| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1585) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .02.2017 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine bir torba kanunla karşı karşıyayız. Ama, torba kanuna geçmeden önce 9 Ağustos 2016 saat 15.45'te Varlık Fonu'yla ilgili bir kanunu burada görüştük, uzun müzakereler yaptık. Bu konudaki ciddi eleştirilerimizi dile getirdik. Şimdi geçtiğimiz günlerde çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle Varlık Fonu'na devredilen varlıklarla ilgili birkaç şey söylemeden geçmek mümkün değil.
Aslında bilmem katılır mısınız bilmiyorum ama dünyanın en muhteşem hatta doğa üstü güçlerine sahip Bakanlar Kurulu bana göre Türkiye'de. 15 Temmuzdan beri kanun hükmünde kararnamelere boğuluyoruz. Binlerce ihraç ve kapatma kararının yanında yüzlerce maddelik kanun değişikliği bu kanun hükmünde kararnamelerde mevcut. Neredeyse her konuda kural olan bu kanun hükmünde kararnamelerin sonuncusunda, örneğin, kış lastiği düzenlemesi bile var, dökümünü şöyle vereyim isterseniz: 679 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 8 madde ve 7 farklı liste, 6 Ocak yayımlanma tarihi. 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 87 madde, 6 Ocak, Resmî Gazete'de yayımlanma tarihi. 681 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 100 madde, 6 Ocak yayımlanma tarihi. 682 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 39 madde ve 3 çizelge, 23 Ocak yayımlanma tarihi. 683 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 9 madde ve 3 liste, 23 Ocak tarihinde yayımlanma. 684 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 13 madde, 23 Ocak tarihinde yayımlanma. 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 15 madde ve 23 Ocakta yayımlanma. 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 6 madde, 4 liste, 7 Şubatta yayımlanma. 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 14 madde ve 9 Şubatta Resmi Gazete'de yayımlanma.
Peki, bu kadar çok düzenlemeyi Bakanlar Kurulu ne zaman yapmış? Verdiğim tarihler sizi yanıltmasın arkadaşlar, bunlar Resmi Gazete'de yayımlanan tarihler. Bakanlar Kurulu akıl almaz bir performans göstererek tüm bu düzenlemeleri 2 Ocak 2017 tarihinde gerçekleştirmiş. Tüm kanun hükmünde kararnamelerin tarihi bu toplantıdaki haberlere göre yedi saat sürmüş. Bu süre içerisinde birbirine benzemeyen bir çok yasaya ilişkin 291 madde görüşülmüş, 14 liste ve 3 çizelge kabul edilmiş; bu listeler içerisinde atılan on binlerce kamu görevlisi, kapatılan kurum ve kuruluş var. Daha da aynı tarihli kaç tane kanun hükmünde kararname çıkacağını bilmiyoruz. Eğer 2 Ocak tarihinde bir mucize gerçekleşmemişse normal insanlardan oluşan bir kurulun yedi saat içerisinde bu kadar çok şeyi görüşüp karara bağlaması bana göre imkânsız. Bu ne anlama gelir? Bu kanun hükmündeki kararnameler sadece sebep, konu ve amaç unsurları açısından değil, yetki açısından da ağır bir şekilde hukuka aykırıdır. O gün görüşülmemiş, hatta muhtemelen okunmamıştır. En iyi ihtimalle, konu başlıkları söylenmiş, imzaya açılmış, tüm bakanlar ne olduğuna bakmadan imzalamıştır. Kötü ihtimalde bu dahi olmamıştır. Bu nedenle de Bakanlar Kurulunun bir kolektif kararda olması gereken ortak iradesini yansıtmamaktadır. Salt bu nedenle bile tamamının iptal edilmesi gerekir.
Unutmadan ekleyeyim: Dünyanın en muhteşem Anayasa Mahkemesi de bizde olduğu için bu kanun hükmündeki kararnameler denetlenemiyor. Bu ne anlama gelir? Aslında Bakanlar Kurulunun toplanmasına, bir şey görüşmesine falan da gerek yoktur. 3.500 maddeyi yarım saatte kabul etse ve OHAL kanun hükmünde kararnamesi olarak ilan etse de AYM'ye göre bu OHAL kanun hükmünde kararnamesi olduğu için denetlenemez. Ne kadar muhteşem bir şey olduğunu hep birlikte görüyoruz.
