| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Bölge Adliye ve Bölge İdari Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/839) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 19 .06.2017 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri; önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. İstinaf mahkemelerinin uygulaması 20 Temmuz 2016'da başladı ve o günden bugüne Bakanlık olarak uygulamaları çok yakından takip ettik. Mahkemeler ilk defa faaliyete geçti, hâkimler, başkanlar ilk defa kanunları uygulamaya başladı. Usul kurallarının, yazıldığı gibi, uygulamada sonuçlar doğurup doğurmadığına dair değerlendirmelerin hepsi ilk defa yapıldı. Böyle olunca, uygulama sırasında ortaya çıkan aksaklıkları daha yakından görebilme imkânı doğdu. Bakanlıkta biz bir heyet oluşturduk. Bu heyet hem istinaf mahkemelerimizle görüşmeler yaptı hem de ilk derecede görev yapan hâkim ve savcıların görüşlerini biz aldık, onlar ne düşünüyor bu uygulamadan diye. Ayrıca, bizzat benim katıldığım, istinaflarla ilgili bütün başkan ve üyelerimizin katıldığı, yaşanan sorunları değerlendirdiğimiz değişik toplantılar yaptık ve bütün bu toplantılardan sonra istinafın verimli işlemesi ve beklenen faydayı daha güzel şekilde ortaya koyması için bazı yasal değişiklikler gerektiği ortaya çıktı. Esasında bu tasarıda yer alan tekliflerin tamamı istinaf başkan ve üyelerimizin bizlere ulaştırdığı tekliflerdir. Önemli bir kısmını da biz kabul etmedik yani başka teklifler de var. Örneğin, demin Sayın Adan konuşurken hukuki denetim üzerinde durdu. Şimdi bazıları bunu da söylüyor ama biz istinafın mantığı gereği bunu kabul etmedik çünkü istinaf Yargıtay gibi yüksek bir mahkeme değil, Danıştay gibi de yüksek bir mahkeme değil. Esasında yeni olduğu için istinafta görev yapan arkadaşlar da onu bana soruyorlar "İstinafın yeri nedir?" diye. Benim cevabım hep şu oldu her yerde, burada da ifade etmek isterim: İstinaf etkin bir mahkemedir. Bana göre Yargıtaydan ve Danıştaydan daha etkin bir mahkemedir çünkü istinaf mahkemeleri, önlerine gelen kararları incelerken kararın esasını ele alıp, her yönüyle değerlendirme yapıp âdeta ilk derece mahkemesi gibi yeniden karar verme hak ve yetkisine sahip. Şu anda Danıştayın da Yargıtayın da böyle bir yetkisi yok. Baktığınız zaman, istinaf bu yönüyle son derece güçlü, son derece etkin yargılama yapan bir mahkeme durumunda. Zaman içerisinde istinafın bu gücü daha iyi anlaşılacaktır. Bunun nedeni de istinafta önemli sayıda davanın kesinleşmesi nedeniyle adaletin hızlı ve doğru bir şekilde yerini bulmasını sağlamak içindir. Çünkü ilk derece mahkemesi yargılama yapıyor, bir karar veriyor, istinaf onların dışında ayrı bir gözle olaya bakıyor, kendi de bir yargılama yapıp daha sonra işin esasına girme ihtiyacı duyduğu zaman girerek doğrudan karar verme, vaka inceleme, tanık dinleme, gerekirse bilirkişiye başvurma gibi bütün usul imkânlarını kullanarak bir karar tesis edebiliyor. Bu, istinafı güçlü kılan bir yöndür. İstinaf bu yönüyle, yargımız içerisinde, bana göre, en etkin ve en güçlü mahkeme pozisyonundadır. Yargıtay ve Danıştay ise onama ve bozma yapıyor, bundan sonra sadece hukuki denetim yapacak, zorunlu olarak bugüne kadar yaptığı bazı denetimlerini de yapmayacaktır çünkü gerçek anlamda içtihat mahkemesi vasfını onlara, istinafın uygulamaya girmesi kazandırmış olacaktır. Eğer biz istinafa hukuki denetim yetkisi verirsek istinafları istinaf olmaktan çıkarırız, sadece hukuki denetim verirsek, istinaf, Yargıtay gibi, Danıştay gibi bir üst mahkeme pozisyonuna gelir. O nedenle, biz hukuki denetim konusunu burada farklı değerlendiriyoruz. Bütün dünyadaki istinaf örneklerinde de istinaf vaka denetimi yapar yani istinafın mantığı bu. O nedenle, bazı hâkimlerimiz, savcılarımız farklı görüşler serdettiler ama biz istinafın mantığına uymadığı için, buna, karşı, o tür önerileri daha doğrusu, bu tasarıya eklemedik.
