| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 03 .12.2014 |
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; şimdi Sayın Bakanı izlerken...
Kameralar niye çıkıyor ki acaba?
CELAL DİNÇER (İstanbul) - Demek ki muhalefetin ne demek istediği önemli değil burada.
BAŞKAN - Sayın Dinçer, basın mensuplarımıza her zaman açık içerisi sadece görüntü alan arkadaşlar...
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Demin Sayın Bakanı dinlerken vallahi ben mi yanlış biliyorum yoksa Sayın Bakan mı acaba farklı şeyler söylüyor ben tereddüt ettim. Şimdi, bir iki konuyu ben sizin de dikkatinize sunuyorum. Şimdi, diyor ki Sayın Bakan: "Biz kısa zamanda bazı diğer tasarıları getireceğiz, işte bu kolluk gözetim komisyonu kurulmasına dair tasarı getireceğiz, bir de toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili bir düzenlemeyi Meclisin gündemine getireceğiz ve özgürlüklerin daha da rahat bir şekilde kullanılmasına bu şekilde imkân sağlayacak değişiklikler yapacağız." diyor. Şimdi, şimdiye kadar yapılanlara bakıyoruz, gelen her düzenleme var olan özgürlükleri kısıtlamayı amaç edinen bir düzenleme şeklinde geldi Meclisin gündemine. En önemlisi bunun daha kısa zaman önce Mecliste görüşülen -gene bu Komisyonda veya Adalet Komisyonunda mı görüşüldü tam hatırlamıyorum- 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda yapılan değişiklik idi. Şimdi, aynı konudaki bazı tasarı ve teklifler Adalet Komisyonunda, bazıları İçişleri Komisyonunda, bazıları efendim Anayasa Komisyonunda, bazıları farklı komisyonlarda herhâlde Sayın Başkanın ve Hükûmetin, Hükûmetin ihtiyacına göre hangi komisyona havale edilmek gerekiyorsa oraya gidiyor, o nedenle biz de karıştırıyoruz tabii.
Şimdi, bugüne kadar toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili düzenleme zaten sorunluydu. Bizim Anayasa'mıza göre "Herkes önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir." der iken ondan sonraki düzenlemeler bu hakkın kullanılmasını hemen hemen imkânsız hâle getiriyordu. Sizin döneminizde, çok kısa süre önce, siz de Bakan olduktan sonra yapılan düzenleme onu daha da geriye götürdü. Siz diyorsunuz ki: "Yapılan düzenlemeyle -biraz önce baktım gene- halkın günlük yaşamını etkilemeyecek yerlerde..." Şimdi, toplantı ve gösteri yürüyüşünün özünde halkın hayatını etkileme vardır, zaten bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, herhangi bir şekilde halkın günlük yaşamını etkilemiyorsa o toplantı ve gösteri yürüyüşü de beklenen faydayı sağlamaz, ondan beklenen amaç hasıl olmaz, o toplantı ve gösteri yürüyüşünü düzenleyenler seslerini topluma duyurmuş olmazlar. Bunun düzenlenme şekli ve niçin düzenlendiği göz önünde bulundurulmalı ve ona göre düzenleme yapılmalıydı. Bana göre, siz, bu toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili düzenlemeyi veya başka bir düzenlemeyi Meclis gündemine getirmeyin çünkü getirdiğiniz her düzenleme maalesef temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan, özgürlüklerin kullanımını engelleyen hükümler içeriyor.
