KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ederim.

Evet, belki en sondan başlamak lazım. Birçok alanda büyük proje yapılırken küçük zararlar olur gibi bir mantık çıktı. Ben ekonomist değilim, bir ekonomist arkadaş şunu dedi: Kişi başına 10 bin dolar geliri olan toplumlarda sanayi ya da imalattan ya da üretimden kaynaklanan yüzde 40 pay olması lazım. AKP geldiğinde bu 22 küsurdu, şimdi yüzde 16'ya düştü." dedi. Yani on beş yıllık büyük yatırımlarınızın karşılığı, bir sanayicinin kısaca söylediği buydu.

Tarım meselesi de, gayrisafi millî hasıla 3 kat artmışken, tarımsal ticaret de 3 kat artmışken 23 milyar dolardan 65 milyar dolara yani 150-160 milyar TL'lik bir ticari hacimden bahsederken siz geldiğinizde kayıtlı 3 milyon çiftçi vardı, şimdi 2,2 milyona düştü; borçları 5,9 milyardı şimdi 73 milyar oldu, 58 kat borçları artmış oldu. Bu da sizin rekorunuz, bunu da alın bir yere yazın, "Siz yaparsınız, biz seyrederiz." meselesine geldi bu. Bu da böyle anlatılsın.

Mesele zeytine gelince de zeytin şu: Değerli Bakanım, bunu özellikle söyledim, biz burada Türkiye Cumhuriyeti'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındayız, elbette gelişeceğiz, elbette büyüyeceğiz, kimsenin buna itirazı yok ama herhalde büyüme, birilerinin gayrisafi millî hasılasının kişi başına 132 bin dolardan 540 bin dolara çıkması olmamalıdır. Yani 2002 yılındaki yüzde 39 gayrisafi millî hasıladan pay alanlar ile 2016'da gayrisafi millî hasıladan pay alanları, toplam millî gelirden pay alanlar arasındaki bu çelişkiyi de konuşmak lazım. Yani, biri 6, biri 14. En alttaki yüzde 10 ile en üstteki yüzde 10 arasındaki gelir dağılımı herhâlde bizim nasıl bir toplum olduğumuzu gösteriyor; bir tarafta yoksulluğa terk edilmiş, biat kültürüyle yönetilen bir toplum, bir tarafta iktidarı besleyen, onunla beraber ülke kaynaklarını paylaşan, ustalık dönemini harika bir şekilde hayata geçiren bir bölüşüm ilişkisi. Bunu siz benden çok daha iyi bilirsiniz.

Evet, mesele zeytine gelince, 750 bin aile, 10 milyon insan doğrudan etkileniyor, 10 milyon insan.

Sayın Bakanım, 2023 programınızdan vaz mı geçtiniz? 2023 programında diyorsunuz ki: "Şu anda zeytinyağından 600 milyon dolar, zeytinden 900 milyon dolar gibi bir gelir var ama 2023 hedefimiz, sofralık zeytinden 3,5 milyar dolar gelirimiz olacak, zeytinyağından da 3 milyar dolar gelirimiz olacak." Ben söylemiyorum, 2023 programınız söylüyor. Vaz mı geçtiniz bundan? Peki, bu zeytin yasasını çıkararak, zeytin alanlarını -çok net o kelimeyi kullanmak lazım- katlederek böyle bir hedefe nasıl ulaşacaksınız? Burada bir yaman çelişki yok mu? Yine aynen şey gibi, dünyada meraya dayalı kırmızı et üretimi yüzde 60'ın üzerindedir yani kaba yeme dayalı bir hayvancılık yapacaksınız ve yüzde 60 oradan yararlanacaksınız, böylece kırmızı et sorununuzu buradan çözeceksiniz. Biz, şu anda yüzde 14'lerin altına düşmüşüz meraya dayalı hayvancılıkta ve son beş yılda yine siz, -bunu da alın bir kenara yazın, cumhuriyet tarihinin rekorudur ve ilkidir- kırmızı et ithalatına başladınız -canlı hayvan ve kırmızı et ithalatına- 220 bin tondan daha fazla kırmızı et ithal ettik, 4 milyon baş da küçükbaş, büyükbaş hayvan ithal ettik ve 4,5 milyar dolar para ödedik. Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, tarımın bu anlamda bir kıymeti olmayabilir sizin için, dışarıdan getiriyor olabilirsiniz ama bu her zaman böyle olmuyor. Doları kontrol edemediğiniz zaman, euroyu kontrol edemediğiniz zaman insanlarınıza kırmızı et yediremezsiniz. Kaldı ki bu ülkenin insanı 12-13 kilo kırmızı et tüketirken hemen yanı başımızdaki Avrupa insanı 30 kilo, 40 kilo, 50 kilo, yanı başımızdaki Yunanistan ciddi anlamda kırmızı et tüketiyor. Tam da zeytine denk geliyor bu. Zeytin ve zeytinyağında şöyle bir şey var: Sofralık zeytin kültürü yok Avrupalıların, sofralık zeytin kültürü bizim ama onlarda zeytinyağı yeme kültürü var. Bir arkadaşım bahsetti zeytinyağının kıymetinden, bugün dünyada herhâlde on sekiz yıl sonra aşağı yukarı bu toplumun yüzde 80'i kanser olur, en çok kanser ilacına para veriyoruz. Bu hakikaten egemenlerin bizi her anlamıyla bloke etmesidir. Tarım ilacını onlar verir, tohumu onlar verir, hastalığın teşhisini onlar yapar, ilacı da onlar verir, biz de döner dolaşır onların değirmenine su taşırırız. Tam da böyle bir süreçte biz kişi başına 1,5 litre zeytinyağı tüketirken Avrupa, hemen yanı başımızdaki Yunanistan 10'la 15 litre, İspanya, Avrupa ortalama 15-20 litre arası zeytinyağı tüketir.

