KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, sevgili arkadaşlar; bugün burada bölge idare mahkemelerinin, bölge adliye mahkemelerinin, istinaf mahkemelerinin birçoğunda uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermek ve işleyişleriyle ilgili bir yargı birliğini sağlamak konusunda düzenlemeleri içeren, bunun yanı sıra birçok yasada değişiklikler öngören torba yasa niteliğindeki yasayı görüşmek üzere toplanmış durumdayız.

Komisyonumuzun varlığının temel gerekçesi olan ülkemizde adaleti sağlama, adaletin varlığını ve işleyişini tesis etme gibi bir ödevle yükümlü Komisyonumuz bu meyanda çalışmalarına devam etmekte ve her birimiz yapılan bu çalışmaların ülkemizde hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü ve bunları da içinde barındırmak üzere insanlığın başından beri var olan bir arayışı, bir ihtiyacı, adalet ihtiyacını karşılamaya dönük çalışmalar yaptığımızı düşünüyoruz, çalışmaları böyle anlamlı görmek ve değerlendirmek istiyoruz.

Maalesef, biz burada bu gerekçelerle çalışmalar yaparken Komisyonumuzun varlığını tartışılır hâle getiren, ülkemizdeki adalet ihtiyacı varlığını en üst seviyede ortaya koymuş durumda. Ve bu ülkenin ana muhalefet partisinin Genel Başkanı bir tek kavramın peşinde, bir tek kelimeyi pankartlaştırarak onu eline almış, ülkenin başkentinden, devletimizin başkentinden İstanbul'a doğru bir yürüyüş yapıyor, bir yürüyüş gerçekleştiriyor. Adı: "Adalet Yürüyüşü" Aslında bakarsanız böyle bir isimlendirmenin, böyle bir ihtiyacın ortaya çıkması, başta Komisyonumuz ve adaleti sağlamakla yükümlü diğer tüm kurumların ve kuruluşların varlığını sorgulayan, çalışmalarını sorgulayan ve dolayısıyla çalışmalarımızın bu anlamda eksikliğini tespit eden bir durumdur.

Evet, Genel Başkanımız bugün beşinci gününde Adalet Yürüyüşü'nde. Yağmura rağmen, güneşe rağmen, zor hava koşullarına ve yürüyüş koşullarına rağmen kararlılıkla bu yürüyüşünü sürdürmekte. Bu yürüyüşe toplumun birçok kesiminden, sivil toplum örgütlerinden, siyasi partilerden, toplumun kanaat önderlerinden destekler gelmekte. Onlar da aynı tespitle ülkede bir adalet ihtiyacının olduğunu bu eylemle birlikte ortaya koymakta.

Böylesine, alabildiğine ihtiyaca uygun, sivil, demokratik ve bir o kadar da masumane ve bir o kadar da bütün yurttaşlarımızı kucaklayacak bir çalışma içerisinde, bir eylem içerisindeyken Genel Başkanımız, maalesef buna farklı anlamlar yüklemek isteyen beyanatlar, değerlendirmeler, hatta bildirilerle, maalesef başta bu ülkede adaleti sağlamakla yükümlü Adalet Bakanlığımızın resmî sitesinde ve ülkedeki bütün kurumların bir iş birliği anlayışı içerisinde uyumlu çalışmasını teminle yükümlü Cumhurbaşkanının beyanlarıyla da çarpıtılmakta. Bu durum hepimiz için üzüntü sebebi. Böyle bir sıkıntının, böyle bir zorluğun, böylesine büyük bir eksikliğin varlığı bizleri üzmekle beraber bu konuda ortaya konulan duyarlılığın da tam tersine çarpıtılma, yaftalanma, suçlanma, hatta suç olarak görülme değerlendirmesi de bir o kadar önemli.

