KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, dünkü saat gece yarısını geçen tartışmalardan sonra burada bu kanun teklifi içerisinde belirli şeyleri düzeltme olanağının olmadığını çok somut olarak gördük yani boşu boşuna nefes tüketme anlamına geliyor. "Katkı" denilen olay, var olan bir şeyin düzeltilmesiyle ilgili, ilavesiyle ilgili, hakkaniyetin sağlanmasıyla ilgili yapıdır; Anayasa'ya aykırılıklar ve toplum içerisinde yaratacağı eşitsizlikler ortaya konularak yapılır. Hepsi konuldu, hepsi konusunda hemfikirdik ama hiçbir şey yapmadan çektik gittik buradan. "Biz bunu böyle istiyoruz." deyince gidiyor. O nedenle, bu teklif üzerinde de pek fazla konuşmayacağım, sadece maddeler hâlinde sıralayıp, buna ilgisiz kalmadığımızı, toplumun bu sorununun böyle bir kanunla geçiştirilmeye çalışılmasının aslında topluma iyilik değil, tam tersine "Bu iş çözüldü." mantığı nedeniyle kötülük olduğu kanısında olan bir insanım.

Şimdi, ilk defa olarak tek maddelik bir kanunla bir sigorta sistemi kuruyorsunuz. Dünyada tek maddelik bir kanunla sigorta sistemi kuran bir ülke yoktur. Ha, "Şu kanunun şu maddeleri bunun için de geçerli, bu kanunun şu maddeleri bunun için de geçerli, işsizlikle ilgili İşsizlik Fonu'nun şu maddeleri bunun için de uygulanır." diye bir sürü şey yazmak, bunun kesin olarak yine tek madde içerisinde çözüleceği anlamına falan gelmez. Ahilik loncadır ve sayıları çok fazladır, her birinin de ayrı özellikleri vardır. Bizde de şu anda esnaflıkla bağdaştırılan bu lonca örgütü -ki değildir- nedeniyle her esnaf grubunun çok farklı sorunlarının olduğu ortadadır. Dolayısıyla, bunların her biriyle ilgili olarak bu kanunun içerisinde çözüm üretmeden genel bir kanun yapmış olmazsınız. Bu kanunun genelliği yoktur, öyle bir şey yoktur. Ne yaptığımız konusu da pek net değildir. "Altı yüz gün kanuna göre -yedi yüz yirmi gün yazıyor- prim ödeyeceksin, ondan sonra sana yüz seksen gün boyunca, yeni bir iş kurana kadar buradan asgari ücretin yüzde şu kadarına kadar bir şey vereceğim, para vereceğim." Sistem bu. Bu ne? Bu sigorta sistemi değil; bu, olsa olsa işin sigortası olabilir. İşini kaybettiği zaman bunu yapmak bireysel emeklilikle ilgili olarak koymuş olduğumuz sistem bile değil. Onda hiç değilse emekliliğin üstüne ilave bir kaynak yaratacaksın. "Bak, sen 2 verirsen ben de 1 vereceğim devlet olarak. Gelecekte emekli maaşının zavallılığını göz önüne aldığında buradan gelecek olan prim sana ciddi anlamda bir kaynak sağlar." denilecek. Peki, burada esnafa ne getiriyorsunuz? "Sen 2 ver, ben de 1 koyayım." İyi, tamam. "Bunu altı yüz gün boyunca biriktirelim veya iki sene boyunca biriktirelim. Ondan sonra, sen iş yerini kapatırsan..." Ki, Türkiye'de iş yeri kapatmak kadar zor bir olay yoktur, bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz, bir şekilde bulaşmışızdır mutlaka bu olayların içerisine. İş yerini kapatıp da "Tamam, ben artık buradan elimi ayağımı çektim." diyebilecek esnafın ben alnını karışlarım; yok öyle bir olay, bitmez bir türlü. İnsanların en fazla gereksiniminin olduğu zamanlarda, kaynağa ihtiyacı olduğu zamanlarda "Bir dakika, sen daha iş yerini tam anlamıyla kapatmamışsın." dendiği andan itibaren bu olay olmaz zaten, yürümez.