Tabii, temyiz sürelerine ilişkin -çok haklı Sayın Adan- orada bir eksiklik var. Arkadaşlarımız şimdi bir önergeyle, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra bunun temyiz süreleri için uygulanacağını, öncekilerle ilgili bir aylık sürenin geçerli olacağını koruyan bir önerge vereceğiz.
Burada daireler arasındaki iş bölümü konusu da çok tartışıldı. Şimdi, Sayın Başkan, ilk derece mahkemelerinde, gerek ceza mahkemeleri gerek hukuk mahkemeleri gerek idare mahkemeleriyle ilgili iş bölümünü şu anda HSK yapıyor. Hem CMK hem HMK hem de İYUK HSK'ya sunuyor. HSK bir ilke kararı alıyor, genel bir değerlendirme yapıyor. İşte, "Cinayetlere 2. ceza daireleri bakar." Olaya göre değil yani o ayırıyor. İşte 2. ceza daireleri, 3. ağır ceza mahkemeleri, neyse, onlara göre şunlar şunlar bakıyor. Hangi ağır cezada, hangi dosya var, kim var, kim yok; bunu HSK'nın bilme imkânı yok. Genel düzenleyici bir karar alıyor ve bu karar çerçevesinde yürüyor. Bunun amacı da bu davaları gören mahkemelerde bir ihtisaslaşmayı sağlamak ve konuya vukufiyeti, kararlarda isabeti artırmak için gerekiyor. Şu anda daireler arasında iş bölümü yapılan istinaf mahkemelerinde Yargıtay gibi bir planlama yapılmış, başkanlar burada bir karar veriyor ama çok sayıda daire var. Toplantı yapma imkânı, her zaman aynı sayıda üyeyi bir araya getirme imkânı yok. Örneğin, Ankara'da BİM'de 16 daire var. Toplantı yaptığınızda 16 daire başkanı bir araya gelecek, orada bir şey olacak. Bazı sıkıntılar oluyor, mesela şeyler için... Nedir? Demin söylüyoruz ya, üyelerin dağıtımıyla ilgili, daha doğrusu eksik üyenin tamamlanmasıyla ilgili. Şimdi, adalet komisyonu başkanları yapıyor eksik üyelerle ilgili, ilk derece mahkemelerinde. Şimdi, burada da başkana biz bu yetkiyi veriyoruz. Esasında işin hızlı yürümesi için... Yoksa hangi dairede hangi dava var; ona kim giriyor, buna kim bakıyor? Eğer böyle bir kötümser yaklaşımla biz hadiseye bakarsak o zaman doğru adımları atamayız. Mesela, İstanbul'da 23 ceza, 37 hukuk dairesi var. Bunları toplayacaksınız -her gün ihtiyaç oldu- hepsini bir araya getireceksiniz ve bu işi yapacaksınız. Burada olan, vatandaşa oluyor. Onun için, başkanlara bu yetkiyi vererek... Başkanlar, bir boşluk olduğunda, bir ihtiyaç olduğunda bunu tamamlayacaktır. Şimdi, üyelerimiz... Alt komisyonda, işte kıdem ve sıra konusunda ısrar olmuş. Bizce bir mahzuru yok, esasında ona da gerek yok ama o da ayrı bir sıkıntı doğuracaktır uygulamada. Diyelim, o kıdemde, o sıradaki kişide sorun oldu, öbüründe öbüründe... Yani elini serbest tutmak, sorunu daha hızlı çözmek için imkân vermek daha doğru. Ama "Bu, kötüye kullanır." şeklinde bir yaklaşım olduğu için, ön kabul olduğu için böyle oluyor. Ama esasında bunun doğru ve iyi niyetle kullanıldığını biz görüyoruz çünkü ilk derece mahkemelerinde bunun uygulamaları sadece bugün değil, uzun yıllardır yapılıyor. Burada da bir zaruretten kaynaklandığını ifade etmek isterim.