Sevgili milletvekilleri, bizler ülkenin temel ihtiyaçlarının ve temel sorunlarının giderilmesi konusunda her şeyden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz "adalet" kavramının peşinde yürürken, attığımız her adımda adım adım adaleti ararken Sayın Cumhurbaşkanının bu sivil eylemi ve demokratik eylemi "Yollar yürümekle aşınmaz." sözleriyle karşılaması ve bunu tarihsel anlamından koparıp farklı bir anlamla ortaya koyması... Bunun yanı sıra bizim dikkat çekmek istediğimiz, özellikle, herhangi bir hukuki gerekçesi olmaksızın -bunu en iyi değerlendirecek kurul burası- herhangi bir maddi kanıtı olmaksızın ve hukuken bu şekilde değerlendirilmesi mümkün olmaksızın İstanbul Milletvekilimiz Sayın Enis Berberoğlu'nun daha önce basında yer almış, resmî tutanaklara konu olmuş, üzerinden soruşturmalar yürütülmüş, alenilik kazanmış ve hatta toplumun tamamı tarafından bilinen bir hususla ilgili "sır" değerlendirmesi yapılarak hakkında verilen önce müebbet, sonrasında indirimlerin uygulanmasıyla beraber yirmi beş yıllık mahkûmiyet kararı ve buna bağlı olarak verilen tutuklama kararı üzerinden yaşanan mağduriyete dikkat çekmek isterken ve bunun yanı sıra OHAL süreci bahane edilerek kanunsuz ve hukuksuz kanun hükmünde kararnamelerle insanların birçok özgürlükleri başta çalışma, bedensel bütünlüğünü ve yaşam hakkını sürdürme hakkını ellerinden alan uygulamalara ilişkin, yurttaşlarımız hak arama, bu mağduriyetleri bir muhatap bulup götürme gayreti içerisinde günlerce oturma eylemi yapıp onun sonrasında her gün gözaltılarla karşılaştıkları günlerden geçtik. Bununla da yetinmeyerek insanlara başvurabilecekleri bir merci önlerine koymadan, kurulmuş olan komisyonları on ay çalıştırmadan insanları açlığa ve bu anlamda yaşam haklarını sürdürme konusunda sıkıntıya sevk eden bu uygulamalarla ilgili duyarlılık geliştirdiklerinde -bunun karşısındaki yaklaşım da şöyle gelişti- "Sizler aç kalabilirsiniz, hatta bu açlığınıza, bu hukuksuz şekilde aç bırakılmanıza, işsiz bırakılmanıza dikkat çekmek isteyebilirsiniz, hatta ölebilirsiniz ancak kendiniz bir açlık eylemiyle bu hususa dikkat çekemezsiniz. Ölecekseniz kendi iradenizle değil, bizim uygulamamız sonunda ölebilirsiniz." anlayışıyla bu hak arayışındaki öğretim görevlileri tutuklandılar ve bu şekilde, yargısız şekilde, hükümsüz şekilde hücrelere mahkûm edildiler.

Bunlar sadece öne çıkardığım bir iki örnek. Bunun yanı sıra dokunulmazlıklar sürecinin sonrasında haklarında soruşturma yürütülen milletvekilleri, henüz haklarında bir mahkûmiyet kararı yokken, temel görevleri ve sorumlulukları olan Parlamento faaliyetlerine katılma konusundaki sorumluluklarından koparılarak peşinen tutuklandılar ve onlar bu temel işlevlerini, arkasında halk iradesi olan işlevlerini yerine getirmek ödev, sorumluluk ve haklarından mahrum bırakıldılar. Neresine dokunsak dökülen, adaletin bir çürümüşlük içerisinde olduğu bu dönemde elbette ki bu tartışmaları yapacağız, elbette ki bu gerçekliğe rağmen Parlamentoyu ve komisyonları bu anlamda anlamsızlaştıran uygulamalara rağmen anlamlı kılmaya devam edeceğiz. Evet, bir yandan bu yürüyüşün içerisinde bir irade gerçekleştireceğiz, bir yandan buradaki sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.

