KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın grup başkan vekilleri, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar, yazılı ve görsel basınımızın saygıdeğer emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP ve MHP'nin üzerinde anlaştığı, hemfikir olduğu, parlamentolar için mini anayasa olarak da adlandırılan, Meclisimizin çalışma düzenini tarif eden bir İç Tüzük değişikliğini görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, anayasalar bilindiği üzere, toplumsal mutabakat metinleridir. Anayasacılar olağan dönemlerde dahi anayasa değişikliklerinin gündeme getirilmesinin toplumda ciddi sıkıntıların olabileceğine işaret etmişlerdir. Eğer gerçekten, toplumsal bir mutabakat aranıyorsa, toplumun bütün kesimlerini anayasa yapımı içine katıp çok büyük bir kesimin "Evet, işte bu benim anayasam." diyebileceği, kendini bu anayasanın içinde görebileceği yani genel bir mutabakatla yaklaşılması gerektiği bilimsel bir gerçektir. Ancak, maalesef, iktidar ve onun her konuda destekçisi Milliyetçi Hareket Partisi daha birkaç ay önce sarayın talimatıyla 16 Nisan referandumunda halkımızın önüne otokratik bir Anayasa değişikliği getirmişler, "Biz yaptık oldu." demişlerdir. Ancak, olup olmadığını tarih hepimize gösterecektir. Bugün de yine aynı anlayışla AKP "Çoğunluğum var, MHP'yi de yanıma aldım." deyip Meclisimizin anayasası olan İç Tüzük değişikliğini dayatmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bir ülkede demokrasi ve hukukun üstünlüğü söz konusu değilse hiçbir farklılığın ifade edilemeyeceği, hiç kimsenin güvende olamayacağı ve toplumsal barışın sağlanamayacağı hepimizin malumu olsa gerektir. AKP ve onun Genel Başkanı, tarafsız Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 16 Nisan referandumunda ağır bir yenilgiye uğramıştır. YSK'da "hayır" çıkan halk iradesinin gasbedilmesi bu yenilginin açık kanıtı durumundadır. Ancak, suçüstü yakalanan ve meşruiyet krizinin içine düşen iktidar rejimi değiştirme ısrarını sürdürüyor, siyasal İslamcı hareket cumhuriyeti bütünüyle tasfiye etmek ve dinci faşist bir diktatörlük kurmak için bütün şartları zorluyor. AKP iktidarı güzelim ve yalnız ülkemizi derin siyasal krizin içine sürüklüyor; toplum geriliyor, kontrolü kaybeden iktidar daha da saldırganlaşıyor ve tehditle sonuç almaya çalışıyor.

Sayın milletvekilleri, 16 Nisan referandumu meşru değildir. Bu sonuca saygı duymayacağız, yaşadığımız sürece de bu hukuksuzluklarla da mücadele edeceğiz. Dünyanın ve insanlığın bütün birikimini hiçe sayarak en temel ve basit bir hukuk kuralını çiğneyip yarış devam ederken kuralı değiştirdiniz, ilgili yasalara göre geçersiz sayılması gereken yaklaşık 2 milyon oyu maalesef geçerli saydınız. Yine, yaklaşık 3 milyon oya da yönelik itirazı sonuçlandırmadınız ve bu durumda bizden bu sonuca saygı duymamızı bekliyorsunuz; bu, bir siyasi rezalettir, kimse bu siyasi rezalete bu ülkenin boyun eğmesini beklememelidir. Amaçlanan değişim sıradan, herhangi bir siyasal düzenleme değildir, Türkiye'nin yüz elli yıllık Meclis geleneğini ortadan kaldıracak ve otokratik bir rejim, mezhepçi, faşizan bir diktatörlük kurulacaktır; bu, gerici bir karşı devrimdir. AKP, muhafazakâr ya da merkez sağ bir parti değildir, sistem karşıtı, İslamcı bir harekettir. Hâlen ülkemizi yöneten, baskıcı, otoriter ve antidemokratik iktidar iradesi ülkemizi artık yaşanamaz hâle getirmiştir. Bu iktidar sayesinde hukuk ve adalet yok edilmiş, yargının tarafsızlığı tamamen bitirilmiştir.

