| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 29 .12.2016 |
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de dün bir yana, bugün günün akışının içinde konuşmamı birkaç kez değiştirdim ama olabildiğince kısaltmaya çalıştım.
Öncelikle, dün Adalet ve Kalkınma Partisinden sanıyorum Sayın Köse bu başkanlık isteminin önceki liderlerin de istemi olduğunu söylemişti, Sayın Demirel'in de, Sayın Özal'ın da; orada benim de adımı vermişti, "Demirel'in bir gezisinde Balbay da vardı, Ertuğrul Özkök yazmış." demişti. Şimdi bu doğru Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demirel de Özal da başkanlığı istediler ama o parlamentolar vermediler, o milletvekilleri "Biz bu parlamentonun kimliğini size teslim etmeyiz." dediler, "Bu Parlamentonun ruhunu size vermeyiz." dediler. Çok ciddi tartışmalar oldu. Özal o kadar büyük bir özgüvenle bunu istemişti ki, devamında da Demirel istemişti ama o Meclis, o milletvekilleri, iktidar partisinin milletvekilleri de "Biz bu Meclisin ne yasama yetkisini veririz ne de yargı yetkisini devrederiz." dediler. Demirel "O olmazsa 5+5 olsun." dedi, onu da vermediler. Bunu özellikle iktidar partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekillerine anımsatmak ve o dönemin milletvekilleri nasıl davranmış tekrar gözden geçirmeye davet etmek istiyorum.
Arkadaşlar, tabii, şu anda bu yasanın, Anayasa değişikliklerinin ruhunu bizim arkadaşlarımız çok güzel anlattılar; Sayın Tezcan, Sayın Gök, Sayın Özel, Engin Altay, hukuk kökenli milletvekili arkadaşlarımız. Ben daha bir genel hatlarıyla... Şimdi özellikle Cumhurbaşkanına yani şu anda Erdoğan'a göre bir Anayasa değişikliği yapmaktasınız. Erdoğan'ın en sık kullandığı değerlendirmelerden biri, "Demokrasi benim için tramvay." demişti. Bence o değil, bugün gelinen noktaya baktığımızda Erdoğan için tramvay olan demokrasi değil, mücadele arkadaşları. Hangisinin işlevi nereye kadarsa oraya kadar kullanıyor, sonra bırakıyor. Yola çıktığı dönemdeki mücadele arkadaşlarına bakın, bugüne bakın ve bugün de yakın gelecekte şu anda etrafında olan herkesi bir kenara koyacak, başka türlü yürüyecek ve bu anlamda da şu anda Parlamentoda bulunan iktidar partisi milletvekillerinin çok büyük bir bölümünün Erdoğan açısından işlevinin dolduğunu ayrıca vurgulamak istiyorum.
Şimdi, tabii, bu yasa, bu Anayasa değişiklikleri ne getiriyor, bir cümleyle söyle derseniz; sayın arkadaşlar, bu değişiklikler idamı geri getiriyor. Anayasa değişiklikleriyle idam geri geliyor arkadaşlar. Demokrasinin idam kararı geliyor, yasamanın idam kararı geliyor, yargının idam kararı geliyor, yürütmenin idam kararı geliyor. Devletin bütün organlarını işlevsiz hâle getirdiğinizde bu sistem zaten organ yetmezliğinden çökecektir. Şimdi, burada, hani Napolyon'un meşhur öyküsü vardır, savaşı kaybedince etrafındakilere sorar. Adamlarının biri der ki: "5 nedeni var." Napolyon "Birinciyi söyle." dediğinde der ki kurmayları: "Barut bitti." "Öteki 4 nedeni sayma." der. O misal, şu anda yasama, yargı ve yürütme bir kişide toplandıysa ötekileri saymaya gerek yok arkadaşlar. O yüzden, ben bu yasayı öncelikle, ilk aşamada 1982 Anayasası'nın bir Orhan Aldıkaçtı'dan örnekle bir "Aldıkaçtı anayasası" olduğunu söylemiştim. Bu Anayasa da bir "kaptıkaçtı anayasası" olarak tarihe geçecek arkadaşlar.
