KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, başından bu yana söylediğimiz, özellikle Türkiye'de rejimi demokratik olmaktan çıkaran önemli düzenlemelerden birini konuşuyoruz. Şu ana kadar bu teklifin -21 madde, çektiklerinizle görülüyor ki 18 maddeye düşecek- tamamının birbiriyle irtibatlı ve bir otoriter rejim yaratma teklifi olduğunu defalarca anlattık. Bu konuda tekrar tekrar aynı şeylere dönmeyeceğim ancak şu noktada, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mevcut adıyla, teklifteki adıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulunun oluşumu tam da Türkiye'de nasıl bir otoriter rejim ortaya çıkarılacağının çok somut düzenlendiği maddelerden biri. Yani, tıpkı Cumhurbaşkanının yetkilerini düzenleyen madde gibi, bu da otoriter rejimin özünü oluşturan mekanizmayı yaratacak bir düzenleme.

Değerli arkadaşlar, "hükûmet sistemi tartışması" diyorsunuz ya, yani böyle bir ifade var, hükûmet sistemleri ister parlamenter sistem olsun, ister başkanlık sistemi olsun demokratik bir rejimi tarif etmek için kurgulanmışsa, demokratik bir hükûmet sistemi arzu ediyorsanız birçok farklı mekanizma vardır başkanlık sistemi ile parlamenter sistem arasında ama her ikisinin ortak tek bir noktası vardır: Yargının bağımsız olması. İster "başkanlık sistemi" deyin isterse "parlamenter sistem" deyin, hangi mekanizmaları kurumlarıyla kurarsanız kurun sistemin demokratik işlemesini istiyorsanız yargıyı bağımsız yapacaksınız. Yargının bağımsız olmadığı hiçbir demokraside, sistemde, gerçek anlamda denge ve denetleme olmaz. İşte bu madde, yargıyı doğrudan doğruya siyasetin emrine, kontrolüne sokan bir maddedir; bu madde, yargıyı yok eden bir maddedir; bu madde, bütün bir yargı sistemini hükûmeti elinde bulunduran tek bir güce, tek kişiye devreden bir sistemdir. Onun için, burada, demokrasiyi ayakta tutabilmek ve yaşatabilmek bu madde bulunduğu sürece hiç mümkün değil.

Bakın, maddenin başında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun adından "yüksek" adı çıkarılmış. Herhâlde maddenin, teklifin içerisinde tek isabetli ve kendi içinde tutarlı bir yan bu çünkü artık bu saatten sonra o kurula "yüksek" demenin bir anlamı da yok. Yüksek hiçbir vasfı kalmayan ve doğrudan kontrol altına giren, bir kişinin kontrolü altına, bir siyasi iradenin kontrolü altına giren bir yargı düzeni yaratılıyor.

Bakın, Hâkimler ve Savcılar Kurulunda öngörülüyor ki 12 üye olacak. bu 12 üyenin 6'sı doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Nasıl? 5'ini üye olarak atayacak, 1'i de Adalet Bakanı, o da zaten Cumhurbaşkanının atama yetkisindeki kişi, o da HSYK'nın hem Başkanı hem üyesi, 6 kişi, 6'sı gitti. Geriye kalan 6'sının seçim sistemi Türkiye Büyük Millet Meclisinde Parlamento çoğunluğunu elinde bulunduranın nihai olarak belirleyeceği bir sistem getirilmiş. Başlangıçta nitelikli çoğunluk gibi başlayan ama devam eden süreç içerisinde Parlamento çoğunluğunu elinde bulunduran siyasi anlayışın geri kalan 6 üyeyi belirleyeceği bir yapı.

Burada şu çok önemli: Bu değişiklik teklifi geçerse birçok maddesi 2019 yılında yürürlüğe girecek ancak 1 maddesi var ki ilk otuz gün içerisinde derhâl yürürlüğe girecek. Bu madde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili bu düzenleme. Şimdi, ben merak ediyorum, Cumhurbaşkanının yetkileri, diğerleri üç sene sonra yürürlüğe giriyor da Hâkimler ve Savcılar Kuruluyla ilgili bu düzenleme niye şimdi, hemen, kırk gün içinde yenisi atanıyor, otuz gün içinde seçim yapılacak? Belli ki orada çok hızlı ve ani bir operasyona ihtiyaç var.

