KOMİSYON KONUŞMASI

İHSAN ŞENER (Ordu) - Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Reşat Bey gibi ben de Edirne'deki incelemeye katılamadım yurt dışında olduğumdan dolayı ama hem Nusaybin'deki hem Mardin ve Şanlıurfa'daki kampları hep beraber izledik, gördük. Şunun altını çizmek istiyorum yani Türkiye'nin cazibe merkezi olmaktan çıkarılmasına yönelik ne gibi tedbirler olabilir? Reşat Ağabey'in onu tabii açıklaması lazım. Bu hem kültürel hem duygusal yakınlık ve güvenlik hissiyle insanlar başlarına bir hâl geldiğinde Bulgaristan'dan, Yunanistan'dan, Suriye'den, Irak'tan, Myanmar'dan, Pakistan'dan, Afganistan'dan bu ülkeye sığınmak istiyorlar. Buradaki Türkiye'nin duruşu güvenli bir ülke oluşundan kaynaklı ve gerçekten de bugün hiçbir Avrupalı aydının ya da siyasetçinin kabullenemeyeceği, aklının, hayalinin sınırlarını zorlayan, yaklaşık 2 milyon insanı göçmen olarak, geçici sığınmacı olarak kabul eden, onların güvenlik, sağlık, eğitim ve barınma imkânlarını asgari ölçüde karşılayan bir devlet olabileceğini tahayyül edemezler. Gerçekten bu zor bir şeydir Batılı devletlerin anlaması bakımından.

Şimdi, hem devlet imkânları hem de STK'ların büyük yardımları var, belediyelerin büyük yardımları var. Suruç'taki lojistik merkezini gezdik. O merkez her gün boşalıp yeniden doluyor ve orada gönüllü insanlar ve -hakikaten AFAD il müdürleri, ben kendilerini buradan bir kez daha tebrik ediyorum- yakın ve uzak illerden gelen AFAD müdürleri oradaki lojistik merkezinin organizasyonunda, düzenli çalışmasında ciddi bir görev üstlenmişler ve çocuklarından, evlerinden, annelerinden, babalarından ayrılmışlar ve üç beş aydır oradalar. Bu çok önemli bir özveridir, bunun altını çizmek istiyorum.

Bir de güvenlik insanın önemli ihtiyaçlarından bir tanesidir yani güvenlik hissi... Türkiye darbeler tarihiyle doludur ve özellikle 1981 ve 1982 doğumlular Türkiye'de en yoğun doğum oranı olan periyot olarak cumhuriyet tarihinde gözleniyor. Yani, 80 ihtilaline kadar güvenlik sorunu olan insanlar çoğalma ya da cinselliği akıllarına getirmiyorlar, çünkü önce yaşamaları lazım ama 1980'den sonra, ihtilalden sonraki sükûnet dönemi baskıcı da olsa insanları rahatlatmış ve müthiş bir doğum oranı yükselmiş görülüyor. Şimdi, bu kamplarda da izlediğim bir şey var benim: Ciddi bir doğum oranı var yani kamplarda. O dağlardan, gerçekten zor şartlardan buraya sığındıktan sonra insanlar belli bir güvenlik hissiyle daha rahat hareket ediyorlar ama başka ülkelerin bunlara açık elleri yok. Yani, pek çok insanla orada ayaküstü konuştuğumuzda Türkiye'den Suriye'ye ya da Irak'a geri dönmek yerine, Almanya'ya, Fransa'ya, İngiltere'ye, Amerika'ya gitmek istediklerini söylüyorlar ama Birleşmiş Milletlerin ya da uluslararası pek çok örgütün bunlara kulak astıklarına ve dinlediklerine şahit olmak mümkün değil.

Ben burada Türkiye'nin imkân ve kabiliyetlerini izlemek bakımından, olağanüstü hâllerdeki organizasyon kabiliyetini izlemek bakımından da önemli olduğunu düşünüyorum. AFAD'ın organize kabiliyetini gerçekten çok gelişmiş gördüm ben. Eksiklikleri olabilir ama ben Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşların da bu kamplarda bizimle birlikte olmasını gerçekten çok arzu ederdim. Çünkü, ana muhalefet partisi olarak Türkiye'nin sorunlarını yakından takip eden bir parti olmaları gerekir ve orada neler yapılıyor, neler eksik kalıyor, tamamlanması gereken neler var ve bu kadar yoğun bir göçe rağmen bu kadar büyük organizasyonu gerçekleştirmiş olan bir kabiliyeti de yerinde görmelerini çok arzu ederdim. Ben geziye katılan... Özellikle Edirne'deki raporu da okudum. Orada insan hakları bakımından yani bizim konu alanımıza giren çok ciddi sorunların olmadığını gördüm işin gerçeği. Bütün imkânlar sığınmacılar için seferber edilmiş ve bu seferberlik hâline de sadece devlet kurumları değil, sivil toplum örgütleri de büyük ilgi göstermişler. Suruç Belediyesinin kampına biz de gittik, belediyeler kendi dar imkânlarıyla belli hizmetler veriyorlar ama tabii organizasyonla birlikte Büyükşehir Belediyesinden arkadaşlar da vardı. Bazı imkânları kendileri için onlar hazırlıyorlar ama neticede hemen bir adım ötesinden gelen, canını kurtarmak isteyen insanları gördük ve -850 miydi, tam rakamı hatırlamıyorum- o küçücük Suruç Devlet Hastanesinde...

BAŞKAN - 857.

İHSAN ŞENER (Ordu) - ...857 hasta tedavi edilerek taburcu edilmiş ya da hastaneden ayrılmış. Oradaki yaralıları da ziyaret ettik. Hâlihazırda canlı olarak, yaralı olarak oraya gelenler var ve ben hastanedeki doktor arkadaşların, özellikle Ankaralı genç bir doktorun -başhekimdi galiba- oturmadan, sürekli ayakta o insanlar için seferber olduğunu gördüm. Şunu orada, hastane çıkışında bir müddet tefekkür ettim: Yani, biz hem kendi içimizde meydana gelen felaketler ve olağanüstü hâllere hem de çevremizdeki ülkelerde meydana gelen bu tür hadiselere çok duyarlı bir milletiz ve kurumsal görevler yanında, şahsi olarak, duygusal olarak da bu tür olağanüstü hâllerde seferber olmayı, duygudaşlık, dertdaşlık yapmayı bilen bir milletiz. Bunun sınırları var mıdır? Bugün Türkiye bütçesine baktığımızda, 5 milyar dolara yakın -çok ciddi bir rakam bu- göç hadiselerinde geçici sığınmacılar için kullanılmış. Avrupa Birliğinin toplam harcadığı para da 150 milyon civarında bir para imiş yani kendilerine aldığı göçmenler de dâhil olmak üzere. Mukayese tabii gayri kabili teliftir eskilerin deyimiyle ama biz millet olarak burayı nasıl cazibe merkezi olmaktan çıkarabiliriz, onu bilemiyorum Reşat Ağabey ama gelene -can tehlikesi- canını korumak üzere gelen insanlara kucak açmaktan başka çaresi olmayan bir ülkeyiz ve elimizden geleni yapıyoruz.

Raporun hazırlanmasında incelemede bulunan arkadaşların hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Sağ olun.