KOMİSYON KONUŞMASI

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sizler gibi ben de sık sık seçim bölgemin yanı sıra çevre illeri de ziyaret etmeye, vatandaşlarımızın taleplerini, şikâyetlerini dinlemeye gayret gösteriyorum. Gittiğim her yerde, katıldığım her toplantıda yurttaşlarımızın onlarca haklı şikâyetleriyle karşılaşıyorum. Halkımız, başta her gün içimizi yakan terör olmak üzere, işsizlik sıkıntısı, eğitimde aksaklık, sağlık hizmetlerinin pahalılığı, çiftçinin ürününün para etmemesi, hayvancılığın yok olması gibi birçok soruna çözüm bulmamızı istiyor. Eminim ki sizler de benzer taleplerle karşılaşıyorsunuzdur. Ama bugüne kadar gittiğim hiçbir yerde, katıldığım hiçbir toplantıda tek bir yurttaşımız "Bizim derdimiz başkanlık, başkanlığı getirin." demedi. Size diyen oldu mu bilmiyorum ama birçok yerde "Her gün çocuklarımız ölüyor, siz bir kişiye koltuk sağlamanın peşindesiniz, sizin başkanlığınız batsın." diyenler hep olmuştur.

Değerli milletvekilleri, gerçekten biz günlerdir neyi tartışıyoruz Allah aşkına? Sizin temel söyleminiz "İstikrar." Diyorsunuz ki: "Başkanlık gelince istikrar gelecek." Millet bu filmi daha önce defalarca seyretti.

Değerli milletvekilleri, belki unutmuş olabilirsiniz ama on dört yıldır bu ülkeyi tek başınıza yöneten sizsiniz. Her seçim döneminde halktan "İstikrar sürsün." diye oy isteyen, yeri geldiğinde "İstiklal bozulursa beyaz Toroslar gelir." diye tehdit eden siz değil miydiniz? Halka yalan mı söylediniz? Halkı kandırdınız mı? Şimdiye kadar istikrar yok muydu? On dört yıldır istikrar yok muydu?

Değerli milletvekilleri, burada demagoji yapmaya, lafı eğip bükmeye gerek yok. Biz burada Türkiye'nin bölünmesi pahasına, altını çiziyorum, Türkiye'nin bölünmesi pahasına Sayın Cumhurbaşkanına sorumlulukları olmayan ama yetkileri sınırsız olan yeni bir makam yaratmayı tartışıyoruz, tek adamlığı tartışıyoruz. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı çok iyi niyetli olabilir, siz Recep Tayyip Erdoğan'ı çok seviyor olabilirsiniz ama defalarca gördük ki Sayın Erdoğan çok çabuk kandırılıyor, yanlış yönlendirilebiliyor. Bunu bizzat kendisi de defalarca itiraf etti, halktan özür de diledi, "Milletim beni affetsin." de dedi. Bugün Sayın Cumhurbaşkanının yine kandırılmadığını, yine yanlış yönlendirilmediğini kim iddia edebilir? Bugün birisi bana Anayasa değişikliği teklifini bir kelimeyle özetler misin?" dese "Sayın Cumhurbaşkanı ve dolayısıyla AKP'nin kandırılması." derim.

Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının ve AKP'nin kandırıldığı o kadar çok olay var ki. Bakın, daha birkaç yıl önce FETÖ bu ülkenin kahraman subaylarına, yurtsever aydınlarına, gazetecilerine kumpaslar kurarken sizleri uyardık. Devletin en mahrem bilgilerine FETÖ'cüler el koyarken tek bir AKP'li çıkıp da Allah rızası için "Ne oluyor?" demedi, diyemedi. Aksine, ağız birliği yapmışçasına FETÖ'nün avukatlığına soyunup sizleri uyaranları da terör örgütlerinin savunuculuğunu yapmakla suçladınız. Gelinen süreç bizim haklı olduğumuzu ortaya koydu ama biz haklı çıkmak için değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği için mücadele ediyoruz. Varsın biz haksız çıkalım ama Türkiye hep kazansın ama on dört yıldır biz haklı çıkıyoruz, maalesef ki Türkiye hep kaybediyor. FETÖ'nün başta dönemin Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanını kandırması sonucunda, Türkiye 15 Temmuz ihanetini yaşadı. O gün bizim uyarılarımızı dinlemiş olsaydınız, içinizden biri çıkıp o dönemin Başbakanını uyarma cesareti göstermiş olsaydı bu acıların hiçbiri yaşanmayacak, yüzlerce insanımız 15 Temmuzda AKP'nin gafleti yüzünden şehit olmayacaktı. İşin acı tarafı "Cumhurbaşkanı kandırıldı." diye AKP Grubunun tamamı gönüllü olarak kanmaya razı oldu, ne acıdır ki razı olmaya da devam ediyor.

Peki, Sayın Cumhurbaşkanının aldatıldığı, kandırıldığı tek olay bu mu? "Analar ağlamasın." diye bir çözüm süreci başlatıldı, benim Anadolu'mda ağlamayan ana kalmadı. "Elinde silah olanla anlaşma olmaz, bu işin çözümü Meclistir." dedik, dinletemedik. Bizi halka şikâyet ettiniz, bizi çözümsüzlükten yana olmakla suçladınız ama sonuçta yine aldatıldınız, yine kandırıldınız. Biz uyarımızı yapmaya devam ettik, devam da edeceğiz. Sizin hükûmet olma yetersizliğinizin, kandırılmışlığınızın faturasını ülkenin çocukları canlarıyla ödedi, ödemeye de devam ediyor. Her gün Türkiye'nin dört bir yanından şehit haberleri geliyor. Peki, bitti mi? Yok. "Biz zaten izin verdik." noktasından "One minute" tiyatrosu sona erince "Türkiye'den böyle bir insani yardımı götürmek için günün Başbakanına mı sordunuz?" noktasına geldiniz. Sizce burada da bir kandırılma yok mu değerli milletvekilleri? En iyi niyetle AKP yanıldı, AKP kandırıldı, benim masum insanlarım bunu canlarıyla ödedi.

Dış politikadaki yanlışınız Mavi Marmara'yla da sınırlı değil. Günü geldi Kaddafi'yle, Esad'la canciğer oldunuz. Birinin elinden insan hakları ödülü alıp diğeriyle birlikte tatil yaptınız, ortak Bakanlar Kurulu topladınız. Sonra emperyalistler "Arap Baharı" diye bir yıkım projesini hayata geçirdi, ilk koşan AKP oldu, siz oldunuz. Kaddafi'nin tabutuna çivi çakıp Esad'ı devirmek için Amerika'nın yanı sıra, Suriye içindeki terör örgütleriyle iş birliğine girdiniz. Biz yine uyardık, "Komşunun evindeki yangına benzinle gidilmez. O ateş bize de sıçrar, bizi de yakar." dedik ama maalesef ki dinletemedik. Bizi Esad'ın, diktatörün tarafında olmakla suçladınız. Bakın, yine başındaki ismi Ankara'da ağırladığınız, 1.600 yaralısını tedavi ettirdiğiniz, lahmacunlarla beslediğiniz PYD de sizi kandırdı. Dün Ankara'da ağırladığınız PYD'ye bugün "terör örgütü" diyorsunuz ama müttefikiniz Amerika'yı ikna edemiyorsunuz. Dün "Uçağını düşürdük." diye efelendiğiniz Rusya bugün müttefikiniz oldu. Yani, üç ayda gidecek diktatör Esed yeniden kardeşiniz Esad olacak gibi gözüküyor. Yine birileri Cumhurbaşkanını, dolayısıyla AKP'yi kandırmış oldu. Siz "Pardon, kandırıldık." diyerek işin içinden çıkarsınız ama minicik yavrusuna doyamadan şehit olan Uzman Çavuş Mehmet Kökkaya'nın hesabını kim verecek? Suriyeliler bugün bizim topraklarımızda çocuk sahibi olurken maalesef ki bizim çocuklarımız da Suriye'nin topraklarında ölüyorlar. Yazıktır bu çocuklara, kıymayın bu fidanlara efendiler, kıymayın. "Kandırıldık." dediğiniz o kadar çok olay var ki hangi birini anlatayım Allah aşkına? Tüm bu kandırılmalarınızın faturasını Türkiye çok ağır ödedi. Gelin, Türkiye'ye yeni bedeller ödetmeyin Allah aşkına.