Şimdi, burada pek çok şey söylenebilir, sadece adıyla ilgili bir çağrışıma vurgu yapacağım. Başta "başkanlık sistemi" dediniz ve bütün adamlarınıza başkanlık sistemine ilişkin kitaplar yazdırdınız. Tabii, birincisi Burhan Kuzu, bunu hepiniz biliyorsunuz. İkincisi Hüseyin Yayman, ne diyor? "Türkiye'de Devlet Reformu ve Başkanlık Sistemi" sonra, en son Sayın Cumhurbaşkanının önce "omuzmandı" şimdi ombudsmanı Şeref Malkoç, o ne diyor? "40 Soruda Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi" ve bitirişi de şöyle yapmış: "Türkiye'nin bir dünya devleti olması için ve bölgesinde büyümesi için başkanlık şarttır." diyor. Bütan adamlarınıza "başkanlık sistemi" diye yazdırdınız, başkanın bütün adamları bunu yazdı. Ama şimdi "Bu sistemin adı başkanlık sistemi değil." diyorsunuz. Daha adını söylerken bile halka yalan söylüyorsunuz. Neden? Çünkü halk başkanlık sisteminin tutmadığı ve başkanlık sisteminin cumhuriyeti alaşağı edeceğini gördü. O yüzden de "Bunu halka anlatamayız." deyip "Bunun adı kesinlikle başkanlık filan değil, Cumhurbaşkanlığı sistemi." dediniz.
Şairin güzel bir sözü var, diyor ki: "Yalanların en alçağı, halka ve çocuklara söylenendir, çünkü çok çabuk inanırlar." Ve siz ne yazık ki yalanların gerçekten en alçağını yapıyorsunuz ve bu halka yalan söylüyorsunuz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, bu Komisyon çalışmasından sonra Mecliste uzun bir maraton olacak. Mecliste ne olacağını şu anda kestiremiyoruz ama daha bu aşamada bu kadar değişiklik yaptığınıza göre demek ki, bir, iyi hazırlanmamışsınız, iki, daha anlaşamamışsınız. Öyle anlaşılıyor ki, şu anda biz değişiklikler üzerinde yapılan değişikliklerin değişikliğinin ne anlama geldiğini çözmeye çalıştık. Genel Kurula gelinceye kadar bunların bir kısmı daha anlaşılacak ama bu Anayasa değişikliklerinin şu aşamada sahibi olmadığını görüyoruz. Burada Milliyetçi Hareket Partisi tabii, değişik şekillerde davranabilir. Mecliste benim gördüğüm, burada bile şu anda MHP'yi temsilen MHP adına bu Anayasa'nın arkasında kimse yok. Belki de Devlet Bahçeli, hani Anadolu sözüyle "pehlivanın 41'inci oyunu" derler, belki de öyle bir şeyin içinde. Belki de Binali Yıldırım'la Cumhurbaşkanı arasında görüş ayrılıkları var ve bu Anayasa bir ölçüde ortada kalmış durumda. Belki de Cumhurbaşkanı bu Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesinden rahatsız. "Ya bu süreç nasıl devam edecek, yılbaşını görelim." diyor, bunları kestiremiyoruz.
Ama sayın milletvekilleri, sizinle paylaşmak istediğim, en başta söylemek istediğim, Demirel döneminde de Özal döneminde de milletvekillerinin bu Meclisin yetkilerini hiç kimseye, kendi genel başkanlarına dahi köşke çıktığında vermeme kararını mutlaka sizin de değerlendirmenizi diliyorum.
Bakın, sayın milletvekilleri, burada HDP milletvekilleri başından beri bu Komisyonda aktif olarak görüşlerini söylüyorlar. Bunca arkadaşları tutuklu iken hâlâ bu Meclisten bir umut beslemeleri, burayı bir mücadele zemini olarak görmeleri çok değerli. Belki şu an kıymetini bilmiyorsunuz ama bu ülke için en değerli şeylerden biri, HDP'li milletvekillerinin umudu hâlâ burada aramaları. Burası neresi? Parlamento. Ama burası işlevini bitirirse o kesim, o düşüncenin insanları umudu, geleceği nerede arayacak, bunu bir düşünün. Ülkemizin bütünlüğü açısından en önemli unsurlardan biri aslında bu. Duygularıyla -ya da şu anda içlerinden geçen o kaynamayı tabii tam biz de kestiremiyoruz- değil, gerçekçi bir şekilde bakmaya çalışıyorlar.