Şimdi, Sayın Bakanım, "Esnaf Ahilik Sandığının gerektirdiği görev ve hizmetler için mali kaynak sağlamak, piyasa şartlarında kaynakları değerlendirmek, bu kanundaki ödemelerde bulunmak üzere Ahilik Sandığı kurulmuştur." Ne anlama geliyor? Esnaf Ahilik Sandığı için Esnaf Ahilik Sandığı kurulmuştur. Böyle bir cümle olur mu Allah aşkına? Siz gayet güzel tanımladınız. "Şu, şu, şu amaçlar için Esnaf Ahilik Sandığı kurulmuştur." olur. "Esnaf Ahilik Sandığının gerektirdiği görevler için Esnaf Ahilik Sandığı kurulmuştur." Bir madde bununla başlıyorsa zaten, bunu tedvin edenlerin üstüne kalkıp da bir üst akıl veya bir müşterek aklın süzgecinden de geçmediği gösterir bu. Bu olmaz. Bir kanunun amacını koyun öncelikle. Biraz önceki tanımınızı alın getirin buraya koyun, bu bundan kırk defa daha güzel bir kanun maddesi olur.

İlk iş olarak bu kanunun tedviniyle ilgili başladık. Sonra, üç buçuk sayfa boyunca tek madde. Atıfta bulunduğumuz, içerisine koyduğumuz diğer kanunun bununla ilgili hükümlerini düzenlemek için bunun neredeyse 16 katı civarında madde koymuşuz. İşlemez ki. İşlemez, işlemesi mümkün değil. O açıdan, öncelikle tedvirinden başlayarak böyle bir kanunun düzeltilmesi diye bir olay söz konusu olmaz.

Dün geneli üzerindeki konuşmalar sırasında arkadaşlarımızın tamamı açıklamalarda bulundular ve evet, "Esnaf Ahilik Sandığı" adı altında böyle bir sandığın kurulmasında yarar vardır. Bazı arkadaşlarımız kendi bildirgelerinde yer aldığını, bazıları katıldığını, bazıları da buna karşı olmayacağını söyledi. Demek ki burada bu kanunun çıkartılmasıyla ilgili bir muhalefet söz konusu değil. Burada söz konusu olan muhalefet, bu kanunun kanun tekniğine uygun, uygulanabilir ve özellikle de hakkaniyet ve eşitlik ilkeleriyle bütün sektörü tanımlayacak şekilde yazılmasıyla ilgili bir konudur.

Bu sandığa üye olmayı zorunlu kılıyorsunuz. Şimdi, BAĞ-KUR'lu olmak, serbest çalışanlarla ilgili bir sosyal güvenlik sistemimiz bizim var. Onun üstüne "Hayır, o yetmedi, bunun üstüne sen buna da zorunlu olacaksın, iş yerini kapattığın zaman ben sana, tamam emekli olmuyorsun ama yüz seksen gün boyunca buradan para vereceğim." Yüz seksen gün zaten alması olanaksız olan bir olayda bunlar açısından bir değer taşımaz ki. Ben bir esnaf olarak kalkıp diyebilirim ki: Ya ben bu primleri sizden ve o sandıktan daha iyi değerlendireceğim, ben böyle bir şey istemiyorum. Bu insana "hayır" diye zorla baskı yapamazsınız. Yapamazsınız. Bu bir zor alım veya zor yaptırım müessesesi olamaz. Tamam yatırırsam buna, ben 2 koyacağım devlet de 1 koysun, işsiz kaldığımda veya iş yerim kapandığında bu olsun diyeceğim. İşin mantığı budur. Dolayısıyla mantık açısından da çok büyük bir sakınca vardır. Bu da kesin olarak olmaz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aktüeryal denge, aktüeryal denge diyoruz. "Bunun aktüeryal dengesi çok iyi kurulmuştur, dolayısıyla bu sandık sürekli ayakta kalacak." Yani bu sandığın aktüeryal dengesi kurulsa ne olur kurulmasa ne olur. Zaten ne kadar prim öderseniz ödeyin, ödeyeceğiniz gün sayısı belli buradan ödenek alanların. Ayrılanlara "Tamam ya, sen buradan hiçbir şey almadın, ama bu kadar da para yatırdın. Buyur senin paranı." diyebiliyor muyuz? "Hayır, vermem." diyorsun, "Buradan ayrılanlar buraya yatırmış oldukları paraları da alamaz." diyorsunuz. E, ne oldu hakkaniyet? Ne oldu hakkaniyet? Yani insanlara "Size güvence sağlıyoruz, buraya para koyun, ben de katacağım buna." diyorsunuz, sonra "Ben bu güvenceleri falan istemiyorum şuradaki birikmiş paramı verin de ben kendimi kurtarayım." diyen insanlara "Vermem." diyorsunuz. Demek ki burada sosyal güvenlik sistemiyle ilgili olarak kurulum mantığı da pek uygun değil.

