KOMİSYON KONUŞMASI

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Herkese iyi akşamlar diliyorum.

Bugün 20 Temmuz, 20 Temmuzun son saatlerini burada yeni bir İç Tüzük çalışmasıyla değerlendirmeye çalışıyoruz. 20 Temmuz bize çok şey hatırlatıyor. Geçen sene bugün bir Olağanüstü Hâl Kanun Tasarısı'nı Meclisten geçirmiştik, birinci yılı doldu. OHAL'le yönetiliyoruz bir yıldır ve onun şartları altında hayatımız devam ediyor. Savunma hakkının gasbedildiği, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı, milletvekillerinin, gazetecilerin içeride olduğu, hapiste olduğu bir dönem ve bu İç Tüzük çalışması da bu olağanüstü hâl uygulamasının ruhuna uygun bir çalışma bence çünkü AKP iktidarı dönemine baktığımız zaman şu anlayış var: Bu anlayış bu ülkeyi bir işveren gibi yönetmek, bir sermaye kafasıyla yönetmek anlayışı var ki bu getirilen düzenlemede de bu 16'ncı maddede de parasal bir ceza söz konusu yani kınama ya da Meclisten uzaklaştırmanın daha ağır olduğu düşünülüyor hâlbuki insan onuruna en çok dokunan parasal ceza değil, insan onuruna en çok dokunan kınama cezalarıdır ama bir işveren mantığıyla bu ülke yönetildiği için ne yazık ki getirilen düzenlemede parasal bir düzenlemeyle Mecliste milletvekillerinin terbiye edileceği düşünülen bir anlayış var.

Şimdi, Sayın Başkan, esasen, getirilen düzenlemenin, ben bir hukukçu değilim, çalışma hayatının içinden gelen birisiyim, hukukçu değilim ama bu düzenlemeyi incelediğimizde Anayasa hükümlerine uygun olmadığını ve gerçekten tarafsız ve bağımsız bir Anayasa kurulunun bunu yüzde yüz iade edeceğini düşünüyorum. İç tüzükler aslında bir meclisin kendi iç anayasasıdır ama bu, sadece iktidar partisini ilgilendiren bir konu değildir, bütün hepimizi ilgilendiren bir konudur. Burada eşitsiz bir şekilde bu İç Tüzük çalışmasını yapıyoruz. Esasen normal olan, bu tür Adalet Komisyonu, Anayasa Komisyonu ve İç Tüzükle ilgili çalışmalarda esas olan, bütün partilerin eşit sayıda bir araya gelerek bu İç Tüzük'ü yapmaları gerekirdi ama ne yazık ki bu işte iktidar kendi lehine olan bir durumu bir fırsata çevirerek bu konuyla ilgili böyle bir düzenleme getiriyor.

