KOMİSYON KONUŞMASI

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlamadan önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Dün, Hakkâri'de hain bir saldırı sonucu şehit düşen 4 güvenlik görevlimize Allah'tan rahmet diliyor ve ailelerine de başsağlığı diliyorum, ulusumuzun başı sağ olsun.

Değerli arkadaşlar, vatandaşlarının memnuniyetinin sağlanması çağdaş yönetimlerin ana ilkelerinden biridir. Aynı şekilde, yönetimlerin temel hedeflerinden biri de vatandaşlarının sosyal yönden huzur ve barış içinde yaşamasını sağlamak ve ekonomik olarak da zenginleştirmek olmalıdır.

Dün, alt komisyonda olgunlaştırma uğraşını verdiğimiz önümüzdeki tasarı, nüfus ve vatandaşlık konuları bakımından büyük önem taşımaktadır.

Tasarının gerekçesine baktığımız zaman, nüfus ve vatandaşlık konularında yapılan ve yapılacak olan değişikliklerin iletişim ve bilişim alanlarındaki gelişmelere bağlı olarak ele alındığını, bu nedenle de onun yarattığı hıza uygun olarak değiştirme sebebine dayandırıldığını görüyoruz ancak insan, toplum ve devlet ilişkilerinin yeterince önemsenmediğini de maalesef, bu tasarıda görüyoruz.

Şöyle ki: Gerekçede bir yandan sözlü beyan esasları öne çıkarılmakta ve bunların doğruluğu yaptırılacak tetkik ve tahkikatlara bırakılırken, aynı gerekçede yapılan tahkikatların sağlıklı olmadığı vurgusu yapılmaktadır. Örneğin, nüfus ve vatandaşlık iş ve işlemlerinin sözlü beyan esasına dayandırılması ve bunların sonradan yapılacak tahkikatlarla doğruluğunun saptanması çağdaş bir yöntem değildir ve gerekçenin temelini oluşturan bilişim ve iletişim teknolojilerine de uygun düşmemektedir.

Esasen, bilişim ve iletişim teknolojisi dediğimiz şey de insan aklının ürünüdür yani insandan daha iyi durumda ve daha ileride değildir. Dolayısıyla, teknolojinin kötüye kullanımı da mutlaka dikkate alınmalıdır. Oysa, tasarıda, teknolojinin kötüye kullanılması olasılığı düşünülmemiş ve kötüye kullanımına dair cezai yaptırımlar yeterince hüküm altına alınmamıştır.

Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın 11'inci maddesi "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." hükmünü amirdir. Yani Anayasa'nın üstünlüğü, en başta yasaların Anayasa'ya aykırı olmaması gerektiğini ifade eder. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa'ya uygun yasaları yapmak zorundadır ancak tasarının hiç böyle olmadığı, Anayasa'ya aykırı hükümler içerdiği açık olarak görülmektedir.

Dün, bu itirazlarımızı alt komisyonda dile getirmemize rağmen, ne yazık ki bu durum düzeltilememiş, itirazlarımız gözardı edilmiştir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki tasarının 6'ncı maddesiyle il ve ilçe müftülüklerine nikâh memuru yetkisi veriliyor olması Anayasa'mıza ve Anayasa'mızın ruhuna açıkça aykırıdır.

Böyle bir düzenleme, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacını güden inkılap kanunlarını zaafa uğratma, dolayısıyla Anayasa'yı delme çabasından başka bir şey değildir.

Ayrıca, dün yürürlüğe girişinin 91'inci yılını kutladığımız ve Türk kadınının toplum yaşantısında erkeklerle eşit birey olmasının yolunu açmış olan Medeni Kanun'a da aykırı bir düzenlemedir. Medeni Kanunumuz Cumhuriyet Dönemi'mizin en önemli kazanımlarından biridir ve hukuk devleti olmanın önemli adımlarından birini oluşturmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından ülkede çağdaş, uygar yaşam biçiminin yerleştirilmesi, devletin ulusal egemenlik temeline dayandırılması amacıyla, Atatürk'ün önderliğinde eğitim, yönetim ve hukuk birliğinin sağlanması için hukuk devrimi yapılmış, din esaslarına dayalı hukuk sistemi terk edilmiş, yerine laik hukuk sistemi benimsenmiştir.