Tam buradan sizin getirmek istediğiniz maddelere bakalım. 1 dekardan, 15 ağaçtan aşağı oldum olası zeytin sahası olmayacak. Şu anda 170 milyon ağaçtan bahsediyoruz, onu da söylemeden edemem Sayın Bakanım. Evet 90-100 milyondan 170 milyona çıktı ama değerli arkadaşlar, sofralık zeytin diktirdiniz her yere. Urfa'ya, Diyarbakır'a, İç Anadolu'ya, Karadeniz'e sofralık zeytin diktirdiniz. Sofralık zeytini alan ülke yok, sadece biz yiyoruz bunu ve bizim şu andaki sofralık zeytin zaten elimizde yani bir planlama yok. 250 lira dekar başına destek verdiniz. Merak ediyorum hakikaten sahici mi, 170 milyon ağaç duruyor mu, kaç tanesi ayakta? Çok merak ediyorum çünkü on beş yıldır tarımsal envanteri yok. Oysa her on yılda bir tarımsal envanter yapılması lazım, on altı yıl oldu tarımsal envanter yapılmıyor. Niye yapılmıyor bilmiyorum. Elbette Tarım Bakanı yok, onu burada soramıyoruz.

Değerli milletvekilleri, önemli olan 1 dekardaki verimdir. Benim 10 tane ağacım olur, 200-300 yaşındadır, ben o ağaçtan 100 kilo alırım, dekar başına 1.000 kilo yani 1.000 metrekareden 1.000 kilo zeytin alırım. Bugün zeytin ortalamamız 400-450 kilogram, toplam üretimimiz 1 milyon 700 bin ton, 400-450 bin tonu sofralık, 1 milyon 250 bin tonu zeytinyağlık. Yani böyle bir kıyaslamayı hangi bilimsel verilerle yaptığınızı ben merak ediyorum, biri bana anlatsın. Biri bu zeytinin dekarındaki 15 ağacı "Biz şu gerekçelerle yaptık." diyebilsin, çok merak ediyorum ve soruyorum. Hangi bilimsel açıklaması var bunun, hangi mantığı var, hangi yöntemi var?