Halkoylamasında hile, madrabazlık, hırsızlık ve hukuksuzluk ile "hayır" olan halkın tercihinin nasıl "evet" olarak ilan edildiğini, atı çalanın suçüstü enselendiğini tüm dünya biliyor. Halkoylamasının ilan edilen sonucu kabul edilemez ve gayrimeşrudur, hâlen fiilî olarak ülkemizi yöneten iktidar iradesinin elinde yargı sistemimiz diğer tüm devlet güçleri gibi operasyonel hâle getirilmiştir. Yani, yargı muhaliflerin tek adam rejimine ve karşı devrim sürecine itiraz edenleri sindirebilmek ve içeri atabilmek için silah olarak kullanılmaktadır. FETÖ bir bahane olarak kullanılmaktadır. FETÖ'nün siyasi kanadı tamamen siyasi iktidarın, AKP'nin içindedir. Cemaati 15 Temmuzda darbe yapabilecek konuma iktidar getirmiştir. Yardım ve yataklık suçundan kurtulmak için ilan edilen 17-25 Aralık 2013'ün milat olması hukuki değildir.

Değerli milletvekilleri, cemaatin bilumum kumpas davalarına verdikleri destekle cemaatçi subayların önünü açarak darbe girişiminde bulunacak güce sahip olmasına destek olanların bugün konuşacak yüz bulmalarını utanç vericidir. İktidarın cemaate senelerce verdiği aktif desteğin hukuki ve siyasi faturası çıkarılmadan kimse 15 Temmuz zihniyetiyle savaştığını iddia etmemelidir. Örnek vermek gerekirse Akit gazetesinin Facebook ve Twitter'larda dolaşan 2 kupüründen örnek vermek istiyorum, 29 Kasım 2013'teki manşetinde şu cümleler var: "2006'da Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik yapıldı, Gülen'i AK PARTİ kurtardı. 2000 yılında on yıl hapis talebiyle DGM'de yargılanan Fetullah Hoca Efendi 2006 yılında AK PARTİ Hükûmetinin Terörle Mücadele Kanunu'nda yaptığı değişiklikle beraat etti."

BAŞKAN - Sayın Özdiş, toparlar mısınız lütfen.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Devam ediyorum efendim, ben ilk defa söz alıyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Özdiş, bir dakika.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Buyurun efendim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Başkan, bu tutum değişikliğinin sebebini anlamak mümkün değil.

BAŞKAN - Tutum değişikliği yok Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Dün bir mutabakata varmışsınız, 15.00-16.00'da arkadaşlar konuşacak, 17.00-18.00'de toparlama konuşmaları yapılacak, bitirilecek diye. Yani konuşmanın içeriği sizi rahatsız edince...

BAŞKAN - Şöyle: Konuşmanın içeriği bizi rahatsız etmiyor, o konularda bir şey değil ama yaklaşık yedi, sekiz gündür süren bu çalışmalar sırasında...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Sayın Başkan, ilk defa söz aldım ben, yapmayın.

BAŞKAN - İlk defa söz aldınız da Komisyon üyesi arkadaşlarımız on-on beş dakika falan konuşuyorlar, Komisyon üyesi olmayan arkadaşlarımız da aşağı yukarı on dakikada toparlıyorlar. Böyle fiilî bir durum oluştu. Ben bu çerçevede söylüyorum. Yoksa konuşmanın içeriği... Her milletvekili arkadaşımızın kendi konuşması kendini bağlar. Sadece bu, süreç yürütmeyle ilgili bir tutumdur Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hayır yani on beş-yirmi dakika, öyle bir...

BAŞKAN - Aşağı yukarı öyle bir şey oturdu.

Sayın Özdiş, devam edin.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - 4 Aralık 2013'teki manşet de şöyle kurgulanmış: "CHP'den Gülen'i bitirin önergesi. 2004 MGK'sındaki cemaatin bitirilmesine yönelik önerinin sahibi olan dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer AK PARTİ kararı uygulamayınca arka bahçesi olan CHP'yi devreye soktu ve 72 CHP'li vekilin Gülen cemaati ve dershanelerinin araştırılması için önerge verdiği ortaya çıktı." İşte, size FETÖ'nün nasıl korunup desteklendiğini özetleyen kanıtlar. Ama gelin, görün ki AKP cemaate, FETÖ'ye karşı, CHP ise destekliyor! Safsatadan geçilmiyor maalesef.

Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce 15 Temmuzu andık, hatırladık; bu ülkenin geleceği için canını veren şehitlerimizi, gazilerimizi minnetle andık. Sokağa çıktılar, mücadele ettiler, onların başımızın üstünde yerleri var. Türkiye Cumhuriyeti var olduğu müddetçe de onları anacağız. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu 15 Temmuzu fırsat bilip, Allah'ın bir lütfu olarak görüp 20 Temmuzda sivil darbeyi gerçekleştirenler kendilerine ve yakınlarına ikbal hazırlayanlardır. İkisini birbirinden ayıracağız.

Sayın milletvekilleri, makam, mevki için; para, güç için dini alet edenler gerçek dinsizlerdir. Bir ülkeyi baskıya, zora dayanarak tek başına yöneten kimse gerçek despottur. Despotların en önemli yöntemi gerek din yoluyla gerek terör yoluyla toplumu korkutup baskı altına almaktır. Bunlar rahatlıkla yalan söylerler, inkâr ederler, iftira atarlar, devlet organlarını baskı aracı olarak kullanırlar. Sistemli bir şekilde düşünülüp planlanmış despotça uygulanan devlet terörü, bireyin iradesini etkisiz hâle getirir.

BAŞKAN - Sayın Özdiş, lütfen, toparlar mısınız.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Toparlayacağım.

Her toplumu çözer, altını oyar ve çökertir, korkunç bir hastalık gibi insan olma erdemini kemirir ve toplumsal korku yaratır. Despot, bu korkuyu da çok iyi kullanır. Ya sıra bana geldiyse, ya beni de içeri atarlarsa, ya beni de dinliyorlarsa korkusu toplumu ele geçirir. İşte, bu toplum, rejimin adı ne olursa olsun, diktayla yönetilen bir korku toplumu olmuştur. Orada demokrasinin kırıntısı bile yoktur. Despot çıkar ve der ki: "Olağanüstü hâlden niçin rahatsız oluyorsunuz? Bakın, olağanüstü hâl olmasaydı yürüyemezdiniz."

BAŞKAN - Sayın Özdiş, lütfen...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Efendim, müsaade edin lütfen.

BAŞKAN - Ama, Sayın Özdiş, lütfen...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Kaç gündür devam ediyor, ilk defa söz aldım. Lütfen, müsaade edin, müsamaha gösterin.

BAŞKAN - On gündür devam ediyor, keşke daha önce gelseydiniz, geneli üzerinde konuşsaydınız.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Yapmayın, ben meşgul etmiyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Madde metni üzerinde konuşuyoruz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Maddeye de şimdi bağlayacağım efendim, yapmayın.

BAŞKAN - Sayın Özdiş, lütfen, bak, burada bekleyen değerli milletvekili arkadaşlarımız var ve bir usul çerçevesinde yürütmeye çalışıyoruz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Efendim, bitirirdim ben şimdi, çabuk çabuk okuyorum.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Demokrasinin kırıntısı bile yoktur. Despot, çıkar, biraz önce söylediğimi söyler. Ha, despotların kendileri de korku içinde yaşarlar. Binlerce korumayla dolaşırlar. En yakınlarındakilerden bile şüphe ederler. Korktukça sinir sistemleri bozulur, bozuldukça baskıyı daha da artırırlar. İşte, bu durumlarda görev, siyasi görüşü ne olursa olsun, vatanseverlere, demokratlara, cesur yazarlara ve yürekli siyasetçilere düşer. Ki bildiğiniz gibi, şimdilerde bunların bir kısmı demir parmaklıkların ardında bedel ödüyorlar.