Şimdi ben buradan sormak isterim: Şimdi, bizim milletvekilleriyle ilgili bir kanunumuz yok. Milletvekillerinin özlük hakları özel kanunlarla düzenlenmiş. Bir etik kanunumuz yok, siyasi etik kanunumuz yok ve siz milletvekillerinin yaptığı suçlardan dolayı bir para cezasına hükmediyorsunuz. Peki, şimdi buradan sormak istiyorum: Bu Komisyon milletvekillerinin maaşını artırabilir mi? Bu komisyon, örneğin her milletvekilinin altına birer araba veriyorum diyebilir mi? Bunu deme şansı yok çünkü bu Komisyonun böyle bir görevi yok. Bu Komisyon, milletvekilliği maaşını artırma yetkisi olmayan bir Komisyon nasıl milletvekillerini işte yaptığı suçtan dolayı bir para cezasıyla cezalandıracak? Bunun mantığa uygun bir düzenleme de olmadığını düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Başkan, ayrıca, bu 16'ncı madde İç Tüzük'ümüzün 163'üncü maddesini de esaslı bir biçimde değiştiriyor. Şimdi, maddenin başlığında "kesinti" ibaresi ilave ediliyor. Ayrıca beşinci bir fıkra eklenmekte ve bu fıkra ile de kınama cezası alan milletvekilinin bir aylık ödenek ve yolluğunun üçte 1'i, Meclisten geçici olarak çıkarma cezası alan milletvekilinin de bir aylık ödenek ve yolluğunun üçte 2'sinin kesileceği belirtiliyor. Bu kabul edilemez bir düzenleme. Açıkça, en başta da söyledim, bu, Anayasa'ya aykırı. Anayasa'mızın 86'ncı maddesinin birinci fıkrası milletvekillerine ödenecek ödenek ve yollukların kanunla düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor. Bir kanun düzenlemesi yapmıyoruz, bir İç Tüzük değişikliği yapıyoruz. Buna ilişkin özel kanun ise 26 Ekim 1990 tarih ve 3671 sayılı Kanun. Kanun'un 1'inci maddesinin üçüncü fıkrasında da açık bir biçimde bu ödenek ve yollukların haczedilemeyeceğine işaret ediyor. Yani 26 Ekim 1990 tarihinde 3671 sayılı Kanun'la, Kanun'un 1'inci maddesinin üçüncü fıkrasından ödenek ve yolluklardan kesinti yapılamayacağını ifade ediyor. Bunun dayanağı da Anayasa'nın 83'üncü maddesi. 83'üncü maddeye göre de onun yerine bu 83'üncü maddeyi yerine getirme ve yasama hakkıyla birlikte düzenleyen de 86'ncı madde. Yani bir deyişle yasama görevini yürüten seçilmiş bir kişiye tanınan bu hakkın kısıtlanması Anayasa'mıza göre açık bir biçimde, Anayasa'da açıkça belirtilmediği için de mümkün değildir. Anayasa'mız açık bir kısıtlama yapmıştır. Bu kısıtlama da üst sınırın belirlenmesidir. Buna göre ödeneğin aylık tutarının en yüksek devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk tutarının da ödenek miktarının yarısını geçemeyeceğini vurgulamıştır. Bunların hepsi yasayla, kanunla ve Anayasa'yla düzenlenmiştir. Anayasa'mızda ödenek ve yolluklarda kesinti yapılabileceğine ilişkin herhangi bir hüküm yok. İlgili kanunda da ödenek ve yolluk kesintisine yönelik bir düzenleme de ayrıca bulunmamaktadır. Dolayısıyla İç Tüzük değişikliği yoluyla anayasal ve yasal dayanağı olmayan bir düzenleme yapılmaz. Hangi mantıkla yapılmak isteniyor? Bu, açıkça milletvekillerine Anayasa'da tanımlanan bir hakkın ortadan kaldırılması anlamına geliyor.

İkinci olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir değişiklik yaparak kesinti yapma hakkı da Anayasa'mıza aykırı. Bu, açıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisini yargı yerine koyması anlamına gelir ve Anayasa'mızın 11'inci maddesine açık aykırılık teşkil etmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinde bu yönde karar verilmiştir. Bakın, bu düzenleme 1965 yılındaki Bütçe Kanunu çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin önüne gelmiş ve Anayasa Mahkemesi Türkiye Büyük Millet Meclisindeki üç partinin ayrı ayrı açtığı üç davaya ilişkin verdiği 1965/19 esas no.lu ve 1965/42 no.lu Karar ve 12/7/1965 tarihli Kararı'ndan yargı yetkisinin yetkisiz bir organ tarafından kullanılmasını bir fonksiyon kaybı olarak görmüştür. Bu kararın anlamı şudur: Yasama organı kendi inisiyatifiyle Anayasa'nın 86'ncı maddesinde sınırları açıkça belirlenmiş olan bu hakkı kısıtlayamaz, artıramaz veya değişik bir şekilde düzenleme yapamaz.

Değerli milletvekilleri, İç Tüzük'ümüzün 106'ncı maddesiyle 163'üncü maddeleri arasında şu mevcutta disiplin cezaları düzenlenmiştir. Tüzüğümüze baktığımızda 156'ncı maddede milletvekillerince işlenen suçlara verilecek cezalar tanımlanmıştır. Bunlar uyarma, kınama ve geçici olarak Meclisten çıkarmadır. Yani bu Meclisin milletvekillerine verilecek cezalar bunlardır. Yaptığınız düzenleme öncelikle yöntem açısından sakattır. 156'ncı maddede bir düzenleme yapmadan başka bir ceza olarak tanımlanabilecek parasal cezanın 163'üncü maddeyle getirilmesi doğru değildir. Bu eğer yapılırsa şu anlam çıkıyor: Bir suça 2 defa ceza verileceği anlamı çıkıyor. Peki, mevcut durumda 156'ncı maddeye niye ödenek veya yolluk kesintisi gibi bir ceza yoktur? Çünkü böyle bir ceza tanımlaması yapmak anayasal hak gasbına girdiğinden bizden önceki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri böyle bir ceza düzenleme, yapma ihtiyacını düşünmemişlerdir.

