KOMİSYON KONUŞMASI

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ederim Değerli Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Tabii, şu anda biz İç Tüzük değişikliğini konuşuyoruz. İç Tüzük değişikliğiyle ilgili hükümler nerede var Sayın Başkanım? İç Tüzük'ün 181'inci maddesinde var. 181'inci maddeyi biz gayet rahat, birlikte okuduğumuzda kim bu teklifi verebilir? "İçtüzükte değişiklik yapılmasını öngören teklifler, milletvekillerince yapılabilir. Bunlar hakkında, kanun teklifleri hakkındaki hükümler uygulanır." Şimdi, buradaki "milletvekilleri"nden kasıt, bir tasarı anlamında verilmemesi lazım veya Hükûmet tarafından, Hükûmet kanadı tarafından bunun yönlendirilmemiş olması lazım. Teklife baktığımız zaman, aslında teklif görünümlü bir tasarıdır bu. Bu, teklif görünümlü bir tasarı olduğu için... Anayasa'mızın 2'nci maddesi, sizler de çok iyi bilirsiniz, hukukçusunuz, hayatımızın her alanında dürüstlük ilkesi, iyi niyet kurallarına uymak zorundayız. Böyle dolambaçlı yollarla, hileli yollarla biz bir yere kadar gidemeyiz. Değerli Mithat Hocam da burada, gayet rahat, hukukta temel bir hüküm var, ne deniliyor? "Hakkı kullanıyor olması hileli davranmayı hoş göstermez." Bu, ta Roma hukuku döneminde geçerli olan bir kural, daha ötesi, Roma hukukundan itibaren gelen "Kötülüğe müsamaha edilemez." deniliyor, Roma hukukundan beri geliyor ve baktığımız zaman bu 181'inci maddesi. Kim var? 2 siyasi partinin grup başkan vekillerinin imzası var 2 de Anayasa Komisyonu üyelerinin imzası var. Yani burada İç Tüzük'ün 181'inci maddesi dolambaçlı yollarla, hileli bir yöntemle bir sonuç, bir menfaat elde edilmeye çalışılıyor. Bir sefer bu Anayasa'nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti ilkesi, 94, 95 ve 96'ya aykırı; usul açısından noktayı burada koydum.

Geliyoruz, ikinci cümlede deniyor ki: "Kanunun görüşüldüğü hükümlere göre tabidir." Güzel. Peki, kanun ne diyor? Bugüne kadarki kanunlar gayet rahat, 30'uncu maddeye baktığımız zaman İç Tüzük'ün, kimler burada bulunabilir yani komisyonlarda? "Komisyon toplantılarına başbakan veya bir bakan katılabilir. Başbakan veya bakan gerekli görürse kendi yerine yüksek derecede bir kamu görevlisini yazıp temsil yetkisi verebilir." Devam ediyoruz, 39: "Bir kanun tasarı veya teklifinin görüşmesi sırasında Hükûmet temsilcisinin bulunmaması sebebiyle ertelenir." Ben izliyorum, bu saate kadar, 2'nci maddeye kadar geldik, genel komisyonda görüşüldü, alt komisyonda, hiçbir bakanın temsilcisi gelmedi Sayın Başkan. Diyeceksiniz ki: Ya, Mahmut Tanal böyle diyorsun da bu nereden çıkıyor? Tabii, yasama uzmanı arkadaşımız biraz gülümsüyor, tabii, hayat böyle bir şey. Şu "Parlamento Hukuku" kitabı var, sizin Genel Sekreteriniz yazmıştı, değil mi? Ne yazıyor burada? Sayfa kaçta? Hemen gösteriyorum. Yine AK PARTİ'li milletvekillerinin oylarıyla. Sayfa 217'de -yine arkadaşımız burada da görevliydi, yasama uzmanı arkadaşımız güldüğüne göre, merak etmeyin iktidara geldiğimiz zaman bu sefer böyle gülmeyeceksiniz yani sizden ricam siz biraz tarafsız kalın- o dönemde -izninizle Sayın Başkanım- İç Tüzük değişikliklerinde AK PARTİ'nin o dönem verdiği 116 sıra sayılı Kanun Teklifi var. Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, 32 milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılması Hakkında İç Tüzük Teklifi "Anayasa Komisyonu Raporu görüşmelerinde Hükûmet temsil edilmiştir." diyor. Siz kalkacaksınız, 2007 yılında İç Tüzük değişikliği yaparken Hükûmet orada değişiklikte bulunacak, yıl gelecek 2017'de "Hükûmete de gerek yok." diyeceksiniz. Onun için benim sizden istirhamım, bu anlatmış olduğum bilimsel açıklamalar ışığında, bu, Anayasa'ya aykırı, bu toplantı İç Tüzük usule aykırı, bunun derhâl ertelenmesi... Başbakanlığı yazı yazın, Hükûmeti temsilen birisi burada otursun. Aksi takdirde bu, İç Tüzük'ün ihlali anlamına geliyor yani eylemli ve fiilî anlamda ihlali anlamına geliyor.