Bakanlığımızın sitesinde yer alan o talihsiz bildiri içerisindeki her sözün kendisi bizatihi ülkede adaletin olmadığını ve adalet ihtiyacımızın had safhaya çıktığını, bu konuda yapılan uygulamaların da meşrulaştırılmaya çalışıldığını gösteriyor. Ama ben şunu özellikle söylemek isterim: Evet, bir darbe süreci yaşadık. Onu tamamlayan, onunla aynı menzilde yürüyen bir başka sivil darbeyle de Türkiye tanıştı ve buluştu. Onun neticesinde, bahsettiğim gibi kararnamelerle, sadece bir bankaya mevduat yatırmış olmak, oradan bir ödeme yapmış olmak, bir yurtta kalmış olmak, bir dershaneye gitmiş olmak, bu insanların, bu yurttaşların bir örgütle, bir çeteyle ilişkilendirilmesi konusunda delil sayıldı. Eğer bu yapılıyor da yıllarca bu çetenin, bu yapının avukatlığına soyunanlar, onları meşrulaştırmak için kavgaya tutuşanlar, muhalefetin ortaya koyduğu eleştirileri ve değerlendirmeleri bir suçlama gerekçesi yapanlar, Meclis kürsülerini onların avukatları gibi kullananlar ve el pençe divan ziyaretçileriyle önünde eğilenler hâlâ milletvekilliği, hâlâ bakanlık, hâlâ Cumhurbaşkanlığı görevlerini yürütüyorlarsa bu olayın bu gerçekliği, kendisi, bizatihi adaletin olmadığının en güçlü kanıtıdır. Bununla da yetinmeyerek böylesine bir sorumluk noktasında bulunan insanların diğer insanların hak taleplerini ve hak arayışlarını birtakım suçlayıcı kavramlarla yaftalamaya çalışmaları da kavram bulmakta zorluk çektiğimiz, tarif etmekte zorluk çektiğimiz bir başka durumdur.

Bir yandan ülkede yasama, yürütme ve yargı erklerinin varlığını ve bunların uyumlu çalışmasının ihtiyacını tarif eden Cumhurbaşkanının, diğer yandan bunların "dayanışma" kavramı etrafında bir araya gelmesini ve uyumlu çalışmasını söylerken asıl içeriğin yargının da yasamanın da yürütmeye dâhil olması gerektiği şeklindeki tespitini cümle içerisinde okuyoruz. Oysaki bizim bildiğimiz adalet ve yargı bağımsızlığı bu işleyiş içinde ortaya çıkmaz, onun tam aksine yürütmenin gittikçe hukuksuzlaşan ve hukuki zeminden kopan uygulamaları karşısında...

BAŞKAN - Gündeme gelelim Necati.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Gündemiz bu olsa gerektir.

BAŞKAN - Yok, değildir.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bugün Türkiye'nin gündemi Adalet Yürüyüşü'dür, Türkiye'nin gündemi adalet ihtiyacıdır; bu ihtiyacı burada konuşmazsak, gidermezsek başka hiçbir yerde konuşamayız. Bu daveti bizatihi Cumhurbaşkanının kendisi yaptı "Gelin, Parlamentoda konuşun." dedi. Biz Parlamentoda konuşuyoruz, bu davet Sayın Cumhurbaşkanının davetidir, Cumhurbaşkanımızın davetidir; o davete uygun davranıyoruz.

BAŞKAN - Diyalektik değil.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yürüyüşü bırakın, Parlamentoda konuşun.

BAŞKAN - Bir dakika Yılmaz.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bizim amacımız, bizim azmimiz, bizim gücümüz hem sokakta hem sahada hem Parlamentoda bu çalışmanın tamamını yürütmeye yeter; biz de bunun örneklerini sergiliyoruz.

