KOMİSYON KONUŞMASI

CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) - Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; 9'uncu günün gecesinde herkesi saygıyla selamlıyorum.

İngiliz tarihçi, filozof Collingwood diyor ki: "Geleceği biliyoruz, gelecek geliyor bir şekilde ama geçmişi bilemiyoruz, sürekli değişiyor bir balçık gibi." İngiliz şakacılığına, İngiliz "sense of humour"una uygun bir deyiş bu. Bunun benzerini bizim rahmetli Cemil Meriç'imiz söylemişti "Her neslin tarihe karşı bir tek vazifesi vardır, onu yeniden yazmak." diye. Her nesil kendi tarihini yazar arkadaşlar ve büyük sorular vardır ülkeleri, milletleri, devletleri yaşatan, bir arada tutan. O sorulara da her nesil kendi cevabını verir. Türkiye de bugünlerde öyle bir süreçte esasen. Hani o Ernest Renan'ın söylediği gibi, "Millet olmak, her gün yapılan bir halk oylamasıdır." diyordu. Her gün bütün doğrularımızı... Yine bizim Kemal Tahir'imiz de öyle demişti: "Her sabah kalktığınızda gerçeği kontrol edin değişmiş mi değişmemiş mi, yerinde mi değil mi diye." Mütemadiyen bir hakikat arayışı, bir gerçek arayışı... Demokrasi de budur esasen. Hani "Mukaddes su bir baştan binlerce başa dağıldı." diye tarif etti John Stuart Mill demokrasiyi. Hakikaten de öyledir yani kralın yetkilerinin bütün halka, bütün insanlara geçmesinin adıdır demokrasi. ve bizim demokrasimiz... Grup Başkan Vekilimiz Engin Bey bir konuşmasında "külüstür" demişti. Hayır, külüstür değil, çok yeni; hatta çok fazla yeni. Kusuru da bu çok yeni olmasında. Böyle gıcır gıcır, acar bir demokrasimiz var.

1877'de başladık ama icra edemedik, çok kısa sürdü, birkaç ay, hatta birkaç hafta sürdü ve kapatıldı. Meclis-i Âyan, Meclis-i Mebusan diye başladı. O dönemde "Nizamname-i Dâhilî" dediğimiz -bugün "İç Tüzük" diyoruz- İç Tüzük 1961 Anayasası'yla beraber girdi hukukumuza. Daha önce "Dâhilî Nizamname" diyorduk. Fransız Meclisinden tercüme, İngiliz Meclisinden de çeşitli ilhamlar alındı, düzeltmeler, alıntılar, iktibaslar yapıldı. Hep o omurga üzerinde gittik. Daha sonra 1927'de değiştirdik aynı şekilde. Ama demokrasiyi ne zaman uyguladık? 1908 inkılabından sonra Abdülhamit'in tahttan indirilmesi, 1908 ve 1913 arası hakikaten iyi bir demokrasi denemesidir. Meclisi gördük, Meclis-i Âyan'ı açmadık, sadece Meclis-i Mebusan'ı açtık. 1913 Babıali Baskını ve peşinden Birinci Dünya Savaşı'yla Parlamentonun pek fonksiyonel bir hayatı olmadı ancak 23 Nisan 1920'de Meclis-i Mebusanı Gazi Paşa'mızın Ankara'da açmasıyla parlamenter hayatı gördük ve o Meclis Gazi Meclis oldu, Kurtuluş Savaşı'nı yürüttü. Daha sonra tekrar Takrir-i Sükûn Kanunu vesaireyle yine parlamenter hayat biraz geriledi, parti grupları önemli hâle geldi, Cumhuriyet Halk Partisinin parti grubu. Hatta 1950'den sonra da parti grupları Genel Kuruldan daha önemliydi, bütün kanunlar parti gruplarında hazırlanırdı. 1960'tan sonra daha özgürlükçü, daha gelişmiş bir parlamento hayatı başladı ve esasen 1961 Anayasası'ndan sonraki tecrübeler bugün üzerinde konuştuklarımız. Dolayısıyla yeni, yeniyiz ve bunları biz inşa edeceğiz, bir şekilde biz de kendi mükemmelimizi bulacağız. Hata ederek bulacağız, tökezleyerek bulacağız, doğrusunu yapacağız, yanıldık diyeceğiz. Bunlar sosyal hayatın cilveleri çünkü sosyal hayatta en çok dikkat etmemiz gereken şey kesinlik yoktur, tam doğru yoktur, tereddüt vardır, şüphe vardır. Kesinlik, katiyet fen bilimlerindedir, iki kere iki dört eder. Sosyal hayatta, insanın olduğu yerde iki kere iki beş eder, üç eder; her zaman dört etmez. Dolayısıyla bugün bize en çok lazım olan ta 1930'larda Hasan Ali Yücel Bey'in söylediği şey: Realitenin duygusu, içinde yaşadığımız gerçekliğin duygusu, imkânların kıymeti. İdeallerimiz ile imkânlarımızın çakıştığı, birleştiği yerde yapılır politika. Her zaman ideal olanı yapamayız, bazen gücümüzün yettiğini yaparız, bazen razı olduğumuzu yaparız. Dolayısıyla bir parlamento hukuku oluşturacağız. Bunu oluşturamadık biz. Bunun bir felsefesini oluşturacağız. Evet, çok kıymetli tecrübeler var. Türkiye'de garip bir eksiklik, hatırat yazma az. Keşke siyasilerimizin hepsi hatıratlarını yazsalar. Şimdi, burada Sevgili Mustafa Elitaş Bey her maddenin hayat hikâyesini anlatıyor, bizler dinliyoruz. Keşke bunlar yazılsa hem de bir hatırat şeklinde, hikâye gibi, roman üslubuyla. Bunlar bize intikal etse, bunlardan kendimize yol gösterecek bir şey çıkarsak.

