KOMİSYON KONUŞMASI

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biliyorum Komisyon duruma hâkim, her şeye hâkim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum iltifatınızdan dolayı.

SERKAN TOPAL (Hatay) - Az önce bir hengâme olduğu zaman bir AKP'li milletvekili arkadaşımız o hengâmede şunu söylemişti: "Biz iktidarız, istediğimiz her şeyi yaparız." Bir milletvekili arkadaşımız bunu söylemişti, tutanaklarda da mevcut. Bu, şunu gösteriyor: Anayasa teklifi geçtikten sonra bundan sonraki kararnamelerin bir şekilde bu cümlenin akabinde neler yaşayacağımızın bir göstergesi olarak da bunu görebiliyoruz. Aynı zamanda, yanlış dış politika sonucunda en çok bedel ödeyen Hatay'ın milletvekili olarak burada birkaç üzüntümü ifade etmeden geçemeyeceğim. Sürekli kürsüde "Yanlış bir dış politika uyguluyorsunuz." dediğimizde, Hükûmetin bu politikasını eleştirdiğimizde, hatta kürsüde üzerimize yürüyen bazı milletvekili arkadaşlarımız vardı. Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hükûmetin yanlış politikalarına yanlış diyeceğiz, doğru olanlarına da doğru diyoruz, her zaman da demeye devam edeceğiz.

Şimdi, Suriye'de bugün itibarıyla yine 180 derece bir politika değişti. Hatay Milletvekili olarak, bugün, ülkemizin, Hükûmetimizin uygulamış olduğu politikayı destekliyoruz. Daha önce de söylemiştik, bütün komşularımızın iyi olması gerekiyor dedik. İran'la, Irak'la, Rusya'yla, Suriye'yle. Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için önemlidir dedik. Bugün sadece Hatay'da 450 bin sığınmacı var. Bu sığınmacılar da özellikle Hatay'a geldikten sonra, maalesef, işsizlik arttı, toplumsal uyuşmazlık arttı. Bakın, mesela, Hükûmetin sığınmacılarla ilgili açtığı birkaç proje var. Suriyeli gençler için İstanbul'da Yarına Umut projesi, Hatay'da Ver Elini Kardeşim Projesi, Kilis'te Spor Kardeşliği Projesi, Kayseri'de Suriyeli Gençlerin Yükseköğrenime Uyumu Projesi, Yalova'da Farklılıklar Zenginliğimizdir Projesi. Elbette bu projeler çok önemlidir ancak Reyhanlı'daki vatandaşım, Altınözü'ndeki vatandaşım bana şunu söylüyor: "Sayın vekilim, ben bunlardan yararlanamıyorum." Reyhanlı'daki esnaf kepenk kapatıyor, Reyhanlı'daki esnaf artık vergisini ödeyemiyor. Onun yerine kim açıyor biliyor musunuz? Suriyeli kardeşlerimiz açıyor. Açsınlar, onlara bir şey demiyoruz ancak Suriyeli vatandaş oradaki dükkânı açıyor, işletiyor, vergi ödemiyor, üstüne üstlük bütün projelerden yararlanıyor ama benim vatandaşım, maalesef, ikinci sınıf muamelesi görüyor.

Bakın, yine, maalesef, orada şehitler gelmeye devam ediyor. Allah'tan rahmet diliyorum bir kez daha. Bir şeyi, ince bir ayrıntıyı burada ifade etmek istiyorum. 1999'da PKK o zaman pes etmek kararı almıştı. 2000 yılında, 2001 yılında sıfır şehidimiz vardı. 2002, AKP başa geldi, şehit sayısı 13; 2003, şehit sayısı 31; 2004, 75; 2005, şehit sayısı 105; 2006, şehit sayısı 121; 2007, şehit sayısı 146; 2008, şehit sayısı 171; 2009, şehit sayısı 62; 2010, şehit sayısı 141; 2011, şehit sayısı 162; 2012, şehit sayısı 144; 2013, şehit sayısı 107; 2014, şehit sayısı 120; 2015, ben bilmiyorum. Hükûmet yetkililerine sesleniyorum, ne kadar, biliyor musunuz değerli arkadaşlar? 2016, şu anda sayamıyoruz. Maalesef, hem yanlış iç politika hem yanlış dış politika sonucunda askerlerimiz şehit ediliyor, şehit edilmeye devam ediliyor ve bütün bunların içerisinde biz onların bir daha şehit edilmemesi adına çözüm üretmemiz gerekirken biz Anayasa'yı değiştirmek için burada toplanmış bulunuyoruz. Biraz bana zül geliyor değerli arkadaşlar.

