| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 17 .08.2016 |
OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sayın Başkan, ben detaylara, maddelere girmeyeceğim onlar zaten yeterince konuşuldu.
Şimdi, dış politikada yaşadığımız sıkıntının özü şu arkadaşlar: Dış politikayı bizim meydan siyasetimize kurban ediyoruz. Yani biz "Ey Amerika" diye başlayan cümleler kurduğumuz sürece "Ey Merkel", "Ey Avrupa Birliği", "ey -siz doldurun devamını- İsrail" gibi cümleler kurduğumuz sürece bu yama tutmaz. Hatırlayın, Türkiye'de ilk defa bir parti iktidar olmuyor. Geçmişte de Türkiye'de koalisyonlar oldu, tek başına iktidarlar oldu, darbe dönemleri oldu, darbe dönemlerinin önceleri oldu, sonraları oldu yani çok olağanüstü dönemlerin yaşandığı zamanlar oldu. Birçoğunda iktidarla muhalefet dış politika konusunda belirli bir mutabakatı zorlardı. Yüzde yüz aynı fikirde olmaları tabii ki mümkün değil ama dış politika konusunda bir mutabakat üzerinden gidilirdi. Bu hem Dışişleri bürokrasisinin işini kolaylaştırır hem Dışişleri Bakanlığının siyasi olarak karar alma mercisinin işini kolaylaştırır hem Hükûmetin işini kolaylaştırır. Fakat sizin iktidarınız döneminde bu hat tamamen koptu arkadaşlar. Tamamen kopmuş olmasının nedeni dış politika çok açık bir şekilde iç politikanın bir malzemesi hâline geldi. Bazen Kürt sorunu üzerinden geldi, bazen İsrail üzerinden geldi, bazen Amerika üzerinden geldi, bazen Avrupa Birliği üzerinden geldi. Yurt dışına yapmış olduğumuz heyetlerde gördük, buradaki arkadaşlarımızın çok çok büyük bir kısmı o heyetlerin içindeydi. Arkadaşlar, çok haklı olduğumuz bir darbeye karşı çıkışı Batı dünyasında anlatmakta zorlanıyoruz, canımız çıkıyor. Şimdi bunu görmeyecek miyiz biz? Bu, sadece sizin probleminiz değil, bizim de problemimiz. İcra noktasında siz olduğunuz için sizi eleştiriyoruz, icra noktasında başka birisi olsa orayı eleştireceğiz. Çok haklı olduğumuz yani kendi uçaklarımızın kendi Parlamentomuzu bombaladığı tam bir aymazlık ve travma durumunda dahi bunu izah ederken karşımızdakiler "Ha öyle mi oldu?" hafifliğiyle meseleye yaklaşıyorlar. Biz meseleyi ciddiye alıp iktidarıyla muhalefetiyle uğraştığımız için mesele belli bir noktaya geliyor. Şimdi Türkiye'nin dış dünyadaki itibarı, maalesef bu on dört senenin sonucunda kötü bir sıfat kullanmayayım ama parlak bir yerde değil arkadaşlar. Özellikle Avrupa tarafında parlak bir yerde değil, Araplar tarafından da parlak bir yerde değil. Bugün "Fehmi Koru'nun 15 Temmuzla ilgili yazısını okursanız sevinirim." dedim, ondan dolayı söyledim. Arap basınında o gece neler yazıldığını, ertesi gün gazetelerin hangi başlıklarla çıktığını, sizin Hükûmetinizin de çok iyi müttefik olarak algıladığı bazı yerlerde bunların nasıl olduğunu bir görelim. Yani bu kadar ülkeyi nasıl bu kadar düşmanlaştırdık ki "Darbe yapılsa da bunlar Türkiye'nin başından gitse." noktasına gelindi. Şimdi bunu düşünmek zorundayız arkadaşlar. İsrail'le yapılan anlaşmada bu mesele Türkiye'nin iç siyaseti hâline getirildiği için, çok ileri sözler söylendiği için biz sizi bugün burada sıkıştırıyoruz. Prensip olarak söylüyoruz, biz İsrail'le normalleşmeye karşı değiliz ama öyle şeyler söylediniz ki meydanlarda yani neredeyse İsrail bir kaşık suda boğulacak bir ülkeye dönüştü ama İsrail lobisi Türkiye'yi sıkıştırmaya başlayınca dünyanın dört bir tarafında, döndük hiç hak etmediğimiz bir anlaşmaya imza koymak durumunda kaldık. Siz de mahcupsunuz, görüyoruz. Bu anlaşma Türkiye'nin talebi olan anlaşma değil arkadaşlar, sizin istediğiniz anlaşma da değil, sizin daha önce söylemiş olduğunuz, taahhüt etmiş olduğunuz şeyler de değil. Biz Gazze'ye ablukanın kaldırılmasına itiraz etmedik. "Nereden çıkarıyorsunuz Gazze'nin ablukasını?" demedik. Siz söylediniz, biz arkadaşında durduk. Evet, Gazze'de abluka kalkarsa Filistin halkı tarihî dostluk ilişkilerimizin olduğu, siyasi olarak da kendimizi yakın hissettiğimiz mağdur olmuş bir halk yani biz bundan niye gocunalım? Ama özür diliyorsunuz İnternet sitesinde, ondan sonra abluka olduğu yerde duruyor, daha önce var olan şey aynen devam ediyor. Bizi bu hâle düşürmeyin arkadaşlar, bu hâle düşürmeyin ki Türkiye gururlu, onurlu bir şekilde dış politikasını yürütebilecek bir hâle gelsin.
Bir köşe yazısı var bir cümleyle ondan bahsedeyim. Bu konumuzla alakalı değil, tartışma açmak için söylemiyorum ama eğer doğruyla facia, onun için söylüyorum. Abdulkadir Selvi, sizin mahallenin iyi tanıdığı, sevdiği saydığı, bizim de bir gazeteci olarak takdirle karşıladığımız bir arkadaş. 1 Mayıs 2014'te bir yazı yazıyor. Ben o zaman gözden kaçırmışım ama yakın zamanlarda tekrar gündeme geldi. Arkadaşlar, diyor ki: "Bu yazıyı yazmadan önce -yani kritik olan bir iki cümleyi okutuyorum, geri kalanını isteyen okuyabilir- birkaç kaynaktan teyit etmeye çalıştığım için daha önce yazamadım ancak bugün yazıyorum." diyor. Yani birkaç kaynaktan teyit edip yazdığını söyleyen bir kişi ki kendisi gazetecilik konusunda ciddi bir arkadaştır. CIA Başkanı Petraeus "Siz İsrail'in özrünü kabul edin, biz de sizin cemaatle ilişkilerinizi düzenleyelim." diye teklifte bulunuyor. Bulunduğu kişi Recep Tayyip Erdoğan, Başbakandı zamanında. Tarih 2012 yılı Eylül ayı. Henüz Hükûmetle cemaatin arası bozulmamış durumda ama limoni şeyler var, onları yazıyor, detaylarını yazıyor. Eğer bu yazıda sözü edilen şey ciddiyse çok daha büyük bir belanın içindeyiz, onu söyleyeyim.
Teşekkür ederim.