KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Konuya girmeden önce, tabii, önümüzdeki dönem görüşeceğimiz telif hakları yasası gerçekten önemli Sayın Bakan. Maalesef, Türkiye'de telif hakları özellikle eser üretenler anlamında biraz "telef haklarına" dönüşmüş durumda, pek çok kişi ürettiğinin karşılığını alamıyor. Ama sizin yaptığınız tanım "tüketen, daha ucuz üreten, emeğinin hakkını daha isteyecek dengesi" dediniz ama arada, sanıyorum, her ikisinin dışında ayrıca kazananlar var. Dilerim, çok sağlıklı bir telif hakkı yasası düzenlenmiş olur.

Tabii bu Yunus Emre Vakfıyla ilgili Millî Eğitim Komisyonunun daha önceki çalışmasında da yanılmıyorsam Sayın İsen övgüyle söz etmiş, vakfın çalışmalarını dile getirmişti ancak getirdiğiniz bu değişiklik arkadaşlar, her şeyden önce bence Yunus Emre'nin kemiklerini sızlatmakta. Yunus Emre buna "Hayır, beni daraltmayın" derdi. Sayın Bakan, bu değişikliği anlatırken "işi kolaylaştırmak için" dedi ama Yunus Emre'nin "İşi kolay kılalım."dan bir önceki sözü önce "Gelin, tanış olalım.", sonra "İşi kolay kılalım. Sevelim sevilelim." diyor ama buradan Sayın Baydar'ın söylediği gibi sanıyorum AK PARTİ'nin kendi şeyi içinde, öz AK PARTİ hani iç, daha dar, daha "tamamen kendimiz" gibi bir mantıkla hazırlandığını görüyorum. Lütfen bunu çekin diye öneriyorum. Her şeye rağmen -benden önceki arkadaşların dediği gibi- biz, burada, muhalif bir şey söyleyelim, iyi bir muhalefet yapalım yani karşı bir şeylerimiz olsun anlamında gerçekten söylemiyorum.

Şimdi, bu Yunus Emre Vakfına bağlı enstitülerin faaliyetleriyle ilgili -ben mi ulaşamamışımdır- benim gözümden kaçan neler olabilir diye dün akşam da şöyle bir internete baktım; yayınlar itibarıyla sadece dergileri var gördüğüm kadarıyla. Kimi yayınlar yapmış. Ama hani o imrenilen Goethe Enstitüsü, Konfüçyus Enstitüsü, British Council'vari, böyle bir şey zaten yok ama gelinen noktada daha dar bir bakış açısı olduğunu görüyoruz.

Şimdi, bu gelinen dünyada, arkadaşlar, Türkiye aslında kendini Doğu'da iyi tanıtarak ve Doğu'yu arkasına alarak Batı'da çok güçlü olabilir; Batı'ya Doğu'nun değerleriyle birlikte giderek kendini çok daha anlatabilir. Yani, şunu demek istiyorum: Bu vakıflarda... Hepimiz dünyayı dolaşıyoruz değişik nedenlerle. Örneğin Orta Asya ülkelerinde -ki vakfın ve enstitünün çalışma alanlarından biri gördüğüm kadarıyla- bu vakıf gerçekten kültür ve sanat içerikli, Türkiye'yi tanıtma amaçlı bir vakıf olsa... Örneğin şu anda Türkçe sözlük kabaca 100 bin kelimelik bir hazinemiz var. Orta Asya coğrafyasındaki Türkçeyi derleyerek 500 bin kelimelik bir sözlük üretmeliydi şimdiye. Hiç onunla ilgili bir şeyinin olduğunu görmedim çalışmalarında.

