| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 29 .12.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli arkadaşlar, sevgili basın emekçisi arkadaşlarım ve yazman arkadaşlar; düşündüm, hani Halide Edibe Adıvar'ın bir sözü vardır, Fatih mitinginde söyler, "Her karanlık gecenin bir sabahı olacak." der. Sabah oldu mu bilmiyorum, perdeler açık değil yani henüz aydınlığı gördük mü ama öyle umut ediyorum ki değerli arkadaşlar, anayasa konusunda on günlük vermiş olduğumuz mesainin kimi arkadaşlarımızın belleklerinde ciddi sorular yaratmış olduğunu ve bu kanıyla, bu inançla Parlamentoda çok daha farklı bir tutum alacaklarını umut etmek isterim.
Vakit son derece uygunsuz. Ben sadece dün akşam saat 22.00'de buradan ayrıldım bir sağlık sorunu nedeniyle. On gündür tam olarak buradayım yani ne kadar mesai oluyorsa o kadar mesaide buradayım. O sebeple de biriktirdiğim çok şey var ama biriktirdiklerimi bölüşmek noktasında zaman sıkıntısıyla karşı karşıyayım. Önce şunu söylemek isterim: Birinci günde hep düşündüm, İç Tüzük'ün 26'ncı maddesi Komisyonun gündeme hâkim olması ki bu böyle söylenmedi "Başkan gündeme hâkimdir." biçiminde söylendi hep. Daha sonra Komisyonun gündeme hâkim olması konusu üzerinde duruldu. Başkanın ve Komisyonun yetkilerini sınırlaması mı yoksa Komisyonun bütün üyelerinin ortaklığında verilmiş kararlarla ve alınmış bir gündemle mi yürümesi? Bu konuda bakış açılarımızın, nereden baktığımızın ve nasıl bir yorumla, katılımcı bir yöntemle mi çalışacağız yoksa başkan olan kişinin, onun amir hükümleriyle mi çalışacağız? Bu noktadaki sorunun dahi olumlu yanıtlanmamış oluşu burada Komisyonumuzun çok da üretken bir çalışma yapamayacağına, çok da özgürlükçü bir çalışma yapamayacağına bir işaretti diye düşünüyorum.
İlgili maddeler üzerinde konuşacağım ama söylemek istediğim başka şeyler var. Kısa keseceğim. Değerli Bülent Tezcan arkadaşımızın ve Burcu Özkan arkadaşımızın usulle ilgili söylediklerine katılıyorum yani burada 3 fıkra var, 3'ünün de ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğine katılıyorum. Ayrıca burada ilginç bir düzenleme yapılıyor. Nedir bu? Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin birlikte yapıldığı tarihte yürürlüğe gireceği ifade ediliyor. (b) şıkkında seçim takviminin başladığı tarihte ve bence işin Mithat Sancar'ın ifadesiyle "aşil topuğu" 101'inci maddenin son fıkrasında yer alan "Cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisiyle ilişkisi kesilir." ibaresinin yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği. Demek ki Cumhurbaşkanı gerçekten çok sıkışmış. Bizim onun "Anayasa'yı dinlemiyor, hukuku dinlemiyor, kendi keyfince ve Anayasa'da tanımlanan yetkilerin dışında hareket ediyor." yakınmalarımıza rağmen bu elbise ona dar geliyor ve hemen yürürlüğe girer girmez partisiyle ilişiğini açıkça ilan edecek ve partisini çok iyi bir şekilde dizayn edecek. Bu durumu bir tehdit olarak elbette ki söyleme hakkım da yok ama milletvekili arkadaşlarımızı, AKP'li milletvekili arkadaşlarımızı çok ilgilendireceği inancındayım. Hele bir Fetullah gölgesinin varlığı karşısında bu düzenlemenin tehlikesine dikkat çekmek isterim.
Biraz önce geçti 67'nci madde, arkadaşlar üzerinde durmadılar. Bakın, buna da dikkat çekmek isterim, MHP'li arkadaşların daha çok dikkatini çekmek isterim çünkü 2019 tarihinde bir seçim yapılacağı konusundaki belirleme maddenin kendi altındaki düzenlemelerle zaten yok hükmündedir, Cumhurbaşkanı istediği zaman karar verir ve de "Bu değişiklik yürürlüğe girdiği andan itibaren bir yıl süreyle kullanılamaz." fıkrası değiştiriliyor. Hiç beklemeden bu da yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girecek. Daha önceki konuşmalarında Sevgili Engin Başkanımızın ifade ettikleri gibi, üç ay sonra bir seçimle karşılaşma olasılığımız son derece güçlü.
