| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 18 .07.2017 |
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle hem Komisyon Başkanımızı, üyelerimizi ve değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Hepimizi yakından ilgilendiren bir İç Tüzük görüşmesi yapıyoruz, İç Tüzük değişikliği görüşmesini yapıyoruz. Etkin çalışma, verimli çalışma, huzurlu çalışma gerekçeleriyle İç Tüzük'te önemli değişiklikler yapılmaya çalışılıyor. Tabii, bu, netice itibarıyla iktidar partisiyle bir diğer muhalefet partisinin uzlaşmasıyla önümüze getirilen bir değişiklik. Öncelikli olarak tabii bunu tespit ettikten sonra bugüne nasıl geldik, onu da ifade etmek istiyorum çünkü biliyorsunuz, Montesquieu'nun "Kanunların Ruhu" eserinde belirttiği gibi, her kanunun bir ruhu vardır. Dolayısıyla, İç Tüzük de Türkiye Büyük Millet Meclisinin anayasası olarak kabul edilmesi nedeniyle bu İç Tüzük'ün de bir ruhu olduğunu düşünüyoruz. Bu ruh nereden geliyor, bu iklim nereden geliyor; ona bir bakmamız gerekiyor.
Biliyorsunuz, geçen sene hain FETÖ darbesi girişimiyle birlikte burada hepimizin üzerine bombalar yağdı ve bu bombalarla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi aslında kenetlendi. Buraya gelen ilk milletvekili bizim Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızdı ve diğer partilerden milletvekili arkadaşlarımız da geldiler ve kol kola hep beraber, birlikte bu Meclis çatısı altında atılan bombalara, daha doğrusu millî iradeye karşı atılan bu bombalara karşı birlikte mücadele verdik. O gece Sayın Ahmet İyimaya'yla aynı yerdeydik -Sayın İyimaya olsaydı, hatırlayacaktır; az önce çıktı kendisi- ve hep beraberdik. Yine, ismini hatırlayamadığım AK PARTİ'li milletvekili arkadaşımızla yan yana oturuyorduk. Konuşmalar yapılmıştı. Grup başkan vekillerimiz, Meclis Başkanımız tarafından çok kuvvetli bir irade sergilenmişti bu darbeye karşı. O arkadaşıma dedim ki AK PARTİ'li milletvekili -kendisi de deneyimli, tecrübeli bir milletvekili arkadaşımızmış, galiba 4'üncü dönemiymiş, ismini hatırlayamadım- arkadaşıma: "Bakın, düne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin tek adam rejimine yönelik bir adımla farklı bir noktaya taşımak istiyordunuz. Bu gece anladınız mı güçlü bir Parlamentonun, güçlü bir Meclisin önemi ve değerini? "Evet, bizim çalışmalarımız oldu ama haklısınız, bu gece Türkiye Büyük Millet Meclisi iyi bir sınav verdi." dedi. Bakın, o hain geceden sonra, 15 Temmuzdan sonra 20 Temmuzda bir olağanüstü hâl çıkarıldı. Olağanüstü hâlle birlikte Türkiye olağanüstü bir rejime doğru evrilmeye başladı.
Şimdi, baktığımız zaman, burada, tabii, özellikle 20 Temmuzdaki bu OHAL uygulamasının bir uzantısı olarak görüyorum ben bunu. Dediğim gibi, az önce ifade ettiğim gibi kanunların bir ruhu vardır, bir iklimde, bir toplumsal havada ortaya çıkması gerekir. Bu iklimi, bu ruhu iki parti yani Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi birlikte inşa ettiler. Bu OHAL'le birlikte en son Anayasa değişikliklerini içeren, Türkiye'deki kuvvetler ayrılığını bitiren, demokrasiyi temelinden sarsan ve yok eden son derece önemli bir Anayasa değişikliği gerçekleştirildi. Tabii ki bu Anayasa değişikliği bir YSK darbesiyle, YSK'nın yanlış vermiş olduğu kararlarla gayrimeşru hâle geldi. Gayrimeşru bir Anayasa değişiklik teklifinden sonra bu Meclis İçtüzüğü'nü görüşüyoruz. Doğal olarak bu dönemin, olağanüstü hâl döneminin ruhuna uygun şekilde yani baskıcı, otoriter bir zihniyetin ürünü olarak da bir Meclis İçtüzüğü değişikliğiyle karşı karşıya gelmiş bulunmaktayız. Elbette Meclis, iç tüzükleri değiştirilebilir, buna bir itirazımız yok; anayasalar değiştirilebilir, bir itirazımız yok. Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisinin birlikte yapmış oldukları bu çoğunlukla birlikte elbette bunu değiştirebilirsiniz, buna bir itirazımız yok. Ancak bu çoğunlukla bunu değiştiriyor olmanız sizin haklı olduğunuzu göstermez.
