| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .12.2014 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, İçişleri Komisyonunun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, İçişleri Bakanlığı ve bağlı diğer ilgili kuruluşlardan gelen saygıdeğer bürokrat arkadaşlarım, misafir milletvekili arkadaşlarım, basın mensubu arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evvela, ifade etmeliyim ki İç Tüzük'ün 38'inci maddesi çerçevesinde vermiş olduğumuz Anayasa'ya aykırılık önergemizle ilgili olarak aslında mükellefiyet bizzat Komisyon Başkanının kendisindedir. Komisyon Başkanı, bu tasarının içerisindeki hususların Anayasa'ya aykırı olup olmadığına ilişkin değerlendirmeleri, tabii ki milletvekillerinin uyarıları veya önergeleri doğrultusunda, yapmalı, yapar ama evvela da kendisinin görevidir. Dolayısıyla, bizim şu anda İç Tüzük 38 çerçevesinde yapmış olduğumuz önerge ve diğer müdahaleler ya da ısrarlı duruşumuzun sebebi biraz da Sayın Başkanımızın, kıymetli meslektaşımızın, Sayın Valimin hatta usul ve esas açısından bir yanlışlık yapmasının önüne geçmeye çalışmak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim sayın Türkoğlu.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Çünkü, biraz sonra benim ve diğer arkadaşlarımın da yapacağı değerlendirmelerden de görüleceği gibi, bu tür düzenlemeler tarihî düzenlemelerdir. Bu tür düzenlemeler 28 Şubat -on yedi yıl geçmeden- ya da 12 Eylül -otuz beş yıl geçmeden- nasıl yargılanıyor, tarih önünde hesap veriyor ise bugün yapılabilecek olan bu keskin dönüş, keskin viraj içeren düzenlemeler de şüphesiz ki belki bu verdiğim örneklerden çok daha kısa zaman içerisinde sorgulanacak ve bu konuda yanlış adım atan, hukuka aykırı, evrensel hukuka aykırı, Anayasa'ya aykırı, İç Tüzük ve kanunlara aykırı düzenlemelere imza atanlar da bu hesabı vermek zorunda kalacaklardır. O yüzden, buradaki çabamız belki yanlış gördüğümüz bazı düzenlemeleri engellemek ama aynı zamanda da bu güzide, değerli Komisyonun ve gittikçe itibarı düşürülmeye çalışılan ve böyle bir süreç yaşayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin de itibarını, onurunu kurtarmaya çalışmaktan ibarettir. Bunun bu şekilde anlaşılması gerektiği hususunda özellikle bilgilerinizi istirham ediyorum.
Sayın Başkan, demokrasi ve özgürlük tıpkı bir insanın iki ayağı gibi birbiriyle ahenkle yürüyen, birbiriyle ahenk içerisinde ilerleyen iki kavramdır. Demokrasi ilerledikçe özgürlükler genişler, özgürlükler ilerledikçe, genişledikçe demokrasi ilerler. Böyle bir ilişki vardır demokrasi ve özgürlük arasında. Biz Adalet ve Kalkınma Partisinin, onun Meclisteki grubunun ve Hükûmetteki üyelerinin iktidara geldiği günden bu yana özellikle "3Y" diye bilinen yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla -ki bugün yasaklar ilgilendiriyor bizi- mücadelesini çok süslü laflarla duyduk, işittik. İktidara geldiği günden beri yasakları kaldıracağını, özgürlükleri genişleteceğini söyleyen bir iktidar partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi söz konusuydu. Bugün geldiğimiz noktada iktidar partisinin özgürlükleri genişletmekten vazgeçtik, iktidarı teslim aldığı, devraldığı gündeki özgürlükleri de bırakın, Türkiye'yi ve toplumu, hukuk sistemimizi, temel hak ve hürriyetleri, anayasal düzenimizi teslim aldığı günden çok daha geriye götüren bir anlayış, hatta anlayıştan daha da öte, uygulama ve mevzuat yapma anlayışı içerisinde olduğunu görüyoruz. İşte, bugün müzakere etmeye başladığımız, başlayacağımız ve Anayasa'ya aykırı olduğunu söylediğimiz tasarı da tam da bu anlayışın bir örneği.
