| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi(2/1783) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .07.2017 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, aslında bu tasarıyı inceleyince tutarlılık açısından ele almak istiyorum öncelikle. Şimdi, biliyorsunuz, milletvekilleri -doğrudur, yanlıştır- arabaya atlasa, 50'yle gidilecek bir yerde 150'yle, 200'yle gitse herhangi bir şekilde Kabahatler Kanunu'na göre para cezası verecek bir mekanizma yok. Görünmüyor değil mi? Ama aynı milletvekilinin, yapmaması gereken bir işi yaptığında bir karşılığını almayan milletvekilinin, burada konuşmaları üzerinden, konuşmalarının içerisindeki sözler üstünden çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kalması söz konusu olacak. Şimdi, aslında bu, şunu da getiriyor akla: Burada bütün olarak meseleyi aldığımızda, karşımızda, sizinle anlaşamadığımız, neredeyse hep, burada görüşülen en kritik yasa meselelerinde olsun Anayasa değişikliğinde olsun anlaşamadığımız temel şey şu: İç Tüzük'ün genel gerekçe kısmına baktığımızda, bu İç Tüzük'ün artık güncel ihtiyaçları karşılamadığı, İç Tüzük'ün eski olduğu, daha yeni bir iç tüzükle Meclisin çalışması gerektiği söyleniyor. Şimdi, baktığımız zaman bu cümlelere, bir parlamenter kolay kolay itiraz edemez, bunlar herkesin kabul edeceği ortak doğrular olarak da görülebilir. Ama İç Tüzük'ü değiştirirken daha güncel, demokrasiye daha uygun, insan hak ve özgürlüklerine daha uygun, ifade hürriyetini genişletici nitelikte ki bir demokraside demokrasiden bahsedebilmek için, rejimin sağlamlığının ölçülebilmesi için ilk ele alacağımız, değerlendireceğimiz nokta o ülkedeki muhalefetin ne durumda olduğu, neyi ne kadar ifade edebildiği, sistem karşısında ne kadar korunup korunmadığı, iktidarın yanlışlarını hangi özgürlükler ortamında dile getirip getirmediğidir; bakmamız gereken budur. Bizim bir değişiklik esnasında gördüğümüz temel mesele, gerekçelendirdiğiniz mesele ile yaptığınız iş arasında bir uçurumun olması. Burada çok açık bir şekilde muhalefetin konuşma sürelerine müdahale var. Konuşma sürelerinin on dakikadan beş dakikaya inmesi bu ülkeyi daha demokratik, daha çağdaş yapacaksa, sizin dilinizden düşürmediğiniz şekilde ileri demokrasiye taşıyacaksa eyvallah, bizi de ikna edin, biz de oy verelim. Biz biliyoruz ki aslında şöyle bir durum var: Bir yerde, geçtiğimiz Anayasa değişikliği sürecinde de bunu yaşadık, aslında sistemle oynamaya başladıkça, siz sistemi kendinize doğru yontmaya başladıkça yavaş yavaş her şey rayından çıkmaya başladı. Şu anda Türkiye'de yasamanın, yürütmenin, yargının iç içe geçtiği, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının âdeta tek elde toplandığı, baskılandığı, medyanın baskı altına alındığı bir dönemi yaşıyoruz, Türkiye'de yargı güvenliğinin kalmadığı bir ortamda yaşıyoruz ve burada, en son olarak da muhalefete, özellikle ana muhalefet partisi olarak bize yönelik bir baskılama ve âdeta bir saldırı olduğunu görüyoruz. Şimdi, bizim Parlamento çatısı altında yaptığımız, önerdiğimiz yasa teklifleri ile burada yaptığımız konuşmalarla bu Parlamentoda çıkmasını yavaşlattığımız, engellediğimiz ve sistemin bundan zarar gördüğü üzerine bir kurgu yok burada. Burada rahatsız olunan mesele, zamandan ziyade, "Muhalefet ne kadar az konuşursa, ne kadar az dile getirirse ve vatandaş bunu ne kadar az duyarsa bizim için o kadar iyidir." anlayışıdır. Bunun sonunda da şöyle bir problemi yaşayacağımızı görüyorum ben, bugün aslında Parlamentoda yaptığım konuşmada da biraz bu çerçevede dile getirmiştim: Siyasetin bir ekosistemi var, bu ekosistem artık öyle bir yara aldı ki bir yerden sonra siz ne kadar her şeye hükmetmeye, her şeyi zapturapt altına almaya çalışsanız da bu yaptıklarınız sonucunda artık her şeyi tüketerek günün birinde kendinizi de tüketmiş olacaksınız. Bunun çıkacağı sonuç bu. Şimdi, herhangi bir görüşme üzerine bir milletvekilinin beş dakika, üç dakika gibi kısa sürelerle derdini anlatmasına olanak yok, bunun da demokratik bir ülkede uygulanan bir iç tüzük uygulamasıyla örtüşür hiçbir tarafı da yok. Biz yapılan bu düzenlemenin yanlış olduğunu söylüyoruz. Daha önce, bu Parlamento çatısı altında, sizler tarafından, 2002 yılında çok sayıda yasa, Anayasa değişikliği kanunlaştı. Bizlerin, muhalefet partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin itirazları hiçbir şekilde kayda alınmadı. Ancak bugün zaman bizi haklı çıkardı. Bugün geldiğimiz noktada yakın tarihimizde biz esaslı hangi meselede itiraz ettiysek bugün zaman bizi haklı çıkardı. Bugün burada söylediklerimizin de zaman içerisinde haklılığı ortaya çıkacak ancak kaybeden bizler olacağız, kaybeden Türkiye olacak, Türkiye'nin zamanı olacak.