Burada, tabii, bir iradeye, bu ruha iyi bakmak lazım. Yani Türkiye'yi siz daha demokratik, daha böyle temel insan hak ve hürriyetlerine saygı duyan, daha adaletli bir ülke mi yapmak istiyorsunuz? Yoksa daha otoriter, daha baskıcı, işte, Orta Asya, Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika ülkelerindeki gibi baskıcı bir rejim, demokrasinin olmadığı otoriter bir rejim mi inşa etmek istiyorsunuz? İşte, bu noktada bu Meclis İçtüzüğü'ne baktığımızda böyle bir durum ortaya çıkıyor. Bu, muhalefetin sesini kısan, Parlamentoyu zayıflatan ve Parlamentonun saygınlığını iyice azaltan bir İç Tüzük değişiklik teklifiyle karşı karşıya bulunuyoruz.
Şimdi, tabii, bu muhalefetin önemi demokrasilerde ortaya çıkıyor. Bakın, iktidar bütün yönetim biçimlerinde vardır ama muhalefet sadece demokrasilerde vardır ve muhalefet, güçlü muhalefet çağdaş ileri demokrasilerde vardır. Sizin demokratik bir ülke olup olmamanız muhalefete verilen söz hakkıyla, muhalefete verilen haklarla ve Parlamentonun saygınlığıyla ve gücüyle ölçülür ama baktığımızda, maalesef, Gazi Meclisimizin gücünü tamamen zayıflatacak, dünya parlamentoları nezdinde saygınlığını en alt kümelere itecek bir İç Tüzük değişiklik teklifiyle karşı karşıyayız.
Burada, tabii, Parlamentonun hangi fonksiyonuna yönelik bir müdahale söz konusu... Bakın, elbette parlamentolar kanunları çıkaracaklar, yasaları çıkaracaklar, yürütmeden gelen talepleri değerlendirecekler; bu, işin bir boyutu. Ama bir başka boyutu var; muhalefetin de ve yine iktidar partisi milletvekillerinin de Parlamentonun gündemine getirmek istedikleri bazı konular vardır. Değerli arkadaşlarım, bizler -yani burası Meclis- 80 milyonu temsil ediyoruz, sadece iktidar erkini temsil etmiyoruz. İktidar erki, elbette Hükûmet kanunları çıkarmak isteyecektir ama Parlamentonun kuruluş amacına ve felsefesine, demokrasinin kuruluş amacına ve felsefesine uygun şekilde bu kanunları, yasaları etraflıca tartışmamız gerekmektedir. Eğer biz bu tartışmayı yapamayacaksak, eğer bu şekilde bir uzlaşma kültürü oluşturamayacaksak o zaman Parlamentonun bir önemi ve anlamı kalmamaktadır. Burada bu İç Tüzük değişikliğiyle maalesef böyle bir otoriter, baskıcı yönetimin, OHAL yönetiminin ruhunu yansıtan bir İç Tüzük değişikliğiyle karşı karşıyayız.
Burada, tabii, birkaç önemli nokta var: İşte, bizler, arkadaşlar, 80 milyonun taleplerini, önemli gördüğümüz taleplerini ancak bu Meclis araştırma önergelerinin gündeme alınmasıyla ve bunların kamuoyuna duyurulmasıyla ortaya koyabiliyoruz. Yani bizler şahsımızın adına yapmıyoruz bunu, yine millet iradesinin bir tecellisi olarak yapıyoruz, kendimiz için yaptığımız bir şey yok. 80 milyonun önemli sorunlarını Meclis gündemine getirip iktidara bunu anlatmaya çalışıyoruz, kamuoyuna bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ama şimdi bu hâliyle, bakıyoruz ki Parlamento sadece iktidar erkinin hegemonyası altına giren, sadece bir yasa yapma makinesi hâline dönüştürülen bir mekanizma ortaya konuluyor, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Burada, tabii ki, değerli arkadaşlarım yani bu Türkiye'nin gündemine getirdiğimiz sorunlara halkın gerçek gündemi olarak bakmamız lazım. Yani bizler bunu toplumdan aldığımız etkileşimlerle, gelişen olaylarla Parlamentonun gündemine getirip iktidar erkinin dikkatine sunmaya çalışıyoruz ve bu sorunların çözümü noktasında da bir çözüm üretmeye çalışıyoruz.
