| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi(2/1783) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .07.2017 |
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Parlamento "konuşma yeri" kelime anlamı olarak, konuşma yeri olmaktan çıktı maalesef son zamanlarda, "Susma, konuşmama yeri" oldu. Konuşmayacaksak o zaman burada ne işimiz var? Sayın iktidar mazlumları oynayarak geldi. Geldiği günden bu yana da sürekli olarak zulüm yapmaya devam ediyor. Her yerde ceza, her yerde susturma. İtiraz edenlere TOMA, tazyikli su, biber gazlı su. Silivri'de duruşmaları izlemeye gelenlere gaz, tazyikli su; Gezi Parkı olaylarında aynı şekilde gaz, tazyikli su ve eş zamanlı ülkenin diğer yerlerinde yapılan eylemlere aynı şekilde gazlı ve tazyikli su. Ergenekon ve Balyoz davalarını yanlış bulup bunun bir zulüm olduğunu söyleyip Silivri mahkemelerine geldiğimiz zaman bizlere gaz sıktınız, su sıktınız, gaz fişekleriyle yaraladınız ve öldürdünüz. Sonuç ne oldu? Biz haklı çıktık. Yaptığınız zulüm ne işe yaradı? Biz haklı çıktık ama sizler maalesef haksız çıktınız. Eski Balyoz davası hâkimi Ali Efendi Peksak hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle dava açıldı. Trajedinin başrol oyuncusu olan astığı astık, kestiği kestik, altına Tayyip Erdoğan'ın zırhlı aracını verdiği Zekeriya Öz'ün yurt dışına kaçtığını hepimiz biliyoruz.
14'üncü maddeye gelince. Ben genelinin de üzerinde konuşmak istiyorum Sayın Başkan. 14'üncü maddeyle döviz, pankart ve görsellerle konuşma yapmak yasak. Benim bölgemde Ergene Nehri var, Ergene Nehri zehir akıtıyor ve zehir saçıyor. Ergene taştığı zaman can alıyor, taşkınlar büyük maddi zararlar doğuruyor. Ergene zehir akıtıyor. Biz bunu görsel bir şekilde anlatamazsak bu berbat durumu nasıl izah edeceğiz. Ergene'nin çamurunu, taşkın yaptığı zaman ekili alanlara verdiği zararı nasıl anlatacağız. Ergene'nin çamurunu, zehirli suyunu temizlemediğinizin suçluluğunu örtmek için susturmaya çalışıyorsunuz.
Istranca Dağları'nda ve Yıldız Dağları dediğimiz bu dağlarda taş ocakları açılıp taş alınıyor. Şirketin taş alımı bitince açtığı ocağı düzenleyip öyle bırakması gerekiyor. Ancak şirket gerekli düzenlemeleri yapmamak için açık tutma kurnazlıkları yapıyor. Ayda yılda bir kamyon taş alıyor ve doğal olarak bu açık kalmış oluyor. Yani doğal yaşam yok ediliyor. Istranca Dağları'nın bu hâlini görsel olmadan nasıl izah edeceğiz? Istranca'yı taş ocağına çeviren yandaş iş adamlarınızdır.
Trakya'da nükleer ve termik santraller kurulmak isteniyor. Biz nükleer santrallerin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmak için Çernobil faciasının görsellerini göstermeyecek miyiz? Kanser hastalığına yakalananları göstermeyecek miyiz? Göstermeyince bu durumu nasıl anlatacağız, nasıl izah edeceğiz? Sayın Başkan, sigara paketlerinin üzerinde görseller var. Neyi ifade ettiğini herkes biliyor. Bunu istediğiniz kadar söylemeye çalışın, bu görselin anlattığı kadar hiçbir şekilde anlatamazsınız. Sigara paketleriyle gelen, Genel Kurula giren arkadaşlarımızın ceplerini arayıp bunları da içeriye sokmayacak mısınız?
Termik santraller dedim. Termik santrallerin doğa tahribatını, iklimi nasıl değiştirdiğini, baca gazlarının ve yüksek ısının havada zehirli gazlar oluşturduğunu, yağmurlarla yere düştüğü zaman bitkilere verdiği zararların fotoğraflarını göstermeden bu gerçekleri nasıl anlatacağız? Haksız yere darbedilmiş, yaralanmış, öldürülmüş kişilerin de yakınlarının ızdırabını, gördükleri zulmü anlatmanın başka yolu var mı?