Tabii, istinaf mahkemelerinin daireleri arasındaki iş bölümü konusunu da Yargıtay ve Danıştayla kıyaslamamak gerekir. Türkiye'de 1 tane Yargıtay var, 1 tane Danıştay var; üyesi sayısı belli, daire sayısı belli. Ama şu anda Türkiye'de 7 tane istinaf var, hem adli hem idari istinaf.
Ayrıca, biz Adana ve Bursa istinafı da eylül ayında faaliyete geçirme kararı kaldık. 2018 yılında istinaf mahkemelerimizin bir kısmını, 2019 yılına kadar da bütün istinaf mahkemelerini Türkiye'nin her tarafında -15 tane istinaf mahkememiz var- faaliyete geçirmiş olacağız. Tabii, daire sayısı hepsinde aynı değil, birinde çok, birinde az. Bunlarla ilgili iş bölümü konusunda HSK'nın karar alması ve ilke kararı çerçevesinde bunun yapılması, uygulamada birliğin sağlanması bakımından son derece önemli. Diyelim ki bir istinafta 2. dairenin baktığı iş ile öbür istinafta 4. dairenin baktığı işler çakışıyor, öbüründe başka başka şeyler çakışıyor. Sayısal çokluk nedeniyle burada bu işin tek elden ve bu konuda uzman olan bir yerden yönetilmesi son derece önemli. O açıdan, bu bir zaruretten kaynaklanıyor, şu anda yaşanan sorunlar var. Bunu çözmek maksatlı alınmış bir karardır yoksa başka bir maksadı yoktur. Şu anda idare mahkemeleri arasındaki iş bölümü -birden fazla olan yerde- ceza mahkemeleri arasındaki iş bölümü -birden fazla mahkeme varsa- ve hukuk mahkemelerindeki iş bölümü kanunlarımız yetki verdiği için bizzat HSK tarafından zaten yapılmaktadır. Biz bunu şu ana kadar yaşanan sorunları da dikkate alarak istinafa da taşıyoruz. Yani burada herhangi bir art niyet yok, ortaya çıkan bir zaruret var.
Son olarak da Sayın Başkanım, ben esasında siyasal tartışmalara bu kanun nedeniyle girmek istemem ama bazı hususlar dile getirildiği için, iznin olursa onlara da kısaca değinmek istiyorum. Çünkü bizzat yaptığım açıklama üzerinden değerlendirmeler yapıldı.
Sayın Başkanım, ben Adalet Bakanıyım ama aynı zamanda Hâkimler ve Savcılar Kurulunun da Anayasa gereği Başkanıyım. Hâkimler ve savcılar kararlarıyla konuşurlar, onlara dönük, medyada, siyasiler tarafından, sivil toplum örgütleri tarafından, başkaları tarafından da bir yığın eleştiri yapılır. Hâkimler, savcılar bu eleştirilere kalkıp siyasiler gibi veya bir STK'nın başkanı gibi kendilerini savunmaları beklenemez. Böyle bir şey yaptığı zaman da tabii hâkim ve savcılar hakkında toplumda çok farklı değerlendirmeler yapılabilir. O zaman, onların hukukunu korumak, Adalet Bakanı ve HSK Başkanı olarak benim ana görevimdir.
Ben size bazı açıklamalar okuyacağım, Sayın Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklamalar. Hiç yorum getirmeyeceğim, sadece okuyacağım. Buna karşı eğer HSK Başkanı konuşmayacaksa "O zaman HSK'nın Başkanı niye Başkandır, orada niye oturuyor?" herkes der. Ben izninizle okuyorum, tamamen Sayın Kılıçdaroğlu'na ait sözler. Referandum sonuçlarına değinen Kılıçdaroğlu şu ifadeleri kullandı: "YSK'da görev yapan 10 hâkim yasalara uymamışlardır. Yasalara uymayanlara bizim hukukumuzda 'çete' denir. YSK'daki 10 kişi yargıç değil, YSK'nın çetesini oluşturmaktadır. Bütün uluslararası raporlara girdi, mühürsüz seçim olarak tarihe kaydedilmiştir. 'Bir tek adamdan talimat alırım, eğilirim, ben hâkim değil çeteyim, başımdaki kişi de çete reisidir diyor." Sonra devam ediyor: "Senin çeteliğini göstereceğim sana. Yargıç onurlu biridir, kimsenin önünde eğilmez. Gerdan kıran 'Kanun tanımıyorum.' diyen adama yargıç mı denir? Bir çete mensubunun üyeleri olarak tarihe geçecek onlar." Bir tanesi.
