| Komisyon Adı | : | MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 04 .12.2014 |
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Muhterem Başkanım, eski Millî Savunma Bakanı Sayın Tayan "Bir Türkiye-NATO boru hattı sisteminin sivil kullanılması açısından NATO'yla görüşüldü mü?" dedi. Evet, bu konuyla ilgili NATO'yla görüşüldü. Diğer NATO ülkelerinde böyle bir uygulama var mı? Arkadaşlar incelediler, bana iletilen bilgiye göre, NATO ülkelerinde de sivile açılmış durum var. Taşıma fiyatında bir indirim düşünülmüyor şu an için, bunu söylemek isterim.
Sayın Tayan'ın söylediği bir başka husus, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde mevcut husus şu: Eskisinde diyordu ki "Genel Sekreterlik ve Kalemlerle" ilgili 6'ncı madde, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nda "Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun hâkim sınıfından seçeceği bir üye Genel Sekreterlik görevini yapar." Önümde şu anda Danıştay Kanunu var. Biz Danıştay Kanunu'yla uyumlu hâle getiriyoruz. "Danıştay Başkanının seçeceği bir üye Danıştay Genel Sekreterliği görevi yapar." Şimdi, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanının seçeceği bir üye, bir de "dört yıl da tecrübesi olsun" diye bir ibare koymuşuz. Dolayısıyla da bizim bunun dışında bir başka amacımız yok. Çünkü Askerî Yüksek İdare Mahkemesi de âdeta Danıştaya benzerlik gösterir askerî yargı düzeni içerisinde. Dolayısıyla, bunun dışında farklı bir algılamamız ve gayemiz yok.
Bir başka husus, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinden mağdur olanlar var ama bizim hukuk sistemimizde de muhakkak ki... Hukuk düzeni şu demek: Mahkemeler, hukukçular bilir, yüzde yüz doğruyu bulmaz, her yaptığı da doğru değildir, verdiği kararlar da doğru değildir, işte Menderes hakkında da verilmiştir, Deniz Gezmiş hakkında da verilmiştir veya normal kişiler... Bu her verilen doğru değil ama doğru veya yanlış, onun hükmüne göre artık hukuk düzeni kabullenmeyi gerektiriyor. Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gidildi, bir karar verildi. Yanlış olursa -bence çok iyi bir şey- Anayasa Mahkememiz var, pekâlâ bireysel hakkının ihlal edildiğini söyleyerek Anayasa Mahkemesine gidiyor. Anayasa Mahkemesi de son zamanlarda bu müesseseyi bayağı etkin olarak çalıştırıyor. Ola ki burada da kendi beklentilerini karşılamayan bir düzenleme yapılmışsa o zaman da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Yine hukuk düzenimize göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bizim tanıdığımız bir mahkeme, hatta bizim mahkemelerde bir şekilde hukuk, temel insan hakları normları çerçevesinde değerlendirmesinin yapılıp yapılmadığı hususunda son bir değerlendirme de orada yapılmakta. Dolayısıyla, hakları ihlal edilenler olabilir. Bu hakları ihlal edilenlere yine başvuru kapıları da mevcut kanunlarımız içerisinde gösterilmiştir derim.
Arz ederim.
Bir başka konu, Sayın Moroğlu'nun açıklaması. Gerçekten de resen emekliler konusunda, askerî okuldan darbe gerekçesiyle atılanlar konusunda, Türk Silahlı Kuvvetlerinde intihar edenler konusunda birçok mağduriyetler vardır. Ben de kesinlikle kabul ediyorum ki mağduriyetler var, ondan hiç şüphe yok ancak bulunduğum süre içerisinde "1971'de mağdur oldum." diyen var. 1963 döneminde, Talat Aydemir döneminde Silahlı Kuvvetlerde, Harp Okulunda tamamen hepsini tasfiye ettiler. Hâlâ "Ben mağdur oldum." diyen var. Dolayısıyla, mağdur oldular mı? Onda şüphe yok yani birisi bir şey oldu diye bütün öğrenciler sokağa atılmaz ki, ilişkileri kesilmez ki. Ama sonuçta bir işlem yapılmış, geçmiş. Bu mağduriyetlerin de sınırı yok. Biz şunu diyoruz, şunu yapabildik en azından: Yargı yoluyla ilişiği kesilenlere kendilerinin yargıya başvurabilmeleri açıktı, dolayısıyla, o konuyu bizim değerlendirmemizin veya mağduriyetlerin giderilmesinin dışında tuttuk. Eğer o yargıda da bir sonuç alamıyorsa, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, orada da sonuç alamıyorsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilir diyoruz. Dolayısıyla, bir şekilde biz yargı yolu kapalı işlemler için, 6191 sayılı Yasa'da yapılan değişiklerle getirdik. Ancak burada belki şöyle olabilir, daha önce yaptığımız gibi: Bir önerge var. Bu önergede 12 Mart 1971 tarihinde... Yani "Mağduriyetler çok." denildi ya Sayın Moroğlu, bu mağduriyetleri bir damla da olsa gidereceğimizi düşünüyorum. Bir önerge var, şimdi arkadaşlar önüme koydu. 12 Mart 1971 tarihinden bu kanunun yayımı tarihine kadar yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin de 100 Türk lirası ek ödemeden yararlandırılmasını amaçlayan bir önerge verecekler. Dolayısıyla "bir adım, bir damla" dedim ya, getirecekler. İnşallah, Türkiye zenginleştikçe, Türkiye demokratikleştikçe, ekonomisi daha uyumlu hâle geldikçe bunlar adım adım gerçekleşecektir. Şunu çok net söylüyorum: Hiç kimse kendi ailesinden bir bireyin intihar ettiğini kabul etmiyor, eğer ki tek başınaysa bir şey diyemem ama dışarıdan etkilerin olduğunu düşünüyor. Şimdi diyoruz ki "Bu haklı gerekçe de olur." Ben onları dinledim de, yürek burkan talepleri var. Ancak sıkıntılı da bir şey, hiç de kolay değil, toplumumuzun ortak sorunu, bizim değil. Şimdi, hiç değilse diyoruz ki "Olay olur olmaz ailenin bildiği bir avukat varsa lütfen olaya hemen katılsın, ücretini de Bakanlık olarak biz ödeyeceğiz. İlk soruşturmadan itibaren otopsisine girsin, o soruşturma sürecinde bilgisi olsun, dava açılacak durumdaysa... Zaten bir şey yoksa dava kapatacak ama ola ki savcı bir şey gördü, davaya götürdüyse, o aşamada bile yine bir avukat olsun." İşte bu da bir mağduriyetin giderilmesi, eskiden bu da yoktu. İnşallah, Türkiye kalkındıkça, geliştikçe bu mağduriyetlerin sayısı azalacaktır diyorum.