Şimdi burada şöyle söyleyebilirsiniz: Devamsızlık hâlinde ödenek kesintisi yapılıyor diyebilirsiniz. Devamsızlık hâliyle ilgili düzenleme tartışmalıdır. Birinci yaklaşıma göre devamsızlık hâlleri birbirinden farklı iki hâldir. Devamsızlık hâli yasama görevinin yerine getirilmediği bir hâldir. İç Tüzük'ümüzün 138'inci maddesinin son fıkrasında da bu açıkça ifade edilmiştir. İzinsiz veya mazeretsiz olarak, bir diğer deyişle keyfî bir biçimde yasama görevini yerine getirmekten imtina ettiği saptanan milletvekilinin üç aylık yolluğu kesilir, ifadesi bulunmaktadır. Dolayısıyla Anayasa'mızın 83'üncü maddesindeki görevi kendi isteği ve arzusuyla yerine getirmeme durumunda bu yolluğa hak kazanamayacağı ileri sürülebilir. Buradaki getirilen düzenleme milletvekilinin milletvekili kürsüsünde yasama göreviyle ilgili yaptığı konuşmalarından dolayı parasal cezayla cezalandırılabileceği teklifi son derece sakat bir tekliftir. İkinci görüş ise Anayasa'nın 84'üncü maddesine göre devamsızlık hâlinin cezası bellidir. Bu cezanın dışında başka bir ceza verilemez. Nitekim 3671 sayılı Kanun'un 66'ncı maddesinin birinci fıkrasında da bu ödenek ve yollukların milletvekili seçimiyle birlikte kazanılan birer hak olduğu belirtilmektedir. Bunların kesilebileceğine yönelik bir düzenleme de Anayasa'da tanımlanan 86'ncı maddedeki hakla uyumlu olarak kanunda düzenlenmiştir. Bu nedenle de bu kesintinin kaldırılması gerekir. Bana göre bu ikinci görüş doğrudur. Bu durumun açık ve net dayanağı yasama sorumsuzluğudur. Millet tarafından yasama görevine seçilen bir kişinin görevini yerine getirip getirmediğini kontrol ve denetim yetkisi kendi durumundaki kişilerce yapılmamalıdır. Burada bir fonksiyon gaspı bulunmaktadır. Ya Anayasa değiştirilmeli ve ödenek ve yolluklara ilişkin Anayasa'ya bir ibare eklenmeli ya da bu düzenleme kaldırılmalıdır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu Mecliste, bu konuyla ilgili 2004 yılında bir araştırma raporu hazırlanmış yani diğer Avrupa ülkelerindeki meclis iç tüzüklerinde ne var ne yok diye bir araştırma yapılmış. 92 sayfalık bir araştırma, kütüphanede de bunu bulabilirsiniz. Avrupa ülkelerindeki parlamenterlerin hukuksal ve sosyal güvenlikleri ile özlük hakları incelenmiş bu raporda. Ben buna baktım. Bu ülkelerin hiçbirinde bu anlamda cezai olarak ödenek kesintisi yok. Yani kürsüde yaptığı konuşmalarından dolayı bir ceza kesintisi yok, kürsü dışında yapılan ceza kesintilerinde ise onların hukuksal yani savunma hakları var.

Şimdi, bizde getirilen düzenlemede sadece çoğunluk milletvekillerinin parmak kaldırmasıyla yapılacak bir ceza uygulaması var. Yani diyorsunuz ki: "Çıkıp, açıkça orada özür dilemedikçe bu ceza uygulanacak." Hâlbuki, burada, böyle bir öneride, o milletvekillerinin de kendilerini hukukta savunma hakkı verilmeliydi. Çünkü niye olmuyor? İşte, mevcut İç Tüzük, bilmiyorum... Ben aşağı yukarı iki yıllık milletvekiliyim, araştırdım, milletvekili kanunu yok. Bu, bence en büyük eksiklik. Yani bu Meclis, her şeyden önce milletvekiline ilişkin, milletvekillerinin özlük haklarıyla ilgili ve Meclisteki çalışmalarıyla ilgili bir kanun düzenlemeli, bu kanun çerçevesinde yapılmalı. Yani böyle bir kanun olmadığı hâlde milletvekillerinin parasal cezayla, Meclis tarafından bu konuda böyle cezalandırılmaları, Anayasa'nın kendi yani milletvekili seçilme anlayışına da ters bir durumdur.