Ben iki örnek vermek istiyorum: Biz anahtara "anahtar" diyoruz ama Azeriler "açar" diyor; bizim "ayna" dediğimize Kazaklar "gözge" diyor, belki "gözge" daha Türkçe; bizim "tavşan" dediğimize Özbekler "kavuşkon" diyor, belki "kavuşkon" daha Türkçe. Bütün bunları derlesek belki Türkçe en az 5 kat daha zengin olabilecek bence, sadece bir örnek olarak söylüyorum. Mesela böyle bir değişiklik geldiğinde "Acaba, ne bileyim, bu tür hedefler de var mı?" diye de her şeye rağmen baktım ama hiçbiri yok arkadaşlar. Sadece "Daha dar bir kadro içinde, tümüyle bizim yönetebileceğimiz bir yapı olsun." istenmiş. Buna "Yunus Emre'nin kemiklerini sızlatmak" denir, Yunus Emre buna karşı çıkar. O, uzlaşmacı; o, herkese "Gelin, tanış olalım." diyen, "İşi kolay kılalım." diyen, "Bir insanı incittiysen bu kıldığın namaz değil." diyen Yunus Emre'nin adını vermeyin bari. Örneğin bu enstitüye "Recep Tayyip Erdoğan enstitüsü" deyin, biz de bilelim; "Yönetim de şu kişilerden oluşacak." deyin, biz de bilelim; "Bu enstitü Erdoğan'ı yurt dışında tanıtacak, Erdoğan'dan önce Türkiye'nin olmadığını, Türkiye'nin sadece Erdoğan'dan ibaret olduğunu anlatacak." deyin, biz de bilelim ve "Buranın yönetiminde Erdoğan'ın belirlediği kişiler olacak, Erdoğan'ın belirlemediği kişiler de... Daha önce Erdoğan'ın belirlediği kişilerden olacak." deyin, daha samimi olun ama adını "Yunus Emre" koyup Türkiye'nin... Gerçi hem kültürüyle, geçmişiyle hem olası gelecekteki vizyonuyla hiç ilgisi olmayan böyle bir yapı kurmak hiç kurmamaktan daha kötü, kesinlikle daha kötü.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Biz iktidar olalım, siz yönetin o zaman.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Nasıl?

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Böyle bir şey yok yani.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Hayır, "Biz yönetelim." demiyorum.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Cumhurbaşkanı bakanları atıyor diye Recep Tayyip Erdoğan Hükûmeti midir, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti midir?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Şimdi, bu enstitü ama.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Bu enstitü.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Kültür bu, kültür.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Bu enstitü. Kafanız başka bir şeye çalışmadığı için sadece bu...

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Kültür atamayla olur mu, sanat atamayla olur mu arkadaşlar?

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Bu enstitü, enstitü.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sanat atamayla olur mu?

BAŞKAN - Peki arkadaşlar.

Devam edin Sayın Balbay, buyurun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Tabii, yani, hani, bu...

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Bırakın ya Allah'ınızı severseniz, tek mantıkla bakarsanız böyle olur.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - İşte kendinizi tarif ediyorsunuz "tek mantık"la. Siz tek mantıkla bakıyorsunuz.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) -Ters mantıkla bakıyorsunuz, ters mantıkla.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hadi bizimki ters; siz de tek mantıkla bakıyorsunuz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Şimdi, burada "Yunus Emre Enstitüsü" deyip "Daha önce bizim kurduğumuz enstitüyü yine biz daha da dar bir yönetimde yöneteceğiz." demeyi, hakikaten, lütfen vicdanınızda tartın ya, yani bırakın "Muhalefet partileri ne diyor?"u, kendiniz tartın.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Gerekçeyi samimi bulmuyorsunuz yani.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Samimi bulmuyoruz.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Gerekçede samimi hiçbir şey yok ki.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Ya, icraatı...

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Ortaya karışık birtakım maddeler, o kadar.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Hayır, icraat...

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Daha pratik icraat yapabilmek için...

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Hayır, şunu söyleyin, en azıdan ben Bakandan beklerim ki: "Arkadaşlar, bakın, biz önümüzdeki yıl şöyle bir merkez kuracağız. Bu, öyle bir merkez olacak ki şunu hedefliyoruz -bize değil yani en azından topluma anlatmak için- yani biz bu Yunus Emre Vakfıyla ilk iki yılda şunu, daha sonra bunu hedefleyeceğiz." Yani, en azından böyle bir şey konabilirdi, onlar bile yok. Yani, "Kolay yönetelim, kolay denetlensin, kolay üye atayalım." Yani, işin kolayını bulmuşsunuz. Ama Yunus Emre'nin dediği gibi, işin kolayı bu değil; işin kolayı, paylaşabilmek. Şu anda Türkiye eğer son yirmi yılı iyi değerlendirebilseydi, 1990 sonrasında -çoğunuz o dönemlere de tanık oldunuz diye düşünüyorum, Sayın Atalay büyük bölümüne tanık oldu diye düşünüyorum- Azerbaycan, Türkiye'den gelen ilk heyeti havaalanında 80 bin kişiyle karşılamıştı, 80 bin kişiyle karşılamıştı; bambaşka bir duygu vardı. Eğer o dönemi Türkiye iyi değerlendirseydi bence Batı'da da, Avrupa'da da güçlü olacaktık, o ülkelerde Türkiye çok daha başka bir yerde olacaktı ama bugün Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, devraldığı uluslararası kurumların hiçbirini geliştirmedi. Daha yeni Karadeniz Ekonomik İşbirliği Toplantısı yapıldı, baktım yapılanlara, on beş yıldır hiçbir adım atılmamış. Bir banka kurulmuş, banka zaten daha önceden planlanmıştı, 400 milyon nüfusa hitap eden bir örgütlenmeydi o. Karadeniz Ekonomik İşbirliği bir yani.

Yine bu enstitünün de hedefinde olabileceğini düşündüğüm siz bir şey devraldınız: Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi. Geldiniz, beş yıl yapmadınız. Sonra adına "Türk Soylu Devletler Zirvesi" dediniz, iki yıl yaptınız, iki yıl yapmadınız. Eskişehir'i merkez yaptınız -Sayın Avcı sanıyorum daha iyi bilecektir- Eskişehir'in merkez olduğu Avrasya Başkenti kutlamalarını yapamayınca ertesi yıla sarkıttınız, ertesi yıla sarkıttınız.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Nereden çıkarttınız? Hayır, yapmadık, hayır.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Yani, diyeceğim, Sayın Bakan...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Hayır, yanlış biliyorsunuz, yanlış biliyorsunuz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Peki, buyurun Sayın Bakan, ben...

BAŞKAN - Bir dakika... Sayın Bakanım, isterseniz kısa söz vereyim sadece bununla ilgili ama siz zaten söylenenlere geniş herhâlde cevap vereceksiniz, açıklama.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Sadece bununla ilgili.

BAŞKAN - Ama bu noktasal konuyla ilgili buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Ayrıca cevap vereceğim onların hepsine ama burada olgusal yanlış bir bilgi var, onun için müdahale ediyorum. Kusura bakmayın.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Estağfurullah Sayın Bakanım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Gaye Hanım gayet iyi bilir, 2013'te Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edildi Eskişehir, bunun için bir yasa çıkardık, aynı Avrupa 2010 İstanbul'un Avrupa Kültür Merkezi gibi Eskişehir'i Türk Dünyası Kültür Başkenti yapmak için. Bunun için bir ajans kuruldu yasayla. 2013 yılında bütün bu etkinlikler yapıldı, kutlamalar yapıldı; 2013 yılı sonunda da zaten bir sonraki kültür başkentine devredildi. Ama bu arada bizim bu kapsamda, bu kültür yılı kapsamında başlattığımız birtakım restorasyon, renovasyon çalışmaları vardı Eskişehir'deki, birtakım tarihî eserlerin, türbelerin, binaların yapımıyla ilgili ayrıca bir bilim kültür sanat merkezi inşaatımız vardı vesaire. Yani, başlamış olan somut işler vardı ve bunların bir kısmı bitmemişti. Bunun üzerine kültür başkentliği yılımız bitti, onun kutlaması yapıldı. Hatta "Türk Vizyon" adı altında 300 milyon insana ulaşan bir televizyon yayınıyla bu gerçekleştirildi, Eskişehir'den yapılan bir televizyon yayınıyla ama bitmeyen işlerimiz için Meclise getirdiğimiz bir şeyle bu ajansın altı ay daha çalışma süresini uzatmayı istedik. Genel Kurulda bu kabul edildi, ajans altı ay daha çalıştı. Yine bitmeyen bazı işler için de -Bilim, Kültür Merkezi bunlardan biridir- Türk Dünyası Vakfını kurduk artık yasal olarak ajansı uzatamadığımız için vakıf kurduk. Bu vakıf üzerinden bunlar tamamlandı. Mesela Sazova'daki o Bilim Kültür Sanat Merkezi tamamlandı ve onu da bitirdik, Anadolu Üniversitesine verdik. Yani, 2013'te planlanmış olanlar fazlasıyla yapılmış oldu.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Bakanım, tabii, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Peki, Sayın Bakanım, teşekkür ederiz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Orada verdiğim örnek -siz de zaten fiilen söylediniz- 2013 yılında yapamayınca 2013 Kültür Başkentini 2014'e de sarkıttınız derken onu...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Hayır, hayır, Kültür Başkentliği sarkmadı.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - O unvanla birlikte bunun pek çok açıklamasını ben de okudum. O ajansın kimi açıklamaları... Daha sonraki toplantıda ben de getirebilirim ama orada ben de hakikaten biraz da Aziz Nesinvari bir tablo demiştim, 2013 yılı içinde olmayınca 2014'te kutlamaya devam edelim gibi bir hava oluştu Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - 2013 yılında başladı ve kültür başkentliği bitti.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Yani, sarktığını siz de söylediniz 2014'ün ilk yarısını. Kimi etkinlikleri de sayabilirim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Kültür başkenti her yıl bir başka ülkeye veriliyor.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Anladım da Sayın Bakanım, kutlamaya ne zaman başladınız?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - 2013'ün başında.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Hayır, ilk önemli kutlamalar yaz aylarında...