Değerli milletvekilleri, AKP Genel Başkanı ve tarafsız Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan "Birilerinin elinde kartonlarla yürüyerek adalet aranması gibi değil bizim aradığımız adalet." diye söz söyledi. "Bizim aradığımız adalet, 250 şehidimizin kanıdır." diyor adalet arayışına. "2.193 gazimizin şu anda yaralı oluşudur." diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın AKP Genel Başkanı ve tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yardımcı olmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özdiş...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Efendim, lütfen...

BAŞKAN - Sizin konuşmanız en az daha on beş dakika daha sürecek, ben görüyorum buradan.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Hayır efendim, ben çabuk okurum.

BAŞKAN - Ben müdahale etmek istemiyorum ama lütfen...

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Benim söz hakkım var, ben söz hakkımı kullanmayacağım bu maddeyle ilgili.

BAŞKAN - Hayır, bizim burada...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Efendim, lütfen...

Bir ülkede darbe girişimi sonucu 250 kişi ölüyor, 2.193 kişi yaralanıyorsa o ülkeyi yönetenlerin birinci dereceden sorumluluğu vardır. Kim darbecilerin mensubu oldukları cemaati iktidara ortak ettiyse o suçludur. Kim o insanların ellerine silah verip askerin üzerine saldıysa ölümlerden, yaralanmalardan o sorumludur. Emre uyan zavallı askerleri linç eden, kafalarını kesen katilleri kim oraya gönderdiyse, kim bu katilleri hâlâ yargıdan kaçırıyorsa o suçludur. Kim Fetullah terör örgütüne "Menzilimiz aynı olduğu için yardım ettik, ne istedilerse verdik." dediyse o başsorumludur, onu yargıya teslim etmeden bu ülkede adalet bulunamaz. Darbe girişimini anında haber vermeyen Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarını yargıya teslim etmeden, Türkiye'de yapılan darbeyi enişteden haber almaya bizi mahkûm edenlerden hesap sormadan bu ülkede adalet bulunamaz. Kanun hükmünde kararnameleri aylardır Türkiye Büyük Millet Meclisinden kaçıranları yargıya teslim etmeden adalet sizden kaçar, yakalayamazsınız Sayın Cumhurbaşkanı. Yüksek yargıyı önce Fetullah terör örgütüne, daha sonra iktidara esir eden kim ise bilin ki adaleti yaralayan odur. Kim cumhuriyet değerlerine karşı olduğunu açıkça söylüyorsa bilin ki onun anladığı gerçek adalet, hukuk devleti değil, şeriat devletidir. Bu düşüncedeki sapkınlar olduğu müddetçe bu ülkede hiç kimse adaleti bulamaz çünkü adalet hassastır, adalet narindir, insanlık onurudur, fakir fukaranın, garibanın sığınağıdır, her şeyden önemlisi Allah'ın emridir. Adaleti başınızın üstünde taşımazsanız, onu hor görüp cemaat, tarikat artıklarının elinde oyuncak ederseniz, siyasi çıkarlarınız ile maddi menfaatiniz için kullanmaya kalkarsanız adaleti mumla arasanız yine de bulamazsınız. Gün gelir, size lazım olduğunda adalet, taşlara vursanız da kafanızı fayda etmez, bulamazsınız.

BAŞKAN - Sayın Özdiş, madde içeriğiyle ilgili bir tane konuşma yapmadınız. Bir bildiri gibi bir konuşma metni hazırlayıp gelmişsiniz, sosyal medya üstünden yayın yapma hakkınızı kullanıyorsunuz. Şu an madde içeriğiyle ilgili bir şey konuşmuyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Efendim, milletvekillerinin özgürlüğünü, konuşmasını engelleyecek bir İç Tüzük değişikliğiyle karşı karşıyayız.

BAŞKAN - Milletvekillerinin özgürlüğünü engellemiyoruz. Keşke diyorum Anayasa Komisyonunun İç Tüzük değişirken bir çalışmasını da usule bağlasak...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Buna karşı da bunları söyleyeceğim. Yapmayın, ben kürsüde bunları söylemek durumundayım.

BAŞKAN - Siz söyleyin, kürsüde söyleyin ama şu an sadece itham ediyorsunuz.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Siz milletvekillerinin sesini soluğunu kısmaya çalışıyorsunuz.

