| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 29 .12.2016 |
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Anayasa görüşmeleri bana önce şunu hatırlatıyor: Türkler İstanbul'u fethederken İstanbul'un içinde bulunanlar -biliyorsunuz- meleklerin cinsiyetini tartışıyorlardı. Şimdi, Türkiye'de terör varken, her gün terör can alırken, Suriye'den her gün şehit gelirken, ekonomi dibe vurmuşken, uluslararası camiada itibarımız sıfıra yaklaşmışken biz burada oturmuşuz bir diktatörü nasıl yaratacağız diye ha bire çırpınıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu olay biraz da Vahdettin'i hatırlıyor bana. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz Donanması İstanbul'a geldiğinde Çırağan Sarayı'nın önüne demirlemişti ve buradan da toplarının namlularını Yıldız Sarayı'na çevirmişti. Vahdettin İngilizlerin kuşatması altındaydı, adım atsa, nereye gitse göz hapsindeydi. O psikolojiyle, burada, Kurtuluş Savaşı veren, halkı örgütlemeye çalışan Mustafa Kemal'i sürekli olarak tehdit ediyor, sürekli olarak tutuklanmasını, rütbelerinin sökülmesini ve nerede görülürse orada vurulmasını emrediyorlardı. Aynı şekilde, şeyhülislamın fetvası da bu şekildeydi. Bu kuşatılmışlık psikolojisi bu şekilde karar almalarını ve bu şekilde ferman yayımlamalarını onlara salık veriyordu ama bunu kendi psikolojileri mi yapıyordu? Hayır. Bunu egemen İngiltere yapıyordu, onların verdikleri kararlar uygulanıyordu.
Değerli arkadaşlar, şimdi roller değişmiştir. Şimdi, dünyanın egemeni Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'de Sarayı'n başında da, Saray'da da Tayyip Erdoğan var. Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'yi kuşatma altına almıştır ekonomik yönden, siyasal yönden, sosyal yönden, terör yönünden ve Suriye bataklığından.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Rusya tarafından, İran tarafından, Çin tarafından, Irak, Suriye ve Avrupa Birliği tarafından kuşatma altındadır Türkiye. Rusya'yla ilişkilerimiz -hepinizin bildiği gibi- bizim taviz vermelerimizle devam etmektedir. İran'la ilişkilerimiz ağır aksak bir şekilde yürümektedir ve kayıt dışı bir ekonomi tarzıyla bugün vücut bulmaktadır. Irak'la ilişkilerimizi biliyorsunuz, malumunuz, merkezî hükûmetle bütün ilişkilerimizi kestik, Kuzey Irak'ın temsilcileriyle bugün Irak'la ilişkilerimizi sürdürmeye çalışıyoruz. Suriye'yle ilişkilerimiz hakeza aynıdır. Bugün Suriye'de, orada bir savaş hâlindeyiz. O bölgeden sürekli olarak şehitlerimiz gelmektedir. Bu savaşa niçin girdik, kimin için girdik, o konuda çeşitli çelişkiler var.
Değerli arkadaşlar, Suriye yönetimini devirmeye çalışıyoruz sanki üzerimize vazifeymiş gibi. Oysaki Suriye'de tam bir batağa saplandık. Hem Esad'la hem de diğer örgütlerle -IŞİD örneği gibi- savaş hâlindeyiz. Kimin hesabına? Tabii ki bizim hesabımıza değil. Suriye'de kuşatma altındayız.
ABD, Cumhurbaşkanına sürekli yanlış yaptırmaktadır. "Yürü." diyor, ardından gitmiyor, yanlış yaptırıyor, onu sürekli olarak yalnız bırakıyor, hata yaptırıyor. En başta ekonomik yaptırımlar uygulamaktadır, nefesini kesiyor. Suudi Arabistan gibi, Katar gibi demokrasiden nasibini almamış ülkelerle siyasal ortaklığa mahkûm olduk. Suudi ve Katar dolarlarına mahkûm olduk. Ne pahasına? En güzel topraklarımızı, arsalarımızı satma pahasına. Amerika Birleşik Devletleri'nin nefesi Cumhurbaşkanının ensesindedir tıpkı 1919'da İngiltere'nin nefesinin Vahdettin'in ensesinde olduğu gibi. ABD'nin kuşatması altındayız.
AB, Cumhurbaşkanını görmek dahi istemiyor. AB'yle müzakereler durma noktasına gelmiştir. Ticari ilişkiler Türkiye'yi ezer durumdadır. AB tarafından Cumhurbaşkanı kuşatma altındadır. Böyle bir kuşatma altında olan bir insan ne kadar sağlıklı karar verebilir? Veremez tabii.
Sayın milletvekilleri, sürekli olarak ona yanlış yaptırıyorlar ve yaptıracaklar. Çin tarafından Cumhurbaşkanı kuşatma altındadır. Çin malları piyasayı istila etti. Cumhurbaşkanı ordumuzu -bildiğiniz gibi- Suriye'ye soktu ABD'nin bir oyunuyla; tıpkı Saddam'ı Kuveyt'e soktukları gibi, sonra da Kuveyt'in Birleşmiş Milletlere yaptığı başvuru, ardından Birleşmiş Milletlerin kararıyla Birleşik Kuvvetlere görev verilerek Saddam'ın başına binip Saddam'ı ve ülkesini mahvettikleri gibi, şimdi de Erdoğan'ı aldatarak ordumuzu Suriye'ye soktular bir oyunla. Ordumuz sürekli tacize uğrarsa oradan çıkamayacağı gibi bir durum hasıl olur. Suriye, topraklarının işgal altında olduğunu ileri sürerek Birleşmiş Milletlere başvurursa Irak-Kuveyt olayında olduğu gibi Birleşmiş Milletlerin bir kararıyla işgalci devlet statüsüne sokarlar bizi. Üzerimizde Birleşmiş Milletlerin Birleşik Kuvvetlerini saldıkları zaman hâlimiz nice olur; ekonomi biter, insanlarımız birbirine girer, iç savaş çıkar, toprak bütünlüğü paramparça olur. Şimdi size soruyorum: Bu durumda size Erdoğan mı lazım, yoksa bir daha asla toplayamayacağımız ülkenin bütünlüğü mü? Bu uygulanan bir yöntemdir.