Artı, biliyorsunuz, şu anda Türkiye'de çok yoğun yargı faaliyetleri yaşanıyor, yazılan iddianameler var, orada çıkan birtakım belgeler, bilgiler var. FETÖ terör örgütünün bugün darbe yapacak güce erişmesi, darbeye girişecek pervasızlığa erişmesi, o gücü elde etmesi, kadrolaşması ve onun için hangi yasalara ihtiyaç duyduysa burada nasıl o yasaları çıkardığı, muhalefet olarak bizlerin itirazlarının nasıl dinlenmediği bugün apaçık ortada. Bugün de burada yapacağımız, yapılmak istenen, sizlerin ısrarla istediğiniz değişikliklerdeki sakıncaları da bu açıdan düşünmenizde fayda olduğunu değerlendiriyorum. Hiçbir ülke kendi bünyesindeki muhalefetin sesini kısarak büyüyemez, gelişemez, demokratikleşemez. Dünyada hiçbir ülke yoktur ki kendi standartlarını büyütsün, demokrasi endeksinde daha üst sıralara gitsin, bunu yaparken de muhalefetin konuşacağı sözlerden, söylediği sözlerden çekinerek hareket etsin. Burada sizlerin sayı itibarıyla 317 milletvekiliniz var, Parlamentoda herhangi bir yasayı çıkarmak istediğinizde sizin karşınızda sayısal olarak duracak bir muhalefet yok. Bu Parlamento çatısı altında bizim, muhalefetin dile getirdiği meselelerdeki konuşmaların en çok şu açıdan sonuç verdiğini gördük: Öyle zamanlar oldu ki bizim söylediğimiz, dile getirdiğimiz itirazlara artık Türkiye'de genel bir kabul görüp kamuoyu oluştuğu zaman ancak sizi durdurabildik. İşte bu gibi kısıtlamalarla bu imkânın önüne de geçilmiş olacak.
Ben şunu da özellikle vurgulamak istiyorum: İçinizde çok değerli hukukçular var, profesörler var, bu profesörlerin geçmiş zamanda yazdığı kitaplar var. Bugün aslında şuna hayret ediyorum: O kitaplarında yazdığı ne varsa tam tersi yönde bu Parlamento çatısı altında oy kullanıyorlar ya da bizim muhalefet şerhimizde de arkadaşlarımızın belirttiği üzere, hukukçu kimliğiyle yaptığı başvurularda ne söylüyorlarsa ne yazıyorsa bugün gün geliyor ki tam tersinde oy kullanılıyor. Açıkçası son birkaç ayki gelişmelerden sonra şunu da düşünmüyor değilim: Sadece Türkiye'nin kurumları zapturapt altına alınmış değil, belli ki Adalet ve Kalkınma Partisi de tamamen zapturapt altına alınmış durumda. Yani sizin iradelerinizle belli ki baskılanıyor çünkü bir insanın hayat görüşü değişebilir, düşünceleri değişebilir elbette, fikirler değişmez değildir ancak çok kısa süre içerisinde siyaha beyaz, beyaza siyah denecek bir ortamın yaratılması da bu kuşkuları derinleştiriyor. Umarım bu değişikliklerden vazgeçersiniz, burada ve Parlamentoda görüşülme aşamasında, Türkiye'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin muhalefeti daha çok gözeten bir iç tüzüğe ihtiyacı olduğunu görüyoruz, umarım siz de bu sese inşallah kulak verirsiniz diyorum.
Teşekkür ederim.