Bakın, bu millet, 27 Mayıs darbesini, 12 Eylül faşist darbesini yaşadı, en son da 15 Temmuzda bu ülkeyi on dört yıldır beraber yönettiğiniz, "Ne istediler de vermedik." dediğiniz kişiler tarafından, maalesef, yine darbeye maruz kaldı. 12 Eylülde "netekim paşa" dediğimiz o paşa bile Kurucu Meclisten böyle bir yetki istemedi.

İyi bildiğinizi varsaydığım Osmanlı tarihine bir daha göz atmanızı da salık veririm bu arada. Tüm yetkileri elinde toplayan, hatta İslam âlem halifesi durumunda olan bir padişah vardı. En son oldu hatırlıyorsanız? İngiliz zırhlısında kendini buldu. Türkiye'nin işgalden kurtulmasını sağlayan ise "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diyen Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarıydı. Kimilerine göre bir avuç vatanperverdi bunlar ama o dönemde dahi Mustafa Kemal Atatürk bu yetkileri istemedi.

Çok açık ve net bir şekilde bu taslak, tek adamı işaret ediyor. Bakın, bugün itibarıyla, referandumdan sonraki başkanlık seçiminde potansiyel olarak sizin göstereceğiniz aday için konuşmuyorum bunları. O zaman da belki aday gösterilmeyebilir, aday olamayabilir, bunu göreceğiz ama getirilmek istenen bu anayasa taslağı kesinlikle Anayasa'ya aykırıdır, bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararları da var. Anayasa Mahkemesi değiştirilemezlik yasağının kapsamını ve çerçevesini belirlerken Türk anayasalarından ne anlaşılması gerektiği, nasıl yorumlanmaları gerektiği konusunda kararlar vermiş. 27/1/1977, 1977/4 karar sayısı. Bakın burada, "Anayasa değişikliğine ilişkin teklifler her şeyden önce Anayasa'nın başlangıç bölümü ile 1 ve 2'nci maddelerinde yer almış bulunan ilkelerde en küçük bir sapmayı veya değişikliği öngöremezler. Değişikliğin, sözü geçen ilkelerin tümünü veya herhangi birisini hedef almış olması arasında fark yoktur. Kapsamı ne olursa olsun bu konulardaki bütün değişiklikler bu yasağın içindedir."

Şu duruma göre cumhuriyetin temel ilkelerinden sapma nitelikleri taşıyan Anayasa değişikliği teklif edilemez hem de yasama Meclislerince kabul olunamaz. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu konuda sizler anayasal bir suç işliyorsunuz. Bir an önce bu suçtan vazgeçmenizi diliyorum.

Bakın, Anayasa yapılabilir mi? Yapılabilir. Toplumsal bir mutabakat, 4 partinin onayı alınır. Nasıl bir anayasa yapılmalı, önce o tartışılmalı. Mevcut Anayasa iyileştirilmeli, parlamenter sistem güçlendirilmeli. Tabii, anayasayı yaparken bazı öğretiler olmalı. Birkaçını saymak istiyorum: Mesela insan onuru ve eşitlik kavramlarına dayalı bir özgürlükler alanı belirlenmeli. Katılımın güçlendirilmesi ve yeni katılım yöntemleriyle araçlar belirlenmeli. Eşitlik ilkesi ve bu ilkenin özellikle kadınlar ile din ve mezhep farklılıkları açısından yaşama geçirilmesinin sağlanması gerekmektedir. Laiklik ilkesi ve bu ilkenin çerçevesinde eğitim ve özellikle din eğitimi nasıl yapılacak belirlenmeli. Çağdaş, liberal, demokratik anayasaların olmazsa olmaz unsuru denge ve fren kurumları anayasaya yerleştirilmeli. Hukukun üstünlüğü ilkesi ve bu ilkenin zorunlu unsuru veya güvencesi olarak anayasa yargısı dâhil yargı denetiminin veya yargı bağımsızlığının güvence altına alınması gerekir. Kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi gerekir, seçim barajı kaldırılmalı, denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekir. Tabii, savunma hakkını, hak arama özgürlüğünü, adil ve hızlı yargılanma hakkını, hukuk güvenliği ilkesini, idari yargının esaslarını güçlendirecek adımlar atılmalı. Peki, sizin getirdiğiniz teklifte hangisi var? Hiçbiri yok değerli arkadaşlar. Getirmeye çalıştığınız bu sistem, dünyanın hangi ülkesinde var? Mesela Arabistan, mesela Katar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN TOPAL (Hatay) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Topal, bir saniye.