BAŞKAN - Bu, ifadeyle değil zaten.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bir yandan Komisyondayız bir yandan Genel Kuruldayız bir yandan da ülkenin bir ucundan diğer ucuna bir adalet arayışının içerisindeyiz, adım adım bu arayışı diliyoruz. Aslına bakarsan bu çalışmaların tamamı tahrip edilmek istenen kurumsal yapıların ve değerlerin tamamını sahiplenme anlayışıyla ortaya çıkıyor. Parlamentomuzu, Parlamento çalışmalarını ve Komisyonumuzu anlamlı hâle getirmek istiyoruz. Oysaki bunların her ikisinin de hedef alındığını ve içinin boşaltılmak istendiğini gayet iyi biliyoruz. Ama bunun yanı sıra, bu çalışmalarımızı, elimizden alınmış demokratik imkânlarla kamuoyuna anlatmak konusunda yaşadığımız zorluklar nedeniyle bizzat sahada yurttaşlarımıza anlatıyoruz ve bu duyarlılığımızı yoldan geçen kamyon şoförlerine, yola çıkıp bizi selamlayan köylülere ve kasabaya girdiğimizde bizi bekleyen yurttaşlarımıza, gelip bize eşlik eden sivil toplum örgütlerine tek tek anlatıp paylaşıyoruz; böyle bir çalışmanın içerisindeyiz. Zira bizim bu çabamızı ve çalışmalarımızı anlatacağımız başka bir mecra maalesef yok. Biliyoruz ki bu çalışmaları halkla buluşturmak üzere var olan, varlık gerekçesi bu olan medyanın içine düştüğü durum, teslim alındığı hâl, tüm kamuoyunun değilse bile, bizlerin bilgisinde. Bu anlayışla da bu çalışmaları, bu gibi konuları da sürekli olarak kamuoyuna anlatmak, tarihe not düşmek istiyoruz.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın üyeler; tasarıda ortaya çıkan anlayış net bir şekilde kendini gösteriyor. Bütün kurumsal yapılarda tekliğe, tek kişinin iradesine, takdire, giderek keyfîliğe uzanan uygulamalara olanak tanıyan bir düzenleme, yıllardır olageldiği gibi, yine bu örnekte de karşımızda. Aslına bakarsanız bu düzenlemeyi kendi çoğunluğunuzla yaptınız ama bununla da yetinmediniz, diğer tüm aldığınız yetkilerle yetinmediğiniz gibi ve burada da kuralları gittikçe gevşeten, objektif kriterleri ortadan kaldıran, keyfiliğe olanak tanıyan bir yaklaşım içerisindesiniz, diğer tüm yasalarda olduğu gibi. Bu anlamda kurumların yetkilerini tekil noktada bulunan temsilcilere veren ve kurumsal işleyişi ortadan kaldırıp bir tek kişinin takdirini öne çıkaran bir yaklaşım bu paket içerisinde var olan yasalarda hâkim hâlde. Biz tekliğe değil, çoğulculuğa, katılımcılığa, ortak iradeye, ortak akla inanıyoruz. Kurumsal işleyişin bu şekilde gerçekleşmesini istiyoruz, çabamız bu yönde. Dolayısıyla bu temel yaklaşım farklılığı üzerinden getirdiğiniz yasa tasarısının içeriğindeki bu meyandaki düzenlemeleri kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Buna ilişkin diğer değerlendirmelerimizi maddeler bazında tek tek yapacağız ancak şunu söylemeyi ve tekrar etmeyi bir kez daha önemli görüyorum: Türkiye, bir adalet arayışında, bu sesi Türkiye kamuoyu duydu, dünya kamuoyu duydu, lütfen Komisyonumuz da duysun. Sadece gündemiyle sınırlı kalmayıp ülkemizde yaşanan hukuk ihlallerine karşı, adaletin çürütülmesine karşı veya büyük adalet ihtiyacına ilişkin duyarlılığını ortaya koysun.

Sayın Bakanımızdan da bu kurumsal yapının, bu ihtiyacın örgütlenmesinin tepesinde bulunan bir siyasi kişilik olarak, söylediğim gibi, kamuoyuna yansıyan ve Bakanlık sitesinde yer alan bildiri benzeri bildirilerden sakınmasını ve o içerikten ve o anlayıştan kurtulmasını diliyor ve bekliyoruz; Komisyonumuzun hakkıdır, bu Komisyonun üyesi olarak bunu söylüyorum. Var olan hukuk ihlallerini meşrulaştıran, onlara hukuksal çerçeve gayreti içerisinde büyük zahmetler çeken Sayın Bakanın bu zahmetten kurtulup bu ihtiyacı gidermesini diliyor ve bekliyorum.

Komisyonumuza saygılar sunuyorum.