5 Şubat Pazar akşamı Başbakan ile Cumhurbaşkanı dört saati aşan bir toplantı yaptılar. Ardından alelacele mükerrer olarak çıkarılan Resmî Gazete'de 2 Bakanlar Kurulu kararı yayımlandı. Cumhurbaşkanının da onayladığı bu kararlarla değeri milyarlarca doları bulan kamu varlığı Türkiye Varlık Fonu'na devredildi. Daha önceki kanun hükmünde kararnameyle at yarışları, Millî Piyango ve şans oyunları devredilmişti, bu çıkarılan son kanun hükmündeki kararnameyle yüz elli dört yıllık Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi, yüz yetmiş yedi yıllık Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Borsa İstanbul Anonim Ortaklığı ve TÜRKSAT Uydu Haberleşme ve İşletme Anonim Şirketindeki Türkiye Cumhuriyeti Hazinesine ait hisselerinin tamamı, Türk Telekomünikasyon Şirketindeki Hazine payı ve Eti Maden İşletmeleri ile Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Varlık Fonu'na devredildi. Sırada Halk Bankası ve Türk Hava Yollarının olduğunu düşünüyorum.
Kısacası, evde dededen kalan son gümüşleri de Hükûmet bütçe disiplini ve Sayıştay denetiminin de dışında tutarak ve hazine birliği ilkesine açıkça aykırı olarak kurduğu Hazine-i Hassaya yani özel hazineye devretti. Hükûmet, yanlış politikaları nedeniyle uzunca bir süredir dış piyasalardan borçlanmakta zorlanıyor. Şimdi elde kalan son gümüşleri rehin ederek yeni dış borçlar almaya çalışacak. Tabii, bu borçlar ödenmezse de bir sabah uyandığımızda ilk Osmanlı Anayasası, Kanun-i Esasi'yi hazırlayan Mithat Paşa'nın kurduğu Ziraat Bankasının, millî petrol arama şirketimiz Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının sahip olduğu imtiyazlarla birlikte borç veren yabancılara kaptırıldığını göreceğiz. Osmanlı'yı çökerten zihniyet işte budur. Bunun sonu Duyun-ı Umumiye'dir.
Başka ülkeler, varlık fonlarını sahip oldukları doğal zenginliklerden elde edilen gelir fazlasını değerlendirip gelecek kuşaklara aktarmak için kuruyor, bu Hükûmet ise bize atamızdan, dedemizden kalan varlıkları rehin verip borç almak ve referanduma kadar ekonomideki dalgalanmaların üzerini örtmek için Varlık Fonu kurdu. Kaynak sıkıntısı çeken AKP Hükûmeti tam bir hayırsız mirasyedi gibi davranıyor.
Yine yayımlanan bir diğer Bakanlar Kurulu kararıyla da Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na ait 3 milyar TL nakit para Türkiye Varlık Fonu'na üç aylığına borç verildi. Eski parayla 3 katrilyon TL'den bahsediyoruz değerli arkadaşlar. Sınırlarımızdaki yangın devam ederken, her gün onlarca şehidimiz gelirken ve bu şehitlerin sayısı 70'e varmışken savaşan ordumuzun kullanabileceği bu kadar yüksek bir meblağın üç aylığına özel hazineye devredilmesinin nedeni nedir? Daha yeni, yatların, gezi teknelerinin ÖTV'sini sıfırlayan Hükûmet, savaşan ordumuzun silahlarını üretmekte kullanılacak paraya neden el uzatıyor, niçin elini uzatıyor? Bu kadar acil ve önemli olan nedir? Sayıştay denetimine tabi olmayan, yönetim ve denetleme kurulu üyeleri doğrudan Başbakan tarafından atanan ve Başbakana bağlı olan bu özel hazineye aktarılan 3 milyar TL nerelere harcanacaktır? Diğer taraftan, fona devredilen Hazineye ait kurum, kuruluş ve hisselerin devir tarihindeki kâr, zarar ve borç durumu nedir bunu bizler bilmiyoruz.
Ben, ana muhalefet partisinin bir milletvekili olarak bu soruları millet adına Hükûmete huzurunuzda soruyorum, Sayın Bakandan da bu konuda bir yanıt, bizleri tatmin edecek bir yanıtı, bizleri doyuracak bir cevabı da kendilerinden duymak istiyorum. Bunlar cevaplanması gereken sorulardır. Haklı kuşkularımız vardır ve bu kuşkuları gidermek de Hükûmetin Sayın Bakanına düşmektedir.