Kıymetli arkadaşlar, parlamentolarda elbette ülkelerin meseleleri konuşulur fakat bütün meseleler parlamentoda konuşulmaz. Parlamentoya gelmesi gereken meseleler bazen kısıtlıdır, bazen hepsi gelmez. Parlamentoda konuşma elbette çok önemlidir ancak hepimiz çok iyi biliriz ve takdir ederiz ki 1920'lerde bütün dünyada bir parlamento krizi yaşandı ve bu parlamento krizinde dünya siyasi edebiyatında en çok söylenen şey parlamentolardaki konuşmaların keyfîliği, uzaması, sonuçsuzluğu vesaireydi. Dolayısıyla parlamentoda konuşmaların da bir disipline edilmesi, belki verimli hâle getirilmesi, hızlandırılması... Çünkü Parlamento konuşulan yerdir ama aynı zamanda ülkelerin yönetildiği yerdir, oradan kararlar çıkar. Her karar parlamentoda alınmaz belki ama Rahmetli Ali Fuat Başgil bir şey demişti: "Parlamento murakabe eder ve itimat duygusu verir." Bu çok önemli. Ben buna bir de itibar duygusunu ekliyorum. Yani burada birbirimize verdiğimiz kıymet kadar parlamentomuz kıymetlenir. Yani burada Başkanlık makamının otoritesini biz tanırsak bir otoritesi vardır. Başkanlık makamına hitap ederken birbirimize hitap ettiğimiz gibi edersek o parlamento iyi bir parlamento değildir. O Başkanlık makamının bizim bir üstümüzde olduğunu düşünerek... Çünkü yasamanın, konuşmanın parlamentoda sağlıklı iletişimin tekniği odur. Ha burada parlamentoyu nasıl tarif ediyorlar? O tekniğin yani yönetim tekniğinin, karar alma tekniğinin, karar üretme tekniğinin sağduyuyla denetimi. Oradaki sağduyu nedir? Milletin sağduyusu, milletin verdiği oyun ortaya çıkardığı sağduyu.

Burada dokuz gündür hakikaten, daha önce bu salonda yaşadıklarımıza bakınca, beni çok sevindiren bütün arkadaşlarıma, bütün siyasi partilerdeki arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çok olgun, zaman zaman şakayla gerilen, zaman zaman gerçekten kızdığımız ama belli bir adabın içerisinde geçti. Herkese çok teşekkür ediyorum.

Bu imkânı verdiği için Başkanıma da hürmet ediyorum, saygılar sunuyorum.