BAŞKAN - Kısmıyoruz, kıssak yirmi dakikadır konuşmazsınız.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Yapmayın, lütfen...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sesiniz kısılmadı ama konuştuklarınız zırva tevil götürmez cinsinden maalesef.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - O size göre. Bunların tamamı yüzde yüz gerçek beyefendi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Zırva tevil götürmez.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Sizlere ayna tutuyorum, ayna.

BAŞKAN - Sayın Özdiş...

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Yapmayın, ilk defa konuşuyorum.

BAŞKAN - Sayın Özdiş, herkes karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Lütfen toparlayın, sizi gündeme davet ediyorum.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Toparlıyorum, ben gündemin içindeyim Beyefendi.

BAŞKAN - O hazırladığınız gündemle alakası olmayan metni bırakın, madde içeriğiyle ilgili konuşun lütfen. Gündeme davet ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Başkan, şimdi bitmek üzereydi.

BAŞKAN - Hayır, orada bir metin var, hazırlanmış, gelmiş ve maddeyle alakası yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Metin okunabilir Başkan, ne var bunda?

BAŞKAN - Lütfen devam edin ve toparlayın.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Senin Başbakanının, sizin Cumhurbaşkanınız prompter'dan okuyor. Hazırladım, geldim, buradan okuyacağım tabii.

BAŞKAN - Ama o madde içeriğiyle ilgili konuşuyor.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Ben de madde içeriğiyle ilgili konuşuyorum. Yapmayın, lütfen.

BAŞKAN - Burada ben şunu ifade edeyim: Uzatan her milletvekili arkadaş, gündem dışı uzatan her milletvekili arkadaş kendinden sonra konuşacak olan arkadaşın hakkını gasbediyor.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Hayır, etmiyorum. Ben ilk defa konuşuyorum.

BAŞKAN - Birbirimize saygı duyacağız.

Buyurun.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - İşte, bu nedenle, Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu 80 milyona adalet için yürüdü. İşte, tüm bu yaşadığımız kötü olayların güzelim ülkemizde bir daha yaşanmaması için yüzbinlerle, milyonlarla birlikte yürüdü, haykırdı, "hak, hukuk, adalet" dedi.

Değerli milletvekilleri, muhalefet etmek, yürüyüş ve eylem yapmak bir lütuf değil, demokratik bir hakkın kullanımıdır. Bakınız, İngiltere'de ana muhalefet partisi olan İşçi Partisi 8 Haziranda yapılan seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen aradan yirmi iki gün geçtikten sonra 1 Temmuz'da Theresa May hükûmetini devirmek için bir milyon kişiyi sokağa çağırdı. Amaç, hükûmeti erken seçime zorlamak ama hiç kimse İşçi Partisini darbecilikle suçlamadı ve hiç kimse medya patronlarını çağırıp "İşçi Partisinin bu eylemini yazar ve haber yaparsanız başınıza geleceklerden sorumlu ben olmam." deyip tehdit etmedi. İşte, bu tam gündemimizle ilgili...

BAŞKAN - Bitti mi Sayın Özdiş?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Değerli milletvekilleri, ülkemiz çok kötü günlerden geçiyor, geçtiği de hepimiz tarafından malum. Bu kötü günlerden çıkış, hukuk devletini askıya alarak, demokrasinin niteliğini daha da düşürerek, muhalefetin sesini daha da kısarak olmaz. Bu zor günlerden çıkış ancak kuruluş felsefesine kararlıkla sahip çıkarak, Anayasa'nın ilk 4 maddesinde belirlenen nitelikleri içselleştirerek, sahiplenerek ve kuvvetler ayrılığını güçlendirerek, özgürlükçü parlamenter demokrasiyi yeniden hayata geçirerek olur. Bunların başında da bağımsız, tarafsız, herkese güven veren yargı olmalıdır. Kimsenin uydusu olmadan, evrenseli reddetmeksizin millî kimliği muhafaza ederek onurlu, başı dik, üreten, kendi kendine yeten, bilimde teknolojide ileri giden bir ulus olarak uygar uluslar seviyesine çıkmak vazgeçilmezimiz olmalıdır. Tarihte emperyalizme en büyük tokadı atmış, sadece Türk milletinin değil, doğunun da tüm mazlum milletlerin de kahramanı Atatürk'ün izinde yürümek en büyük hedefimiz olmalıdır, yapılan bu İç Tüzük değişikliğiyle muhalefetin sesini kısarak güzelim ülkemizi çağdaş ülkeler seviyesine taşımanızın mümkün olmadığı gibi; tabii derdiniz çağdaş ülkeler seviyesini yakalamaksa.

