| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .10.2017 |
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Öncelikle çok teşekkür ediyorum.
Tabii, önemli bir düzenlemeyi beraber değerlendiriyoruz. Özellikle alt komisyonda çalışan arkadaşlarımıza da ayrıca teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Tabii, dün de ifade ettim. Burada, bir taraftan vatandaş memnuniyetinin sağlanması, diğer taraftan hizmet sunumunda etkinliğin artırılması ve verimliliğin artırılması, özellikle iş süreçlerinin basitleştirilmesi ve kısaltılması, bir de kâğıt ortamında gerçekleştirilen ve sunulan bazı hizmetlerin on-line ortamlara aktarılması ve fiilî olarak gerçekleştirilen bazı durumların da hukukiliğinin sağlanması hususunda teknolojik birtakım adımları burada gerçekleştirmek üzere bir kanun tasarısı sunmuş bulunuyoruz.
Tabii, özellikle gerek velayet ve vesayet konusunda atılan adımlar gerek ikamet izni olmayan yabancılara verilecek kimlik numaraları yani onların daha iyi tanımlanmasını sağlayabilecek adımlar gerek doğum olayının belgeye dayalı bildirimleri ve babalığa hüküm kararıyla ve soy bağıyla kurulan çocukların baba hanesine tescili ve yine, özellikle ad soyadı tahsisi ve birtakım maddi hataların düzeltilmesine yönelik nüfus idarelerine yetki verilmesi ve e-devlet kapısı üzerinden nüfus idaresinin verdiği birtakım belgeler var -ikametgâhtı, nüfus kayıt örneğiydi- bunların verilmesi ve bunların kanunlaştırılması ve ölüm araştırması yapılmasını düzenleyen yönetmelik maddesinin hukuki olarak dayanağının tescili, aslında bu fiilî birtakım durumların hukukileştirilmesi anlamına da geliyor ve birtakım adreslerimizde diğer adresler kısmı var, bu konuların çok daha iyi kullanılmasının temin edilmesi çünkü burada da uygulamada birtakım eksiklikler söz konusu oluyor, bunu hepimiz biliyoruz.
Askerlik listelerinin kimlik paylaşımı sistemine alınması ve vatandaşlarımızın nüfus idarelerine gitmeden hızlı bir şekilde hizmetlerle buluşabilmesi, ölüm mirası ve vasiyet işlemlerinin elektronik ortamda yapılabilmesi ve birtakım kurumların e-devlet üzerinden bunları rahat bir şekilde kullanabilmesinin sağlanması ve göçmen olarak da Türk vatandaşlığına alınanlarının nüfus kayıtlarının düzeltilmesi, bunlar geçmiş dönemde özellikle Batı Trakya'dan gelirken, başka noktalardan gelirken karşı karşıya kalınan eksikliklerin bir mahkeme kararı olmadan düzeltilmesinin sağlanması...
Bir de evlat edinilen çocuklarla ilgili çok temel problemler vardı yani bunların anne-baba soyadlarının alınması çünkü karmaşık durumlarla karşı karşıya kalınıyor, bazen de zor durumlarla karşı karşıya kalınıyordu.
Yine, Türk vatandaşlığını kaybedenlerin yeniden vatandaşlığa alınmasında Bakanlar Kurulu kararı değil, aslında bir bakanlık kararı çünkü bu bir işlemin tekrar edilmesinden başka yani yeni bir müracaattan başka bir değerlendirme değil, öncelikle ilgili kurumların işte istihbarat kurumlarının, emniyet kurumlarının verdiği karardan sonra bir usulün gerçekleştirilmesine yönelik bir adımdır.
Bir de saklı nüfusa tescil kolaylığı daha rahat tescil edilebilmesinin, saklı nüfus dediğimiz yani yazılmayanlara yönelik bir saklı nüfusa daha fazla vatandaşın tescil kolaylığıyla ilgili bir adım atıyoruz.
Şimdi, burada ben şunu söylemek isterim: Özellikle, birtakım sorulan sorulara cevap vermek isterim. Örneğin, Eyüp Sultan'la ilgili sorulan bir soru vardı Pierre Loti'nin isminin değiştirildiği konusunda. Buranın ilk ismi İdris-i Bitlisi 1930'lu yıllarda. Sonra da buranın o ismi de kaldırılıyor, herhangi bir ismi de olmuyor ama buranın halk dilinde adı Pierre Loti çünkü Pierre Loti'nin orada kendine ait hatıraları var ve burayı da sadece yabancı turistler değil, yerli turistler de yani bizim kendi vatandaşlarımız da burayı görmek ve oradan Haliç'i izleyebilmek için gelirler. Burada böyle bir "Eyüp Sultan" ismi diye, "Eyüp Sultan tepesi" diye bir tepe ismi değişikliği söz konusu değildir. Ben öğrendim, 1994 yılında böyle bir talep ortaya konulmuş, daha sonra bu talep işlerlik kazanmamış. Yani halkın oraya verdiği isim Pierre Loti'dir, Pierre Loti olarak orası devam etmektedir.
İkincisi: Ben bu tartışmalarda iki temel baz gördüm. Yani bizim böyle bir önerimiz yok. Mesele nasıl bu tarafa doğru gidiyor, aslen bunu kendim de anlamakta zorlanıyorum. Bir, teolojik tartışmalar var; iki, cinsiyetçilik tartışması var yani iki temel baz buraya oturuyor. Teolojik tartışmalar konusunda bir şey söyleyemem ben yetkin değilim yani bu tür tartışmalara girmekten de imtina ederim çünkü bizim yekti alanımız değil, benim inancıma göre de bu tip tartışmalarda virgülü ve noktayı nerede koyabileceğimi bilemem. Böyle bir geniş, kendime ait bir müktesebatım söz konusu değil ve burada aslında gelenekselliğin bana kazandırmış olduğu bir insan olarak bu tip tartışmalarda dışarıda kalmayı kendi adıma tercih ederim. Ama bu tip tartışmalar da çok bilgi gerektiren tartışmalardır yani genel kabul gören birtakım değerlendirmelerle bu tip tartışmaları burada yapamayız diye değerlendiririm. Yapmamamız da lazım, bizim işimiz o değil çünkü. Biz İçişleri Komisyonuyuz. Eğer teolojik değerlendirmeler ve tartışmalar olabilecekse bunu yapacak kurumlar da organizasyonlar da farklıdır. Benim bir siyasetçi ve bir bakan olarak bir teolojik tartışma içerisine girmemi de kendi adıma doğru bulmam. İnancım var ve kendim bunu yaşıyorum, yaşamak için de gayret gösteriyorum. Başkalarına da bu konuda siz niye şöyle yapıyorsunuz, böyle yapıyorsunuz diye bir yönlendirmem ve baskım da söz konusu olamaz ve böyle bir iklim de oluşturmamam lazım, birincisi bu.
İkincisi: Cinsiyetçilik tartışması var. Ben bu konulara çok dikkat eden adamlardan biriyim yani erkek olarak. Özellikle böyle bir cinsiyetçilik tartışması içerisine girmekten de çekinirim, bunu da doğru olarak bulmam. Ben bu yasa tasarısı içerisinde cinsiyetçiliği yani erkek veya kadın, fark etmez; iki cins var, erkek ve kadın; bu cinsiyetçiliği ortaya çıkaran, bu cinslerden bir tanesini önceleyen veya bir tanesini hafifseyen bir değerlendirme olduğunu da ben bu yasa tasarısı içinde görmedim ve...
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Yaşamın kendisinde var Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben bitirebilirsem.
Böyle bir şey görmedim. Yani dayandırmak istediğim yer şurası: Burada ne teolojik tartışma ne de bir cinsiyetçilik tartışması, tam tersi, birtakım yapmamız gereken, gerek devletin yapması gereken gerekse vatandaşların hayatın olağan akışında elde etmesi gereken değerlendirmelerde eksiklikler söz konusu, bu kadın için de aynı zamanda erkek için de var. Ama bu tartışmalarda kadın ve erkek cinsiyeti üzerinden de bir yasa tasarısı getirmiş değiliz çünkü bu vatandaşlığa yönelik yani bir vatandaş tanımı içerisinde, bir cinsiyetçilik tanımı içerisinde bir değerlendirme söz konusu değil. Vatandaşların birtakım bürokratik, teknik talepleri söz konusu. Bunlara yönelik biz de -biraz önce söyledim, ondan da çekinmem, herkesin bir siyasal görüşü var, sizlerin de siyasal görüşü var- vatandaşların getirdiği bu tip talepleri, değerlendirmeleri, birtakım ihtiyaçları, birtakım analizleri burada ortaya koymaya çalışıyoruz.