Bir diğer yöntem de ülkemizi tek adamın iradesine teslim etmek, onun kararıyla eyalet sistemine geçirmek istiyorlar. Bu şekilde de yüzlerce yıllardan beri süren emellerine kavuşmak istiyorlar. Ülkemizi bölüp, küçük parçalar hâline getirip kolay lokma yapacaklar. Tayyip Erdoğan'ı kullanarak istihbaratımızı bitirdiler, federasyon konuşuluyor. Şimdi size soruyorum: Türkiye 10 eyalete bölündüğü zaman, 10 eyaletten oluşan federasyona dönüştürüldüğü zaman, 10 eyalet meclisi, 10 hükûmet yani Bakanlar Kurulu, 10 başbakan veya başkan oluşacak. Bu durumda yabancı istihbaratların istasyon şefleri Türkiye'de cirit atmaz mı? Onların meclis üyelerinin, bakanlarının, başbakanlarının "Hayır." diyemeyeceği vaat ve tekliflerle geldikleri zaman ne diyecekler? Bunların merkezî iradeye kafa tutmalarını sağlarlar mı, sağlamazlar mı? Böyle bir durumda iç kargaşa içinden çıkılmaz bir hâle gelir. Olmaz demeyin. Kavalalı Mehmet Paşa bunun tipik bir örneğidir. Sonunda ülke parçalanır ve paramparça olur. Vereceğiniz böyle bir yetkiyle bunların hepsi olur. Şimdi sizlere tekrar soruyorum: Ülkemizi fakirleştirip insanlarımızı bir yudum suya, ekmeğe muhtaç edip ve sonunda paramparça etmelerini mi istiyorsunuz? Önümüze gelen yasa bunu getiriyor. Ülkemizi parçalamak istiyorlar, müsaade edecek misiniz? Yukarıda öngörülen batağa saplanmaktan Türkiye'yi kim kurtaracak? Tiranlaşmış, egosu şişmiş Cumhurbaşkanı mı? Bu şişkinlikle kimi dinleyecek? Dinleyecek olsa bugün parlamenter sistemde neden dinlemiyor? Parlamento ne demek? Parlamenter sistem ne demek? Konuşmak demek. Peki, konuşturuyor mu? Bugün insanları konuşturmak istemeyen bir kişi, konuşturmamak isteyen bir kişi yarın tiran olunca kimi konuşturur, kimi dinler? Saddam dinledi mi? Mussolini dinledi mi? Hitler dinledi mi? Dinlemediler. Hem kendilerini hem ülkelerini mahvettiler. Irak'ta 1,5 milyon insan katledildi. İkinci Dünya Savaşı'nda 40 milyon insan katledildi. Ekonomi çökmez sanmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kayan, bir saniye.
Lütfen toparlayarak...
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Alman ekonomisi ve sanayisi dünyanın bir numarasıydı, savaşta yiyecek ekmek bulamadılar, 1 ekmek 5 milyon marka satılır oldu. 1 ekmek almak için bir çuval para götürmek zorunda kaldılar. Peki, kimin yüzünden? Yarattıkları diktatör yüzünden. Hitler her istediğinde Alman Parlamentosu her istediğini verdi. Mussolini her istediğinde İtalyan Parlamentosu da her istediğini verdi. Sonra durdurabildiler mi?
BAŞKAN - Sayın Kayan, toparlar mısınız lütfen.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Durduramadılar, durduramazlar, durduramazsınız.
BAŞKAN - Sayın Kayan, lütfen toparlar mısınız.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Sizleri dinlerken, seyrederken aklıma hep şu geliyor: Neden bizim konuşmalarımızı, savunmalarımızı hiç dikkate almıyorsunuz? Çünkü, sizi buraya getiren irade böyle istiyor.
BAŞKAN - Sayın Kayan, toparlar mısınız.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Evet Sayın Başkan.
Ne söylesek dinlemiyor, bildiğiniz okuyorsunuz çünkü sizi buraya getiren irade böyle istiyor.
Değerli arkadaşlar, Gazi Meclis esir Meclis yapılmak isteniyor, yetim Meclis yapılmak isteniyor. Dün kurumlardan "TC" ibaresi kaldırılmıştı, bugün HSYK'nın "Y"si kaldırılmak isteniyor, yarın da hiç endişeniz olmasın Türkiye Büyük Millet Meclisinin "T"si ile "B"si de kaldırılmak istenecek. Çünkü, yukarıdaki zat bu ülkede yüksek ve büyük bir söz dahi istemiyor. Çünkü, kendisi en büyüktür.
BAŞKAN - Sayın Kayan, siz konuşmalarınızın sonunda bir değişiklik önergesi vererek hangi harfler kalkınca ne oluyor...
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Sayın Başkan, ben fikirlerimi söylüyorum.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Cumhurbaşkanı muhalefet istemiyor, Meclis istemiyor, hükûmet istemiyor, yargı istemiyor. Denge denetleme fren sistemi yok, her şeyi kendisi yapsın istiyor. Bunun adına diktatörlük denir Sayın Başkan. Kendi ellerinizle diktatör yaratıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Kayan, lütfen toparlayalım.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - O diktatör günü gelince sizleri de yiyecek diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.