Arz ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sağ olun Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Benim açıklamalarıma da cevap verebilir misiniz Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Özür diliyorum.
Sayın Tanal'ın sadece... "İncirlik Üssüyle ilgili anlaşma yapıldı mı?" Benim bilgim doğrultusunda görüşmeler devam ediyor ama anlaşma yapılmadı. Dolayısıyla, anlaşma yapılmayan hususta...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Gazetelerde çıkan kullanma doğru mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bakın, gazetelerde çıkanı biz yalanlasak... Bazen şöyle diyorlar: "Efendim, yanlışsa tekzip edin." O kadar çok yanlış çıkıyor ki işimiz hep tekziple geçer. Erdal İnönü'nün çok güzel bir sözü vardı, hatırlayın, inanın çok güzel, diyor ki "Gazetelerde kendim hakkında çıkanlara inanmıyorum ama başkası hakkında çıkana inanıyorum." Zaten basının gücü de buradan gelmekte. Neden? Kendiniz hakkında bir şey çıktığında, siz biliyorsunuz ki bu olay yanlış, doğru değil ama başkası hakkında olayın içini bilmeden, muhtemelen doğru olabilir diye bakıyorsunuz ama bu doğru değil. İnanın, Silahlı Kuvvetler hakkında yapılmış yüzlerce haber var, herhâlde bir gün onu Meclis Genel Kurulunda veya otururken gösterdim, ve her birisi de, Genelkurmay Başkanlğıda "Efendim, şöyle bir haber..." Gazetede ne haber çıkarsa mutlaka araştırılır, Silahlı Kuvvetlerin öyle bir çalışma usulü, anlayışı var. "Efendim, böyle bir haber var ama doğru değil; böyle bir haber var, doğru değil." Dolayısıyla, basında her gün birisi söylüyor. Bazıları da yönlendirme amaçlı. Çok net olarak söylüyorum. Amerika Savunma Bakanıyla görüştüm, kendisi aradı telefonla, görüştüm. Ertesi gün Amerikan basınında çıktı "Üsler açılıyor." diye, hatta ismini vererek "İncirlik" diye. Böyle bir şey yok yani konuştuğumuz konular arasında o da yok. Daha sonra, Amerika Silahlı Kuvvetlerinin sözcüsü "İncirlik diye bir talebimiz yok.", sonradan Başkanlık Sarayının bir sözcüsü "Böyle bir şey olmadı." diye...Yani belli bir süreç arasında burayı baskı altına alma, yönlendirme doğrultusunda talepler oluyor. Dış basın bunu çalışıyor. Herkes, Türkiye'de olduğu gibi, özgür basın değildir; bu, yönlendirme de olabilir. Türkiye'den bizim arkadaşlar da gidiyorlar yabancı basından alıyorlar. O yabancı basından alınca da "Ya, bak, yabancı basın aldı." Yabancı basın her şeyi de yüzde yüz doğru yazmıyor. Onun için, görüşmeler devam ediyor, anlaşılmış bir konu, benim bilgim dahilinde, düne kadar imzalanmış bir anlaşma yoktu. Dolayısıyla da herkes bir talebini bekliyor. Bu taleplerin birçoğu da yönlendirme. "Dünyada IŞİD'e karşı -bir terör örgütü- 60'a yakın ülke koalisyona katıldı, onlar bu koalisyona bu şekilde bir katkı veriyorlar. Siz de bir NATO üyesi ülkesiniz ve bu terör örgütüne karşı mücadelede katkınız ne olacaktır?" diye bir çalışma, bir talep var. Bu talep doğrultusunda, Dışişleri Bakanlığımız ve Silahlı Kuvvetlerimizin de bilgisi çerçevesinde bir çalışma devam ediyor ama bitmedi.
"Temizlenen alanlarla ilgili ne olacak?" diye bir başka soru var. Oralar Millî Emlak'in yani, devletin, hazinenin, Millî Emlak'in kontrolünde. Hiçbir tane tasarrufumuz yok, ne orası ne burası. Millî Emlak, diğer devletin arazilerini nasıl kullanıyorsa bu ülkenin menfaatine en doğru şekilde olacak şekilde burayı da kullanır diye düşünüyoruz.
Arz ederim.