Sevgili arkadaşlar, bu görüşmelerde üç grup hâlindeydik esas olarak, belki iki gruptuk, iki ayrı görüş çarpıştı. Birisi bu değişikliğin sahibi olan AKP'li milletvekillerinin, diğeri de Cumhuriyet Halk Partili ve HDP'li milletvekillerinin. Şimdi, AKP'li milletvekili arkadaşlarımız diyorlar ki: "Biz bir başkanlık sistemine ihtiyaç duyuyoruz çünkü Cumhurbaşkanı seçimle geldiği için o halkın iradesini temsil ediyor. O hâlde bir hükûmet, bir başbakanlık sistemine artık ihtiyaç yok." ve diyorlar ki: "Bu bir başkanlık sistemidir." Ama burada uzun uzun dinlediniz, başkanlık sisteminin temel noktası nedir? Güçler ayrılığıdır. Oysa burada bütün yetkileriyle Cumhurbaşkanı güçleri birleştiriyor, tekçi, tekilci bir yapıya kavuşturuyor. Böylece sistem bugünkü fiilî uygulamalarından da bildiğimiz tabloyu dikkate aldığımızda bundan sonra ne olacak? Cumhurbaşkanı ne emrederse o olacak, Parlamento sadece vitrinlik bir Parlamento durumunda kalacak, kanun ve kararname çelişkisi ortaya çıkacak, kararnamelerle devlet yönetilecek. Böylece uzamış bir OHAL süreciyle karşı karşıya kalacağız.
Peki, biz ne dedik ayrıca bu taraftaki arkadaşlar? Siz başkanlık sistemini de yapmıyorsunuz, sizin yaptığınız tekçi bir sistemdir. Ayrıca yeni bir anayasa yapmayı herkes anlattı kendi bilgileri içinde ve zaten bilgiler belirlidir bu konuda, OHAL süreçlerinde yeni bir anayasa yapılamaz. Bu olağanüstü bir durumu işaret eder ve bir arkadaşımız da Fransız Anayasası'na atıfla, açık bir biçimde -Fransa özgürlükçü anayasalara sahip bir ülkedir ve özgürlükler konusunda önder olmuş bir ülkedir- bu konuda kesin hüküm olduğuna dikkat çekti.
Değerli arkadaşlar, biz şöyle söylüyoruz yani bu taraf -böyle ifade edeyim, ortada bir grup var elbette ama- diyoruz ki: OHAL koşullarında yeni bir anayasa yapılmaz ama acaba anayasa bir ihtiyaç mıydı? Bu soruyu soruyoruz. Bugün anayasa değişikliği birincil gereksinim miydi? Bunu soruyoruz. Böyle değildi elbette. Bir grup arkadaş için acildi. Niçin acildi? Cumhurbaşkanları öyle istiyorlardı. Biz de Anayasa değişikliğini elbette istiyoruz, 1982 Anayasası'nın kafesine sıkışmak istemiyoruz; özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı yepyeni bir Anayasa'yı kuralım istiyoruz. Anımsayacaksınız, ikinci gün akşamı konuşmuştum ve demiştim ki: Arkadaşlar, oturalım ve yeni bir anayasa yapalım, bunun için çalışalım ama acele etmeye gerek yok, sindirerek, özümseyerek, temel hak ve özgürlükler noktasında... Ki bize göre gereksinim budur, bize göre gereksinim Cumhurbaşkanının yetkilerinin genişletilmesi değildir, halkın ihtiyaçlarıdır, temel hak ve özgürlüklerdir. Ve hatta şunu söyledim anımsarsanız: Uzun bir anayasa yapalım dedim.
Şimdi, ben konuşmaları izlerken AKP'nin niçin anayasa yapmak istediğini daha net bir şekilde nasıl ifade ediyorlar diye not aldım. Sayın Markar'ın söylediği saptamalar var, diyor ki: "Yönetimde bir belirsizlik var. Siyasetin kurumsallaşmaması lider odaklı siyaseti yaratıyor." E, peki, siyaset eğer kurumsallaşamıyorsa, siyasi bir lider yaratıyorsa, lider odaklı bir sistem yaratıyorsa o zaman parlamenter sisteme yönelmek gerekmez mi diye kendi kendime sordum. "Vesayetçi bir sistem var bugün." dedi arkadaşımız, başka arkadaşlar da bunu sıkça yinelediler. Peki, vesayetçi sisteme elbette karşıyız ama şimdi kimin vesayetine giriyor? Parlamentonun içinden bir hükûmet dahi kurulamıyor, atanmış bürokratların yönetimi gündeme geliyor. Atanmış olan bürokratları da Cumhurbaşkanını da denetlemek fevkalade zor bir iş hâline geliyor.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, şurada yine tespitlerim içinde şu vardı: Birbirimize çok nazik davranmaya çalıştık. Sıkça bizim cephemizden arkadaşlar "Sizleri incitmek istemeyiz ama..." diye söze başladılar. Beni iyi kötü tanıyorsunuz, kimseyi incitmek istemediğimi de biliyorsunuz ama ben hep içimden şunu söyledim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - ..."Keşke birbirimizi incitebilsek." dedim. "Keşke incitip acıyı hissetsek ve o acının halka ait bir acı olduğunu görsek ve o noktadan kendi istemlerimizi birleştirsek, yüreklerimizi ve akıllarımızı birleştirsek." diye söyledim. Ama, sevgili MHP'li arkadaşlar kendilerine yönelik eleştirilerimize şöyle bir yanıt verdiler: "Biz namertlerin bizi anlayacağı kadar şeffafız." dediler. "Namertler" yani biz herhâlde, namertler başkaları olmadığına göre. Şimdi, böyle bir tespitten yola çıkarak "Elimizi taşın altına koyduk." anlayışı... Bir siyasetçi taşın altına elini ne zaman koyar? Halkın çıkarları için koyar, halkın özgürlük talepleri için koyar. Değerli Bostancı da bizim arkadaşlarımızın isyanlarını, tepkilerini nitelerken şöyle bir cümle kullandı, dedi ki: "Haykırıyorlar. Haykırarak konuşuyorlar."
Şimdi, ben bir şiiri, Naci Bostancı'nın da mutlaka çok beğendiğini düşündüğüm Mehmet Emin Yurdakul'un dörtlüğünü ona hatırlatmak isterim. Der ki: "Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum/ Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya îman var/ Şâirleri haykırmayan bir millet -atladım araları- sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir/ Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir/ Bu zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk/ Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!.."
Değerli arkadaşlar, kötü iktidarların, zalim iktidarların, tek kişinin eline bırakılmış olan iktidarların halka yaratacağı sadece budur. Sert bir bakıştır ve ağır bir yumruktur ki biz o yumruğu bugünlerde fazlasıyla yemekteyiz.
Tekrar ediyorum, Faruk Erem'den bir cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum. Faruk Erem der ki: "Hukuk, insandır."
Değerli arkadaşlar, bizi birleştiren şey insan olmaktır. Salı akşamı konuşmamda da söyledim: Kâbe'mizi insana döndürebilirsek insanın gereksinimleri üzerinden yol alabilirsek gerçekten özgürlükçü bir anayasayı inşa edebiliriz. Ama, bugünün ihtiyacı yeni bir anayasa değil, OHAL'in bir an önce kaldırılmasıdır.
HDP'li arkadaşlarımız ayrıksı talepleri de vardı, onların da altını çizmek isterim. Onlar şunu diyorlar: Demokratik bir siyaset kurulacaksa bu şiddet üzerine kurulmaz. Özellikle gençleri tekrar Türkiye toplumunun bir parçası hâline getirebilmek için şiddetten vazgeçmek gerekir. Demokratik siyaset bunu emreder. Ayrıca, demokratik siyaset Parlamentodan cezaevlerine insan götürülmesine izin vermez. Bu hepimiz için bir acı, bir kara leke olur.
Sevgili arkadaşlar, umarım Halide Edip'in dediği gibi olur. "Her gecenin bir sabahı vardır." Sabahın sahipleri de hepimiz oluruz umarım.
Teşekkür ederim.