Aslında, Hükûmetin önümüzdeki üç ayda en önemli önceliği malumdur. Bu, öyle büyük bir önceliktir ki Kıbrıs gibi millî bir davadan bile önemlidir. Bunu Sayın Başbakan Kıbrıs görüşmeleri için Cenevre'ye neden gitmediğini açıklarken basın mensuplarına açıkça ifade etti. Hükûmet için başkanlık yani otoriter, partili tek adam rejimine geçiş en önemli iştir. Evde kalan son gümüşleri de, son altınları da sınırlarımızdaki yangın sürerken Savunma Sanayiinin kasasındaki parayı da Hükûmetin referandumdan "hayır" çıkmasını önlemek için harcayacağından endişe ediyoruz. Özellikle ciddi anketler milletimizin büyük kararlılıkla otoriter, partili başkanlık rejimine geçişe, keyfî yönetime, diktatörlüğe "hayır" diyeceğini gösteriyor. Bu anlaşıldıkça, Hükûmet "FETÖ'yle mücadele edeceğim." diye ilan ettiği OHAL kapsamındaki yetkilerini millete otoriter, partizan başkanlık rejimini kabul ettirmek için sık sık Anayasa'ya aykırı olarak istismar ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 121'inci maddesine göre olağanüstü hâlin gerekli kılmadığı konularda kanun hükmünde kararname çıkarılamaz. Geçtiğimiz günlerde yayımlanan bu Bakanlar Kurulu kararlarının önünü OHAL kapsamında geçtiğimiz ay çıkarılan son OHAL kanun hükmündeki kararnameler açtı. Kamu varlıklarını, kaynaklarını Varlık Fonu'na devretmenin önünü açan kanun hükmünde kararnameler olağanüstü hâlin nasıl bir gereğidir Sayın Bakandan burada duymak istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zimmet suçunun esnetilmesinin 2 kamu bankasının Türkiye Varlık Fonu'na devredilmesiyle ilişkisi sorgulanmak zorunda. Sayıştayın Halkbank ve Ziraat Bankasının 2015 yılına ilişkin denetim raporları, Halkbank için yakın izlemedeki kredilerdeki artışlara, Ziraat Bankası için de riskli kredi yapılandırmalarına ve geri dönüşü riskli kredi kullandırmalarına dikkati çekiyordu. 2016 yılı faaliyetlerinde keyfî kredi kullandırma ve usulsüzlükler var mıdır veya artış eğiliminde midir? Buna ilişkin bir Sayıştay denetim raporu çıkabilecek mi? AKP'nin içini boşalttığı ve Meclis adına değil de Hükûmet adına denetim yapar duruma soktuğu Sayıştay denetimlerinden bile bu denli ürküyor olması hayra alamet değildir. Hazineye olan özelleştirme borçları yanında bankalara olan kredi borçlarını da ödemekte güçlük çeken şirketler Varlık Fonu'nun kuruluş nedenleri arasında mıdır? Başka deyişle, hem bu şirketleri hem de onlara kredi açmaya zorlanan bankaları kurtarmak da hedefler arasında mıdır?
İzmir Limanı'nın fona aktarılması ise, Varlık Fonu'na aktarılan varlıklar ve kuruluşlar âdeta buz dağının sadece görünen yüzüdür çünkü aktarılacak kamu varlıkları ve kuruluşları için hiçbir sınır tanımlanmamıştır. Peki, şimdi sırada hangileri var? Bu arada, İzmir Limanı'nın iptal edilmek zorunda kalınan bir özelleştirme teşebbüsündeki alıcısının şimdiki Başbakanın yeğeni olması da bu fona aktarma işini daha ilginç kılmıyor mu?
AKP'nin bugün geldiği Varlık Fonu aşaması üç önemli kaynağın tüketilmesi sonrasındadır. Birincisi: Ülke daha önce görülmemiş ölçeklerde dışa borçlandırılmıştır. Toplam dış borç 2002'de 129,6 milyar dolardan 2016 Eylül sonunda 416,7 milyar dolara çıkmıştır. Bu, öyle bir artış ölçeğidir ki cumhuriyet döneminin tüm kümülatif borçlanma tutarını misliyle aşmıştır. Bu tarihler arasındaki özel sektör dış borçlanması özellikle dikkat çekicidir: 43 milyardan 293 milyara... Bunun bir ülke borcu olduğunu unutanlara uluslararası finans kuruluşlarınca her an hatırlatması yapılıyor.