Şimdi, burada tabii, üç dakikalık sınırlandırmalar var. Az önce Sayın Parsak "Facebook siyaseti" gibi bir cümle ifade etti. Bakın, hâlde Twitter siyasetine benziyor bu. Yani üç dakikayla sınırlandırıyorsunuz aynı Twitter'ın 4 karakterle sınırlandırması gibi. Sanırım, iktidarın istediği Twitter muhalefeti yani sınırlı, konuşamayan ve bir cümlede bütün söylemek istediklerini ifade eden bir Twitter muhalefeti istiyor benim anladığım kadarıyla.
Yine bir başka konu, bu yoklama noktasında, ciddi derecede yoklamayla ilgili sınırlandırma söz konusu, tamamen ortadan kalkmıyor ama yoklama istemeyle ilgili bir sınırlandırma söz konusu; bunu kabul etmemiz mümkün değil. Değerli arkadaşlar, yoklama, bizim kendimizi ifade edebilmemizin en önemli yollarından birisidir. Sizler, iktidar milletvekilleri olarak Parlamentoya devam etmezseniz ve bizler boş sıralara konuşursak bunun bir anlamı yok arkadaşlar. Bizler toplumun sesiyiz, biz milletin sesiyiz, millî iradenin sesiyiz hep birlikte. Yani yoklama istemediğiniz zaman, Parlamento sırasında iktidar milletvekilleri veya bakanlar olmadığında bizim konuşmamızın fazla bir anlamı ve önemi yok çünkü geniş kitlelere ulaşmamızı da engelliyorsunuz. Nasıl engelliyorsunuz? Saat yedide TRT 3'ten yayınlanan bu Meclis görüşmeleri bile bitiyor, yediden sonra yaptığımız konuşmaların hiçbirisi yayınlanmıyor. Doğal olarak, biz milletin sesi olarak, millî iradenin sesi olarak topluma nasıl ileteceğiz sözlerimizi ve görüşlerimizi? Dolayısıyla bunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bu şekilde, yoklama istenmeden yapılan bir Meclis, dönemin ruhuna uygun olur ama demokratik olmaz ve Türkiye'nin sorunlarına da hiçbir çözüm getirmez.
Bir başka konu...
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, toparlar mısınız lütfen...
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Bugünkü konuya geleceğim yani bu maddenin konusuna geleceğim, frak meselesine geleceğim.
BAŞKAN - Toparlar mısınız, sizden sonra konuşacak arkadaşlar da var, lütfen...
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Evet, özellikle ben tabii ki, AK PARTİ'li arkadaşların Atatürk'e pek yakın durmadıklarını görebiliyorum.
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, AK PARTİ milletvekili olarak bu konudaki ifadenizi kabul etmiyorum, amacının dışında olduğunu ifade ediyorum. Atatürk hepimizin değeridir, böyle bir suistimal etmenize de müsaade etmiyorum, Başkanlık Divanı olarak da etmiyorum. Lütfen, gündeme dönün ve toparlayın. Lütfen, lütfen...
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sayın Başkanım, bu cümlelerinizden de memnun olduğumu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Hayır, böyle memnun olma hakkınız da yok, böyle bir hakkınız, böyle bir üstünlüğünüz yok. Hepimiz eşitiz bu konuda.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Evet, tamam, memnuniyet duydum söylediklerinizden.
BAŞKAN - Hayır, hayır, öyle bir şey yok.
MELİKE BASMACI (Denizli) - İyi bir şey söylüyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, beni takdir edemez bu konuda, öyle bir üstünlüğü yok.
MELİKE BASMACI (Denizli) - Takdir etmedi, memnun olduğunu söyledi.
BAŞKAN - Hayır, böyle bir üstünlüğü de yok.
MELİKE BASMACI (Denizli) - Üstünlük değil bu. Sakin olun.
BAŞKAN - Hayır, o tavır üstün, üstenci bir tavır.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Yaşadığımız süreç göz önünde bulundurulursa bu çok normal değil mi?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Şimdi, Sayın Başkanım, frak...
BAŞKAN - Bakın, lütfen, bu konuda.... Lütfen, gündeme dönün... Lütfen gündeme dönün ve toparlayın.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Bakın, az önce... Gündeme döndüm işte yani. Frak konuşuyoruz, şimdi frak meselesini konuşuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen toparlayın... Lütfen, gündeme dönün ve toparlayın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Elli kere söylemeye gerek yok, bir kere söyleyince anlaşılıyor Sayın Başkan, Allah Allah!
