| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .07.2017 |
AHMET İYİMAYA (Ankara) - İyimaya dayatmalara boyun eğmez, yöntemini kendine sakla, tamam.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bizimki talep.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Değerli Başkanım, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, grup başkan vekillerim, Meclis Başkan Vekilim; yapacağım kısa konuşmanın başında hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Tabii yasama, yargı ve yürütme arasındaki ilişkileri norm ihtiyacı ölçüsünde doğru şekilde ortaya koyamazsak düzgün bir düzenleme yapamayız. Bir makalemde yasama reformunu siyaset kurumunun ortak günahı olarak nitelendirmiştim. Ayrı bası yaptı ve bütün parlamenterlere o dönemde dağıtmıştım. Gerçekten yürütme ve yargı alanında Türk siyaset kurumu saygın reformlar gerçekleştirmiş olmasına rağmen yasama alanı reform öksüzü bir alandır. Bunun iki temel nedeni var. Yasamanın konjonktürel yükünün ilkeleri ortaya çıkarmasına, ilke araştırması istikşafı yapmasına elvermemesi. İkinci nedense, bütün siyasal süreç içerisindeki çizgide tümünü kapsayacak şekilde söylüyorum, başkanlarımızın, meclislerin temel yapısal sorunlarıyla, hukuk sorunlarıyla ilgilenmemiş olmalarıdır. Şu anda Parlamentomuzun iç hukukunun belli sorunları, güncel sorunları çözüme, iç hukuk normuna bağlayan bir çaba, bir çalışma içerisindeyiz. Ama iki asra yaklaşan yaşamında Parlamentonun gerçekten iç hukuku bir Anayasa netliğinde, küresel emsal oluşma netliğinde oluşmamış olmasının elbette ki temel nedenleri var. Vaktim olsaydı uzunca o konuda araştırmalarım var ve Komisyonumla paylaşmak isterdim.
Kısaca ifade edeyim. Türk Parlamentosunda gerçekten uzlaşmaya dayalı büyük tüzük hareketleri vardır, 1973 öyledir, 1996 dönüşümü öyledir. Çok büyük reform projeleri vardır, çeşitli dönemlerde uzlaşma komisyonlarının ürettiği reform ve müktesebatımız var. Fakat Parlamento reformunu 1973 noktasından daha öteye götüremedik. 1982 Anayasası'nın yenilikleri var, ondan sonra değişik ara Anayasa reformları var ama buna rağmen 1973 noktasını aşabilmiş değiliz. Bunun olmazsa olmaz altyapısı bilimsel altyapıdır arkadaşlar. Bugün şu süreler içerisinde Parlamentonun ana kurumlarıyla ilgili en az bir konuda üç doktora tezi Meclis tarafından üniversitelere yaptırılmamış olması tamamen kurumsal bir ayıptır. Ben o anlamda binlerce kitap içerisinde kurumsal, doktriner ve pratiğe yarar sağlayacak çalışmayı iki elin on parmağına çıkaramıyorum. Sayabilirim onları ama saymaya gerek görmüyorum çünkü meşgul etmeyeceğim, uzun konuşmayacağım. Bir örnek veriyorum arkadaşlar, Meclisi Mebusan dönemi Kâtibi Umumisi İbrahim Müştak Efendi var. Bu, cumhuriyetin kuruluş döneminde hayatta olan bir zattır ve Fransız Parlamento hukukuyla ilgili Fransız parlamento genel sekreteri, bilim adamı Profesör Ojen Pierre tarafından yazılmış 2 bin sayfalık incelemeyi aktarıyor ve bizim kütüphanemizde ilk iki cildi eski harflerle, son cildi -1927- yeni harflerle. Parlamento incelemelerinde parlamento reformu incelemeleri yapan arkadaşların kaynaklarına bakıyorum bir tane atıf yok, ona bir tane atıf yok. Bugün gündeme bağlılık ilkesini, esneklik ilkesini, rasyonalite ilkesini Parlamento hukuku kitapları dâhil -ders kitabı olarak okutuluyor- herhangi bir eserde o netliği göremezsiniz. Ben şahsen hem Anayasa Komisyonluğu Başkanlığımda hem Adalet Komisyonu Başkanlığımda önemli dönüşümlerde, önemli reformlarda çok çok yararlandım.
Arkadaşlar, bir hukuk alanında bilimselliğe erişebilmeniz için bir kavramları, iki kurumları, üç ilişkileri, dört özneleri bilim ayıracında sistemleştirmeniz lazım. Türk Parlamento hukuku bakımından böyle bir sistemleştirme şu ana kadar yapılabilmiş değil.
