KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; ben de heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yapmış olduğumuz çalışmayı anlamlı ve değerli buluyorum. Her ne kadar iktidar partisi bu çalışmaya katkı vermekten ve bu tartışmayı beslemekten imtina etse de üzerinde çalıştığımız alanın önem ve değerini bilerek, bunun üzerinde gecenin geç saatlerine kadar, sabahlara kadar düşünce üreten, katkı veren tüm arkadaşlarımıza ve emek verenlere teşekkür ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz metin Meclisimizin çalışma koşullarını, şartlarını düzenleyen temel metin, bir anayasa kadar önemli bir metin. Bu anlamıyla da sadece bir partinin veyahut da ona destek veren bir diğer partinin iradesiyle şekillenecek bir metin değil. Dönüp baktığımızda, kırk dört yıl önce şekillenmiş bir çerçevenin, iki parti arasındaki bir değerlendirme sonrasında Parlamentonun tüm partilerine dayatılması, toplumun tüm partilerine dayatılması hiç de doğru değil. Bu anlamda yapılan çalışmayı usuli açıdan doğru görmediğimi söylemek istiyorum.

Elbette ki şöyle bir alışkanlığı var iktidar partisinin: Günübirlik anlayışlarla yasalar çıkarılıyor, üzerinden daha gün geçmeden, ay geçmeden, yıl geçmeden bu defa deneme yanılma yöntemiyle görünen aksaklıklar giderilmek suretiyle tekrar bu yasaları görüşmek durumunda kalıyoruz bu komisyonlarda ve Genel Kurulda. Hâlen böylesine temel bir metinle ilgili de aynı yöntemi deniyorsunuz. Oysaki böylesine bir yöntemin yasalarda olduğu gibi bize zaman kaybettirdiği, bize imkân kaybettirdiği aşikâr. Öncelikle böyle bir yöntemi kullanmış olmanızı usuli açıdan doğru görmediğimin altını çizdim. Böylelikle, "Biz yaptık oldu." anlayışıyla ve üzerinde tartışma, soruları yanıtlama gereği dahi duymadan, tek taraflı bir anlayışla, bir dayatma anlayışıyla bu metnin çıkarılmasını eleştiriyorum. Bu çalışma tarzının demokrasimizin kalitesine ve Parlamentomuzun saygınlığına zarar verdiğini düşünüyorum. Tabii ki şöyle bir ruh hâli içerisindesiniz: Bir azınlık partisine dönüştüğünüzün farkındasınız. Biliyorsunuz, her ne kadar Parlamentoda çoğunluğunuz olsa bile halk nezdinde bir çoğunluğunuzun kalmadığının tespitiyle yanınıza bir koalisyon partisi, bir ortak almış durumdasınız. Tüm çalışmalarınızı koalisyon ortağınızla beraber yürütüyorsunuz. Parlamento çoğunluğunuzun size gerekli gücü ve desteği sağlamadığı sizler tarafından da tespit edilmiş durumda. Aslında bu süreci, bu ortaklığı bir kurtuluş olarak değerlendirmek yerine, dönüp bu hâle niye düştünüz, bu hâle neden geldiniz, bunu sorgulamak durumundasınız. Dün burada Sevgili Oğuz Kaan Salıcı söyledi, geldiğiniz yere ciddi bir özgüven eksikliği içerisindesiniz, artık süreci taşıyamayacağınızın Türkiye'nin yarınlarında yerinizin olmadığının farkındasınız. Bunun temel sebebi, kuruluşunuzda ortaya koyduğunuz değerler ve tespitlerle ilgili yaşadığınız yabancılaşmadır. Hatta süreç içerisinde o gün toplumun birçoğu tarafından kabul edilen değerlere ilişkin yabancılaşmanın ötesinde bir düşmanlaşmadır. O gün bahsettiğiniz, önemli gördüğünüz, altını çizdiğiniz tüm yanlışlıkların temsilcisi ve icracısı konumundasınız. Bunu görmeniz gerekiyor. Böylesine bir yabancılaşmanın sonunun olmadığını tez elden fark etmeli, gerekirse bir öz eleştiri vermelisiniz. Bundan çekinmeyin, korkmayın. Biz de parti olarak eksiklikler yaptık, yer yer yanlışlıklar yaptık, eksik kaldık. Türkiye ve meseleleriyle ilgili, çalışmalarıyla ilgili eksik kaldık. Ama bugün geldiğimiz yerde peşimize, adalet yürüyüşümüze Türkiye'nin yüzde 70'ini aşan bir sayıyı katmışsak bu öz eleştiri sonrasındaki Türkiye'nin mevcut gündemini yakalamamızdan kaynaklı bir tespitle bunu sağlamış durumdayız. Bu yöntem başarı getiriyor. Size de öneririz böyle bir yöntemi. Dolayısıyla yanlışları yanlışsa gidermek yerine, yanlışın içerisinde bir bataklığa düşmüş gibi debelenmek yerine -affedin bu deyimimi, benzetmemi- bir an önce çıkıp bir öz eleştiri sürecini sizlere öneriyoruz. Bu öz eleştirinin ışığında bu çalışmayı da bu anlayışla yeni baştan değerlendirmenizi bekliyoruz.