Mesela, Almanya örneği verildi. Almanya'da 2004'te, daha sonra 2011'de çıktı. Zaten Mithat Sancar da bunu anlattı. 2011'deki cezai sisteme baktığımızda, gene Meclisteki yani milletvekili görevini yaparken Mecliste yaptığı konuşmalardan dolayı cezalandırılmıyor ama orada başka bir şey var. Örneğin bir rapor aldığı zaman da para kesintisi yapılabiliyor Almanya, Belçika, İsveç, Polonya gibi ülkelerde. Yani bunlarda mazeretsiz devamsızlık ve raporlu hallerinde para cezası, paraları kesilebiliyor ama milletvekilliği görevini yaptığı için bu ülkelerde böyle bir ceza yok.

Şimdi, örnek alınıyor bazı ülkeler, bu örnek alınan ülkelerde... Bu bizim sendikal haklarda da oluyor, diğer ülkeler örnek alınıyor ama Türkiye'deki uygulamalara baktığınızda, demokrasi, özgürlükler, temel hak ve özgürlüklerle ilgili uygulamalara baktığımızda, o örnek alınan Avrupa ülkelerinin belki yüzde 20, yüzde 25'i bile bizde yok ama tutuluyor, sanki bu ülke demokratik ve özgür bir ülkeymiş gibi aynı yasaların buraya intikal ettirilmesi öneriliyor. Yani bunu bir bütün olarak değerlendirmek lazım.

Ben çalışma hayatından gelen bir insanım, başta da söyledim. Şimdi, yıllarca toplu iş sözleşmesi yaparız. Bu toplu iş sözleşmelerinin arkasında da cezai maddeler vardır. İş yeri temsilcileri vardır. İş yeri temsilcileri, orada, bu tür işverenlerle yaptıkları toplantılarda çok sert tartışmalar olur, toplantılar terk edilir ama gene hem ILO kararlarına göre hem çalışma mevzuatımıza göre baktığımız zaman, o toplantılara katılanlar yaptıkları konuşmalarından dolayı cezalandırılamaz. Yani şimdi, burada, milletvekilleri seçiliyor, Meclise geliyor; Mecliste sert, hararetli tartışmalar oluyor. Elbette ki hakaret içermeyen, kimsenin onuruna, gururuna dokunmayacak konuşmalar yapılması en büyük arzumuzdur ama bunun karşılığında da öyle yapanlarla ilgili zaten kınama ve Mecliste oturumlara katılmama gibi cezalar vardır. Bana göre bu cezalar bu parasal cezalardan daha ağırdır yani onların sayısını artırmak gerekir, para cezasını ne kadar çok artırırsanız onun yerine geçmez.

En başta söylediğimi tekrar etmek istiyorum hem tekrar olsun diye hem de Başkan yeni geldiği için onun da bilgisi olsun diye söylüyorum.

Şimdi, milletvekillerinin ödeneklerinden, Meclis kürsüsünden yaptığı yanlış konuşmalardan dolayı bu teklifle para cezasına çarptırılmak isteniyor. Eğer bu kurul, Anayasa Komisyonu, İç Tüzük değişikliğinde milletvekillerine böyle bir parasal ceza veriyorsa, özlük haklarıyla ilgili öyle bir yetkisi varsa, o zaman milletvekillerinin maaşlarını, ödeneklerini de artırma hakkı oluyor. Böyle bir hak var mı Sayın Başkanım?

Bu kurul, İç Tüzük'le milletvekillerinin maaşlarını artırabilir mi? Ya da İç Tüzük olarak, biz "Her milletvekiline birer tane araç tahsis ediyoruz." diyebilir misiniz? Çünkü onun ayrı bir özel hukuku var. Yani siz bunu diyemiyorsunuz çünkü hiçbir karşılığı yok ama bunu diyemeyen Anayasa Komisyonu, İç Tüzük çalışmalarında, "Mecliste yaptığı konuşmalardan dolayı biz ona para cezası keseriz." diyorsunuz. Yani birbiriyle zıt bir düzenlemedir.

Bence, Anayasa Mahkemesine gitmezden önce bu teklifin geri çekilmesi en uygun olacaktır diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için.