim şey şu:

1) Halkın doğrudan seçtiği bir cumhurbaşkanı ve kabinesi. Yürütme tekleştiriliyor. Önerinin altına attığımız imzanın şeyi bu.

2) Halkın seçtiği temsilcilerinden oluşan bir Meclis.

Bir de yargı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kuvvetler ayrılığı.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Kuvvetler ayrılığı.

Burada eksiklik ne varsa eleştirebilirsiniz ama dayatma nedir?

Son cümle olarak söyleyeyim: Eğer biz dayatmacı bir anlayışa sahip olmuş olsaydık Mecliste 367'yi bulduğumuz zaman da halka gitmek gerektiğini söylemezdik. Diyoruz ki: 367'yi bulsak bile bu Anayasa değişikliğini referanduma götürelim, halk ne istiyorsa o olsun. Burada millî irade fetişizmi çıkmıyor. Biz millî irade fetişizmine karşıyız. Halk mutlak hükümdar değildir demokrasilerde. Çoğunluk, yürütme için gereklidir ama çoğulculuk da demokrasinin olmazsa olmazıdır. Biz bunu söylüyoruz AK PARTİ olarak ama siz ısrarla başkanlık üzerinden padişahlık, diktatörlük getirdiğimizi söylemeye devam ediyorsunuz. Bu da sizin takdirinizdir. (Gürültüler)

Siz söyleyin, biz de size cevap verelim ama demokratik tahammülleri ortadan kaldırmayalım lütfen.