MURAT EMİR (Ankara) - Hem de tahrik edici bir dille.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Şimdi, Sayın Başkanım, frak meselesiyle ilgili, bakın, 1925 yılında bir düzenleme yapıldığını az önce Meclis Başkan Vekilimiz ifade ettiler. Yani Atatürk döneminde girmiş ve frak Atatürk'le özdeşleştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, lütfen... Bakın, Komisyon üyesi değilsiniz, lütfen toparlayın.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Ne fark eder?
MELİKE BASMACI (Denizli) - Bu nasıl bir söylem?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Ama Sayın Başkanım, biz milletvekiliyiz, İç Tüzük değişikliği bizi de ilgilendiriyor. Yani beni ilgilendiren bir konuyla ilgili...
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, lütfen toparlayın. Burada bir çalışma yürütüyoruz, gruplarla vardığımız bir konsensüs çerçevesinde yürütüyoruz. Lütfen toparlayın.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, konsensüse aykırı bir nokta yok burada, görüşlerini ifade ediyor, frakla ilgili görüşlerini ifade ediyor.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Şimdi, frak meselesine devam ediyorum ben yani 5'inci maddeyle ilgili görüşlerimi ifade ediyorum. Bakın, yani "gündem" diyorsunuz, gündem bu. Şimdi, frakı konuşmayalım mı? 5'inci maddedeyiz.
MURAT EMİR (Ankara) - Frakla ilgili konuşulmayacak mı?
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Bize, tabii ki, burada şaşırtıcı gelen, Milliyetçi Hareket Partisinin bu noktadaki tutumu olmuştur.
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, lütfen, buna da müsaade etmiyorum Başkanlık Divanı olarak. Gerçekten...
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Ama buna niye müsaade etmiyorsunuz Sayın Başkan?
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bu ne ya!
BAŞKAN - Bunlar müzakereyi uzatmak için hakkın kötüye kullanılmasıdır, bunlar bilerek yapılan şeylerdir ve...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ne münasebet canım!
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sayın Başkanım... Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Bakın, lütfen, hepimizin ortak değerlerini siyaseten böyle kullanmanız doğru değil, bu üstenci tavır da doğru değil. Hepimiz milletvekiliyiz, hepimiz aynı şekilde oylarla geldik. Lütfen, gündeme davet ediyorum ve gündem...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yahu, adam gündemi konuşuyor, frak konuşuyor. Bir müsaade et, konuşsun canım, Allah Allah!
BAŞKAN - Allah'tan korkun.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sayın Başkanım, bakın, ben alt komisyondaki görüşmelerinize dahi dinleyici sıfatıyla katıldım ve iki gündür de takip edebildiğim kadarıyla takip ediyorum ve ilk defa söz aldım ve ben bir milletvekiliyim. İç Tüzük değişiklikleri beni tam göbeğinden, en etkili şekilde ilgilendiriyor. Ben bununla ilgili kendi ifade etmek istediklerimi söyleyemeyeceksem, ee, o zaman kapatalım Meclisi.
BAŞKAN - Siz söylüyorsunuz, biz size engel olmuyoruz. Ama bakın yirmi dakikadır konuşuyorsunuz, lütfen toparlayın.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sayın Başkanım, bakın 5'inci madde üzerine, frak üzerine konuşuyorum. Yani şimdi ben burada frak üzerinde konuşurken yani gündem dışı mı oluyor, 5'inci madde başka bir şey mi?
BAŞKAN - Yirmi dakikadır konuşuyorsunuz lütfen toparlayın.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Sayın Başkanım, ilk defa söz aldım diyorum. Bakın bizleri... ("Şimdiye kadar biterdi." sözleri)
Şimdi, bakın Sayın Başkanım, biz buradaki tabii ki dediğim gibi Milliyetçi Hareket Partisinin alt komisyon görüşmeleri sırasında değerli temsilciler şunu ifade ettiler: Bu ve aynı zamanda dün Sayın Erkan Akçay şunu ifade ettiler, dediler ki: "Bu, millî bir kıyafet değil. Türk örf, ananelerine uymuyor." şeklinde bir ifadede bulundular. Benzer, o anlamda, o minvalde ifadede bulundular. Ben şunu anlayamıyorum: Atatürk'ün giydiği ve bugüne kadar da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarının kullandığı bir kıyafet, Milliyetçi Hareket Partisini niye rahatsız ediyor? Atatürk, millî değil mi? Bunu sormak istiyorum. Ben bunu kabul edemiyorum. Yani Milliyetçi Hareket Partisi gibi bir partinin, Atatürk'ün giydiği kıyafeti bu Meclisten ortadan kaldırılmasını ben kabul edemiyorum. Bakın kıyafetler bir ritüeldir. Yargıçlar, savcılar, avukatlar ne yaparlar? Cüppe giyerler. Bakın cüppe de bir kıyafettir, ritüeldir.
ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Dünyanın her tarafında farklı cüppe giyiliyor.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Şimdi, fark etmez. Bir kural, gelenek belirlenmiş. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde de böyle bir gelenek var, bir ritüel var. Bu, Parlamentoda olmanın bir gereğidir.
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, biraz önce Sayın Parsak da açıkladı. Burada sadece kıyafet serbestisi getiriliyor, bir mecburiyet... İsteyen yine Cumhuriyet Halk Partili Meclis Başkan Vekili istediği zaman fraklı çıkabilir, bunu engelleyen bir düzenleme yok, bunu rahatlatan bir düzenleme var.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Ama bir teamül yıkılıyor.
BAŞKAN - Teamül yok.
Lütfen buyurun. Yanlış anlaşılmasın. Lütfen buyurun. Yani isteyen istediği gibi giyinebilir İç Tüzük çerçevesinde. Cumhuriyet Halk Partililerin frak giymesini engelleyen bir düzenleme yok.
Buyurun.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Şimdi ben şunu ifade etmek istiyorum: Bir gelenektir bu, geçmişten gelen bir gelenektir ve Atatürk'ün döneminden gelen bir gelenektir, bu geleneğin yıkılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu ritüeldir. Yani baktığımız zaman, mahkeme salonlarındaki hâkim, savcı nasıl cüppe giyiyorsa öyle özellikli bir kıyafettir. O açıdan yani buna Milliyetçi Hareket Partisinin "evet" demesine ben şaşırdım. Yani sizinle ilgili bir itirazım yok, siz yapabilirsiniz, sizin kendi bakış açınıza uygun olabilir ama dediğim gibi...
BAŞKAN - Sayın Demirtaş, bu konuya biraz önce cevap vermiştim "siz- biz" diye bir ayrım yok, bizim ortak değerlerimize, Türk milletinin ortak değerlerine sadece tek başınıza sahiplenme hakkınız yok. Hepimizin ortak değeri.
Lütfen toparlayın.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Burada tabii, yine alt komisyon görüşmeleri sırasında Sayın Parsak burada olsaydı ona da bir yanıt verme ihtiyacı hissetmiştim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzurlu çalışmasını istediklerini ve huzurlu çalışmanın yolunu da bunlardan geçtiğini ifade etmişti. Bakın "huzurlu çalışma" derken neyi kastediyoruz? İktidarın huzuru mu? Kimin huzuru? Bizler muhalefet partisiyiz ve muhalefetin özelliği budur. İktidarın huzurunu kaçıracak ki, toplumun gerçek sorunlarını ortaya koyacak ki, iktidarı eleştirecek ki, huzuru kaçacak ki iktidarın biz muhalefet görevimizi yapabilelim. Yani sanırım anladığım kadarıyla bu huzurlu çalışma ortamından kasıt, muhalefet hiçbir şey söylemesin, o anlam çıkıyor, başka bir anlam çıkmıyor. Peki, biz nasıl milletin sorunlarını gündeme getireceğiz? Milletin sorunları gündeme geldiği zaman da iktidar huzursuz oluyor.
BAŞKAN - Sayın Demirtaş toparlar mısınız lütfen.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Evet. Doğal olarak bu tür... Sayın Başkanım, sizinle sınıf arkadaşıyız yani müdahaleleriniz nedeniyle konuşma dizim de bozuldu ama...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Amacına ulaştı Başkan.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Evet.
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Bakın gittiğiniz yol yol değil. Bu otoriter bir rejime götürür Türkiye'yi. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde de muhalefetin sesi kesilirse bu iş sokağa taşar. Bakın adalet yürüyüşünde Sayın Başbakanımız şunu ifade etmişti: "Yürüyüşlerle sokakta adalet aranmaz, gelin Parlamentoda adalet arayın." demişti. Şimdi biz sokakta Başbakanın bakış açısına göre adalet arayamayacağımıza göre bu İç Tüzükle Parlamentoda adaleti nasıl arayacağız? Bundan sonra nasıl aranacak?
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Adalet her yerde aranır.
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Adalet her yerde aranır üstüne üstlük. Doğal olarak bu İç Tüzük değişikliklerinin ben bir an evvel geri çekilmesini umuyorum ve diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin de bu işe ortak olmamasını diliyorum. Bir muhalefet partisi olarak muhalefetin sesinin kısılmasına bu derece heves edilmesini hâlâ anlayabilmiş değilim.
Saygılarımı sunuyorum.