Sayın Bakan, şimdi bu tasarı, siz de biliyorsunuz ki yargı bağımsızlığıyla ilgili gerçekten çok sorunlu hükümler taşıyan bir tasarıdır, birincisi bu. İkincisi: Bu tasarı, bazı birimlerde bazı personelin tasfiyesini öngören bir tasarıdır, ikinci bölüm, ikinci husus da budur. Üçüncüsü: Bu tasarı, kurumları kendi iç işleyişine uygun şekilde yapılandırmak yerine âdeta majestelerinin iç güvenlik birimlerini yaratacak şekilde düzenleme yoluna gidiyorsunuz, bu tasarı öyle bir hüküm de içeriyor. Bir başkası, siz gerekli alt yapıyı hazırlamadan bazı hususları tasarıya dâhil etmişsiniz. Mesela kişisel verilerin korunmasıyla ilgili yeterli alt yapı oluşturulmamışken, bununla ilgili kurulması gereken teşkilatlar henüz oluşturulmamışken böyle bir düzenleme getiriyorsunuz ve bu tasarı bu şekliyle sorunlu bir tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine, dolayısıyla da Komisyonumuzun gündemine geliyor.
Şimdi, siz valilere yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili bazı yetkiler tanıyorsunuz. Şimdi, şöyle aklınıza gelebilir: "Efendim, bu valiler için iyi bir şeydir, daha önce de bu görevde bulunmuş insanlar niye itiraz ediyor, aslında çok memnun olmaları lazım." Öyle değil Sayın Bakanım. Bu husus, valiler için de doğru değildir, yanlıştır, MİT Kanunu'nda yaptığınız değişiklikte de söylemiş idik. Siz hukuka aykırı olarak bir kuruma yetkileri veriyorsanız o kurum o yetkileri kullanırken çok zora düşer. Şu anda cumhuriyet savcılarının kullanması gereken bazı yetkileri tutuyorsunuz mülki idare amirlerine verir gibi görünüyorsunuz. Aslında o yetkileri büyük oranda siz kullanacaksınız çünkü daha evvel bu yetkilerin kullanımıyla ilgili sizin valilerle ve emniyet müdürleriyle ne tür konuşmalar yaptığınız toplumun malumudur, toplum biliyor bunu, topluma mal oldu bu. Sizin İstanbul Emniyet Müdürüne, İstanbul Valisine ne tür talimatlar verdiğiniz, onlardan ne tür işlemleri istediğinizi herkes biliyor, burada bulunan tüm arkadaşlarım da biliyorlar. Bu yetkileri o valiler kullanmayacaklar, siz kullanacaksınız ama valilere kullandırmış gibi olacaksınız, sorumluluk valilere ait olacak, yetkiyi siz kullanacaksınız. O nedenle getirilen bu hüküm, valiler için valileri onore eden yetkiler değil, onları tam tersine yapmadıkları işlerin sorumluluğu altına sokacak olan hükümlerdir.
Şimdi, bunun dışında ne var Sayın Bakan: Siz, silah kullanma yetkisini genişletiyorsunuz. Silah kullanma yetkisi en son başvurulması gereken bir yetkidir. Siz getirdiğiniz bu düzenlemeyle bu silah kullanma yetkisini kolaylaştırıyorsunuz ve bununla toplumda sosyal huzurun bozulmasına neden oluyorsunuz. Siz şunu diyemezsiniz: "Efendim, biz kamu düzenini sağlamak için bunu getiriyoruz." Son yıllarda en çok konuşulan kavramlardan biri de bu kamu düzenidir. Elbette devletin görevi, toplumun huzurunu, toplumun güvenliğini, kamu düzenini sağlamaktır ama siz yaptığınız iş ve işlemlerle, uyguladığınız politikalarla kamu düzenini sağlamak yerine kamu düzeninin bozulmasına yol