İkincisi: KİT'ler ve diğer kamu varlıkları, imtiyazları satılarak, kiralanarak, işletme hakları devredilerek elde edilen gelirlerdir. Haraç mezat satılsa da bunların AKP döneminde 70 milyar dolara yakın bir getirisi olmuştur. Büyük ölçüde devletin üretim alanındaki faaliyetlerden çekilmesi anlamına gelen bu özelleştirmelerden elde edilen gelirler, daha doğrusu satılan kamu şirketlerinin güzelleştirilmesine harcananlardan arta kalanlar ya geri kalan zarardaki şirketlerin takviyesine ya da bütçelerin finansmanına ayrılmıştır. Buradan sağlanan net gelirlerin kullanıldığını varsayabileceğimiz en önemli kamu yatırım alanı duble yollar ve otoyollar olmuştur. Yani, üretimden çekilen ulaştırma yatırımlarına aktarılmıştır. Ama daha önemlisi kamu-özel servet transferleridir, daha doğrusu toplumsal servetin tarumarıdır.
Bu kaynakların aşırı tüketimi sonrasında, üçüncü olarak, gene bir borçlanma modeli olan ve Osmanlı'nın bağımlılık modeli olarak da mali tarihe geçmiş olan Yap-İşlet-Devret (YİD) veya "Yİ" veya sadece "İ" modelleri mega projeler ve kamu-özel ortaklık modelleri devreye sokulmuştur. Bunların gelecek dönemlere aktardığı mali yüklerin 150 milyar doları aşmış olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, bunların bir bölümünün henüz yapım finansmanı tam çözüme kavuşturulmamış, bazılarının geri ödeme yükleri hızla büyümeye başlamış, Çanakkale Köprüsü, Kanal İstanbul gibi ilave mega kamu yatırımlarının finansmanı da sağlanamamıştır. Böylece, bugünkü siyasi yönetimin iktidarda kalmayı garantilemek adına sürdürdüğü ve bugünkü ihtiyaçlarla zayıf bağları olan göz boyama yatırımlarının topluma yüklediği yüksek maliyetlerin karşılanması için daha fazla borçlanmaya gereksinim duyulmaktadır. Bu, aynı zamanda, AKP iktidarını taşımanın ilave bir faturası olarak hem toplumun he de kamu maliyesinin sırtında birikmektedir. İşte şimdi sıra örtülü ödeneğin de sınırlarına gelinmesi sonrasında kamu varlıklarının rehin edilmesine gelmiştir. Bunu ilk defa Özal, o zaman hiç de gereği yokken, köprü gelirlerini karşılık göstererek gelir ortaklığı senetleri çıkararak iç borçlanmaya giderek yapmıştı. Ama şimdiki durum farklıdır. Hazine zaten kendi olağan iç borçlanmasını yaparken, buna ek olarak iç ve dış borçlanmaya gidecek yeni bir kamu fonu ortaya çıkarılmaktadır. Hazine teminat göstermeden borçlanabilirken, şimdi ona rakip olarak çıkarılan Varlık Fonu, kamu varlıklarını karşılık göstererek ipotek, rehin etmeyi teklif ederek borçlanma pazarına çıkmaktadır. Bu bir aczin ifadesidir. Dünyada örnekleri görülen ulusal kalkınma varlık fonlarından bu bakımdan tamamen ayrı düşmektedir. Varlık Fonu, bütçe imkânlarının çok ötesinde yatırım ve rant aktarma projelerine girişen bir iktidarın yeni kaynaklar peşinde koşma düzeneği olarak temayüz etmektedir. Yükselen kurların ve düşen kredi notunun da etkisiyle giderek kıtlaşan ve pahalılaşan dış kaynakların, özelleştirmenin cazibesini yitirdiği bir konjonktürde daha da geri çekilmesini nasıl aşabileceksiniz? Daha yüksek faizler ödeyerek ve daha fazla teminat göstererek; Hazineden daha fazla faiz ödeyerek ama giderek onun faizlerini de yükseltecek etkiler doğurarak. İçeride özel sektör borçlanmasına rakip olacağınız için onun da borçlanma maliyetlerini yükselterek. Sahi, bu arada, faizlerin düşürülmesi arzu ediliyordu değil mi?