Peki, 3 kilometreden daha aşağıya, zeytin alanlarına yakın toz, kirletici yerler yapılmayacaktı, şimdi bunu kaldırdık. Hayvanların salınması, zeytinliğin otlatılmasından vazgeçtik, 1 kilometreye kadar ağıl yapılacaktı, onu kaldırdık o 1 kilometreyi, otlatma karşılığında bir yıl ila üç yıl arasında hapis cezası vardı, onu da kaldırdık, eğer haksız kesilirse 2 bin lira -söyledim, tekrar girmek istemem- haksız otlatılırsa 5 bin lira ceza, bunu da geçelim, bunlar var. Ve zeytin alanının kamu yararı oluşturacak, kamu yararı gereği enerjiye, şuna buna, ticarete, konuta açılacak kararı verecek olan bir kuruluş. Kurul 9 kurul, bir tanesi ziraat odaları, bir tanesi araştırma enstitüleri, gerisinin hepsi kamu kurumları, hepsi kamu kurumu. Toprak Koruma Kurulunu örnek verdiniz, 5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu'nun böyle bir Toprak Koruma Kurulu var, valilik başında yine aynen bunda da öyle, vali başında, onunla ilgili örnek vereyim. 6 milyon 710 bin dekar tarım alanı sizin toprak koruma kurulları tarafından tarım dışına itilmiştir, 6 milyon 710 bin, bu resmî. Gayriresmîsini söyleyeyim, 1 milyon hektar 10 milyon dönüm. Yazılsın AKP icraatı olarak on dört yıllık iktidarınızda Sayın Bakanım, 10 milyon dekar tarım alanını tarımdan çıkardınız sanayiye, konuta verdiniz.

Şöyle bir bilgi eksikliği de var hatırlatmak isterim, zeytin hem yaz hem kış yaprağını dökmeyen bir bitki. Stratejiktir, kutsaldır, birçok anlama gelir ama en önemli özelliği iklim seçer, toprak seçer yani Konya'ya ekemezsiniz, Ankara'ya ekemezsiniz, ekeceğiniz yer bellidir. Sayın Başkan söyledi, denizden yüksekliğinin 500 metre, bu da yetmez ılıman iklim olması lazım, gece gündüz sıcaklık farkının az olması lazım, kışın da olabildiğince eksi 10 derecenin altına düşmemesi lazım. Yani öyle bir şey yapıyorsunuz ki benim fikrim şudur: Oraya çok sanayi falan da gelmeyecek. Ben Bursa'dan geliyorum, İznik, Gemlik, Mudanya, bunların tümünde bu yasa çıktığı zaman ertesi gün arazi rantı 10 katına çıkacak, 10 katına çıkacak hemen. Tamamen villa ve konut, tamamen çünkü bizim toplumun öyle bir merakı var, saltanat olsun da emeğe gerek yok, kimin kazandığının bir önemi yok, bir elim yağda bir elim balda, öbürü batabilir. Bunun örneğini yaşadık Sayın Bakanım, Bursa örneğini vereceğim yine, Bademli diye mükemmel bir yerimiz vardı, her taraf zeytinlikti, imara aldılar, köylü parayı buldu, bütün yerlerini sattı villacılara, bugün o villalarda koruma bekçiliği bile yapamıyorlar, yoklar, kayboldular, para tatlı geldi. Kimi araba aldı, kimi pavyonda yedi, kimi bilmem nereye gitti, şimdi o insanlar yoksullukla pençeleşiyorlar. Tam buna bir örnek, yine sizi ilgilendiren bu örneği sanayi meselesi üzerinden, tam üzerine gelmişken paylaşmak isterim. Birkaç gün önce yine Bursa'da bir sanayi bölgesindeydik. Hani sanayi verimliliğini artıracaksınız, sanayide büyümeyi yaratmak için yapılan bir çalışma ya bu -özellikle arkadaşlarım dinlesin, örnek olsun diye- arazi 1.000 dekar yani 1 milyon metrekare, buraya on beş yıl, yirmi yıl önce organize sanayi verilmiş. Son bir yıla kadar doluluk oranını söyleyeyim arkadaşlar, yüzde 39. Sonra ihtisas alanından vazgeçip karma yapmışlar -bunu da bir iktidar başarısı ve öyküsü olarak yazabilirsiniz- son bir buçuk yılda karmayla beraber geldiği oran yüzde 52. Bu da yetmemiş, organize sanayi bölgesinin borcu var, çıkamıyorlar işin içinden, tapu sorunları var, yaptıkları iş valilik veya Hükûmet aracılığıyla 170 dekarlık -sıkı durun- güvenlik ve sağlık bandından çıkarıp mülkiyete dönüştürmüşler ve onu tapuya dönüştürüp satarak o borçlardan kurtulmayı da bir başarı ölçüsü olarak yazıyorlar. Yine bir başarı öyküsü, o sanayi kurulunda oranın toplam varlığı 60 milyon TL'ymiş, şimdi 400 milyon TL olarak değerlendi. Cebe giren bir şey yok, olduğu yerde, devrederse 1 liraya aldıysa 40 liraya satacak. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu ülkedeki şu anda var olan sanayi alanları inanıyorum ki yeterli ve fazla ama verimsiz, rantabl değil ve başarısız. Ne yazık ki gerçek bir sanayi hareketinden, gerçek bir sanayi üretiminden bahsetmek mümkün değil ve bu ne yazık ki siyasal iktidarlar tarafından oldukça kötü yönetiliyor.