Şimdi, peki, 1973 konsensüsünü niye yakalayamıyoruz? İşin tabiatı gereği, tabiatına aykırı. Partilerin felsefeleri başka, farklı, görüşleri farklı, konsensüsü zor yakalıyorlar. Ayrıca uzlaşma kültürü de pek gelişmiş değil. Burada benim bir önerim var. Bu siyaset kurumunun ortak günahı yasama reformu ayrı basısında bunu Türk siyaset kurumuna sundum. O da şu: Bir: Bütün partiler oturur -ama bilimsel altyapı yapıldıktan sonra- gerçekten büyük bir proje geliştirilir ve üretilen norm projesi, iç tüzük taslağı, iç tüzük metni izleyen dönemde yürürlüğe girmez, izleyen dönemi izleyen dönemde yürürlüğe girer. Niye? Çünkü uzlaşma döneminde muhalefetin tavrı farklıdır "Ben hukukumu koruyayım." iktidarın farklıdır "Ben hukukumu koruyayım." Ama yürürlüğü iki dönem sonrasına atarsanız o zaman serin zamanların serinliğinde gelecek nesillere, dünya hukukuna emsal olan, emsal olabilecek olan bir proje üretebilirsiniz. Şu anda mesela böyle bir şey yapmıyoruz. Bu dönemi kurtaralım. Ama bütün dönemler kayboluyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yapalım.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Hayır hayır. Efendim şu anda demiyorum, felsefi olarak yaklaşıyorum. Buradaki mesele şu, şöyle söyleyeyim: Yani ne oluyor? O zaman bütün dönemler kayboluyor. Bir dönemden, iki dönemden tasarruf... Bütün dönemler kayboluyor.
Şimdi, arkadaşlar, yine başka bir durum: Model bir iç tüzük düzenlemesi için anayasal operasyon kaçınılmaz. Bunlardan birisi, iç tüzük nitelikli, iç tüzükte düzenlenmesi gereken normları Anayasa'ya koymuşuz, onları ayıklamak lazım.
İkincisi, Sayın Başkanım, paradigmayı değiştirmemiz lazım. Şu andaki usul hem partilere hem milletvekillerine ve hem de siyaset kurumuna Çin işkencesi çektiren bir usuldür. Burada, Anayasa'nın 88'inci maddesindeki paradigma -bilhassa işin hukuk tarafı, norm tarafı; denetim tarafı değil- şöyle olmalı: Hukuk komisyonda kurulur, proje komisyonda üretilir, Genel Kurul müzakere organıdır, siyasal müzakere organıdır. Madde müzakeresi yapıyoruz. Niye fıkra müzakeresi yapmıyoruz, niye cümle müzakeresi yapmıyoruz? Bütün büyük reform böyle bir yaklaşımla... Paradigmayı değiştirmeniz lazım.
Parlamentonun bir başka kurumsal arızası, teamüle saygımız yok. O günün menfaatlerine göre, 10'uncu Dönem de olur, 20'nci Dönem de olur, 18'inci dönem de olur... Ben şey değilim, ilkelere şey... Teamüle saygımız yok, teamülü parmaklarla, kararlarla allak bullak ediyoruz.
Yine bir başka tehlike, değerli arkadaşlar, Parlamento hukukumuzun gelişmesini önleyen bir başka arıza, Anayasa Mahkemesinin, bir norm yargısı olarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin ilk dönemden itibaren, uzun zaman, aykırı uygulamaları. Anayasa Mahkemesi 1961'den sonra, hele hele 1973'e kadar en basit usule aykırılıkları iptal sebebi kabul ediyordu. Onun için Anayasa'mızın 148'inci maddesinin -benzeri 1961'deki maddeye de bakarak- evrimine bakın, Anayasa Mahkememizin Parlamento hukukunun gelişimini önleyen tavrını rahat görebilirsiniz, bu çok önemli.
Bakın, şu anda değerli grup başkan vekillerimiz burada, parti mensuplarımız burada. Hiçbir partinin farkında olmadığı bir tehlikeyi... Ki o konuda ben oturdum özel makale yazdım ve bütün Anayasa Mahkemesi üyelerine de dağıttım: "Bireysel Başvuru İncelemesinde Anayasa'ya Uygunluk Denetimi Sorunu" Bilhassa Haşim Bey'in öngörüsüydü, hayaliydi. 2014'te Anayasa Mahkemesi bir Antalya sempozyumu yaptı Başkanım. O sempozyumun konusu şuydu: Şimdi, nedir, bireysel başvuru için bütün dosyalar... Kaç bin şu anda acaba Mustafacığım, 10 bini, 20 bini geçmiştir herhâlde.