Oluşturulan fon, yeni gelir yaratamadığı için finansman kaynaklarında akım gelirlerden ziyade varlık transferine yer vermektedir. Aynı şey şimdi kamu bankaları için de geçerli olacaktır. Kendi varlıklarının tümünü ortaya koyarak dış kredi sağlamaya yöneldikleri andan itibaren, olağan güven ilişkilerinin sınırlarına geldiklerini de ifade etmiş olmazlar mı? Âdeta varını yoğunu ortaya koyarak borçlanma teminatı oluşturmaya çalışan bir iktidar türü acze düşmüş sayılmaz mı?
Varlık Fonu, aslında olmayan varlıkların fonudur; ortada bir varlık fonundan ziyade varlıkları rehin etme fonudur. Bu nedenle, bundan sonraki çıkarılacak kanun hükmündeki kararnameleri de çok yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada AKP Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş'ın imzasını taşıyan bir kanun teklifiyle sigortasız işçi çalıştırdığı ya da bildirilen kişilerin fiilen çalışmadığı tespit edilen işletmelere verilen bir yıl süreyle teşviklerden yararlanamama cezası bir aya indirilmektedir. Düzenleme kaçak, sigortasız, asgari ücretin altında işçi çalıştırmanın önünü açacak, iş cinayetlerini de artıracak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Şubat 2017 verilerine göre zaten Türkiye'de kayıt dışı istihdam oranı çok yüksek; yüzde 33 bu oran, bu teklifle daha da artacaktır. 5510 sayılı Kanun'un ek 14'üncü maddesinde yapılacak düzenleme gerekçesi ise "İşyerine uygulanan teşviklerden bir yıl süreyle yasaklama işlemi işlenen fiil ile orantılı olmamaktadır." olarak gösterilmektedir. Bu düzenlemenin bu dönemde yapılması elbette tesadüf değil. Bunun anlamı: Kayıt dışılığı teşvik etmek. Suçun karşılığını geriye doğru götürdüğünüz için siz bunu artık daha rahat yapabilirsiniz. Bunu otuz güne indirmek işverenler açısından kayıt dışı ya da sahte sigortalı işçi çalıştırmanın artık büyük bir maliyet olmaması demek. Bu bir teşviktir aynı zamanda.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toparlayalım.
MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.
Yani, bu düzenlemeyle sigortasız, asgari ücretin altında işçi çalıştırmanın önü açılmaktadır. Ayrıca, hem güvencesiz hem de sosyal ve ücret güvencesi olmayan bir istihdam biçimini daha da derinleştiren bir durum karşımıza çıkmaktadır. Toplamında sermayeye yönelik, emekçiler üzerinden yürüyen bir teşvik politikası yürütülüyor âdeta. Referandum öncesi böyle bir düzenlemenin gelmesi tabii ki tesadüf değil.
Varlık Fonu aynı zamanda bir teşviktir. Teklifle konut satışlarını artırmak için gayrimenkul satın alan yabancılara sağlanan Türk vatandaşlığı hakkına KDV teşviki de ekleniyor. Türkiye'de en az 1 milyon dolarlık gayrimenkul satın alan yabancılar Türk vatandaşlığı hakkını elde edecek. Söz konusu kişiler KDV de ödemeyecek.
Son zamanlarda esnaflarda sık sık iflaslar yaşanıyor, güvencesiz kalıyorlar, GSS'yi ödeyemiyorlar. Onlar için bir sandık kuruluyor. Tabii ki esnaf ve sanatkârlarımız siftah yapmadan kapattıkları, kepenk açmadan kapattıkları bu şeyi eğer bu sandıkla çözeceklerse buna bir itirazımız yok, bunu da destekleyeceğiz.
"Doğrudan vergiler" dediğimiz, alınan vergiler gene burada düşürülüyor. 12 Eylülden bu yana kurumlar vergisi, sermayeden alınan vergiler düşürülüyor ve bunun yerini dolaylı vergiler -KDV, ÖTV gibi- alıyor. Bu, toplumda gelir eşitsizliğini artıran bu durum çünkü vergiyi toplum ödüyor ne yazık ki.
