| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 29 .12.2016 |
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet tarihinin sanırım en sıkıntılı, en bunalımlı, yarın ne olacağını, neyle karşılaşacağımızı bilemediğimiz, öngöremediğimiz bir döneminden geçiyoruz. İşte, böyle bir dönemde ulusumuzu, 78 milyon insanımızı, hepimizin yaşam biçimini çok derinden etkileyecek olan, cumhuriyet tarihinde değiştirilmesi önerilen maddeleri itibarıyla bir örneğini görmediğimiz, Anayasa'nın kimi maddelerinin değiştirilmesi için bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Komisyon toplantısının başladığı günden bugüne kadar gerek geneli üzerinde gerek maddeler üzerinde yapılan değerlendirmelerde değişikliklerle ilgili hemen her şey özellikle muhalefet partileri temsilcileri tarafından söylendi. Çok somut olarak ortaya konuldu ki yapılan Anayasa değişikliği kuvvetler birliğine dayalı bir tek adam ya da daha bilimsel tanımıyla bir diktatörlük dayatmasıdır yani rejim değişikliğidir. Maalesef, bu ülkenin Adalet Bakanı da çıkmış diyor ki: "Bu Anayasa değişikliği kuvvetler ayrılığını tam anlamıyla oluşturacaktır." Adalet Bakanının bu ifadesi karşısında diyecek kelime bulmakta maalesef güçlük çekiyorum. O kadar ki "yalan" kelimesi bile az kalır.
Bu ülkenin çok değerli hukukçuları "Yapmayın, etmeyin, bu güzel ülkeye kıymayın." diye kendilerini paralıyorlar. Mesela, Profesör Doktor Necmi Yüzbaşıoğlu: "Teklif, Sayın Tayyip Erdoğan'a göre kurgulanmış bir sistemdir. Cumhurbaşkanlığı sistemi diye bir sistem yoktur." Yine, büyük hukuk adamı Avukat Turgut Kazan: "Bütün yetkilerin saraya teslim edileceği bir sistem; böyle bir sistem korku imparatorluğudur, karanlık bir döneme geçiştir. Getirilen bu sistem padişahlıktır." Yani, dayatılan böylesine bir garabet sistem.
Değerli milletvekilleri, ülke yangın yerine dönmüş, terör, ülkenin dört bir yanında hiçbir engelle karşılaşmadan elini kolunu sallayarak gezer, polis, sivil, asker, yabancı büyükelçi, önüne geleni vururken halkın hiç derdi kalmamış da Anayasa değişikliğini mi beklemektedir? Millet aş ve iş derdinde, yarın nerede, nasıl bir terör olayıyla karşılaşacağı kuşkusu içindeyken bu tek adam iktidarını isteyenlerin yangından mal kaçırma telaşı neyin nesidir?
Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, Anayasa değişikliğinde dolayısıyla rejim değişikliğinde ısrarcı olmak, bölünmeleri, toplumsal düşmanlıkları artıracaktır. Kaldı ki "Siyasal düzen yani rejim değişikliği çabaları, dünyanın her yerinde, en barışçıl dönemlerde dahi gerilim yaratır." diye hukuk adamları söylüyor.
Bu ülkenin masum insanları, sürekli bedel ödüyor. Bu, neyin bedelidir değerli arkadaşlar? Bu, ülkede maalesef ne zamandır devlet yok, jurnalcilik almış başını gidiyor; hâkim hâkimi tutukluyor, savcı savcıyı kelepçeliyor, polis polisi enseliyor. Hâkim, karı koca hâkim-savcıya tutuklama veriyor, daha sonra görevlilere "Bu kişileri kameraların olmadığı yere götürün, ben geleceğim." diyor ve gidiyor. Birbirlerinin boynuna sarılıp ağlıyorlar. Hâkim, tutukladığı karı koca hâkim-savcıya "Biliyorum, tutuklanmayı gerektiren hiçbir suçunuz yok ancak benim de çoluk çocuğum var. Bu kararı vermek zorundayım." diyor.
İşte, maalesef, değerli milletvekilleri, yıkılmakta olan bir devletin bedelidir bu. Süreçlerin, açılımların, paralellerin, kumpasların, ihanetlerin bedelini ödüyor. Neredeyse her gün tabutta giden kınalı kuzularımız, polisimiz, sivil yurttaşlarımız, egosuna yenilip güzelim ülkemizi kanlı Orta Doğu bataklığına durup dururken sokanların ödettiği bedel budur maalesef. Hep de bu bedeli her zaman olduğu gibi gariban halk çocukları ödüyor. Bu durum, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan, tam bir Orta Doğululaşmanın fotoğrafıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın kuvvetler ayrılığına yani yasama, yürütme, yargı erklerinin denetim-denge içindeki ayrılığına dayandığı, başta bu Anayasa sayesinde Kasımpaşa'dan Çankaya'ya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere hiç kimse inkâr edemez. Böyleyse ne oldu da milletin egemenlik hakkını kullanma yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınıp tek adama verilmektedir?