"Hukuk devrimi" denilince ilk akla gelen 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunudur. Medeni Kanun'la, özel yaşam ilişkilerinde haklardan yararlanmada, borçlara ehil olmada ve hakları kullanmada kadın-erkek eşitliği benimsenmiştir. Medeni Kanunla kadınlara devrim niteliğinde haklar getirilmiştir. Örneğin, evlilik yaşı kabul edilmiş ve çocuk yaşta evliliklerin önüne geçilmek istenmiştir. Erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi yerine tek eşlilik ve resmî nikâh kadın haklarının güvencesi olmuştur. Erkeğin "Boş ol." demesiyle boşanma yerine, kanunda yazılı sebeplere dayanarak hâkim kararıyla boşanma, kız ve erkek çocuklara eşit miras payı gibi haklar getirilmiştir.

Ancak, Medeni Kanun'un yürürlüğe girişinin 91'inci yılında müftüye resmî nikâh yetkisi vermek Medeni Kanun ve laik hukuk kurallarından vazgeçmek demektir. Anayasa'nın değiştirilmez, değiştirilmesi teklif edilemez ilkelerini ve ülkemizde hukuk birliğini ortadan kaldıracak niteliktedir bu düzenleme.

Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacını güden Anayasa'nın 174'üncü maddesiyle korunan 8 adet devrim yasası içerisinde yer alan evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ihlal edilerek anayasal suç işlenmektedir.

Değerli arkadaşlar, itirazımız dinî nikâha yönelik değildir çünkü dinî nikâh zaten ülkemizde serbesttir. Yüzde 99'u Müslüman olan toplumumuzda yıllardır uygulanan ve hiç kimsenin itirazı olmadan süren, sürdürülen bir uygulamadır. Duanın hikmetine inanan vatandaşlarımız resmî nikâhın bir de duayla kutsiyet kazanmasını doğru bulup imam nikâhı kıymaktadır. Vatandaşımızın inancıdır, saygı duyarız. Buna kimse itiraz etmiyor. Ancak sorun, müftülükler tarafından kıyılacak nikâhın resmîleştirilmesi ve belediye nikâhının yerini alacak olmasıyla ilgilidir. Dinî nikâhın önünde hiçbir engel yoktur. Bırakın bu güzel geleneğimiz yaşasın ve devam etsin. Zorlamaya, dolambaçlı yollardan vatandaşı buna icbar etmeye gerek yoktur. Zor, oyunu bozar.

Bakın, bu imam nikâhıyla ilgili olarak zaten Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönergesi'nin 90'ıncı maddesinin (m) fıkrasında Medeni Kanun'a göre akdedilen nikâhtan sonra olmak üzere, isteyenlere evlenmenin dinî merasimini icra etmek müftünün görevi olarak yer alıyor. Dolayısıyla, Türkiye'de herkes bunu severek, inanarak zaten yaptırıyor. Müftüye resmî nikâh kıydırmak aslında var olan görevini de zora sokacak bir anlayış olarak önümüze geliyor.

Tabii, bu son derece tehlikeli ve gereksiz bir girişimdir çünkü dinî nikâhı resmîleştiren düzenleme Medeni Kanun'umuzun resmî nikâh hükmünü ihlal eden ve ülkemizde hukuk birliğini ortadan kaldıracak niteliktedir. Açılacak olan bu kapıyla, kadınlarımıza Medeni Kanun'la sağlanan ve erkeklerle eşit vatandaşlık sağlayan hakların ortadan kalkması gibi bir tehlike yaşanacaktır.

Gereksizdir çünkü genel gerekçede ifade edildiği şekilde "vatandaşların evlenme işlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak" iddiası doğru değildir. Çünkü bugüne kadar, belediyelere, belediye başkanlarına ve köy muhtarlarına verilmiş olan nikâh kıyma yetkisinde en ufak bir aksama olmamıştır, en ufak bir aksama yaşanmamıştır. Bu hizmetlere erişimde sıkıntı olduğu bilgisi kamuoyuna yansımamıştır.

Ülkemizde 81 ilde, 919 ilçede evlendirme daireleri vardır. 18.332 köyümüz var ve köy muhtarları da bu köylerde nikâh kıyabilmektedir. 2014 yılında 620 bin çiftimizin, 2015 yılında 626 bin çiftimizin, 2016 yılında da 615 bin çiftimizin resmî nikâhı kıyılmış ve bu çiftler evlenme akdini yerine getirmiştir. Yani hiç de öyle önemli bir evlilik artışı olmadığı ve bir değişiklik olmadığı görülmesine rağmen, düzenlemede gerekçe olarak "evlendirme işlemlerinin hızlandırılması" gibi bir ibarenin yer almasını anlamak gerçekten çok zor oluyor.