Yapılan çalışmaya hâkim olan ilkeler belli. Tüm hatipler bunları eleştiriyor. Özellikle milletvekillerinin tekil anlamda, hele de bağımsız milletvekillerinin Parlamento çalışmalarına katılmasının önü tıkanıyor. Böylelikle insanların kendi özgür düşünceleri ve siyasi çabalarıyla Parlamentoda katkı yapmasının önü kesiliyor, anlamsız hâle getiriliyor. Sadece bununla da yetinmeyip muhalefet partilerinin tamamının bu Parlamento süreçlerine katılmasının önüne engeller konuyor, süre sınırlamaları, sayı sınırlamaları getiriliyor, Parlamento çalışmasına katılmak istemeyen milletvekillerinin de bu durumu özendiriliyor. Özellikle kanun çalışmaları sırasında sadece başlangıçta da, sonuçta da yoklama istenmesi, diğer süreçte yoklamanın kaldırılması tam da bunu tarif ediyor. "Siz Parlamentoda olmasanız, söz söylemeseniz bile milletvekili sıfatınız devam eder, bu katkınıza ihtiyacımız yoktur, biz bir başlangıçta bir de sonuçta yaptığımız oylamayla kanunlarımızı Parlamentodan geçiririz, bu da halkın iradesini temsil etmiş olur." diyorsunuz. Oysaki bizim murat ettiğimiz Parlamento çalışması bu değil. Bunun yerine, her birimiz geldiğimiz bölgenin, geldiğimiz mesleğin ve geldiğimiz yaşanmışlığın üzerine edindiğimiz tecrübelerle ve aldığımız halk desteğiyle Parlamento çalışmalarına katkı yapmak istiyoruz. Sizler de bu vaatlerle milletvekili oldunuz. O hâlde bu borcu topluma ödemelisiniz, herkesin bu borcu ödemesinin olanaklarını yaratmalısınız. Bunu ortadan kaldırmak yerine sadece bir kişinin ihtiyaçları doğrultusunda bir ülkenin, onun dışında, bir Parlamentonun çalışma şeklini ve çerçevesini şekillendiremezsiniz. Bunu yapmamalısınız. Aslına bakarsanız, sürekli uyarılar yapılıyor size gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda. Yarın bu düzenlediğiniz çerçeve içerisinde sizler de davranmak zorunda kalacaksınız. Adalet tarifiniz de öyle, Parlamento çalışmanız da öyle. Yarın bu kurallar size de uygulanacak. Ve düşünüyorsanız eğer, kendi taban gücünüz yetmese bile, koalisyon ortağınızla beraber yüzde 50 oy sınırına erişip yeni baştan bir ülkeyi yönetme konusunda toplumdan bir vize alabiliriz diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü hızla eriyorsunuz. Bunun farkında olmanız lazım. Aslına bakarsanız ben şöyle düşünmüştüm: Sizler nasıl ki darbeden medet umup da darbeyi Allah'ın lütfu olarak gördünüz, ben de referandumu Allah'ın bize bir lütfu olarak görmüştüm ve sizin on beş yıllık yanlışlarınızın hesabını belki o referandum süreci üzerinden çözebiliriz diye düşünmüştüm. Aslına bakarsanız bunu başardık fakat özellikle YSK'nın iradesine uyularak, açık kanun hükümlerini yok sayarak elde ettiğiniz sonuç size şeklî anlamda bir başarıyı getirdi ama bu maddi gerçekliği temsil etmiyor. Şimdi şunu söyleyeyim...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, toparlar mısınız?

