KOMİSYON KONUŞMASI

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Teşekkür ediyorum.

Öncelikli olarak Mavi Marmara konusunda, tabii, tamamen bir sivil inisiyatif olarak ortaya çıkmıştı. Mavi Marmara'nın içinde hiç kimse asker değildi ve farklı görüşleri bugün de serdedebilirler, AK PARTİ veya Hükûmetin aleyhinde veya lehinde görüş serdedebilirler. Bunun da önüne kimsenin geçecek hâli yoktur. Ancak o dönemde özellikle AK PARTİ Hükûmetinin de Türkiye'de, belki Türkiye tarihinde ilk defa bir sivil toplum hareketinin gerçekten Filistin'le ilgili bir duyarlılık göstererek böyle bir hareket yapması Türk kamuoyunun genelinde çok ciddi bir coşkuya, çok ciddi bir sevince ve bir özgüven göstergesi olarak da görüldü. Biz bugün de Mavi Marmara'nın amacının, hedefinin yanlış bir hedef olduğu veya işte, yanlış bir şekilde değil ama bir sivil toplum mantığından da kopartılmaması gerektiğini temel fikir olarak söylüyoruz. Türkiye, bu anlaşmaya belki bugün 2016 senesinde geldi ama 2010 yılından sonra hemen belki üç dört yılık bir süreci var bu anlaşmanın, öyle değil mi? Yani biz bu anlaşmayı böyle apar topar da getirmiş değiliz, öyle bir şey de kullanıldı, apar topar getirilen bir anlaşma da değil. Bunun bir süreci var, bunun bir yazım süreci var. İsrail'in Türkiye'deki seçimleri veya işte, Gezi olaylarını, farklı farklı şeyleri bahane ederek bu anlaşmayı tıkama girişimleri var. Yani buraya gelinmesi kolay değil.

Haydar Bey'in de özellikle üzerinde durduğu, kamuoyunda da en fazla belki tartışılan konulardan bir tanesi, bu davaların düşmesi konusu. Hiç kimse kusura bakmasın tek bir madde yazıyor diye... Türkiye bir hukuk devleti, vatandaş elindeki davayı çekmediği sürece Türkiye'de sonuna kadar bu davaların takipçisi olabilir. Hükûmet kendi adına yükümlülüğe girmiş olabilir farklı konularda ama bizde geriye doğru işlenemez şartı var. Herhâlde bunlar da uluslararası hukukun veya uluslararası sözleşmelerin de temel kavramları. Yani biz bir kenara bütün uluslararası sözleşmeleri atıp bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası hâline getiriyor değiliz bu anlaşmayı.

Diğer bir konu, toplamda baktığımızda evet, Hükûmet tarafından özür talep edilmiştir, ambargoyla ilgili, daha doğrusu insani yardımların, Filistin daha doğrusu Gazze'ye ulaşmasıyla ilgili talepler vardı ve tazminat talepleri vardı. Hükûmet bunları deklare etmiş ve Hükûmet açısından şu, özür dilendiği kısmını kabul ediyorsa kabul etmiştir. Bunun hangi kelime, hangi yöntem, şu bu, falan filan... Bunlar ayrıca tartışılabilir belki farklı düzeylerde ama Hükûmet açısından önemlidir ve bu kabul edilmiş, bu anlaşma noktasına gelinmiş ki bu kabul edilmiştir.

Ve şunu da burada göz ardı etmeyelim: Biz bu anlaşma imzalanırken Filistin'de şu anda iki taraf var, tek taraf da yok, biliyorsunuz. İki tarafla da farklı farklı görüşmeler yapıldı ve onların da büyük ölçüde mutabakatı... Çünkü burada bu kavganın sürdürülmesinin Filistin halkına veya Türkiye Cumhuriyeti'ne bir faydasının olmadığı da -şu andan itibaren devam eden o anlaşma sürecinden itibaren- çok açık net. Farklı hukuki mülahazalarda bulunulabilir, işte, şudur budur ama bundan sonraki süreçte bu anlaşmayla birlikte hem Gazze'nin üzerindeki bu ambargodan doğan baskının kalkacağı ve aynı zamanda da El Fetih ile Hamas arasındaki ilişkilerin düzeltileceği noktasında da bazı adımların atılacağını inşallah göreceğiz. O da bu anlaşmanın aslında İsrail'in menfaatlerine veya İsrail'in lehine sanki bir şeymiş, zafermiş gibi sunulmasını değil, aslında bölge barışına ve temelde de Filistin'e bir katkı sağlayacak bir anlaşma olduğu sonucu doğuracaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum.