KOMİSYON KONUŞMASI

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yani kısaca, Sayın Bakanımızın ifade ettiği konular önemli konular. Öncelikle, tabii, vergi hukukunda yasa koyucu, farklı sosyoekonomik gerekçelerle vergi kanunlarının uygulanması bakımından farklılıklar oluşturabiliyor. O açıdan vergi mevzuatını gözden geçirecek olursak zaman zaman bir hükümden yararlanma noktasında kısıtlayıcı hükümler getirilebilir, sadece belirli bir gruba dönük olarak bir vergi avantajı sağlanabilir. Nitekim en son çok yakın bir zamanda burada KOBİ birleşmelerinin vergi teşviki düzenlemesini getirdik ve orada da KOBİ birleşmelerinde sadece imalat sanayisinde üretim yapan işletmeler için bunu getirdik ama mesela ticaret yapan KOBİ birleşmelerine bu düzenlemeyi getirmedik. Burada da söyledik, amacımız, özellikle sanayileşme politikamızın bir parçası olarak üretim yapan firmaları özel olarak bu yolla desteklemek dedik. Burada yine nakdî sermaye artışına bağlı olarak -hatırlarsanız yine bu Komisyondan geçti- izafi faiz gideri indirimi diye bir düzenleme getirdik. Yani, nakdî sermaye artışı yapıldığında sanki kredi kullanılmış gibi gider yazılabilmek imkânı getirdik. Orada da hep beraber yine bu bankacılık sektörünü, finans sektörünü dışarıda bıraktık.

Şimdi, burada düzenlemeyi hazırlarken iki noktadan hareket ettik, uygulamalar da istatistikler de bunu gösteriyor. Firma ölçeği büyüdükçe, büyük ölçekli mükelleflere doğru gittikçe vergiye uyum artıyor. Bunun arkasında tabii ki kurumsallaşma, profesyonelleşme... Bu tür işletmeler yasal düzenlemelere uyum konusunda daha yetkin firmalar. Onun için biz bu düzenlemeyi yaparken gelen talepleri de dikkate aldık ama şöyle düşündük: Büyük ölçüde aslında uyum derecesi düşük olan firmalar bizim küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz, aslında bizim buradaki hedef kitlemiz büyük ölçüde küçük ve orta ölçekli işletmeleri bu yolla teşvik etmek, vergiye gönüllü uyumu bu yolla desteklemek. Çünkü bugün baktığımız zaman Türkiye'de gelir veya kurumlar vergisinde çok az sayıda firma çok büyük bir oranda aslında gelir veya kurumlar vergisi tahsilatını yani ödemesini yapıyorlar. Onun için iki tane meseleyi burada bir ölçü olarak kabul ettik. Yani 1 milyon liralık bir kısıtlama getirmemizin arkasında tam da bu yatıyor. Yani acaba küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu düzenlemeden daha fazla yararlanmasını nasıl sağlarız? Bir yararlanma tavanı koyarak. Yani Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi bütün mükellefler yüzde 5 indirimden yararlanabilir ama aslında mükellefin ödeyeceği vergi arttıkça yüzde 5 oranı efektif olarak aşağı doğru gelmeye başlıyor. Ama bu da doğru, yani yine sosyal ve ekonomik amaç güttüğümüz zaman özellikle böyle bir sınır getirmediğimizde de muhtemelen şu eleştiri getirilecekti: Yani, buradaki yüzde 5'lik bir vergi gerçekten çok vergi ödeyen bir mükellef bakımından çok ciddi bir avantaj. Hani her ne kadar kurumlar vergisi matrahı bakımından oran düşük de deseniz, atıyorum, mesela 100 milyon liralık, 200 milyon liralık vergi ödeyen bir mükellefin 5 milyon lirasını burada maddeyle "Tamam, biz bunu almıyoruz." demek belki de hepimizin sorgulayacağı bir konu olurdu. Biz o açıdan dedik ki: Burada bir yararlanma sınırı getirirsek büyük ölçüde küçük ve orta ölçekli işletmeler yararlanır ve normalde vergide adalet ilkesine de belki daha uygun olur yani ödeme gücü ilkesine göre.

İkinci olarak da yine böyle bir düzenleme getirdiğimizde yani bankacılık sektörü, finans sektörü, bütün ülkeler bakımından, ekonomi bakımından vazgeçilmez kurumlardır. Bu kurumların sağlam olması, bünyelerinin sağlam olması, güçlü olması ülke ekonomilerine katkı verir. Aynı zamanda bankalar, finans kuruluşları, aslında çok büyük oranda da vergi ödeyicisidirler hem ödedikleri kurumlar vergisi bakımından hem ödedikleri banka ve sigorta muameleleri vergisi bakımından bu öyledir. Ama burada bir vergi indirimi yaparken belki de ilk akla gelebilecek husus, bankalar bakımından böyle bir düzenlemenin yapılmasının en azından bankalar bakımından da belki doğru olmayabileceği şeklindedir. O açıdan yani önceki düzenlemede de bu izafi faiz gideri düzenlemesinde de bankacılık ve finans sektörünü dışarıda bırakmıştık, burada da benzeri bir yaklaşımla yani toplumsal beklentiler, sosyoekonomik amaç, bankacılık sektörünün özel statüsü nedeniyle onları dışarıda bıraktık. Ama tekraren söylemek gerekirse, vergi hukukunda eşitlik prensibi bakımından bankaların dışarıda tutulması tartışılabilir ama bankalar, özel kanunla kurulan, özel statüsü olan, mükellef grupları içerisinde özel düzenlemesi olan bir grup. Biz burada meselenin, eşitlik prensibi önemli olmakla beraber, sosyal adalet ilkesi bakımından, bankalar bakımından özel olarak, işin siyasası bakımından da baktığınızda yani, 1 milyon liralık normalde onlar için de geçerli olacaktı. Ama burada, toplumsal beklentiler, hepimizin ortak vicdanında, bu sektörün dışarıda tutulmasının daha doğru olacağını düşündük. Bankacılık sektörümüzün de bu konuda, açıkçası, bu yapılan düzenlemeye karşı çok itirazı olacağını düşünmüyorum. Bazen işin sosyal boyutu daha önemli hâle gelebiliyor. Onun için, Sayın Bakanımızın yaptığı eleştiriler, çok önemli eleştiriler.

Ceza konusunda ben de Sayın Bakan gibi düşünüyorum, arkadaşlara söyledim, eğer uygun görürseniz, bir önerge verelim. Şu anlamda ben de katılıyorum: Sonuçta bir mükellefe siz belli bir tarihte diyorsunuz ki bu durumda sen bu imkândan yararlanabilirsin. Sonra, ileride, idare olarak bir denetim yaptığınız durumda bir anda o riskle karşılaşıyor, kendisinin yönettiği bir risk değil. Dolayısıyla, böyle bir durumda, bu imkândan yararlandırmayı bir de ona cezaya dönüştürmeye gerek yok. Ama şunu yapmakta bir sıkıntı yok: Geçmişte yararlandığı o tutarı kendisinden faiziyle beraber almakta bir sıkıntı yok ama vergi cezasının, vergi ziyaı cezasının alınmaması bence daha doğru olur. Uygun görülürse böyle bir önergeyi de vereceğiz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.