Şimdi, burada devam ettiğimiz zaman, İç Tüzük parlamenter hayatın kalbi işlevini görür yani parlamentonun kalbidir İç Tüzük. Bu kalbin çalıştırılması ise konuşan, tartışan Parlamentoya bağlı. Gayet rahat, ben burada sözü fazla uzatmama adına, işte öğrenciyken, herhâlde kitap, bu işe merak salma ayrı bir olay... Yasama ve yürütme organlarıyla ilgili güzel bir kitap var, bu kitapta 2 türlü Parlamento var. Kapalı parlamento, açık parlamento. Kapalı parlamentoda bahsedilen otoriter olan rejimlerden bahsediyor, otoriter olan rejimlerde de parlamento, şeklî anlamda vardır, oylamalara sadece parmak kaldırır, evet veya hayır, tartışmaları mümkün olduğuncaya kadar en kısa bir vaziyette bunu sonuçlandırır. Açık olan parlamentolarda ise katılımcılık esastır, uzlaşma esastır, tartışma esastır. Burada bu konu, baktığımız zaman bu düzenleme, kapalı olan parlamentolara özgü bir düzenleme götürülüyor ki bu neye aykırı? Bahsedilmedi bu saate kadar ama Anayasa'mızın çok güzel bir maddesi var, 13'üncü maddesi "Temel hak ve hürriyetler kanunla sınırlanabilir ancak bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne, ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz" Bu bahsedilen 2'nci maddede on dakikalık görüşmeyi beşe indiriyorsunuz, diğer gruplarınsa on dakikadan üçe indiriyorsunuz. Yani 13'üncü maddenin ruhuna, sözüne, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine bu madde aykırı olduğu gibi, tamamı da buna aykırıdır, ayrıca 2'nci maddedeki hukuk devleti ilkesine de.

Şimdi, İç Tüzük bugüne kadar 15 sefer değiştirilmiş, 10 tanesi askerî dönemlerde, 5 tanesi sivil ve bu, 16'ncısı oluyor ancak burada ülkemizdeki bu İç Tüzük değişikliğine niçin ihtiyaç duyuldu, sebep ne? Yani siyasi iktidar bugüne kadar yasa çıkarmak istedi de yasa mı çıkaramadı? Burada aşağı yukarı Komisyonda bulunan çoğu arkadaşımız hukukçu, temel kanunlarımızın hepsi çıktı, temel kanunda çıkmayan bir madde var mı? Yok. Yani önünde çıkarmak isteyip de hangi yasayı çıkaramadı? Yasa çıkarmak istenildiğinde engel olunan hiçbir şey olmadı.