Ekonomi büyük ölçüde inşaat sektörü üzerine kuruluyor. Son dönemde inşaatta, konut satışlarında düşüşler olması nedeniyle inşaat sektörüne yönelik teşvikler burada da var hem vergi indirimi şeklinde teşvikler, özellikle yabancıların mülk edinmesini kolaylaştıran birtakım düzenlemeler temel olarak bu düzenlemeyle getirilmiş.
İş güvencesinin olmaması, kaçak çalışmanın başka bir sonucu da iş cinayetleri. Kayıt dışılığın yoğun olduğu sektörler, aynı zamanda sendikal örgütlülüğün zayıf olduğu iş cinayetlerinin sık yaşandığı sektörler olarak görülüyor. Kayıt dışılığın yüksek olduğu inşaat, tarım gibi sektörlerde işçilerin çalışma ve yaşam koşulları diğer sektörlere göre oldukça ağır. Düzenlemeyle şartlar ağırlaşacak, iş cinayetleri artacak. İş cinayetlerinin, emek piyasasındaki düzensizliklerin, eşitsizliklerin, sömürünün en çarpıcı kısmı olduğunu kayıt dışılığın artmasıyla iş cinayetlerinin daha da artacağını rahatlıkla söylemek mümkündür.
İşsizlik Fonu'nda bir yağma, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılan istihdam seferberliğinin altında, patronlara İşsizlik Fonu yağması çıkmıştı. 9 Şubatta çıkan kanun hükmünde kararnameyle bu yıl sonuna kadar işe alınacak her kişi için İşsizlik Fonu'ndan şirketlere günlük 22 lira 22 kuruş ödeme yapılması kararlaştırılacak bu düzenlemelerle. Biz tabii ki, Türkiye'de işsizliğin önlenmesini istiyoruz, bunun için birtakım radikal kararların alınması gerekir doğru. Ama, işçilerin ve işverenlerin ödemiş olduğu yaklaşık 100 milyar liraya yaklaşan İşsizlik Fonu'na sürekli el atılması, GAP'a, Doğu Anadolu'daki duble yollara, otoyollara buradan kaynak aktarılması, sonradan işsizliği önleyemeyince İşsizlik Fonu'na buradan el atılması kabul edilebilecek bir tutum ve davranış biçimi değildir.
Hükûmet daha önce yine aktarılan teşvik paketini açıklamıştı. Şirketlere yeni kıyaklar getiren düzenlemelerin bazıları da şöyledir: İşte, bu cazibe merkezlerini ve yine Sayın Başbakanın söylemiş olduğu gibi ekonomik yavaşlamaya ve işsizlikteki artışa karşı alınacak önlemleri açıkladı. Bütün bunların hepsi bu referandum öncesi yapılan olağan düzenlemelerdir. Bugüne kadar AKP Hükûmetinin on beş yıllık iktidarı döneminde yapılan bu vergi indirimi, KDV indirimi, ÖTV indirimi dâhil olmak üzere, vergilerin ve sigortaların yeniden yapılandırılması dâhil olmak üzere yapılan bu düzenlemeler belki de cumhuriyet döneminde en fazla on beş yıllık AKP Hükûmetleri döneminde yapılan olağan düzenlemelerdir.
Bunların hem seçim öncesinde hem de referandum öncesinde sürekli hâle gelmiş olması Türkiye'de vergi düzeninin ne kadar yanlış ve istikrarsız bir şekilde kullanıldığı, vergisini veren insanların enayi yerine koyulduğu... Ama bu düzenlemeyle vergisini ödeyen insanlara yüzde 5 oranında bir indirimin yapılması düzenlemesi doğru bir düzenleme. Geçtiğimiz yıl yapılan torba kanunda biz bu düzenlemeyi öneri olarak getirdik ama her ne hikmetse o gün kabul edilmedi, şimdi referandum öncesinde bunun tekrar gündeme getirilmesi tabii ki manidardır.
BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen toparlayın, son sözlerinizi...
MUSA ÇAM (İzmir) - Ben maddeler üzerindeki bu konudaki düşüncelerimizi tekrar dile getireceğim.
Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan, ayrıca, mobbing de uygulamayın.