BAŞKAN - Fazla.
MURAT EMİR (Ankara) - Bu yılki sadece 40 bin.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Bu yılki 40 bin.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - OHAL'den önce 60 bindi.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Bakın, amaç şuydu: Bizim Anayasa'mızda -yanlış söylemeyeyim, 152'nci madde olabilir- anlaşmazlığa uygulanan hukuk kuralının Anayasa'ya aykırılığı söz konusuysa, karar verecek mahkeme de o aykırılık kanaatindeyse o normun Anayasa Mahkemesi denetimine götürülmesi defi yoluyla... Somut norm denetimi diyor ki: "Götürülmesi mümkün." 148'inci maddeye koyduğumuz bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin geliştirmek istediği -Avrupa'dan, başka yerlerden bilim adamları çağırıldı ve sempozyum bitti- sorun şu: Diyelim ki 10'uncu sıradaki bireysel başvuru hangi kanundan kaynaklı? Şu kanundan kaynaklanıyor. "Bu kanun Anayasa'ya aykırı." diyordu. Anayasa Mahkemesi ön sorun yapacaktı, bunu defi yoluyla inceleyecekti ve Anayasa Mahkemesi kendisini bir yasama süpürgesi hâline getirecekti. Bu vahim olurdu, iki erk arasındaki çatışmalar bakımından vahim olurdu ve bu şey edildi. Mesela siyaset kurumunun hâlen şu anda haberi olduğunu zannetmiyorum, çok ciddi bir tartışma, oturdum aylarca makaleyi de yazdım, sanıyorum, bütün milletvekillerine de ayrı ayrı bunu gönderdim. Bütün bunlar temel sorunlar. Biz de mecburen ne yapıyoruz? Parçalı değişikliğe gidiyoruz, büyük uzlaşma olmayınca mecburen miktarınca, şunu da çözelim, şunu da çözelim...
Sonra, makaleme atıf yapılmasından mutluluk duyuyorum. Şimdi geçmiş zamanı gelecek zamana yönelik olarak yönetmemiz mümkün değil. İnsanlar doğru bildiklerini doğru şekilde ortaya koyarlar. Bir defa olayı ben size anlatayım. Mustafacığım sabahleyin ifade ettin, bu 1996 İç Tüzük dönüşümü 1995 Cindoruk dönemi Anayasa reformunun uyarlaması idi ve muhteşem bir uzlaşma komisyonuydu. Mümtaz Soysal orada, Oltan Sungurlu orada, Doğru Yolu ben temsil ediyorum ve Mustafa Kamalak Refah Partisini temsil ediyor ve orada çok serin serin şekilde 1996 dönüşümünü öyle kavgasız gerçekleştirdik ama işin tabiatı bu.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Biz de çalışıyoruz serin serin burada.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Bir de öbür olay yani 1996 uzlaşma komisyonu çabasıdır, Anayasa'nın uyarlaması veya uyum kanunu şeyi...
Şimdi, arkadaşlar, 7/2/2001 değişikliği... Bakın, ben ilgilendiğim konuda mukayeseli ve tarihsel süreci incelemeden hüküm cümlelerine varmam. O olay şu: Mesela şu anda partiler uzlaşmış ama teklife dönüşmemiş taslaklar var ve ihtiyaç miktarında düzenleme yapılıyor, 2 parti düzenleme yapıyor. O maddeleri de eğer fırsatım olursa dinleyeceğim, katılmaya çalışacağım çünkü katkım da olabilir bazı konularda.
Şimdi, 7/2/2001 tarihli -Ecevit Başbakandı- proje herhangi bir partiye götürülmedi, 2 partinin projesiydi.
MURAT EMİR (Ankara) - Tam bugünkü gibi değil mi?
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Başkanım, sizin...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 3 partinin.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Tamam, 3'lü o zaman.
Şöyle, doğrudan partiler arası bir uzlaşma Doğru Yola, Refah Partisine falan getirilmiş, görüşelim, şöyle yapalım falan değil, emrivaki önümüze geldi ve şiddetli bir reaksiyon. Ben şahsen grubumu temsilen orada konuşma yapıyordum -maalesef bir arkadaşımız da şehit oldu- ve bir yaklaşım olamadı, çok gergin, gerilimli bir ortamda ara verilerek, aralar verilerek kabul edildi arkadaşımız şehit olduktan sonra. Ben de kürsüdeydim o gün, çok acı. Onların hatırasını yazacağım ileride inşallah. Tabii, onu incelerken...