Anımsayalım, Erdoğan, memleketi Rize'de "Demokrasi bizim için hedefe giden yolda amaç değil, araçtır.", Başbakan Yıldırım, Sayın Devlet Bahçeli'yle anlaştıklarını açıklarken de gerekçe olarak "İstikrar ve huzur temin etmek." dedi. Bu söylenenlerden anlıyoruz ki Tayyip Erdoğan'ın on dört yıldır yönettiği bu ülkede hâlâ istikrar ve huzur sağlanamamış. Bu, yönetememenin, iflasın, çürümüşlüğün, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının ağzından itirafıdır. Eğer bir ülkede birinci adam demokrasiyi amaç değil, araç olarak görüp içselleştirmemişse vay o ülkenin başına geleceklere. Tam da bugün maalesef bunları yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de tek bir vesayet vardır, o da Tayyip Erdoğan vesayetidir. Bu vesayet kalkmadıkça Türkiye'nin hiçbir sorunu çözülemez. Kendisini dokunulmaz gören, aksine herkese dokunma hakkını kendisinde bulan bir kişi, ülkeyi yönettiği sürece, o ülkenin siyasal açıdan, sosyal açıdan ve ekonomik açıdan toparlanma olasılığı sıfırdır. Kendini ülkenin tek sahibi, tek akıllısı, tek yurtseveri, tek lideri gören ve hepimize "Ben sizin efendinizim. Hepinizin yerine en doğrusunu düşünürüm. Bu durumu yasal bir statüye kavuşturalım." diyen bir adama "Zaten bizim aklımız fikrimiz yok; bizim onurumuz, haysiyetimiz yok, al sen, tek başına bizi yönet. Bütün yetki de, bütün güç de sende olsun." demek ki dayatılan da budur değerli arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri, aslında herkes her şeyin farkında. Bunları AKP'li arkadaşlara söylüyorum. Ülkenin gidişatının felaket olduğunu bildikleri hâlde, Sayın Erdoğan'a "Yanlış yapıyorsun." demiyorlar, sırf koltuklarını koruyabilmek için böyle davranıyorlar. Kendi çıkarınız uğruna bir ülkenin felakete sürüklenmesine göz göre göre maalesef ortak oluyorsunuz. Koltuklarınızı korumak için hem Erdoğan'ı hem de ülkeyi felakete sürüklüyorsunuz. Bitmiş tükenmiş bir ülkede o koltukların size ne faydası olacak? Ülke var olmadıktan sonra siz nasıl var olacaksınız ki? Dediğim gibi, garabet olan, koca bir ülkede Erdoğan'a "Ya, bir dakika, senin amacın ne? Böyle yaparak nereye varmak istiyorsun? Ülkeyi de kendini de zora sokan politikalar dayatıyorsun." sorularını soracak, açıklama isteyecek kimsenin kalmamış olması maalesef, özellikle AKP içerisinde, ki biz ana muhalefet partisi olarak uyarılarımızı her zaman yaptık ve yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, gelişmiş toplumlar bir arada yaşamanın formülünü bulmuşlar. Bu formülü de güçlü bir anayasa ve bağımsız bir yargıyla teminat altına almışlar çünkü herkesin fikriyle katkı sunduğu değil de bir kimsenin üstünlük kurmaya çalıştığı ülkelerde kaos, çatışma, kavgalar maalesef bitmiyor. Bitmiyor çünkü...
BAŞKAN - Sayın Özdiş, toparlar mısınız lütfen.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) -...kimse kimseye boyun eğmiyor, kimse kimsenin yaşam tarzını dayatmayla kabul etmiyor. Bu tür kavgalar ilelebet sürüp gidiyor. İnsanlar baskıyla, o baskının neden olduğu korkuyla belki bir süre sinerler ama teslim olmazlar. "Herkesi hapse tıkacağız, herkesi sindireceğiz, herkese bizim doğrularımızı kabul ettireceğiz. Sonra ortalık güllük gülistanlık olacak." diye düşünüyorsanız, düşünüyorsa gerçekten yanılıyorsunuz, yanılıyor. Bu yolla sorunlarını çözmüş, buradan refaha, huzura kavuşmuş tek bir ülke gösteremezsiniz.
Genel Kuruldaki oylamada aklın, vicdanın galip geleceği ve bu tasarının ret alacağına inancımı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.