Ben aynı şekilde MHP'yle yaptığınız iş birliğini de şöyle önemsiyorum. O kadar küçümsüyorsunuz koalisyonları, ki şu anda Avrupa'da 27 ülkeden 25'inde koalisyon var. Siz de şu anda Anayasa'yı bir koalisyonla yapıyorsunuz, bunu unutmayın, MHP'yle birlikte yapıyorsunuz, siz de bir koalisyona muhtaç oldunuz. Ama bu Parlamentoyu ortadan kaldırırsanız, o ortamlar da kalmayacak, ülkenin bütünlüğü kalmayacak sayın milletvekilleri.
Burada, tabii, biraz konuları hızlı geçeceğim, "Türk tipi" diye bir şey çıkardınız, onu şu anda anlatmaya çalışıyorsunuz. 2004 yılı, AKP iktidarının ilk dönemi ve Uluslararası Muhafazakârlık ve Demokrasi Sempozyumu yaptınız. Recep Tayyip Erdoğan'ın oradaki uzun konuşmasının bir cümlesini sizinle paylaşmak istiyorum: "Türkiye'de kendine özgü bir demokrasi yerine -bakın, kendine özgü bir demokrasi yerine- çoğulculuk, çok seslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmelidir." Erdoğan'ın diliyle "nereden nereye" geldiniz. Şu anda Türk tipi bir arayış içindesiniz.
Sayın milletvekilleri, sizin Atatürk'ü sevmenizi beklemiyoruz, AKP'nin özellikle, ama okumanızı, anlamanızı ve saygı duymanızı diliyoruz. Atatürk, o Kurtuluş Savaşı'nı verdikten sonra, emperyalizmin bütün unsurlarını denize döktükten sonra "Ben bu ülkenin yönetimini de Türk tipi yapmak istiyorum." demesini bilmiyor muydu? Ama yapmadı, Medeni Kanun'u İsviçre'den, Ticaret Kanunu'nu Almanya'dan, idare hukukunu Fransa'dan aldı, dünyanın neresinde iyisi varsa onu getirdi. Ama ne yazık ki şu anda "Türk tipi" dediğiniz Türkiye'yi tipide bırakacak, hakikaten tipsiz bir çalışma ve bunun devamında eğer...
BAŞKAN - Sayın Balbay, bir saniye...
Sayın Balbay, toparlar mısınız lütfen.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, konu o kadar dağınık ki, toparlamaya çalışacağım.
BAŞKAN - Doğru söylüyorsunuz, haklısınız ama...
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Siz de araya girmeyerek bana yardımcı olursanız.
BAŞKAN - Toparlarsanız lütfen, çünkü daha 2 madde var ve arkadaşlar var konuşacak, size zahmet olmazsa.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Tabii, biliyorum.
Ayrıca altını çizmek istediğim bir durum da dünyada tartışılan bir kavram var "medya orta çağı" bunun en kötüsü, bunun gerçekten en karanlığı Türkiye'de uygulanıyor. Öyle ki, şu anda sizler bir yandan başkanlık sistemini "Özgürlükler getirecek." diye tartışıyorsunuz ama başkanlık sistemini eleştiren neredeyse bütün gazetecileri ve siyasetçileri şu anda hapisle, hakkında soruşturma açmakla tehdit ediyorsunuz ve şu anda öyle bir medya ortamı yarattınız ki, yarın Erdoğan çıksa, "Yarın güneş doğmayacak." dese, yarın güneşin doğmayacağını bilimsel şekilde anlatacak 10 tane profesör kanal kanal gezer. Ben onlara artık "Prof.Dr." değil, "Recep.Dr." diyorum ve her biri de kanal kanal dolaşıyor.
Burada bir şeyi daha çok kısa vurgulamak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Balbay, lütfen toparlayın.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Bağlıyorum.
Sayın Başkan, konunun önemi itibarıyla...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Cumhuriyet'te mi yazdın bunu?