Şimdi, bazı arkadaşlarımız bahsettiler, "İç tüzükler gücü sınırlayan, Meclisin iç dengelerini gözeten, görüşme ve oylamaların çoğunlukçu değil, uzlaşmacı bir anlayışla cereyan etmesini sağlayan güvencelerdir." dediler, doğru ama burada iddialı olan bu. Peki, buradan baktığımız zaman 2001 yılında o dönemde -şu anda yine Mecliste olan- Mehmet Ali Şahin Bey var. Sayın İyimaya burada yok herhâlde, o da o dönem Parlamentodaydı. Orada İç Tüzük değişikliği yapıldığı zaman o dönem Mehmet Ali Şahin Beyler Anayasa Mahkemesine gidiyor. Tam o deyimi söyleyeceğim, alınganlık yapmayalım: "Bu, bir sivil darbedir." diyor. O dönemde aynen dilekçede yazılan husus o. Şimdi, arkadaşlar, aynen bu da bir sivil darbedir aslında. Yani darbeleri sırf askerler yapmıyor ya, sivil darbe yapıyor aslında. Şimdi burada bu değişikte deniliyor ki efendim "...daha hızlı, verimli, etkin, sağlıklı çalışabilmesi..." Peki, şunu da sormak lazım Sayın Başkanım: Burada, biliyorsunuz, yani her hızlı olan iş doğruyu bulmuyor ki. Yani bazen siz çok aceleci ve hızlı davranırsınız, çok daha fazla zarar verebilirsiniz. Yani acele, kendi ayağına çelme atar. Aynı zamanda çok güzel sözlerimiz var. Ne deniliyor: "Demir tavında dövülür." Her iş için uygun zamanı beklemek gerekir, aceleyle hareket etmek zarar getirir deniliyor. Bunlar bizim çok güzel atasözlerimiz. Şimdi, aman, alelacele, biz tartışmayalım, konuşmayalım. Herhangi bir sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerden, fakültelerden, barolardan görüş almadan hemen biz kanunu geçirelim. Ya, arkadaşlar, bunun bize getireceği fatura hakikaten çok daha fazla zarar getirmiş olacak ki... Biz ne diyoruz? "Acele işe şeytan karışır." Anadolu'da bazen şöyle denilir: "Acelecilik işi yavaşlatır." Şimdi, bu deyimlerimizin hepsi yerli yerinde dururken bu şekilde "Aman, alelacele biz bu işi yapalım." demek, gerçekten demokratik toplumun gereklerini ortadan kaldırıyor.

Şimdi, burada, siyasi iktidarı denetleyen...

BAŞKAN - Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bitireceğim, toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anayasa komisyonları sırasında rekor sizdeydi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yok, onu kırmayacağım.

BAŞKAN - Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Kırmayacağım Başkanım, yok, hiç kırmayacağım.

BAŞKAN - Tamam, peki.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben zaten dikkat ederseniz mümkün olduğunca İç Tüzük'ün hiç dışına çıkmıyorum.

BAŞKAN - Tamam.

Lütfen toparlayalım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Burada siyasi iktidarı denetlemenin iki yolu var üstadım. Bir, siyasi denetleme diyoruz, iki, yargısal denetleme diyoruz. Siyasi iktidarın siyasi denetlemesi, işte bu "dengeleme ve denetleme" dediğimiz hukuk devletinde bu anlamda siyasi iktidarın veya muhalefet partilerinin, sivil toplum kuruluşlarının kanun yaparken bu katılımcılık ilkesinin sağlanmasına yönelik. Şimdi, bu anlamda, siyasi iktidar, evet, güçlü şu anda, her yapmak istediğini yapabiliyor. Ancak, mevcut olan Anayasa'mızın 11'inci maddesi bütün devlet organlarını da bu Anayasa bağlar diyor. Şimdi, siyasi iktidarın mevcut olan bu gücünün karşısında -vereceğim örnekten ne olur alınganlık yapmayalım- siyasi iktidarı, önüne kattığını sürükleyebilecek, coşkun akan bir nehre benzetecek olursak bu nehrin taşmasını, çevresine zarar vermesini engellemenin yollarından biri, kıyısına setler çekmek, önüne duvarlar örmektir. Bu setler ve duvarlar Anayasa ve hukuk kurallarıdır. Bu anlamıyla, hukuk devleti ilkesi, yasama, yürütme ve yargı organlarının eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranmaları gerektiğini ifade eder. Peki, bu organlar hukuka aykırı hareket ederlerse, kendilerine tanınan yetkileri aşarlarsa veya kötüye kullanırlarsa ne olur? Eğer bu soruya tatmin edici bir cevap verilmezse Anayasa'nın koyduğu sınırların bir anlamı da kalmaz. Bugün yaşadığımız konu maalesef bu.