açan bir uygulama yapıyorsunuz. Kamu düzenini kim sağlayacak? Kamu düzenini elbette devletin meşru güvenlik güçleri sağlayacaktır ama şimdi -burada HDP'li arkadaşlar da var-HDP Genel Başkanının okuduğu İmralı'dan gelen bir mektup var Sayın Bakan. O mektup, HDP Genel Başkanı Sayın Demirtaş'ın eline nasıl ulaştı yani güvercinler mi uçurdu oraya, o mektup oraya nasıl geldi? Şimdi, kamu düzenini sağlarken kamu düzeninin bozulmamasına, kamu düzeninin korunmasına özel itina göstermek lazım. Siz kamu düzeninin sağlanmasını ancak devletin meşru güçlerinden isteyebilirsiniz. Tabii devletin meşru güçlerini kullanırken de hukukun genel sınırları içerisinde kalmasını temin etmek de sizin görevinizdir yani kamu düzenini hukukun sınırları içerisinde kalmak suretiyle sağlamanız lazım. Ama sizin şöyle bir tavrınız var: Siz, hukuku ikinci plana itiyorsunuz -kusura bakmayın ama- sizin gözünüzde seçimle iş başına gelen iktidar her şeyi yapmaya muktedirdir, siz öyle bir anlayışı benimsemişsiniz, demin de söylüyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Temel hak ve özgürlükler hariç.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Hayır, hayır, "hak ve özgürlükler hariç" değil, tümünde siz bunu bu şekilde benimsiyorsunuz. Hatta bu Komisyonda şöyle bir söz söylediniz, siz dediniz ki: "Biz mevcut Anayasa'yı referans alarak düzenleme yapamayız." dediniz. Şimdi, Sayın Bakan, bir bakan için çok sorunlu bir değerlendirmedir bu. Biz Anayasa'yı beğenmeyebiliriz, bizim de beğenmediğimiz pek çok hüküm var ama usulüne göre değiştirilmedikçe Anayasa, uyulması gereken temel hukuk metinlerindendir. Siz, Anayasa'nın dışına çıkamazsınız, zaten sizin yaptığınız iddia olunan konuşmalarda da bu geçiyor, siz diyorsunuz ki: "Yapın, kırın, girin, yasaysa yasa." diyorsunuz. Yani yasa yapmayı her şeye yeterli sayıyorsunuz, bu yanlış bir değerlendirmedir, bu sorunlu bir tavırdır. Bana göre, benden size tavsiye Sayın Bakanım -kusura bakmayın- bu tavrın değişmesi lazım. Anayasa, herkesin uymak zorunda olduğu temel hukuk metinleridir. Yasalar da ona uygun olarak düzenlenmelidir ama usulüne uygun olarak elbette değiştirilebilir, onda bir sorun yok, değiştirilene kadar da siz ona uygun hareket etmek zorundasınız.
Şimdi, getirdiğiniz düzenlemeyle -demin de söyledim- bir tasfiyeyi öngörüyorsunuz. Şimdi açıkça konuşalım, buna ne diyorsunuz -zaten siz de söylediniz- "paralel yapı" vesaire diyorsunuz. Siz bu paralel yapı meselesini bırakın, şunun adını doğru koyun buna "Gülen Cemaati" deyin. "Paralel yapı" ne? Paralel yapı diye bir şey yok, bunun adını söyleyin, herkes ona göre değerlendirmesini yapsın. Bu konuda en çok şikâyet eden bizdik, en çok eleştiren bizdik, bu yapının devlette belirli yerlerde örgütlendiğini iddia edilmiş olmasından en çok rahatsız olan bizdik.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Mağdur olan.