Şimdi, en son, Sayın Berberoğlu'nun tutuklanması üzerine Sayın Kılıçdaroğlu'nun yaptığı, olağanüstü toplantıdan sonra, açıklamadan bir cümle "Sarayın kapı kulluğunu yapan adama cumhuriyet savcısı denmez."
Yine, bu Sayın Berberoğlu'nun tutuklanmasıyla ilgili televizyonda yaptığı konuşmada -zannedersem CNN Türk televizyonu değil mi- yani orada yaptığı konuşmada Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki: "Gözünü dikip saraydan gelecek telkine göre karar verirse..." Yani hâkimler saraya gözünü dikmiş -savcılar- telkin bekliyor.
Bir başka yerinde "Ben hâkimin 'h' harfine bile güvenmiyorum, hâkim değil çünkü. Bunlara 'yargının köleleri' denir. Köle, amirin verdiği kuralları yerine getirir. Eğer bir kişi yargıç değil, köleliğe soyunursa o koltuğa oturamaz, o cübbeyi de giyemez. Böyle adalet mi olur? Buna ilk tepkiyi aslında normalde yargının vermesi lazım ama korku dağları bekliyor. Yargıç ne kadar ağır ceza verirse sarayın gözüne o kadar fazla gireceğini düşünüyor." diye konuştu.
Şimdi, bir başka şey, bu da gene bir başka konuşmasından...
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, bu ne?
(Oturum Başkanlığına Başkan Ahmet İyimaya geçti)
BAŞKAN - Bakanım, gündem...
NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, dinleyelim Sayın Bakanımızı.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, gündem bu ama bakın, ben hiç kendi sözlerimi şu ana kadar söylemedim, şimdi de kendi sözlerimi söyleyeceğim, hiçbir yorum getirmeden kurulun takdirine bırakacağım. Adalet Bakanı bütün bunlar olduğunda... Ben daha önce YSK'ya yaptığında da açıklama yaptım ama son yaptığım açıklamayı okuyacağım. Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediklerini okudum. Herkesin vicdanı var, vicdan terazisinin üzerine koyuyorum. Benim söylediklerimi de okuyacağım, takdiri size bırakıyorum, bir tane yorumum yok, yapmayacağım da.
"CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu hakkında verilen mahkûmiyet kararının ardından yapmış olduğu, yargıya ve yargı mensuplarına yönelik eleştiri sınırlarını aşan, tahkir, tezyif ve tahrik içeren açıklamaları endişe vericidir. Türkiye'nin ana muhalefet partisinin liderine bazı temel ilke ve gerçekleri, sayısız vesilelerle tekrarına rağmen bir kez daha hatırlatma zarureti ortaya çıkmıştır.
Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; kararlarını Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görevlerini bağımsız ve tarafsız yerine getiren hâkimler hem kendilerinin hem de davanın taraflarının siyasi, dinî, felsefi, ahlaki, kültürel ve ekonomik farklılıklarını bir kenara bırakarak karar verir. Davanın taraflarının ismi, sıfatı, unvanı, makamı, şöhreti ve mesleğini dikkate almaz, dış etkenlerin kararlarını etkilemesine asla izin vermezler. Yargılama süreci devam ederken bu süreci hukuka aykırı olarak etkileyecek biçimde açıklamalar yapmak, yargı mensuplarını hedef göstermek, tahkir ve tehdit etmek açıkça suçtur. Mahkemelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını temin eden bu kural ve kısıtlamalar herkes için olduğu gibi, hiç kuşkusuz, Sayın Kılıçdaroğlu için de geçerli ve bağlayıcıdır. Günlük çıkara veya rüzgârın estiği yöne ya da yargı kararının içeriğini beğenip beğenmemeye göre yargı mensuplarını yüceltmek veya yermek hukuk devleti ilkesini içselleştirememiş sorunlu bir muhalefet anlayışının ürünüdür."