Şimdi, bir İspanya, İtalya örneği verildi, siz de vermiştiniz, hatta sizin şöyle bir sözünüz var: "Birinci sınıf tarım alanlarına ben kesinlikle yaptırmam, müdahale ederim." Elbette iyi bir niyet ama biz sizin iyi niyetinize bunu bırakmak durumunda değiliz. Yasa açık, 1939 yılında çıkmış bugüne kadar, bunca hükûmet gelmiş gitmiş bunların hiç mi kafası çalışmıyordu, hiç mi akılları yoktu, bu kadar kıymetli, güzel arazileri sizin gibi değerlendirmek istemediler mi, ülkenin kalkınmasının önceliği olarak görmediler mi, neden? Çünkü onlar bu ülkenin insanını sadece ranta kurban etmediler, onun bir hayatı, onun bir öyküsü, onun bir tarihi, onun bir belleği olduğunu söylediler. Yunanistan 1 litre zeytinyağına 1 euro destek veriyor Sayın Bakan, İspanya öyle, İtalya öyle, Almanya öyle. Almanya güneş görmüyor, şeker pancarından vazgeçmiyor, biz mısır ve patatesten Cargill'e özel yasa çıkarıp yer verdik, İznik Gölü'nün kenarını. Eğer siz bunlara bir başarı öyküsü diyorsanız, bu bir kalkınma modeli diyorsanız ben de buna hainlik diyorum, bu kadar açık.

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Kemal Derviş verdi onu.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - "Kemal Derviş" vermedi, siz verdiniz. Hatta aynı ottaki gibi yaptınız, yirmi yıllık ot bedeli bile çok geldi şimdi sanayiciye, ondan da vazgeçiyorsunuz, o zaman Cargill'e 5 liradan verdiniz. Cargill dedi ki: "Bu çok." Tekrar onun için yeni bir yasa çıkardınız, bedava verdiniz. Yani onu konuştunuz mu batarsınız. Evet, şu anda yaşadığımız mevzu bu. Mesele sadece bir zeytini yok etmek değil. 700 bin aile, 10 milyon insan ve bir ülkenin sağlıklı gıdayla beslenmesine engel oluyorsunuz. Dolaylı olarak bu insanların kanser olmasını sağlıyorsunuz, kanser hastası yapıyorsunuz bu toplumu. Dolayısıyla daha çok ilacın kullanılmasına neden oluyorsunuz ve bu insanları yaşamından, hayatından, tarihinden, öyküsünden koparıyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Sarıbal, sözünüzü saygıyla keseyim.

Şöyle: Yedi otuzda iftar nedeniyle kapatmak istiyorum. Sayın Bakana da söz vereceğim. Toparlarsanız memnun olurum.

ORHAN SARIBAL (Bursa) - O zaman şöyle bitireyim: Razı değiliz Sayın Bakanım, Sayın Başkanım; biz razı değiliz, biz kabul etmiyoruz. Bu ülkenin eğer en az sizler kadar biz de vatandaşıysak, içindeysek ve ben de bir üretici ve köylü anlayışıyla bakıyorsam bu sürece, bu doğru bir şey değil, yaptığınız yanlış. Zeytin alanlarını konut, ticaret, sanayi, maden rantına açıyorsunuz.

Biz yeşili görünce barıştan bahsederiz, biz yeşili görünce dostluktan, kardeşlikten, dayanışmadan bahsederiz, yeşil bizim için hayattır, nefestir. Hani biraz önce söyledi, "Nefes ve su yaşam hakkı." dedi. Su paralı, su yaşam hakkı olmaktan çıktı, ticarete konu oldu, eğer havayı da kontrol altına alabilirseniz onu da ranta çevirebilirsiniz belki.

Ama sonuç olarak şunu söylemek isterim: Biz doğayla barıştan yanayız, biz çevreciyiz, çevreyle barıştan yanayız, biz insanız, hep beraber barış içerisinde yaşamak istiyoruz. Aynen Kızılderili'nin dediği gibi: "Ormanda son ağaç kesildiğinde, nehirde son su tükendiğinde ve son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacaktır."

Saygılar sunuyorum.