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Yani, Sayın Toptaş'ın söylediği "mağdur olan" diyor ama siz o zaman tabii ittifak hâlinde olduğunuz için, koalisyon hâlinde olduğunuz için, onları bu şekilde değerlendirmediniz. Ne zamanki 17-25 Aralık operasyonları yapıldı, siz bir paralel yapı iddiasını kendiniz seslendirmeye başladınız ve yaptığınız tüm düzenlemelerde bunun gölgesini mutlaka görüyoruz. Ama "Paralel yapıyı tasfiye ediyoruz." derken yeni bir paralel yapı oluşturuyorsunuz. O da nedir? Siz, parti devletini oluşturuyorsunuz. Bakın, Türkiye yıllar önce tek parti yönetimini bıraktı, çok partili rejime geçti; siz şimdi yeniden tek partiye doğru gidişin kilometre taşlarını döşüyorsunuz, yaptığınız bu düzenlemelerle bunu yapıyorsunuz. Şimdi, siz, açıklamanızı yaparken dediniz ki: "Efendim, şu kadar birinci sınıf emniyet müdürü var, şu kadar ihtiyacımız var, bunların bu kadarı fazla, ona göre düzenleme yapıyoruz." Doğru. Yıllardır İçişleri Bakanlığında, Emniyet Genel Müdürlüğünde piramidin yanlış olduğu, piramidin üst tepesinde birikmeler olduğu söylenir, onda bir sorun yok ama sizin bu getirdiğiniz düzenleme buna çare getiren bir düzenleme değil ki. Siz, bu düzenlemeyi yaparken iyi niyetle şunu yapabilirdiniz: Bir geçiş dönemi tanıyabilirdiniz. Bu şekilde, kazanılmış haklara riayet edebilirdiniz ama bunu yapmıyorsunuz, tam tersine başka şeyler yapıyorsunuz. Siz bir yandan diyorsunuz ki: "Birinci sınıf emniyet müdürlerinin sayısı fazla." Bir taraftan da ikinci sınıf emniyet müdürlüğünden birinci sınıf emniyet müdürlüğüne geçişi bir yıla indiriyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Sayın Bakan, şimdi, tüm arkadaşlarımın dikkatine sunuyorum: Böyle bir düzenleme olabilir mi? Elbette bunun çaresi vardır, bu piramidi düzenlemenin çaresi vardı, keşke daha önce bu Komisyonda görüşebilseydik veya sizden daha evvel, sizden önce yapılan çalışmaları dikkate alsaydınız. Siz rütbe terfi sıralarını, rütbe terfi sürelerini ayarlamak suretiyle bunu pekâlâ yapabilirdiniz. İyi niyetle yapsaydınız öyle olacaktı ama yapmadınız bunu. Siz ne yapıyorsunuz? Şimdi, bunu, toplumdaki bu görüntüyü tasfiye amacıyla kullanıyorsunuz, yanlış olan bu.
İkincisi: Bunu yaparken de personel arasında ayrım yapıyorsunuz. Siz, kıdemi bir tarafa bırakıyorsunuz, "Biz liyakate göre işlem yapacağız." diyorsunuz. Liyakat elbette önemlidir ama sorunlu bir kavramdır. Liyakat ancak kıdemle beraber düşünüldüğünde, ikisi beraber aynı potaya konduğunda bir netice verebilir. Siz liyakati neye göre tespit edeceksiniz? Siz diyorsunuz ki "Her rütbe terfiinde bir sınav getireceğiz." Sınav nedir? Mülakat sınavı yapacaksınız.
Şimdi, Sayın Bakan, biz yıllardır bu işlerin nasıl cereyan ettiğini hepimiz biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Sizden evvel de Emniyet Genel Müdürlüğündeki gerek Merkez Değerlendirme Kurulunda gerekse Yüksek Değerlendirme Kurulunda sorunlar vardı, yoktu demiyoruz ki ama siz o sorunları gidermek yerine şimdi o sorunları derinleştiriyorsunuz; o sorunları kullanarak, oradaki yanlışlığı kullanarak, kendinize göre bir düzenleme getiriyorsunuz, sorunlu olan alan budur. Hâlbuki, sizin