Şimdi, burada ne yapılıyor? Bugüne kadarki, üç yıllık milletvekili deneyimim de Türkiye'deki yasaların çoğunda Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılıyor mu? Anayasa Mahkemesi, komisyonlarda... Mesela, Başbakanlık Kanun ve Kararlar şunu diyor: Güya, "Kanun Başbakanlıkta kontrol edildiği zaman bunun Anayasa'ya uygun olduğunu denetler bir rapor düzenler." Ben bugüne kadar yasama uzmanlarımızın, Kanunlar ve Kararların Anayasa'ya uygun olduğuna ilişkin bir tek yazılı belgesini görmedim. Varsa lütfen, mahcup olmak isterim. Aslında, bize, gelen milletvekillerine bunun başından itibaren dağıtılması lazım Komisyonda ki gerçekten, bu, Anayasa'ya aykırılık tartışması olmasın, bitsin. Ama üstüne düşen görevleri yapmıyorlar. Ha, yapmayınca ne oluyor? "Ben kamu görevlisiyim, zaten iktidar böyle karar vermişse -ben iki dudağının arasındayım- ben bir şey yapamam." diyor. Aslında, burada yasama içerisinde görevli olan arkadaşlarımız da dolaylı olarak -siyasi iktidar gibi- buradan mesuldürler.

Şimdi, burada iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma fazla yüklenmeyeceğim ancak görünen gerçek şu, arkadaşlarımız biraz önce şunu söylediler: "Yahu, kimse gelmiyor, oylama zamanı oy kullanmaya geliyor." Yani biz burada niçin konuşuyoruz? Kendimizi rahatlatmak için, tatmin etmek için konuşmuyoruz; belki sizin, en azından oy kullanacak olan arkadaşlarımızın fikirlerini değiştirebilme, etkileyebilme ve oy kullanmaları hususunda yönlendirme amacıyla konuşuyoruz. Yani eğer arkadaşlarımız bu konuda konuşmalarımızın fuzuli olduğunu düşünüyorlarsa söylesinler, biz konuşmayı da çok kısa keseriz. Sonuç olarak burada, bu yasaların siyasi denetimi bağlamında komisyonlarda, Genel Kurulda muhalefetin eleştirileri de kamuoyunu bilgilendirmek, kamuoyunu harekete geçirmek açısından önemli ve değerlidir. Nedir mesela? Tecavüz suçlarıyla ilgili -o döneme dikkat edilirse- kamuoyu oluşturuldu ve kamuoyunun baskısından dolayı o teklif geri çekildi. Hatta, siyasi denetime bazen yetersiz deniliyor, yararsız deniliyor ve yetersiz bir yöntemdir deniliyor ama bu mevcut olan, bu yetersiz olan konunun desteklenerek daha güçlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Yine, burada, aynı şekilde, milletvekillerine para cezası vesaire... Değerli arkadaşlar, burada hukukçuyuz, hukukta çare tükenmez. Şimdi, bana bugün gelen bir not, mesela, Divanda ne yapılmış? Her personele, Meclis personeline aylık 154 TL değerinde bir metro kartı veriliyor, her Meclis personeli bu metro kartını kullanamıyor. Niçin? Çünkü metro her yere gitmiyor. Minibüse biniyor, otobüse biniyor, bunu kullanamıyor veya arabasıyla geliyor. Peki, Meclisin bütçesinden çıkıyor mu bu para? Çıkıyor. Peki, arkadaş, bu çıkıyorsa bunu kullanamayan vatandaşımız ne yapıyor biliyor musunuz? Türkiye'de buna çözüm var mı? Var. Kartı alıyor, kartı başkasına satıyor veya kırdırıyor. Arkadaşlar, biz çıkardığımız kararlarla vatandaşı zora sokmayalım. Meclis başkan vekilleri keşke burada olsalardı, bakın, onlar da gelmiyorlar. 39'uncu maddeye göre...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Esas, onun olması lazım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Tabii.

Yani 39'uncu maddeye göre bunların hepsini ertelemeniz lazım, hiçbiri yok, Meclis başkan vekili de yok bakın, dikkat ederseniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kanunun ilk imza sahipleri de yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hiçbiri yok. Yani bunlar gayet açık ve net.