Cumhurbaşkanına, Meclis Başkanına, Başkanlık Divanına ve başkan vekiline hakaret etmekle büyük bir para cezasıyla milletvekilleri cezalandırılıyorlar. Cumhurbaşkanına yapılan eleştirilerin hakaret mahiyeti taşıdığını kim belirleyecek? Bu mevkideki kişiler hakaret ettikleri zaman buna cevap vermenin hakaret mi değil mi olduğunu kim belirleyecek? Buna bir şekilde Nef'î tarzında bir cevap veren kişinin cezası ne olacak ben onu da merak ediyorum. Nef'i'ye Tahir Efendi "kelp" demiş. O da diyor ki: "Tahir bana 'kelp' dedi. İltifatı bu sözde zahirdir. Malikî mezhebim benim zira. İtikadımca kelp tahirdir." Şimdi, çıkıp birimiz bu şekilde bir cevap verdiği zaman bu arkadaşa verilecek ceza reva mıdır, doğru mudur ve ne kadardır?
Milletvekilleri konuşmalı. Milletvekilini konuşturmazsanız konu dışarıya taşar. Dışarıda panzerle, TOMA'yla susturmaya çalışırsanız yurt dışına taşar. Orada da her devlet işine geldiği gibi bu kişileri alır, bu konuları alır kullanır. Biliyorsunuz, Jön Türkler bu şekilde doğmuştu. Abdülhamit'in o despotik idare yönetiminde burada bir şekilde doğruları söyleme fırsatı bulamayan, bu şekilde kendisini idare edemeyen, muhalefet edemeyen kişiler Fransa'ya Paris'e, İngiltere'ye Londra'ya kaçtılar. Buralardan sürekli olarak -bildiğiniz gibi- bu ülkede olan bitenleri hem oradaki insanlara hem buradaki toplumumuza anlattılar. Bunları susturmak için Abdülhamit'in o ülkelerin idarelerine ne kadar para verdiğini hepimiz biliyoruz herhâlde. Bunlar buraya kadar gidecektir ve daha ötesine de gidecektir. Bu Jön Türklerin buradan kaçtıktan sonra orada yerleştikleri, kümelendikleri yerlerden -biliyorsunuz- Abdülhamit'i devirdiklerini de ve ondan sonra da bunlardan biri olan Ahmet Rasim'in gelip Parlamentoya Meclis başkanı olduğunu da bilgilerinize sunarım.
Milletvekiline para cezası verme, susturma veya vicdanı ile cüzdanı arasına sıkıştırma, bunun parayla, iş vaadiyle, teşvik ve ihale yöntemiyle oy almaktan hiçbir farkı yoktur.
Muhalefeti susturma, Meclisi susturma çabalarından bir tanesini daha yaşıyoruz. Meclisi, muhalefeti susturduğunuz zaman güllük gülistanlık bir ortamda devleti ve toplumu yöneteceğinizi mi sanıyorsunuz? Meclisi susturursanız, muhalefeti susturursanız, yargıyı susturursanız ve hatta yürütmeyi susturursanız bunun nereye gideceğinin farkında mısınız? Adolf Hitler'i Mussolini'yi, Çavuşesku'yu ve Saddam'ı hatırlarsınız sanıyorum? Bunların hepsi halkını susturmuştu. Peki sonra ne oldu? Hangisi yaşamını onurlu bir şekilde bitirdi ve hangisinin ülkesi hiçbir şey olmadan bilakis daha gönençli, daha abat bir devlet oldu? Söyleyebilir misiniz? Hiçbir tanesi tabii. Bu, toplumda büyük bir sıklet yaratacaktır. Sıklet huzursuzluklar yaratacaktır ve sonuçta toplumsal patlamalar doğuracaktır. Patlamaları önlemek için şiddete başvuracaksınız, şiddet de karşılık doğuracak, iç çatışma ve iç savaşa götüreceksiniz güzelim ülkemizi. Siz ne yapmak istiyorsunuz farkında mısınız? Farkındaysanız bunu kısaca özetler misiniz? Ama biz biliyoruz ki bu şekilde ülke iç çatışmaya girer ve iç savaşa gider, ardından da parçalanmaya gider. Siz ülkeyi parçalamak mı istiyorsunuz?