Evet, buyurun.

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi bakın, yine parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçip sonu diktatörlük de olan birkaç ülke var: Zimbabve, Malavi, Gana, bunlara bakabilirsiniz değerli arkadaşlar.

Şimdi, hiçbir felsefi düşünürün bu konuyla ilgili olumlu bir düşüncesi olmamıştır. Mesela Montesquieu şöyle demiş: "Kendisine yetki verilen her insan bu yetkiyi kötüye kullanmaya eğilimlidir, bir sınırla karşılaşıncaya kadar kötüye kullanmaya devam eder. Faziletin bile sınırlanmaya ihtiyacı vardır." James Madison'ın, Thomas Jefferson'ın, Alexander Hamilton'un yine düşünceleri bu yönde.

Ben son olarak şunu özellikle söylemek istiyorum: Bir genel başkanımız, benim partimin Genel Başkanı değil ama kesinlikle çok katıldığım, bunu burada sataşma anlamında da söylemek istemiyorum ama bunu da, o söylediklerini burada söylemeden de geçemeyeceğim; 9 Mayıs 2015, söylediği şey şu aynen: "Başkanlık, federasyon demektir, bu da Türkiye'yi bölünmeye götürecektir. İmralı canisiyle pazarlıklarda yeni anayasayla bölünme yolunun açılması amaçlanmaktadır. Başkanlık sistemi bu ihanet sürecinin soruşturulması için istenmektedir. Beştepe hanedanı ve AKP yönetimi aile boyu rüşvet ve yolsuzluk çamuruna batmıştır. 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının bir daha açılmamak üzere kapatılması ve bu rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk çarkının döndürülebilmesi Tayyip Erdoğan'ın bütün yetkileri elinde toplayarak diktatörlüğünü ilan etmesine bağlıdır. Yeni anayasayla başkanlık sistemine geçilmesi bunun için istenmektedir. Recep Tayyip Erdoğan tipi başkanlık sistemi, Türkiye'nin bölünmesinin reçetesidir."

BAŞKAN - Sayın Topal, lütfen toparlayın.

SERKAN TOPAL (Hatay) - Bakın, bunu ben söylemedim.

BAŞKAN - Sayın Topal, ben siz söylediniz demedim, toparlayın diyorum. Sayın Topal, lütfen.

SERKAN TOPAL (Hatay) - Bakın, birkaç maddeyi söyleyip...

BAŞKAN - Sayın Topal, şimdi ben başlangıçtan beri şunu görüyorum arkadaşlar: Bir kısım arkadaşlara "Konuşur musunuz?" diyorum, "Ya konuşmayız." falan diyorlar, sonra konuşmaya başlayınca -tabii, hepimiz siyaset yapıyoruz- bu sefer de mikrofonu kapatamıyorum tabii.

Lütfen, buyurun.

SERKAN TOPAL (Hatay) - Sayın Başkan, bir kez daha, bu anayasa teklifini bütün milletvekili arkadaşlarımız eve gittiklerinde şöyle iki üç saat bunu bir düşünsünler; gelecekte ne olabilir, torunlarımıza ne bırakacağız, sadece ellerini vicdanlarına koyup bunu düşünmelerini diliyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.