Bakın, Ecevit, Türkçesi çok iyi olan, siyaseti yakından takip eden bir lider. 1957'de aynı şey yaşanmış. Çoğunluklu bir yöntemle Demokrat Parti bir İç Tüzük değişikliği yapmak istiyor, tahkikat komisyonları vesaire. Ecevit aralık ayında 3 tane makale yazıyor: "Çok Partili Rejimde Tek Parti Rahatlığı" adlandırma da, enteresan, çok şey, 13/12/1957 tarihinde; "İç Tüzük ve Dışarısı" 30/12/1957 tarihinde; "Gülünü Seven..." -dikenine katlanır demek istiyor, üç nokta- 15/12/1957 tarihinde; "Kalafat Doktrini" 12/12/1957 tarihinde. Oturdum, o dilekçeyi yazdım. Prensip olarak o layiha bana aittir. Mehmet Ali Şahin arkadaşımız imzalamıştır, partilerin ortak kararıyla o dava açılmıştır. Oy birliğiyle Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir. Fakat bu maddeler farklı tabii ki yani orada iptal edilen maddelerle burada iptal edilen maddeler farklı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 81'in (d)'sini iptal etmiş, bu uluslararası sözleşmelerle ilgili bir şey.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Hocam, oy birliğiyle iptal var, kitabımda da var zaten o, ben meşgul etmeyeyim diye şey yaptım.
Ama, değerli arkadaşlar, bir defa, hem Parlamento reformu hem iç hukuk reformu siyaset kurumunun ortak günahıdır. Bir parti uzlaşmayı sağlayamazsa -işte yapamıyoruz, görüyoruz- mecburen kısmi değişiklik ihtiyacı doğuyor ama siyaset kurumunun burada yöntem geliştirip bu sorunu çözmesi lazım. Zannediyorum çok yakın gelecekte ikinci bir değişiklik çünkü Anayasa, sistem değişti, hükûmet sistemi değişti, mecburen onun provizyonu, onun uyarlaması gerekli.
Ben daha uzatmayayım, vaktinizi almayayım.
MURAT EMİR (Ankara) - Teklifle ilgili hiç değerlendirme yapmadınız.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Girmedim, girmedim içeriğe, girmedim. Ben taslağa doğrultusu itibarıyla karşı değilim ama madde müzakerelerinde hastaneden geri dönme imkânım olursa katkı sağlarım. Mesela bu "yemin töreni" yanlış, yemin, yemin, yemindir, yemin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - "Yemin metni" mi, "yemin töreni" mi?
AHMET İYİMAYA (Ankara) - "Yemin töreni" ibaresi yanlış.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Olmaması mı gerekiyor?
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Yemin olacak özellikle, göreve başlamanın ön koşulu, tören olmaz, tören yok öyle ya, tören yok, yemin, yemin. İlk tüzükten beri yemin töreni var, devam ediyor, törene gerek yok, yemindir. Neyse... Tek tek maddeler geldiği zaman katkıda bulunmak isterdim, kardeşimin rahatsızlığı sebebiyle ben hastaneye gideceğim, onun için...
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Ama birazcık da olsa içeriğine girerseniz mutlu oluruz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Faydalanırız yani faydalanırız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Eğer çok ehemmiyet verecekseniz, uyacaksanız Sayın İyimaya konuşmalarına devam etsin.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Siz de uyacak mısınız?
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın İyimaya'dan faydalanmak istiyoruz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Yok, yok, bu müzakeredir, müzakerede görüşler açıklanabilir. Ben perspektifimi ortaya koydum. Ama İyimaya başkalarının talebine göre değil, icabı hâle göre... Maddelere gelirsem, arkadaşlar, bayağı uzun sürecek zannediyorum. Muhtemelen de...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın İyimaya'yı hakem tayin edelim bitirsin hadi, var mısınız?
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Teşekkür ediyorum Başkan.
Arz ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Teşekkür ediyoruz Sayın Başkan.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Sağ ol Başkanım, sağ ol.
BAŞKAN - Sayın İyimaya'ya teşekkür ediyorum.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Sağ ol Başkanım, fırsat için teşekkür ediyorum. Söz veren Grup Başkan Vekilim için sağ olun, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Çok istifade ettik Komisyonumuz olarak.
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Sağ olun, teşekkür ediyorum.