Bir şey daha unutmuşsunuz, demeliydiniz ki: "Genel Kurulda Sünni-Hanefi dışında bir inanç sistemi asla konuşulamaz." Gördüğüm kadarıyla bir bu eksik kalmış Sayın Başkan. Bu şekilde toplumu susturarak, toplumun temsilcileri olan milletvekillerini susturarak bu toplumun Kâbe'si dediğimiz, demokrasinin Kâbe'si dediğimiz Büyük Millet Meclisini ve onun üyelerini susturarak bu toplumda daha güzel, daha müreffeh bir şey yaratacağız diyorsanız kendinizi aldatmaktan öte hiçbir yere gidemeyeceksiniz. Dünyada bunun bir tane örneği dahi varsa ben burada sizin bunu göstermenizi istiyorum. Susturarak, korkutarak, sindirerek hangi toplum abat olmuştur, hangi ülke kalkınmıştır?
Değerli arkadaşlar, buraya nasıl geldiğinizi, ne şekilde Hükûmet olduğunuzu biz de biliyoruz, sağır sultan da biliyor. Genel Başkanınızın daha Pınarhisar Cezaevindeyken Amerika Birleşik Devletleri'nin büyükelçisi tarafından ziyaret edildiğini, bunun sebebinin ne olduğunu herhâlde bütün dünya ve bütün Türkiye biliyor.
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdurrahman Öz geçti)
BAŞKAN - Sayın Kayan, sizi gündeme davet ediyorum. Toparlar mısınız lütfen.
TURABİ KAYAN (Kırklareli) - Bu, gündemin içinde olan bir konudur, gündemi olduğu gibi kapsıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gündeme davet ediyorum, toparlar mısınız lütfen.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Değerli arkadaşlar, eğitim konusunda da ve diğer konularda da yapılan hep aynı şeydir. Bu yapılanlar tamamen dünya egemenlerinin oyununa gelmektir. Dünya egemenleri bizim gibi Müslüman ülkelerinin kalkınmasını zerre kadar istememektedir. Bu dünyada 1 milyar 700 milyonluk bir Müslüman nüfusu var. Bu 1 milyar 700 milyon nüfus aynı zamanda 1 milyar 700 milyonluk bir pazardır. Bu pazarda eğitimini düzenlemiş, teknik bir hâle getirmiş, çağdaş eğitime, çağdaş sanatlara, çağdaş bilime ulaşmış, çağdaş bilimler birlikte kendi felsefesini yaratmış bir toplumun kendi teknolojisini, kendi sanayisini yaratacağı muhakkaktır.
BAŞKAN - Sayın Kayan, lütfen toparlar mısınız.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Bundan dolayı, bunlar yapılmasın diye ilk evvela bu Müslüman ülkelerin içinde gözü açılmış ve demokrasiyi estek köstek de olsa yürütmeye çalışmış Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunları en az bizim kadar sizler de bilirsiniz.
Sayın Başkan, bu da bu bahsettiğim çemberin içindedir ve bir devamıdır. Bu Meclisi susturursanız buradan hiçbir zaman sağlıklı bir sonuç çıkmayacaktır ve bu ülke Suriye gibi, Irak gibi ve diğer benzerleri gibi kendi içinde kavgadan başka bir şey yapamayacak ve paramparça olacaktır ve kendisini kimlerin kullandığını da bir türlü anlayamayacak, bu kısır döngü içinde kendisini mahvedecektir. Gelin, bundan bir an önce vazgeçelim diyorum. Bu ülkenin içinde hepimiz yaşıyoruz; siz de yaşıyorsunuz, biz de yaşıyoruz. Geçmişteki binlerce yılda gördüklerimiz bize örnek olmalıdır.
BAŞKAN - Sayın Kayan, toparlar mısınız.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Bizim aynı zamanda kendimizin dışında, ülkemizin dışında, kendi tarihimizin dışında da dünya toplumlarının geçirdiklerinden bir ders almamız gerekirken bizim bugün yaptığımız ders almak değil, maalesef tekrar sıfırdan başlayarak, bu toplumu geriye götürerek bu toplumun işini bitirmeye çalışıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kayan, bir metin çerçevesinde konuşuyoruz...
TURABİ KAYAN (Kırklareli) - Onun için, ben sizlerden özellikle istirham ediyorum: Bunun geriye çekilmesi lazım. Otuz dakikadan yirmi dakikaya, yirmi dakikadan on dakikaya, on dakikadan beş dakikaya indirilen bir konuşma metni, bir konuşma zamanı hiçbir zaman demokrasiye açılan bir kapı değildir, tamamen bu toplumu geriye götürmeye yönelik bir kapıdır.
BAŞKAN - Sayın Kayan, lütfen toparlar mısınız.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Buna hakkınız yoktur diyorum. Gelin hep birlikte bundan vazgeçelim.
Teşekkür ediyorum.