İşin içerisinde başka bir şey daha var: Şu anda, görüşmeler sırasında anlaşılan o ki Milliyetçi Hareket Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisinin hem iki komisyon; Adalet Komisyonu ve Anayasa Komisyonunun toplamında beşte 3 çoğunluğu teşkil ettiği hesap edilmiş hem de Genel Kurulda ikisinin beşte 3 çoğunluğu teşkil ettiği hesap edilmiş. Birinci nitelikli çoğunluk üçte 2, olmazsa ikinci nitelikli çoğunluk "beşte 3'le seçilir" denmiş ama herhâlde Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımızın atladığı, göremediği ya da görüp de ses çıkarmadığı bir şey var. Buna rağmen, bu düzenlemeyle şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu geri kalan 6 üyeyi istediği gibi MHP'yle ittifaka ihtiyaç duymadan tayin edebilir, atayabilir. 26+26, 52 kişilik Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu toplamının 15+15, 30 üyesi Adalet ve Kalkınma Partisinden; 6+6, 12 üyesi Cumhuriyet Halk Partisinden; 2+2, 4 üyesi Milliyetçi Hareket Partisinden; 3+3, 6 üyesi Halkların Demokratik Partisinden. Yani, birinci turda üçte 2 olmadı aday saptaması safhasında, ikinci turda beşte 3 olmadı, anlaşamadılar, anlaşmaya ihtiyacı yok, "Ben kendim belirleyeceğim." dedi Adalet ve Kalkınma Partisi, son turda en çok oy alan 2 kişiyi aday olarak göstereceği için 30 üyeyi 15, 15 ikiye böler, hiçbir başka siyasi partinin 15 üyesi yoktur tek başına kontrol edebileceği ve 1'inci ve 2'nci sıraya gelecek adayları buradan belirleyerek Genel Kurula gönderebilir. Aynı usulü Genel Kurulda da uygulayabilir; Genel Kurulda da "Beşte 3'le ben anlaşmıyorum." der ve 316 milletvekilini 158, 158 ikiye böler; sonra gelen en çok milletvekili bizde, 133; 158. 1'inci ve 2'nci sıra, kuraya kalacak ilk 2 tanesini istediği gibi belirler ve 2'sinin içerisinden kurayı çeker, istediğini tespit eder. 6'sı bu siyasi iradeyi temsil eden Cumhurbaşkanının atayacağı, 6'sı da doğrudan aynı siyasi iradenin tespit edeceği Meclis çoğunluğunun atayacağı bir kurul, 12 kişilik bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu oluşacak. Ne zaman? Bir ay içerisinde. Böyle bir tablo olur mu arkadaşlar? E, şimdi, "Acil operasyona ihtiyaç var." Peki, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir ay içerisinde 3.500 hâkim ve savcıyı FETÖ operasyonu nedeniyle ihraç etti; yanlış yaptı demiyorum, yanlış anlaşılmasın, ihraç etti yani bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu -görev yapma konusunda rahatsızlık duyacağınız bir tablo yok- çok da cesaretli, kararlı bir duruş gösterdi; niye bu acele, ben bunu merak ediyorum. Bu hassas dönemde böyle görev yapan Kurulu bir an önce, öbür düzenlemeler üç sene sonra yürürlüğe girecekken bu Kurulu alelacele toparlamak hangi düşüncenin ürünü ben bunu merak ediyorum, izaha muhtaç bir durum.