yapmanız gereken, gerçekten, hem Emniyet teşkilatı hem Jandarma teşkilatı, diğerleri gibi, tabii diğer kurumlarımız gibi, devlet yönetiminde önemli olan kurumlardır, bunları iyi niyetle ve daha önceki tecrübelere de dayanarak düzenlemek mümkündü ama siz bunu böyle yapmıyorsunuz. Ya ne yapıyorsunuz? Kendinize göre, demin de ifade ettiğim gibi, tasfiye yapıp yeni düzenlemeler getiriyorsunuz. Siz, emniyet müdürlerini, birinci sınıf emniyet müdürlerini emekliye sevk ediyorsunuz, ondan sonra ikinci sınıf emniyet müdürlüğünden birinci sınıf emniyet müdürlüğüne geçişi bir yıla indiriyorsunuz. Bu nedir? Bunun başka bir açıklaması var mı arkadaşlar? Bunun başka bir açıklaması yok, bunun başka izahı yok. Bunu yaparken de, bu düzenlemeleri yaparken de, demin de ifade ettim, kazanılmış haklara riayet etmiyorsunuz. Polis Kolejinde ve Polis Akademisinde yıllardır yanlış uygulamalar olduğu, bizim tarafımızdan sıkça dile getirilmiştir ama siz itibar etmediniz, şimdi onları tasfiye yoluna gidiyorsunuz. Tasfiye ederken de yeni bazı haksızlıklar yapıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Son sınıfa bile gelmiş öğrenciyi siz tutuyorsunuz "Efendim, biz bu okulu kapattık, sizi iktisadi ve idari bilimler fakültelerine naklediyoruz; kolej öğrencilerini de diğer okullara naklediyoruz." diyorsunuz. Bu bir haksızlıktır. Bakınız, sebebi ne olursa olsun bu haksızlıktır. Bu şöyle olabilirdi: Siz, kazanılmış haklara riayet ederdiniz, daha sonra kapatılması gerekiyor idi ise kapatabilirdiniz; biz kapatılmasından yana değiliz, onu ayrıca söyleyelim, o işin ayrıca bir yanı da; kapatacak idi iseniz bile o zaman kazanılmış hakları koruyarak siz kapatabilirdiniz.
Bir başka husus: Şimdi, biliyorsunuz, polis amirleri arasında A ve B grubu var. Şimdi, B grubunu kaldırıyorsunuz, tamam, kaldırdınız ama şu anda B grubunda olan amirlerin B grubunda olmaları devam ediyor. Bu bir eşitsizlik yaratmıyor mu? Yani, şimdi bir taraftan kaldırdık diyorsunuz bir taraftan da devam ettiriyorsunuz. Bu şekildeki bir uygulama personelin motivasyonunu, şevkini, görev aşkını kıran uygulamalardır.
Arkadaşlarımız da değineceklerdir, demin ifade ettim, mülki idare amirlerine yargı yetkisiyle ilgili hususların görev olarak verilmesi ileride hem mülki idare amirlerini hem de mülki idare amirlerinin talimatlarını yerine getiren personeli mutlaka zorluklarla karşı karşıya bırakacaktır. Ben, bunun mutlaka giderilmesi gereken ve adli görevle mülki görev ayrımının net olmasının gerekli olduğunu söyleyen bir düşünceyle söylüyorum, mutlaka bunu gidermeniz lazım.
Jandarmaya gelince, siz şimdi şöyle diyorsunuz: "Efendim, sorumlu biz isek elbette yetkiyi de biz kullanacağız." Doğru, kimse ona bir şey demiyor ama esas olan yetkinin kullanılma şeklidir. Siz yetkiyi yanlış kullanıyorsunuz, siz yetkiyi devlet görevlerini yürütmek için değil, kendimizi nasıl -kusura bakmayın o ifadeyi kullanacağım, belki daha iyi bir şey bulsam onu kullanırım- garantiye alırız, onu temin etme peşindesiniz.