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - 2013...

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Konuyu bununla sadeleştirmek istemiyorum, bununla daraltmak istemiyorum ama bunu yaparken bile... Hani belki en kolay yapabileceğimiz zirvelerden biri buydu. Siz de genel şeyi biliyorsunuz. Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi hakikaten bir kültürel beraberlik olabilirdi, Türkiye'nin ufkunu açabilirdi, onu bile on beş yıllık iktidarınızda dört ya da beş kez yaptınız.

Şimdi, bir enstitü kuruyorsunuz, on yıl sonra "Bunu biraz daha dar yapacağız." diyorsunuz ve Türkiye'nin bu zenginliğini taşıyacak hiçbir şey yok içinde. Yani, Enstitü Müdürü "Bugüne kadar şunu yaptık." desin, yani "Tüm Türkiye'yi kucaklayacak, karşılayacak şunu yaptık." desin, onlara da bakalım. Tabii ki durmuş bir saat bile, şu saat dursa günde iki defa doğruyu gösterecek.

İSMET UÇMA (İstanbul) - CHP gibi yani!

BAŞKAN - Evet, arkadaşlar...

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Arkadaşlar, ne yaptılar?

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Balbay, tabii, değerli Komisyon üyelerimiz konuşmalarını yaparlar, soruları olur, sorularını sorarlar, şunu da şey yapmak lazım: Bu tasarının daha ilk defa buraya geliyor olması değil, ilk defa görüşmüyoruz, tasarı ilk görüşüldüğünde tabii ki onun vizyonu, kuruluş amaçları vesaire, o dediğiniz şeyler konuşuldu. Buradaki sınırlı bir madde değişimi ama Komisyon üyelerimiz haklı olarak "Ya, bu, kurulduğu günden bugüne kadar hangi performansı gösterdi?" gibi bir şey içindeler, onu zaten Sayın Bakanımız veya görevlendirdiği yanında Müsteşarı var, Yunus Emre Vakfı Başkanı var, arkadaşlarımız gerekirse sonunda bilgi vereceklerdir. Biz o şekilde varsa sorularımızı da soralım.

Çok teşekkür ediyorum, tamamlarsanız da sevineceğim.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Tamamlıyorum.

Bir defa, Yunus Emre Vakfı, şimdi bize yaptıklarını anlatmak zorunda kaldıysa anlatmasın. Şimdiye kadar bizim "hayır" diyemeyeceğimiz somut bir şey görmek durumundaydık. Bu kadar zengin bir tarihimizin, bu kadar zengin bir kültürümüzün üzerine kurulmuş böyle bir vakıf, gerçekten amacı çok güzel ama görüyoruz ki on yılda sadece belli bir kadrolaşma olmuş, şimdi de "Biraz daha dar yapacağız." demişler. Bu, hakikaten kabul edilebilir gibi bir şey değil. Gelin, bunu çekin. Örneğin burada, bu vakfın temsilcisi olarak rahmetli Halil İnalcıkvari birisini görüp, ya bizim de "Hocam" deyip, "Evet, haklısınız." deyip yani saygıda kusur etmeyip "Şu yönü var mı?" diyeceğimiz bir şey olmalıydı. Yani, olmamış arkadaşlar, olmamış. Gelin, bunun içine Türkiye'nin, herkesin genel kabulü olabilecek bir iki bilim insanı koyun, Yunus Emre üzerine araştırmalar yapmış birini koyun. Hatta, Yunus Emre ve Mevlâna'yla ilgili yapılan araştırmaların yüzde 80'i -oran değişebilir ama benim okuduğum yüzde 80'i- yabancılar tarafından yapılmış. Bu da bizim ayıbımız demeyelim, uluslararasıdır diyelim, yani zenginliği diyelim, hatta iki de yabancı koyalım Yunus Emre üzerine, Mevlâna üzerine araştırma yapmış kişilerden ve o zaman da uluslararası alana gidildiğinde, Sayın Baydar'ın dediği gibi, biz ayrıca savunmak zorunda değil, "Evet, bu bizim derin kültürümüzün bugüne yansımış bir parçası." diyebilelim. Yani, o yüzden çok dar, siyasi, Kültür Bakanlığına bağlı bir alt birimin içine yapılacak yeni bir yönetim şekli diye değerlendiriyorum Sayın Başkanım.