Bakın, bugün önümüzdeki tasarıyla kazanılmış haklar gasbediliyor. Yani, okullara girmiş çocukların, emniyette belli makamlara ya da rütbelere gelmiş kamu görevlilerinin, bunların elinden kazanılmış hakları alınıyor. Kazanılmış haklara saygı bizim Anayasa'mızdaki hukuk devleti ilkesini benimsemiş, 2'nci maddede zikredilmiş esaslara tamamıyla aykırı. Okullar kapatılıyor, kolejler kapatılıyor yani 500 puanla Kabataş Lisesine, Galatasaray Lisesine ya da Ankara Fen Lisesine girmek gibi bir tercih yapabilecekken babasının parası olmadığı için, cebinde harçlığı olmadığı için okuyamayacağını, o okullarda sosyal yaşama ayak uyduramayacağını ya da o okulları bitirince iş arayacak kadar zamanı, imkânı olmadığı için, iş garantisi olduğu için, "Çıkınca nasıl olsa polis memuru olurum, nasıl olsa komiser yardımcısı olurum." diye polis okullarına giden çocukların ellerinden bu haklar alınıyor ve bu çocuklara deniyor ki: "İşte, sizi filan filan okullara göndereceğiz." Okullar kapatılıyor. Niye? Sebep belli: Paralelle mücadele. Paralelle mücadele etmek için okul kapatılıyor. Bu bana neyi hatırlatıyor biliyor musunuz? Bir Osmanlı paşası vardı, diyordu ki: "Yahu şu okullar olmasa maarifi ne kadar güzel idare ederim." Okullar kapatılıyor, Osmanlı'ya dönmüşüz, yüz yıl geriye dönmüşüz.
Başka ne yapılıyor? Bazıları okuldan gönderilmiş, okullarda sınavlar bitmiş, o bir haftalık sınav sonrası tatili uzatmışlar, valizlerini almış, gitmiş çocuklar. Yani okul orada ama çocukları göndermişler. Bu bize neyi hatırlatıyor biliyor musunuz? Biz bunu 1960 ihtilalinden sonra gördük, bazı harp okulu öğrencileri, hatta tamamı, külliyen, o günkü eyleme katılan, katılmayan ayırt edilmeksiniz, tıpkı bugün "paralelci" diye ifade edilenler, olan, olmayan ayırt edilmeksizin, kuruyla yaşı aynı statüye, aynı kefeye almak suretiyle çocuklar okullardan gönderilmiş. Yani AKP aslında darbe, darbeciler, onlarla mücadele ediyorum diye on iki yıldan beri bize hikâye okuyormuş, bizzat darbeciler gibi yapıyor AKP, böyle bir anlayışla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, daha evvel çeşitli düzenlemeler vesilesiyle AKP'nin aslında darbeci olduğunu söylemiştik, işte bu da bir tevsik daha, bir belgelendirme daha, bu da bunun belgelerinden birisi.
Şimdi, tasarının geneline ilişkin değerlendirmelerimiz olacak, uzun uzun olacak, madde madde, hepsini söyleyeceğiz. Ancak bir şey ifade etmeliyim: Bu düzenleme Anayasa'ya aykırı. Neye aykırı? Anayasa'nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti anlayışına aykırı, Anayasa'nın 5'inci maddesinde "Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı ilkesine aykırı, Anayasa'nın yargı yetkisini düzenleyen 9'uncu maddesine aykırı, Anayasa'nın "Eşitlik" başlıklı 10'uncu maddesine, 14'üncü maddesine, 19'uncu maddesine, 20'nci maddesine, özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti, seyahat hürriyeti... Aklınıza ne geliyorsa, bütün bu maddelere aykırı. Şu anda burada bu Komisyon bu hususta samimi, bu "samimi"yi tırnak içerisinde söylüyorum çünkü bu Komisyonun şerefli ve onurlu bütün üyeleri içinden geleni söylemek, doğru şekilde değerlendirmekle mükelleftir, öyle yapacaklarına da eminim. "Samimi"yi niye tırnak içerisinde söylüyorum? Çünkü yukarıdan gelen emir bazen samimiyetimizi bozuyor. Burada hak gasbediliyor. 60 lira harçlıkla bir aylık okulunu tamamlayan çocuklar bir hafta, on günden beri bizim kapımızda ağlıyorlar, 60 lira harçlıkla. Belediye otobüsünün 2,5 lira olduğu bir yerde bu çocuk hafta sonu dışarıya çıkıyor, dört hafta sonu 60 lirayla bir ayı geçiriyor. Niye? Babada yok. Dün beni ziyarete gelen bir baba "Çocuğuma dedim ki: Oğlum, okulda yediğin yemekleri evde söyleme çünkü kardeşinin de canı çeker." dedi. Bu çocukların eğitim hakkı alınıyor burada. Ne? "Paralelci." Güneydoğu'da teröristler paralel devlet kurmuş, siz burada bilmem ne cemaatinden diye çocuklara zulüm yapıyorsunuz. Biz buna razı olamayız. Bu komisyonun üyeleri -Anayasa'ya aykırılık vesaire ama- bu milletin çocuklarının elinden bir hak alındığının da farkına vararak oylarını kullansınlar.
Teşekkür ediyorum.