Yani ben siyaset de yapıyorum, siyasetçiyim. Bu bazı kavramların da siyasetçi olmama yorulmasını Komisyon tarafından özellikle istiyorum.
"Demokratik bir hukuk devletinde yargı ve yargı kararları elbette eleştirilebilir ancak kararı eleştirmek yerine, kararı veren yargı mensuplarını hedef göstermek, tahkir, tezyif ve tehdit etmek ahlaki değildir, demokratik bir hak olan eleştiri hiç değildir; aksine, kanunun tanımladığı açık suçlardandır. Kendi kuralları içinde işleyen yargılama süreçlerine müdahale hevesi ne Türkiye'ye fayda getirir ne de ısrarla sürdürülen hazin muhalefete bir seviye kazandırır. İşini yapan ve ancak kararıyla konuşan yargı mensuplarını siyasi polemik ve tartışmaların odağına yerleştiren ve tahrik siyasetini besleyen zehirli dil kimseye fayda getirmez; aksine, yargıya güvene, yargı mensuplarına, hukuka ve adalete ve hepimize büyük zarar verir.
Mahkeme kararlarının halkı sokağa davet ederek denetlenebildiği bir hukuk devleti modeli henüz icat edilmemiştir. Yargısal karar ve tasarrufların denetimi için öngörülmüş kanun yolları herkesçe bilinmektedir. İlk derece mahkemelerince verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz, mahkûmiyet hükümlerine karşı da itiraz ve temyiz kanun yolları bulunmaktadır. Bu yollar sokaklarda değil, kitaplardadır, muhakeme usulünü belirleyen kanunlardadır. Hak ve adalet Ankara-İstanbul E5 kara yolunda veya sokaklarda ya da meydanların ateşli nutuklarında değil, hukukun kendi doğal mecrasındaki işleyişinde, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde aranır. Yargısal süreçlerin kanuni işleyişine müdahale anlamı taşıyacak tutum ve davranışlardan kaçınmak, taciz, iftira, tahkir, tezyif ve tehdit içeren ifadelerden sakınmak herkes için ortak bir ödevdir. Mahkeme kararının ardında siyasi rakiplerin komplosunu arama yerindeki beyhude gayretler ise politik bir hezeyan değilse siyaseten tükenmişliğin ifadesidir. Bağımsız ve tarafsız mahkemelerin yargı yetkisinin kullanılması kapsamında kalan işlem ve tasarruflarına herhangi bir makam veya mercinin müdahalede bulunması söz konusu değildir. Yargı kararlarıyla ilgili açıklamalarda bulunurken başta ana muhalefet partisi lideri olmak üzere sorumluluk makamında bulunan herkesin daha özenli ve temiz bir dil kullanmaları sorumluluklarının gereği olarak beklenir. Yollarda yürüyerek veya sokakları hareketlendirerek adalet terazisinin ayarını bozmak mümkün değildir.
15 Temmuz hain ve kanlı darbe teşebbüsüne hukuk kılıcıyla dur diyen Türk yargısı hiçbir suretle baskı altına alınamaz. Yargıya karşı toplumu tahrik etmeyi bir siyasi tarz hâline getiren Sayın Kılıçdaroğlu'nu yargıya ve yargı görevi yapanlara yönelik ahlaki ve hukuki olmayan, hiçbir insaf ve vicdan ölçüsüyle bağdaşmayan haksız ithamlarından dolayı şiddetle kınıyorum ve kendisini yargı mensuplarına karşı temiz ve milletimizin ahlakına uygun saygın bir dille konuşmaya davet ediyorum.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Bekir Bozdağ
Adalet Bakanı"
Benim sözlerimde söylediğim, siyaseten kullandığım bazı kavramlar var. Ben aynı zamanda bir partinin üyesiyim ve siyasetçiyim. Şimdi, Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözleri burada, benim açıklamam burada; takdiri kamuoyuna ve Komisyonun saygın üyelerine bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.