Ülkemizde evlendirme memuru eksikliği ve bu yüzden evlenemeyen vatandaşlarımız var mıdır? Nikâh salonu kapılarında bir yığılmayla karşı karşıya mıyız? Hayır. O hâlde, yine de eğer bu alanda böyle bir eksiklik var ise daha fazla nikâh memuru istihdam edilerek bu sorun çözülemez mi? Hep birlikte bir yasa çıkaralım, belediyelerimizde nikâh memuru sayısına yeterli miktarda kadro istihdamının yolunu açalım. Ne kadar nikâh memuru ihtiyacı varsa hepsi için kadro çıkaralım. Başka sorunlar yaşanıyorsa giderelim. Vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak amacıyla yasal olarak ne gerekiyorsa Komisyon olarak yerine getirelim. Ama değerli arkadaşlar, toplumumuzda ayrışma yaratacak belediye başkanlarında, muhtarlarda olan yetkiyi din görevlisi olan müftülere verilmesine de hep birlikte karşı çıkalım. Din görevlileri kendilerine tarif edilen görevlerin içinde kalmalıdır. 80 milyon nüfusuyla ülkemizde farklı inanışlardan, farklı mezheplerden insanımız var. Böyle bir girişimden, vatandaşlarımızı bir arada tutan laiklik büyük zarar görecektir. Unutmayın, laiklik ülkemizin çimentosudur.

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemenin sosyal hayata etkisi de meselenin diğer önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu maddenin bu şekilde kabulü hâlinde vatandaşlar "dinî nikâh töreniyle evlenenler" ve "resmî nikâh töreniyle evlenenler" olarak ayrışacaktır. Yani nikâhını kimin kıydığına bakılarak toplum ayrışacaktır. Toplum "müftüye nikâh kıydıranlar" ve "belediyeye nikâh kıydıranlar" diye bölünecektir. Toplum üzerinde mahalle baskısı artacaktır. Farklı din ve mezheplere inanan vatandaşlarımız ve aileleri arasına daha nikâh kıyılmadan nikâhı kimin kıyacağına dair ikilik girecektir. Bu tasarı, bu hâliyle vatandaşlarımızın arasında, nikâh kıyılacak çocukların arasında ve ailelerin arasında bir kutuplaştırma, ayrıştırma yaratacaktır.

Müftülükler ve yetki devri yoluyla imamlara evlendirme yetkisinin verilmesi, özellikle köy ve kasabalarda ileride imam ve muhtar arasında çözümlenemeyecek husumetler ortaya çıkaracaktır ve korkarım ki bu husumetler nedeniyle yüce dinimiz ve din adamları telafisi güç yaralar alacaktır. Din ve dinî değerlerimizi layık olduğu yerde, kendine özgü yüce makamda muhafaza edelim ve onu koruyalım. Amaç, dinî nikâhı bu şekilde zorunlu hâle getirmekse korkarım ki bu konu ileride toplumumuzun ayrışmasına yol açacak, nikâhını müftülüklerde kıydıranlar ve kıydırmayanlar ayrımı mahalle baskısı olarak toplumsal barış ve huzuru zedeleyecek, bugün, öngöremediğimiz çalışmalara zemin hazırlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, "müftü" kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğünde iki ayrı tanımı var: "1- İl ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan görevli. 2- Dinî konularda fetva veren kimse." Tanımından da anlaşıldığı üzere, müftülükler aslında dinî makamlardır yani düzenlemeyle şehirlerde belediye başkanlarımızın, köylerde muhtarlarımızın aracılığıyla yürütülen ve sorumluluğu İçişleri Bakanlığında olan bir yetki din görevlisine, dinî bir makama, dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığına verilecektir.

Şimdi Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakanım, aile gibi son derece kutsal bir yapının oluşturulmasıyla ilgili olarak böyle bir yetki paylaşımını neden doğru buluyorsunuz? Sorumluluğunuzda ve denetiminizde olan bir yetkiyi Diyanet İşleri Başkanlığıyla paylaşmanın gerekçesi nedir?

Saygılarımla.