Ha, değinmeden de geçemeyeceğim. AKP Genel Başkanı ve tarafsız Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Genel Başkanımıza, her zaman olduğu gibi, Adalet Yürüyüşü sırasında da hakaretler yağdırdı ancak Sayın Genel Başkanımız ciddiye almadı her zamanki davranışı diye. En son, "Korkak" "Ödlek" vesaire deyip AKP Genel Başkanı ve tarafsız Cumhurbaşkanına yakışmayacak biçimde sözler söyledi.

AKP Genel Başkanı ve tarafsız Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'a buradan bir kere de ben seslenmek istiyorum: "Korkak değilsen -onun laflarından hareketle söylüyorum, başka bir şey aramayın- ödlek değilsen, yüreğin yetiyorsa istediğin yandaş TV kanallarından birinde Sayın Kılıçdaroğlu'yla karşı karşıya gel bakayım. Bu ülke insanı, 80 milyon kişi izlesin.

BAŞKAN - Siz Kılıçdaroğlu'nun sözcülüğünü mü yapıyorsunuz burada Sayın Özdiş?

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Benim Genel Başkanıma laf söylenmiş.

BAŞKAN - Burası Anayasa Komisyonu, ben on gündür burada hep Başkanlık Divanı olarak hareket ettim ama bu saatte, şu an AK PARTİ milletvekili olarak konuşuyorum, lütfen, amacı aşan, Komisyonunun amacını aşan tavırlara girmeyin.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Hayır, amacı aşmıyorum.

BAŞKAN - Burada AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımız da bir insicam içinde cevap vermiyorlar.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Yapmayın... Versinler efendim, söz alıp versinler, bir şey diyecek...

BAŞKAN - Hayır.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Şu ana kadarki seviyeyi düşürdün.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Hayır, en üst seviyeye çıkardım, vallahi, hiç kuşkumuz yok.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - En alt seviyeye düşürdün.

BAŞKAN - Aynaya bakın o zaman.

Peki, toparlayın Sayın Özdiş.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Toparlıyorum.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Seviye düştüyse sizin söylediklerinizden düştü yani.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, bak, biz baş ederiz, biz sabaha kadar da çalışırız, yemin ediyorum çalışırız, biz bir haftadır çalışıyoruz zaten sabaha kadar.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Biz de bir haftadır çalışıyoruz.

BAŞKAN - Siz de buradasınız.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Bu ülke insanı, 80 milyon kişi izlesin, tartışın 15 Temmuz FETÖ darbesini, tartışın 16 Nisan referandumunu, tartışın şimdi getirdiğiniz İç Tüzük değişikliklerini, tartışın 2002'de aldığınız güzelim ülkemizi on beş yılda hangi noktaya getirdiğinizi. Hadi, hodri meydan, yok öyle tek taraflı yandaş kanallarınızda halkımıza, milletimize yalan yanlış sözler söylemek. Asıl siz korkuyorsunuz. AKP Genel Başkanı tarafsız Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, hadi bir cesaret, varsa tabii... Asıl cesaret, halkına, milletine her zaman ve her zeminde doğruları söylemektir. Bunun yolu da 80 milyonun karşısında bir televizyon kanalında Sayın Kılıçdaroğlu'yla birlikte çıkmaktır. Eğer kendinize güveniyorsanız, düşüncelerinize güveniyorsanız, milleti kandırmıyorsanız çıkın, ne söyleyeceksiniz Kılıçdaroğlu'nun yüzüne söyleyin, o da sizin yüzünüze söylesin; 80 milyon da durumu öğrensin, bilsin, kavrasın.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyorum.