KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli sayın milletvekilime de teşekkür ediyorum ama gözden kaçan bir şey var arkadaşlar. Her birimiz günün belli bir bölümünü burada, haftanın dört gününü de dışarıda insanlarla geçiriyoruz ama bu yaşadığımız ülkede herkes gücü ölçüsünde, katkısınca emek veriyor gerek siyasi parti grupları gerek bireysel olarak milletvekilleri ama bu ülkede insanların yüzü gülmüyor, insanlar mutlu değil, ülkemizin de dışarıda olması gereken karşılığı ve itibarında bir düşüş var ve şuradaki yüzlere bir baktığım zaman -ben eğitimci kökenliyim- herkesin gözünün derinliğinde bir karamsarlık var, gülen insan sayısı oldukça az, tebessüm etmeyi unuttuk. Eğer bu ülkenin hayrına, bu ülkenin geleceğine doğru bir şey yapıyorsak, hani bizim tabirimiz, herkes bunun bir ibiğinden tutmalı, birlikte kaldırmalıyız ama geldiğimiz noktada bu kültürden uzaklaştık. Her şey sayısal çoğunluğa dayatılarak gelişiyor.

Plan ve Bütçe Komisyonundayız, bir torba kanun geliyor, arkadaşlar alelacele, hiçbir muhalefet uyarısı dikkate alınmıyor, birkaç ay geçmiyor ki o kanunda bizim üzerine basarak durduğumuz, uyardığımız birçok konu yeniden bir değişiklikle geliyor. İşte bu, Parlamentonun itibarına oldukça zarar veriyor. İşte parlamentolar, sizin altını çizdiğiniz gibi, demokrasi kültürü çıkardığı yasalarla hem ülkesine hem de o parlamentoya saygınlık kazandırır. Bunun da yolu ortak akıldır, muhalefeti önemsemedir, muhalefeti daha çok dinlemedir. Sizler de görüşlerinizi ifade etmeniz gerekiyordu ama burada acı olan, dokuz gündür burada iktidarın ya da kendilerine sunulan "Uzun uzun çalıştık, anlaştık." diyen grupların bununla ilgili övgü dolu, gümbür gümbür söylemelerini, konuşmalarını beklerdik. O noktada da biz nasibimizi almadık. Genelde muhalefet milletvekillerimiz bol bol konuştu, çekincelerini bu ülkeye, bu Parlamentoya yakışmayan boyutuyla ele aldık.

Ülkemiz tarihi açısından kritik önemi haiz bir dizi değişiklik son on beş yıllık iktidar döneminde gerçekleşti. Özellikle Meclisteki sayısal üstünlüğe dayanarak yapılan bu değişikliklerde sıklıkla muhalefetin eleştirileri, tavsiyeleri dikkate alınmamış, iktidar "Ben yaptım, oldu." mantığıyla hareket etmiştir. Geldiğimiz noktada, siyaset mekanizmasından ekonomiye, uluslararası ilişkilerden yasama faaliyetlerine kadar neredeyse her konuda iktidar bu kural, kaide tanımaz tavrını bir feyzmiş gibi ısrarla sürdürmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönüşümlerinden ve daha çok bir geriye gidiş olarak değerlendirilebilecek 16 Nisan 2017 tarihinde referandum kıl payıyla iktidar lehine sonuçlansa da bu süreçte muhalefete yönelik bastırma, sindirme girişimleri, son anda YSK eliyle açıkça Anayasa ihlali olan kararlarla bu şaibeli seçim iktidarın bir lekesi olarak tarihe not düşülmüştür. Bu sadece bizim değil, seçim süreçlerini izleyen uluslararası bağımsız kuruluşların da bir tespitidir ancak iktidar her zaman yaptığı gibi tüm bu haklı eleştirilere cevap vermek, ders almak yerine ya bunları duymazlıktan gelmiş ya da bunları art niyetli olmakla yaftalamıştır. Ne yapılırsa yapılsın gerçekler ortadadır ve tarih er geç doğru ile yanlışı yerli yerine koyacaktır. Bu referandum sonuçlarıyla birlikte demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilen kuvvetler ayrılığı, yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı güçlü iktidar eliyle ve halis ortağıyla yok edilmiştir. Zaten birçoğu lafta olan demokratik işleyişimiz âdeta hukuksuzluğu olağanlaştıran bir sürece evrilmiştir. İşin trajik yanı ise demokrasiyi ağızından düşürmeyen bu iktidarın tüm bu temel değişiklikleri, hak ve özgürlüklerin muhalefet adına sonuna kadar sınırlandırıldığı, iktidara ise sınırsız yetki ve imkân sunan OHAL koşullarında gerçekleştirilmesidir.

Sayın milletvekilleri, işte bir bakıma "Parlamentonun anayasası" ya da "sessiz anayasa" diye anılan İç Tüzük'e dair teklif de karşımıza bu tartışmaların gölgesinde getirilmiştir. Hâliyle demokratik tavır ve yönelim konusunda hem ülke içindeki uygulamaları hem de uluslararası camiadaki saygınlığı iyice tartışılır hâle gelen iktidarın bu değişiklikle muradı her ne kadar Parlamentoyu hızlı çalıştırmak olarak ifade edilse de kuşkusuz durum bundan çok daha farklıdır.

Sayın milletvekilleri, "meclis" sözcüğü Arapçada, konuşmak, tartışmak kökeninden gelen bir sözcüktür. Meclisin kuruluş felsefesine de mevcut demokratik teamüllere de aykırı olarak önümüze getirilen bu teklif milletvekillerinin konuşmaması ya da söz hakkının kısıtlanması üzerine inşa edilmiştir. Yarın bu teklifi sunanlar iyi anılmayacaklardır. İç tüzük değişikliği girişimleri genellikle en zor sonuçlandırılan yasama işlemlerinin başında gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi iç tüzükleri Parlamento tarihimiz açısından bu niteliklerini korumuşlardır. Henüz köklü bir parlamento hukukumuzun olmamasının da etkisiyle anayasalar üzerine yapılan tartışmaların benzerleri iç tüzükler üzerine yapılmıştır. Kural yapmanın kuralını belirleyen iç tüzükler iktidar, muhalefet ilişkilerinde ve meclis iradesinin gerçeğe uygun biçimde yansıtılmasında büyük önem taşımaktadır. Bu özelliğin şu veya bu biçimde aşındırılması, bozulması doğrudan doğruya ülkedeki demokrasiyi de tartışmalı hâle getirecektir. Bu değişiklik teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesinin sadece iktidar kesimini değil, muhalefeti de doğrudan ilgilendirdiğinden bir konsensüs çerçevesinde oluşturulması Anayasa'mızda ifadesini bulan demokratik hukuk devleti ve çoğulculuk ilkesinin bir gereğidir, olmazsa olmazıdır ancak AKP ve MHP tarafından getirilen bu düzenlemenin tıpkı Anayasa değişiklik tekliflerinde olduğu gibi bahsi geçen niteliklerden oldukça uzak olduğu aşikârdır. Peki, iktidar neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duymuştur? Her şeyden önce, bu düzenleme talimatının saraydan geldiği açıktır. AKP Genel Başkanının 14 Haziranda "Bu tüzük çıkana kadar tatil olmamalı." talimatının alınmasıyla iktidar kolları sıvamış ve hızlı bir şekilde belli ki gelecek yasama yılında muhalefetin sesini kısmak ve iktidara ayak bağı olmasını engellemek için bu tüzüğü çıkarmaya karar vermişlerdir.

Parlamentolar yasa makinesi değildir ama yıllardır kanun ve anayasa değişikliklerinde de görüyoruz ki burada yasalar el kaldırıp indirilerek değiştirilmekte, ülkemizin kaderi ve vatandaşların yaşamı bu keyfiyete göre belirlenmektedir. Tıpkı Anayasa gibi kritik bir değişikliğin de yangından mal kaçırır gibi alelacele çıkartılması Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında olan tartışmaların tüm ısrarlarımıza rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi TV'si tarafından yayınlanmaması eleştirilerimizde ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir.

AK PARTİ ve MHP'nin ortaklığıyla hazırlanan İç Tüzük değişikliği teklifine genel olarak baktığımızda var olan milletvekilinin konuşma, siyasi parti gruplarının gündeme katkı sunma hakkı kısıtlanmakta ve disiplin cezalarıyla milletvekilleri hizaya getirilmek istenmektedir. Son Anayasa değişikliğiyle yargıyı saraya bağlayan, bu değişikliklerle de muradınızın Parlamentoyu nereye taşımak olduğunu özgür bir şekilde açıklamanızı bekliyoruz.

Ülkemiz için uluslararası alanda yeren değil, övgü dolu sözler duymak istiyoruz. Şöyle bir ülkemizin uluslararası karnesine baktığımızda birçok olumsuzlukların bu ülkeye tek başına yöneten iktidar eliyle yaşatıldığını biliyoruz. Türkiye yargı bağımsızlığında 129 ülke arasında 90'ıncı sıraya geriledi. Yolsuzlukla mücadelede ne acı ki 48'inci sıradayız. Hukuk devletinde 57'nci, siyasal istikrarda 115'inci, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, siyasal istikrar, yolsuzlukla mücadelede Türkiye ortalamada Gana'nın 8 sıra gerisinde, Bahreyn'in 12 sıra gerisinde, Ürdün'ün 13 sıra gerisinde, Ruanda'nın 16 sıra gerisinde, Uruguay'ın 18 sıra gerisinde, Suudi Arabistan'ın 23 sıra gerisinde, Umman'ın 26 sıra gerisinde, Malezya'nın da 31 sıra gerisindedir değerli arkadaşlar. Türkiye'de işsizlik 7,5 milyonlara dayanmış, Türk lirası cumhuriyet tarihinde diğer para birimleri karşısında tarihî itibar kaybına on beş yıllık ülkeyi yöneten güçlü iktidar döneminde, eğitimde 19'uncu müfredat değişikliğini yaptık değerli arkadaşlar. Sınavlara 10 milyar para harcadık ve bu sınavlarda soruların birileri tarafından çalındığına sonradan tanık olduk, o çocukların emekleri çalındı ve çocuklarımız eğitim modelinizle bu ülkede oynamayı, kaynaşmayı, paylaşmayı, büyüğüne küçüğüne sevgiyi, saygıyı sınav fenomeni olmaktan unuttu değerli arkadaşlar. Dünyada eğitimde önde olan ülkeler... Bizim de bakanlığımızın adında "millî" sözcüğü var, işte bu masanın etrafında birleşip, bizim de görüşlerimizi iyi dinleyip, buradan alacaklarınızı alıp millî bir eğitim modelini de maalesef oluşturamadık.

Bu İç Tüzük yola çıkarken sağlıksız çıktı, maalesef. Yine, mevcut İç Tüzük'ün milletvekili kürsü kullanımının önünü açması, bu noktada yetersizliklerini bire bir konuştuğumuz arkadaşları bu tasarı gündeme geldiğinde tanıyamaz olduk. Bu Parlamento isterse dünyaya örnek olacak bir İç Tüzük değişikliğini yapabilir. Yine, dilediğiniz kanunları çıkarıyorsunuz ama muhalefetin kürsüden katılmadığı ya da katkı sunmak istediği sözcükleri dinlemek neden bu kadar zor geliyor iktidara? Kaldı ki iktidar işini kolaylaştırmak için muhalefeti önemsemeli, onları dinlemeli. Ortak bir anlayışı, bir geleneği bu ülkeye monte ederek tarihe geçmek gibi bir şans da elinizdeyken sadece dayatmacı bir anlayışla yolunuza devam ediyorsunuz.

Tabii, anlaşan iki siyasi partide iki değişik şey var, birbirine çok yakın aslında. Biri "Biat et, rahat et." diyor, bir diğeri de "İtaat et, rahat et." diyor ama bu anlayışlarla ülkemizin bir yere gitmesi oldukça, çok zor. Bakınız, Mevlâna'nın bu konuda güzel de bir sözü var, diyor ki: "Bencillik göze takılmış bir ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez."

Bu tasarının tamamına karşı olduğumuzu, Parlamentoda ortak bir anlayışla yola çıkma adına sizin de gözden geçirip bizim önerilerimizi dikkate almanızı önemsiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyoruz. Emek ve katkı verenlerden Hak razı olsun, emekleri zayi olmasın diyorum.

Teşekkür ederim.