Değerli arkadaşlar, esnafların inanılmaz derecede iş yeri kapatıp açtığı bir gerçek. Fonumuzun adı "Ahilik." Lonca sistemine dayanan bu Ahilikte esnafın bu meslek grubunun içerisine katılması belirli bir süreçtir, eğitimdir. Üstelik de bunun, Ahilik kavramının temel ahlaki değerlerini oluşturan fütüvvet organizasyonu çerçevesinde yürütmesi gerekir. Ahilik ve fütüvveti burada hatırlayan veya bilen kimse var mıdır, bilmiyorum ama Türkiye'nin kaybolan değerlerinden biridir ve esas anlamıyla esnaflık örgütünün bu şekilde çökmesinin bu geleneklerin yok edilmesine bağlı olduğunu da hepimiz biliriz.

Ne yapar esnaf veya loncalara sahip olanlar? İş yeri açabilmek için en sonunda peştamal kuşanır. Peştamalı kuşandığı andan itibaren "Tamam, artık bu bu işi yapabilir." denir. Bizim ülkemizde bu grup içerisinde değerlendirdiğiniz insanlardan hangisi bu konuda uzmanlaştığı için iş yeri açıyor? Köşe başındaki köfteci iyi iş yapmaya başladığı zaman bir bakıyorsunuz sokağın tamamı köfteci olmuş. Hayatında köfte yoğurmamış insanların hepsi köfteci olup çıkıveriyor. Eline bir tane anahtar geçiren musluk tamircisi oluyor, bütün tesisatın canına okuyor. Dolayısıyla Ahiliğe girdiğiniz andan itibaren bu sistemden yararlanacak olan insanlarla ilgili farklı bir sistem tasarlamanız gerekiyor.

Aslında, Sayın Bakanım, sizin geleceğinizi bilmiyordum ama keşke Kalkınma Bakanı gelse dediydim açık söylemek gerekirse bu konu konuşulurken. Bundan yaklaşık dört beş hafta önce Sanayi Komisyonu ile Plan Bütçe Komisyonuna, Sanayi Komisyonunda, İstanbul Sanayi Odası ve TÜSİAD bir sunum yaptı "Sanayide 4.0 dönemi" diye.

Şimdi, değerli arkadaşlar, "sanayide 4.0 dönemi" demek, bu kanunla doğrudan doğruya ilintili. Biz işini kaybeden, iş yerine kapatan insanlara destek vermek üzere böyle bir şey yapıyoruz. Peki, bu sorunu yaratan ne? Bu sorunu yaratan unsurlarla ilgili olarak herhangi bir adım atıyor muyuz? Bu sorunu yaratan unsurların başında Türkiye'de sınırsız ve kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkan AVM kuruluşlarıdır. Her kurulan AVM 350 ile 500 arasında bu şekilde iş yerinin kapanmasına neden oluyor ise bunlar da inanılmaz derecede yapılmaya devam ediyorsa... Şurada, benim oturduğum mahallede şu anda 5'inci AVM yapılıyor. Hepsi de aynı şeyde, Or-An'da, eski milletvekili lojmanlarının olduğu yerde. Bitmiyor bir türlü, yapılıyor yapılıyor bitmiyor. Türkiye'nin en yüksek gökdelenleri onun altında AVM'ler. Etrafta esnaf mesnaf diye bir şey kalmadı zaten, bitti. Hepsi bitti. O zaman, bu koşullar altında bu insanların gelecekte yani yüz seksen gün buradan maaş aldıktan sonra veya ödenek aldıktan sonra ne yapacakları konusunun çözümüdür burada önemli olan, esnafın tamamının işçi hâline getirilmesi olgusu değil. Ama asıl önemli olan, bunun üzerinde şiddetle durmak, eğer böyle bir kanun yapıyorsanız bu olayı onun içerisinde çözmek zorundasınız.

4.0 sanayi... "Sanayide 4.0 dönemi" ne demek? Yani artık ayakkabıcılar eğer dijital ortamda ayak ölçüsünü alıp, onların yine üç boyutlu yazıcılarda kalıplarını çıkarıp, yine aynı şekilde üç boyutlu yazıcılarda bunların üstüne ciddi anlamda bir ayakkabı yapıp hemen anında vermeye başlamışlarsa bizim ayakkabıcılar odası bitmek üzere demektir. Ne yapacaksınız? Bu işi onların yapmasını sağlayacaksınız. İşte Ahilik ve lonca olayı orada olur. Siz buralarda yarattığınız kaynaklarla bunu yapacaksınız derseniz bu başüstüne, buradaki insanların hepsi bunu destekler zaten. "Böyle bir şey yapalım, şunların üzerinde konuşalım." dediğiniz zaman, hiç kimse konuşmuyor, zaten ortalıkta hiç kimse yok, ses soluk da çıkmıyor buralardan ama "üç buçuk sayfalık tek maddelik bir kanun yaptık." diyorsunuz. O nedenle, artık katkıda falan bulunma umudunu kaybetmiş insanlar olarak bunu yapıyoruz.

Terziler aynı olayla karşı karşıyalar. Artık büyük ölçüde veya şey üzerine olay bitti. Herkesin gereksinmelerine göre üstelik de dünyanın neresinde olursa olsun Amerika'da ölçü alan birisinin ayakkabısını Türkiye'de yapacak konuma gelmiş vaziyette dünya. Bizim esnaflarımızın karşı karşıya kaldığı sorunu ve bu nedenle artacak... Dolayısıyla kırk yıllık bir projeksiyon yaptığınız zaman, ya zaten buradan böyle bir gelişme var ki kırk yıl sonra bu anlamda bir esnaf kalmayacak. Diğer türlü, bu dijital sistem içerisinde yerini edinmiş olan esnafların da -ki onlara gerçekten yer var- işte onların da zaten buna ihtiyacı olmayacak.

Burada bir terslik var, burada gerçekten bir terslik var. Yapmadığımızı bırakmadık. Öyle meslek grupları var ki adamların işsiz kalması teorik olarak mümkün değil zaten. Noterler Odası dün buralara geldiler, dolaştılar, gittiler. Noterlere kanunla veriliyor "Al sen burada noterlik yapacaksın." diye. Noterliğini iki de bir de tayin ederek değiştiriyorlar. E, bunlar da oraya üye. "Benim işsiz kalma gibi bir derdim yok ki." diyor.

Dolayısıyla şu kanuna kimsenin itirazı yok. Burada adına ne dersek diyelim, "Ahilik Sandığı" diyelim, başka bir şey diyelim, böyle bir kanun yapmak gerekiyorsa bu Komisyon bunu yapar, gerçekten yapar. Ama açık söyleyeyim: Bu Komisyonun bir üyesi olarak aha böyle bir maddeyle Ahilik Sandığı kurulmasına zerre kadar bir katkım olmaz. Giriş cümlesi bile yanlış olan bir kanunu oturup da burada neyini düzelteceğiz diye ciddi olarak düşünürüz.

Ne acelemiz var? Yani sonuç olarak şurada bunun üzerinde bir hafta, iki hafta, üç hafta, hatta bütün herkesin katılımıyla bir ay çalışsanız ne kaybedersiniz? Ben anlamıyorum bir türlü. Acele, acele, acele diyerek geliyor, yağmur gibi çıkıyor buradan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, çok net olarak şunu söylemeye çalışıyorum: Kurmuş olduğumuz sistem, sigorta sistemi gerçek bir sigorta sistemi değil, bir emeklilik sandığı da değil, oradaki insanların gelecekle ilgili olarak bu projeksiyonları, sanayide 4.0 dönemini falan görerek bunların geleceğe hazırlanmasıyla ilgili bir proje de değil. Bu olay hiçbir şey değil. Bu olay, belirli bir noktada insanlara yardım ediyormuş gibi yaparak onların kalkıp da kıt kaynaklarını gasbetme anlamına geliyor. Zorunlu esnaf sandığı. Elbette ki o insanların da belirli güvenceleri olsun. Bu eksiklikleri falan hissediyorlar zaten. Hissediyorlar ama sadece bunun tek bir alanını alıp da bunu düzenlemeyelim, yapmayalım bunu. O tür alanlara isteyen insanın gelip de hiçbir deneyimi olmadan bu odalara kayıt olarak bir şeyler yapmaları kabul edilir bir olay değil.

Türkiye'de en fazla açılan ve kapanan iş yeri lokanta. Herkes bakıyor, "Bu toplum ne olursa olsun her hâlükârda beslenmekten geri kalmayacak, bu iş yeri batmaz." Batıyor, batıyor. O kadar. Çünkü hayatında bir tane yemek yapmamış, bir şey yapmamış ama lokantacı. Niye lokantacı? İyi "Girişim özgürlüğü var, yapsın ne olacak, batınca batar." diyorlar.

Özet olarak söylemek istediğim, burada şu anda Plan Bütçe Komisyonunun muhalefet kanadı adına konuşayım: Böyle bir sandık düzenlenmesiyle ilgili olarak özellikle Türkiye'deki esnaflık kurumlarının tamamının geleceğe taşınmasıyla ilgili, sanayide 4.0 dönemini de göz önünde bulundurarak bir yapısal değişikliğe ihtiyacı var. Bu yapısal değişikliğin içerisinde sigorta da var. Bu düzenlenebilir, bu yapılabilir. Ve bu, belirli bir süreç içerisinde de yıkılmayacak derecede güvenli olarak kalır. Sanayide veya özellikle ticaret sektöründeki bu sınırsız gruplaştırma olayları da ciddi anlamda bunlarla beraber kontrol altına alınır. Bunlar olduğu zaman bu işlerin hepsi olur. Ama sizi temin ederim, bu kanunla bu olayların hiçbir tanesi olmaz. Zaten büyük bir kısmı ödemez. "Her türlü yükümlülüğü yerine getireceğim." diye devletten hiçbir şey beklemeden "Mademki devlet istiyor." diye yapanların ötesinde de bu yükümlülüğe katılan hiç kimse olmaz.

Dolayısıyla bu maddeyle ilgili olarak bundan sonra benden herhangi bir katkı veya bizden herhangi bir katkı gelmediği zaman bu mantık nedeniyle gelmediğini kesin olarak bilmenizi isteriz ama kesinlikle esnafla ilgili olarak böyle bir düzenlemenin daha kapsamlı ve doğru olarak yapılmasını kabul eden ve inanan bir grubuz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.