Değerli arkadaşlar, bugün ya da yarın bu değişikliği getirdiğimizde, yürütmeyi kontrol eden siyasi irade Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tamamını kontrol eder. Peki bu ne demektir? Bu, bütün yargı düzeninin kontrol etmek demektir. O Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mahkemeleri kuracak, hâkimleri tayin edecek, terfilerine bakacak; Yargıtay üyelerinin tamamını seçecek, Danıştay üyelerinin dörtte 3'ünü seçecek, kalan dörtte 1'ini de Cumhurbaşkanı seçecek, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütün bir yargı sistemini kontrol edecek.

Değerli arkadaşlar, böyle bir yerde oluşan yargı düzeninin yürütmeyi, Cumhurbaşkanını, onun tayin ettiği Cumhurbaşkanı yardımcılarını, onun tayin ettiği bakanları denetleyebilmesi, kontrol edebilmesi mümkün mü? Mümkün değil.

Bakın, mini anayasa paketi sırasında biz 3 milletvekili arkadaş bir arada çalıştık. Bu paketi hazırlayan diğer 2 milletvekili arkadaşla beraber orada yargıyla ilgili düzenlemeydi asıl ana nokta, anlaşamadığımız nokta da bu. Burada bu önerinin bir benzeri, böylesi de değil yani bir kere 6'sını Cumhurbaşkanının tayin etmesi mümkün değil ama son noktada kuraya 2 kişinin kalması ve bu kuranın belirlenmesi önerisi Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşımızdan geldi, Sayın Abdülhamit Gül'den, masada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tezcan, toparlar mısınız.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Son, toparlıyorum, uzatmayacağım.

Ben orada, o masada aynı bu gerekçelerle anlattım. Sayın Mehmet Parsak da masadaydı, üçümüzdük; Abdülhamit Gül, ben ve Mehmet Parsak. Sayın Abdülhamit Gül'e "Bakın Sayın Gül, şu Parlamento aritmetiğinde bırakın bize ihtiyaç duymayı, 3 partinin ittifakına, Milliyetçi Hareket Partisine dahi ihtiyaç duymadan Kurulu belirleyebilirsiniz böyle derseniz, böyle yaparsanız. Onun için bu olmaz, zinhar olmaz." dedik ve biz nitelikli çoğunluktan vazgeçilmemesini söyledik. Nitelikli çoğunluktan vazgeçmemenin sebebi, yargı gibi bir kuruluşta siyasetin kendisini uzlaşmak zorunda hissetmesi. Venedik Kriterleri söylüyor, evrensel ilkeler var. Evet, Türkiye Büyük Millet Meclisi yüksek yargı kurullarına atama yapar mı, seçim? Yapar. Evet, yürütme bir kısmına seçim yapar mı? Yapar ama bir kısmı da yüksek yargının kendi içinden seçilir. Yani, bununla ilgili çok model geliştirilebilirdi, bizim o masada önerdiğimiz modeller de vardı. Bu modellerde bir kısmını yüksek yargı kendi içinden seçer, bir kısmını Parlamento nitelikli çoğunlukla seçer, bir kısmını da yürütme -ki tercih edilen değildir, en azının yürütmeden gelmesi gerekir- koyabilirdi ama niyet gerçekten yargıyı bağımsız hâle getirmekse bunları yapabilirsiniz. Görüyoruz ki böyle bir niyet yok. Bu paketin bütününe yansıyan, güçleri denetimsiz biçimde tek bir kişinin elinde toplama iradesinin yoğunlaştığı maddelerden biri budur. O maddelerde Cumhurbaşkanına ve yürütmeye bütün yetkiler verilirken, başka maddelerde Parlamentonun bütün yetkileri kısıtlanırken ve çaresiz hâle getirilirken demokratik hükûmet sisteminin -neyi tercih ederseniz tercih edin- vazgeçilmez unsuru olan yargı bağımsızlığı da bu düzenlemeyle tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Buradan hiçbir şekilde demokratik bir sistem çıkmaz. İşte onun için diyoruz ki bu düzenleme güçler ayrılığını ortadan kaldıran, güçlerin dengesini ve birbirini denetleme imkanını ortadan kaldıran bir düzenleme olduğu için egemenliği, halktan alan ve tek bir kişiye devreden düzenlemedir.

Teşekkür ediyorum.