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Cumhuriyet'in, bir gazetenin bütün yazarlarını, yöneticilerini tutukladıktan sonra çaycısını da tutukladınız ya yuh size. Çaycıyı da tutukladınız ya yuh yani, başka bir şey demiyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Balbay...
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Balbay, lütfen devam edin
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Tabii, devam ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Balbay, toparlar mısınız?
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Balbay, biz on günde şunu gördük, orada arkadaşlarımızın biri kitap açtı mı, "Eyvah, yine saatlerce kitap okuyacak" diyoruz.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Yok, hayır, bak, Erdoğan'dan bir cümle okudum, yani başka bir şey okumadım biliyorsunuz. Şimdi de yine sadece uzunca bir cümle okuyacağım konunun önemi itibarıyla.
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Bakın, 1998 yılında bir Alman gazeteci Wolfgang Koydl, "Süddeutsche Zeitung"da bir başyazı yazıyor -okumayacağım uzamasın diye- diyor ki: "Türkiye'nin etrafındaki 3 büyük devlet çöktü, 3 büyük rejim çöktü. Lenin'in Sovyetleri, Tito'nun Yugoslavyası, Rıza Şah'ın İranı ve bunların iki temel sorunu var, etnik sorun ve dinî sorun. Bunların ikisi de Türkiye'de var ve sıra Türkiye'ye gelecek." Benim yürekten inancım, sıra Türkiye'ye gelmeyecek. Neden?
BAŞKAN - Sayın Balbay, biz hep beraber, inşallah onun sırasını getirmeyeceğiz. Sayın Balbay, lütfen.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Aynen. Bak, ne güzel sizinle aynı görüşteyiz, siz de söyleyin, ben de söyleyeyim karşılıklı.
BAŞKAN - Hep beraber inşallah.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Ama neden gelmeyecek? İran'da, Yugoslavya'da ve Sovyetler Birliği'nde tek parti iktidarı vardı, bizim farkımız Atatürk cumhuriyeti olmasıydı. O yüzden sıra bize gelmeyecek ama sizin bu yönteminiz Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Balbay, toparlayın lütfen, toparlayın.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - ...eğer tek parti yönetimine giderse işte o zaman parçalanırız.
Bakın, Balkan krizine eğer sizin bu iktidar döneminde yakalansaydık çok kötü olurdu. Şu anda sadece Saraybosna'da, Sayın Başkan, 13 anayasa var, birlik kuramadılar, anayasa yapamadılar, ortak paydalarını kaybettiler çünkü. Ve şu anda Bosna-Hersek'te istiklal marşlarına söz yazamadılar. Ortak paydaları yitirdiğinizde böyle olur. Bu Parlamento ortak paydamızdır. Bu ortak payda "ortak fayda" demektir. Bu Parlamento zeminini yitirirsek gerçekten bütünlüğümüzü yitiririz.
Sözümü bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Amerikalılar Kızılderililerin bütün topraklarını aldılar, ne yazık ki Dünyaya da Kızılderili muamelesi yapmak istiyorlar. Kızılderili Reisi Seattle'ın meşhur bir mektubu vardır. Amerikalılar o Kızılderililerin topraklarının tümünü almak isteyince Kızılderili reisi der ki: "Bütün doğayı yok edeceksiniz, her şeyi katledeceksiniz, bütün bu çevrede canlılar yok olacak. Böyle bir dünyada sadece insan kokusu olacak, sadece insan kokusu duymaya başladığınız gün sizin sonunuz gelecek." Bunu siyasete uyarladığımızda bütün kurumlar tek kişi koktuğu gün Türkiye'nin ve siyasetin sonu gelir sayın milletvekilleri. Sizler milletvekili olsanız bile çocuğunuz sorar "Nedir?" diye. Çocuğunuz der ki: "Babam bir kamu kuruluşunda milletvekili olarak çalışıyor." ve iş garantisi olmadığı için "Taşeron." der. Onun için, bu Parlamentonun ruhunu koruyun, bu Parlamentoyu tıpkı geçmişte güçlü liderlere, Demirel'e, Özal'a verilmeyen...
BAŞKAN - Sayın Balbay, lütfen toparlayalım.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - ...yetkiyi siz de Parlamento zemini içinde tutun diyor, sabrınız için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)