Şimdi, burada, bu Meclis personeli nasıl böyle zorda kalıyorsa, siz bizim konuşmamızı engellemek için para cezası derseniz Anayasa'nın 83'üncü maddesinde -bilmiyorum, Mithat Hoca sınıfı geçirir miydi, geçirmez miydi buna imza atan hukukçu arkadaşlarımızı- şu deniliyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamaz." E, siz idari para cezası kesiyorsunuz bana. Ben de ne yaparım biliyor musunuz? Bakın, dediler ki: "Milletvekillerinin araçlarına ceza kesilemez. Otoparkı kullanmıyorlar, kaldırımların üstüne park ediyorlar, çimlere park ediyorlar." Gittim, dedim ki hukukçu olarak ben bu kadar aciz kalmamalıyım. Üç sefer Meclis Başkanına dilekçe verdim, "Lütfen, otoparkları otopark olarak kullanalım, kaldırımları yayalara açalım, Meclisin içerisindeki bu kaldırımlar yayalarındır. Çimlerin de üzerine park etmeyelim, çimlere zarar veriyoruz." dedim. Trafik polisi dedi ki: "Ya, biz ceza kesemiyoruz." Ne yapalım? Benim de ağırıma gidiyor, hukuk böyle çaresiz kalmamalı. Gittim, trafik polisi müfettiş belgesini aldım, dedim ki hepsine ben ceza keseceğim.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Yaparsın ağabey.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ama hukuk bunu emrediyor, yazık günah.

Şimdi, burada da eğer siz bizim bu maaşlarımıza göz dikerken... Gelin, bu maaşları kaldıralım, ücretsiz milletvekilliği yapalım.

BAŞKAN - Fahri vekillik yok yalnız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ama bakın, öyle yapalım, maaş hiç verilmesin veya maaşları düşürelim, asgari ücret yapalım. Öyle ya, doğrusu bu bence, adil bir düzen bunu gerektirir. Ama yok, "Efendim, biz milletvekili maaşlarını düşürmeyeceğiz. Gönüllü milletvekilliği yaptırmayacağız, ücretsiz." O zaman ne yaparız biliyor musunuz? Ben çok konuşacağım, beni geri adım attıracağınızı düşünüyorsanız da yanılırsınız. Ben de tüm maaşlara haczi koyarım sizden önce, siz bu parayı da alamazsınız. Bu gayet kanuna uygun. Yani, o anlamda, sizden istirham ediyoruz, demokratik Türkiye'nin 2017'sine yakışmıyor. Bu düzenlemelerden vazgeçmenizi istirham ediyorum.

Değerli hemşehrim karşımda...

BAŞKAN - Sayın Tanal, gündeme davet edeyim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bitiriyorum, gündemle ilgili.

Şanlıurfaspor'a verdiğin destek için teşekkür ediyorum ama yetersiz. Sadece bir sen mesaj atıyorsun, bak, bugün tekrar Mecliste dile getirdim. Oranın adı Topçu Meydanı, Topçu Meydanı'nı biz Fransızlardan alırken "Kolumu salladım toplar oynadı/Yaşasın Urfalılar teslim olmadı." derken siz orayı Rabia Meydanı yaptınız. Sizden rica ediyorum, Rabia Meydanı Şanlıurfa'ya yakışmıyor, orayı yine Topçu Meydanı yapın.

BAŞKAN - Sayın Tanal, Urfa bizim memleketimizin en sevdiğimiz bölgelerinden biri, Urfa'nın sorununu ayrı bir gündemde tartışın lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, burada sizden istirham ediyorum, mevcut olan bu düzenleme dürüstlük ilkesine, Medeni Kanun'da belirtilen dürüstlüğün uzantısı, Anayasa'daki uzantısı madde 2, hukuk devleti, Anayasa'nın 13'üncü maddesi ve 87'nci maddelerine aykırı; geri çekilmesini ve burada Hükûmeti temsilen de hiç kimsenin olmaması nedeniyle İç Tüzük'ün 39'uncu maddesi uyarınca bu görüşmelerin ertelenmesine ve bugüne kadar yapılan görüşmelerin de -yoklukla malul deriz hukukta, teknik deyim- yapılmamış sayılmasına karar verilmesini talep eder, saygılarımı sunarım.