KOMİSYON KONUŞMASI

NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle alt komisyonda görev alan arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu rapor için kendilerine teşekkür ederiz.

Türkiye'ye gelen sığınmacılar, misafirler, mülteciler, her ne şekilde isimlendirilirse isimlendirilsin bu insanların Türkiye'ye geliş sebepleri, neden olmuş, nasıl olmuş, bunu arkadaşlarımız irdelemişler. Tabii, burada, coğrafyamızda cereyan eden bir savaş nedeniyle gelen insanlar var, zorunlu olarak evini, barkını terk eden, hayati tehlikesi olan, katledilen, katliama uğrayan insanlar var. Bir de, bunun dışında çok daha uzak coğrafyalardan gelip de bizim ülkemizi geçiş vasıtası olarak kullanan insanlar var.

Şimdi, şunu düşünebiliriz: Nihayetinde bu insanlık yani dünya Allah'ın yarattığı bir mekân ve bütün insanlar için yaratılmıştır. Dolayısıyla, bu dünyanın iyiliklerinden, güzelliklerinden bütün insanların bu anlamda istifade etmesi gerekir ama güçlülerin daha çok pay aldığı, zayıfların daha az bir pay aldığı bir dünyada yaşıyoruz maalesef. Kirli bir savaş var coğrafyamızda, bunu üzülerek izliyoruz. Bir kısım ülkelerin bu coğrafyayı mezhep yapısıyla, aşiret yapısıyla, efendim, zenginlikleriyle, varlıklarıyla çok yakından tanıdığını falan biliyoruz. Belirli bir senaryo yazılıyor, önümüze konuyor ve buradaki kardeş insanlar, yıllarca beraber yaşamış olan insanlar maalesef acımasız bir şekilde katlediliyor. Ve bu biraz istatistiki rakamlar gibi oluyor, işte "Şu kadar insan filan örgütten öldürüldü veya filan kısımdan öldürüldü." Bu insanların içinde tabii ki teröre bulaşmış insanlar var, yanlış yapmış insanlar var ama özel itibarıyla savaş başka ülkelerde değil bu coğrafyada cereyan ediyor ve bu insanlar ölüyor, annesiz kalıyor, babasız kalıyor, birbirlerine kin ve düşmanlık hisleriyle maalesef karşı karşıya kalıyorlar.

Şimdi, buradan kaçıp gelen insanlar var. Mesela, 150 bindi, 200 bindi, fark etmiyor ama nihayetinde sınırın öbür tarafından gelip bu ülkeye sığınmış olan insanlar var ve Türkiye bunu kabul ediyor, Türk devleti bunlara sahip çıkıyor. Bunun için, hem devletimize hem milletimize -mahallî idariler vesaire dâhil hepimiz aynı kaynakları kullanıyoruz nihayetinde- insanlığın, dünyanın, diğer ülkelerin de bir teşekkür borcu olması lazım. Gelip, işte, belirli bir kısım şey oluyorlar, belki daha çok medya önüne çıkıyorlar, daha çok reklam ediyorlar, belki biz duyuramıyoruz Ülker Hanımın, diğer arkadaşlarımızın söylediği gibi ama nihayetinde bu insanların kahrını biz çekiyoruz. Ama şunu da belirtmemiz gerekir ki: Nihayetinde Halep dediğiniz vilayet geçmişte Maraş'ın, Antep'in, Hatay'ın sancak olarak bağlandığı bir yerdir. Bizim bu insanlarla aramızda belki yapay olarak çizilmiş olan bu sınırların üzerinden yüz sene bile geçmedi. Dolayısıyla, buraya gelmiş olan bu insanlara "Git kardeşim, ne hâlin varsa gör." diyemeyeceğiz, yapamayacağız. Ama bunların misafirlikleri var. Tabii ki aksaklıklar olabilir, diğer şeyler olabilir ama bütün kademeleriyle bu milletin bütün şeyi, devlet teşkilatı, mahallî idareleri, sivil toplum kuruluşları, ferdî davranışlar falan dâhil bu insanlara hep sahip çıkmaya çalışıyoruz, elimizdeki bütün imkânları da kullanıyoruz. Batılılar bu hususta çok daha seçkinci davranarak, işte, kendilerince işe yarayacak olan, eğitim görmüş, öğrenim görmüş veya bir meslek, iş sahibi olmuş olan insanları çok seçici davranarak getiriyorlar, onlar da söylüyorlar "Biz bunu sana yardım yaptık." diye. Ama bunların hepsi nihayetinde insan ve bu insanlara bizim sahip çıkmamızın dünya tarafından gerçek anlamda alkışlanması lazım. Sözle değil, işte -İhsan Bey de biraz önce söyledi- yardımlara baktığınız zaman devede kulak, hiçbir şey yok. Bu üstelik resmî rakamlara yansıyan hususlar. Bir de birebir bu coğrafyalarda, yakın coğrafyada yaşayan insanlar olarak her türlü imkânları bu insanlara açıyoruz ve veriyoruz. Bu bakımdan, eksikliği olabilir, efendim, Anayasa'ya, yasalara, diğer şeylere olan bir husus olabilir ama önce bu milletin hakşinas ve kadirşinaslığını takdir etmek ve bunu özellikle vurgulamak lazım. Hükûmetimiz, devletimiz, her türlü yetkililer, mahallî yöneticiler, belediyeler, diğer insanlar bunu yapıyor. Yani, bunu, bu dünya gerçeğini çok iyi bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor.

İnsan Hakları Komisyonunun da tarihe ışık tutacak bu olayları yerinde tespit etmesi güzel bir davranış olmuştur. Ama, Başkanım, hem bizim Komisyon olarak hem de diğer görev yapan arkadaşlar olarak her kademede bu yaptığımız insani yardımların diğer insanlar tarafından, dünya ülkeleri tarafından bilinmesi konusunda çok ciddi gayret göstermemiz lazım. Yani, tabii, millet olarak şöyle bir duygumuz var, doğrudur: "Biz bir hayır yapıyoruz, bir de bunu reklam mı edelim?" Reklam etmeyelim, o hayrımız ayrı ama bütün dünya bu olan biten olayları bütün çıplaklığıyla, çok aşikâr bir şekilde görmeli -işte, bu kamu spotu, diğer şeyler oluyor, dünyanın diğer ülkelerine nasıl tanıtılır- ve oradaki insanların ne kadarına ulaşabilirsek bunlar Türkiye'nin bu coğrafyada şu yaşanan olaylarla birlikte çektiği ızdırabı, hakikati, maneviyat duygularımızla bu insanlara sahip çıkmaya çalışmamızı, diğer şeyleri falan ediyoruz.

Geliyoruz, bir kısım şeyler yapılamıyor, işte, biraz önce Kemal Bey verdi balık tutan bir vatandaşımızın hâlini. Buradan gönderiyoruz ama raporda var, Yunanistan'a, Bulgaristan'a geçiyor, orada çok sert muamelelerle, diğer şeylerle karşılaşıyor. Biz bunları yapamayız; bizim tarihî bir kültürümüz var, medeniyetimiz var, inancımız var, değerlerimiz var. Böyle bir şeyi kimseye "Yap." desen yapamaz ama yanlış insanlar her yerde olabilir, bizde de olabilir, bunlardan istifade etmek isteyenler filan olabilir ama ona da güvenlik güçlerimizin gerekli tedbirleri alarak fırsat vermemesi gerekir.

Özetle, yaptığımız insani bir hizmettir, küçümsenecek bir hizmet değildir. Keşke bu kirli savaş bir an önce bitse, insan haklarına riayet eden demokratik sistemler o ülkelerde de kurulsa ve bu coğrafyada hep birlikte beraberce, kardeşçe yaşasak; Avrupalılar yaşıyor, Amerikalısı yaşıyor, vesairesi ama savaşı getirip bizim kendi ocağımıza bırakıyorlar. Bizim ocaklarımız yanıyor, evlerimiz yanıyor, adamlar da durmadan dışarıdan belirli bir şekilde akıl veriyorlar.

Son söz olarak şunu söylüyorum: Bu coğrafyada yaşayan bu milletin mensupları olarak Allah bizlere de bu konuda, hepimizle birlikte bu Orta Doğu halklarına da akıl versin, basiret versin diye sözlerimi bitiriyorum.

Teşekkür ederim.