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bu defa da bence 2019'da yapacağımız seçim bence bize Allah'ın bir lütfudur. 2019'da Cumhurbaşkanlığı seçimini başarıyla tamamladığımız zaman bu ülkeye verdiğiniz on beş yıllık tahribatı on beş günde giderme imkânına kavuşacağız, bunu görüyorum. Ve dolayısıyla da bu yaptıklarınızın tamamının ne kadar yanlış olduğunu sizler itiraz ederek söyleyeceksiniz ama biz yine ülkeyi sizin itirazlarınıza gerek kalmaksızın çağdaş, parlamenter sisteme geri döndüreceğiz. Dolayısıyla da bugünkü yapmış olduğunuz çalışmaların uzun süreli olduğunu da düşünmüyorum. Ama yine de o güne kadarki iki yıllık süreç içerisinde Parlamento çalışmalarına zarar vermemenizi öneriyorum. Bu anlamıyla, dün yaptığınız itirazlarda ne kadar haklıydınız bilmiyorum ama, yarın yapacağınız itirazlara dair haklılığınız kalsın istiyorum. Gelin, bir başka kültüre, başka bir doğruya yönelelim. Türkiye zaten oraya doğru evriliyor. Biliyorsunuz, adalet yürüyüşü Türkiye'ye yeni bir siyaset getirdi.

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen toparlar mısınız, lütfen.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Toparlıyorum, fazla uzatmayacağım.

Yeni bir siyasal iklim getirdi. Artık burada hiçbir değeri, hiçbir erdemi, hiçbir kavramı sadece kendimiz için içeriklendirerek savunmuyoruz, sahiplenmiyoruz. Ne istiyorsak Türkiye'nin tamamı için istiyoruz. Bu, Türkiye'nin yeni siyasal kültürüdür; bu, Türkiye'nin geleceğidir; bu, Türkiye'nin yeni tarifidir. Yani bizler asla partimizin seçmen kitlesine veyahut da koalisyon ortağınızı da içine katarak varmayı düşündüğünüz 40 milyon, 50 milyon gibi rakamlara hitap etmiyoruz, biz Türkiye'nin tamamına sesleniyoruz. Bu anlamıyla da her kavramı tüm yurttaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayacak bir içerikle sahipleniyoruz, adalet kavramında olduğu gibi. Şimdi burada da Parlamentomuzu sahiplenirken, sadece kendi çalışmalarımız için değil, iktidar ve onu destekleyen bu azınlık Hükûmetini destekleyen iktidar ortağının milletvekilleri için de bunları savunuyoruz. Evet, sizler de konuşun istiyoruz, sizler de görüşlerinizi söyleyin istiyoruz, sizler de aldığınız borcu topluma ödeyin istiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, lütfen toparlayın.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Toparlıyorum Sevgili Başkanım, toparlıyorum.

Bunu yapmanızı istiyoruz. Gerçekten de bizleri sadece bürokratlar tarafından oluşturulmuş bir metinle baş başa bırakarak bununla ilgili soruları yanıtsız bırakan ve bununla ilgili görüşlerden, değerli karşı görüşlerden, değerli yorumlardan bizi yoksun bırakan süreçlerden vazgeçmenizi istiyoruz. Sizleri de Parlamentonun saygınlığına uygun ve Parlamentonun birer üyesi olarak milletvekili görevini yerine getirecek bir çerçeve içerisinde görmek ve sahiplenmek istiyoruz. Bu anlamda da, her zaman söylediğimiz gibi, gelin, hatadan geri dönün diyoruz; "Gelin, hepimize sadece bugün için değil, yarın için değil, belki bir tek kişinin ömrüyle kaim bir süre için değil, bir devletin, bir milletin, bir halkın sonsuza dek sürmesini dilediğimiz ömrü ve geleceği için daha kapsamlı, daha sürdürülebilir, daha devam ettirilebilir düzenlemeler içerisinde çalışmalarımızı sürdürelim istiyoruz.

Bu metnin de böyle bir anlayış içerisinde yeni baştan ele alınmasını hatta Komisyondan çekilmesini hepinizin, tüm siyasi partilerin, ülkenin tamamının iradesini yansıtan bir büyüklüğün oluşturduğu bir metinle ortak geleceğimizi birlikte sahiplenmek istiyoruz. Sizi bu anlayışa ve çerçeveye davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.