Değerli milletvekilleri, Türkiye için tehlikeli olan yapılar yeri geldi Sayın Cumhurbaşkanına sizden daha yakın oldu, bundan sonra da olmayacağının garantisini kimse veremez. Kendini gizleyerek Sayın Cumhurbaşkanının en yakınına kadar giren FETÖ ya da başka bir yapı bugün yine Sayın Cumhurbaşkanını kandırıyor, yanlış yönlendiriyor olabilir çünkü Esad'ı diktatör olduğu için yıkmak isteyen biri, Parlamentoyu işlevsiz hâle getirmeyi, tüm yetkileri kendinde toplamayı düşünmez, düşünemez, düşünmemeli. Olsa olsa birileri Sayın Cumhurbaşkanını yine kandırıyordur ve biz bunca kandırılmanın ardından ülkemiz adına, demokrasimiz adına, Cumhuriyetimiz adına endişe duyuyoruz. Pekâlâ Cumhurbaşkanının danışmanları arasında paralel yapılar olabilir. Bu yapı 15 Temmuzda başaramadıklarını yapmak için Sayın Cumhurbaşkanını bu Anayasa değişikliğiyle "Her şey güzel olacak, Türkiye'nin önü açılacak." diye kandırmış olabilir. Böylece, 15 Temmuzda yapamadıklarını yaparak cumhuriyeti, demokrasiyi, Türkiye'yi katletmek isteyebilirler. Buradan sizi bir kez daha uyarıyoruz; sonra "Haberimiz yoktu, biz bilmiyorduk, bizi kandırdılar." demeyin. Bu seferki kandırılmışlığınızın geri dönüşü yok, "Pardon." deme şansınız yok. Bu Anayasa değişikliği geçtiğinde iş işten geçmiş olacak yani testi çoktan kırılmış olacak. Gelin, bu ülkenin güzel çocukları için, evinizdeki yavrularınız için başınızı yastığa koyduğunuzda bir kez daha düşünün. Kıymayın bu ülkenin güzel çocuklarına, bu güzel ülkenin güzel insanlarına; kıymayın cumhuriyete, kıymayın demokrasiye. Bir kez olsun milletin söz verdiği görevi yerine getirin ve bu yanlışa, bu yıkım projesine "Dur." deyin. Sayın Cumhurbaşkanını lütfen uyarın. Siz uyaramıyorsanız hep birlikte uyaralım, bunun yanlış olduğunu anlatalım. Unutmayın, tarih tek adamlığı dayatanları da, buna karşı direnenleri de not edecektir. Gelin, direnenler tarafında yer alın.

Değerli milletvekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir." diyerek başlayan Gençliğe Hitabe'sinde "İktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler." diyerek ta yüz yıl öncesinden bizleri kanmamamız gerektiği konusunda uyarmış. "Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Arık, ek süre veriyorum.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - O kadar yanılmış, kandırılmışsınız ki ancak toparlıyorum Başkanım. Son cümlelerim... (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen de kandırılmışsın. Onu eline tutturmuşlar senin, okuyorsun.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - Osman Bey, bitiriyorum.

BAŞKAN - Sayın Arık, lütfen devam edin.

ÇETİN ARIK (Kayseri) - "Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!" diyerek bize görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmış Ulu Önder'imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu uyarısının ışığında, "Ferman padişahın, dağlar bizimdir." diyen yiğit Dadaloğlu'nun torunu olarak padişahlık hayali kuranlara karşı demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünü korumak için hukuk kuralları içerisinde kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)