Şimdi, Sayın Bakan, siz emniyet müdürünü üçlü kararnameyle atıyorsunuz. Öyle mi? Üçlü kararnameyle atanıyor şimdi emniyet müdürleri, il emniyet müdürleri öyle mi? İl jandarma komutanını bakana onaylatıyorsunuz. Bu nasıl bir uygulamadır? Tarım müdürü, il tarım müdürü -tüm müdürlerimiz onurludur, o işin ayrı bir yanı- üçlü kararnameyle atanıyor ama siz il jandarma komutanını bakan onayıyla atıyorsunuz. Şöyle bir hüküm var orada, bu gerçekten çok yanlış bir şey: Efendim, Jandarma Genel Komutanı dilerse veya gerekli olursa teklifte bulunabilir. Bu, tamamen insanları yanıltmaya yönelik -aldatmaya demeyeyim, neyse daha hafif bir kelime- bir şeydir. Öyle bir şey olabilir mi? İdari düzenlemelerde öyle bir şey olabilir mi? Olsa olsa şöyle "Jandarma Genel Komutanının teklifi bakanın onayıyla" diyebilirsiniz. Siz, birinci cümlede "İçişleri Bakanı tarafından atanır.", ikinci cümlede de "Efendim, Jandarma Genel Komutanı teklifte bulunabilir." diyorsunuz. Yani, şimdi, bürokrasiden gelen arkadaşlarımız var, öyle bir düzenleme olabilir mi? Yanınızda müsteşarlık yapmış Sayın Bakan Yardımcısı var, diğer bürokrat... Bu İçişleri Bakanlığı bürokrasisi Türkiye'nin en yetişmiş bürokrasilerindendir; bakın, ben bunu iddiayla söylüyorum. Ama siz onları kullanmıyorsunuz; yanlış kullanıyorsunuz, yanlış hedefe yöneltiyorsunuz, yanlışa götürüyorsunuz. O nedenle, bana göre, sizin bazı düşünceleriniz olabilir ama o düşüncelerinizi hukuki çerçevede uygulamaya bakın. Yani, personeli de o şekilde bana göre yönlendirmekte fayda var. Ben şuna eminim, bu tasarı hazırlanırken, bu cümle bu şekilde kurulurken eminim ki onu öyle yazanın içine sinmemiştir, kesinlikle sinmemiştir çünkü öyle bir düzenleme olamaz. Birinci cümlede Bakana yetki veriyorsunuz, ikinci cümlede diyorsunuz ki: "Efendim, Jandarma Genel Komutanı dilerse teklifte bulunabilir." Aynı şey başka uygulamalarda da geçerli.
Şimdi, Sayın Bakan, Jandarma Genel Komutanlığının İçişleri Bakanlığıyla bağı konusunda eskiden beri bazı düşünceler vardır, o işin ayrı bir yanı. Ama siz bu düzenlemeyi yaparken bugüne kadar olagelen deneyimlerden yararlanmak yerine Jandarmayı da Emniyeti de tamamen hukuktan ziyade Bakanlığa bağlı ancak Bakanlığın talimatıyla sadece hareket edebilen birimler hâline getirmek istiyorsunuz, yanlış bu. Siz elbette tüm güvenlik birimlerine talimat verme yetkisine sahipsiniz, ondan bir kuşku yok zaten ama bunun hukukun sınırları içerisinde cereyan etmesi lazım. Siz, jandarma komutanını sadece İçişleri Bakanlığının atamasına bırakırsanız, yarın tüm ilçe başkanları, herkes, onunla ilgili tasarrufta bulunmak için sizin kapınıza dayanacaktır ve maalesef o görevliler de görevlerini yerine getirmemiş olacaklardır.
Şimdi, bazı teknik düzenlemeler var, ona zannediyorum ileride değineceğiz, maddeler üzerine görüşmeler yapılırken elbette o konudaki görüşümüzü de ifade edeceğiz.
Yalnız, şunu söyleyelim: Bu tasarının olgunlaşması lazım. Bu tasarının olgunlaşması için de bir alt komisyonun kurulması lazım. O alt komisyonda bu tasarının enine boyuna tartışılması lazım, artıları eksileri değerlendirilmesi lazım ve komisyonun gündemine de o şekilde gelmesi lazım.
Ben bu nedenle daha fazla da zaman almak istemiyorum. Bu tasarının kurulacak bir alt komisyona sevkini son olarak öneriyorum ve teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.