Diğer taraftan, özellikle ben Hüda Hanım'ı buradan uyarmak istedim, aslında yazı da yazdım. Ben şunu kabul etmem: Biz kadına, erkeğe, temelde insana ve bizim kendi değerlerimize göre oluşmuş kurumlara önem veririz ve önemseriz. Mesela, evlilik bu kurumlardan bir tanesidir. Evliliğin bu kurumlardan bir tanesi olmasının temel sebeplerinden bir tanesi de geleneklerimizin, medeniyetimizin, değerlerimizin aileye verdiği değerdir. Bunu örnek olsa dahi bir şirket olarak değerlendirmek veya şirket örneklemesi üzerinden değerlendirmek bana göre dönülmesi gereken bir yaklaşımdır. Yani bunu siyaseten bir değerlendirme olup da söylüyor değilim. Yani ben de yıllardan beri siyasetin içerisindeyim, çok kullanılmaması gereken, hatta hiç kullanılmaması gereken bir değerlendirmedir, bu yanlış bir değerlendirmedir. Bu örnek onunla beraber oturamaz. Hem erkeğe hem kadına hem aile kavramına hem de değerlerimize yönelik benim kanaatim.
Sonra, yine Hüda Hanım'ın bir değerlendirmesi daha var, değerlendirmesi şu, önemsediğim için söylüyorum: Bakın, Türkiye, Sur dâhil olmak üzere hiçbir noktada bir savaşın içerisinde olmadı. Biz eğer savaş yapacaksak ki bu bizim için bir tercih değildir ama savaş yapılırsa bu Türkiye sınırlarının dışında düşmanlarla gerçekleştirilen bir hâlin adıdır. Yani gerek çukur operasyonlarında gerek diğer operasyonlarda biz savaş terminolojisi kullanamayız, bu doğru bir yaklaşım değildir, bunu kabul edemeyiz, bunu milletimize, vatandaşımıza da anlatamayız.
Burada özellikle kadınlar üzerinden bir değerlendirme yapılırsa ben ona da şöyle karşı çıkarım: Bakın, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz, buralardan hepimiz gideceğiz ama hepimizin bir sorumluluğu var. Biz kanunun verdiği, kuralların verdiği, şuranın yasalarının verdiği görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz ama bizim bir görevimiz daha var: Kanunun, yasaların, kuralların, hatta değerlerin dışında hareket edenlere karşı da buralar tedbir almak zorundadır. Çünkü biz hayatın ve kuralların düzgün bir şekilde gitmesinden sorumluyuz, bu insanlar bizi onun için görevlendiriyorlar. 12 yaşındaki bir kızı dağa götüren bir iradeye burada sormak istiyorum, insan hakları savunucularına sormak istiyorum: Kaç kere gittiler de bu konuda Diyarbakır'da, bu konuda Şırnak'ta, bu konuda Hakkâri'de, bu konuda Yüksekova'da bir irade ortaya koydular. "Siz bunu yapamazsınız, siz bunu gerçekleştiremezsiniz." diye haykırdılar.12 yaşında...
Bakın, o kitapları geçmiş dönemde okudum, son bir yıldır çok kitap okuyabilme kabiliyetine maalesef sahip değilim ama bu konuda, cinsiyetçilik konusunda sabıkası olan biz değiliz, buradaki insanlar falan değil. Cinsiyetçilik konusunda sabıkası olan, terör örgütü liderleridir başta Apo olmak üzere; kitapları, değerlendirmeleri, kadına olan yaklaşımları... Ben bunu kadın adına söylüyorum. Ben bunu sadece burada söylemedim, Kocaköy'de miting meydanında de söyledim, Yüksekova'da miting meydanında da söyledim; ben bunu kabul edemem. Ben Bakansam benim bir tek derdim var: 13 yaşındaki, 14 yaşındaki bir kızın dağa gitmesini engelleyemiyorsam ben bundan sorumluyum arkadaş. Ama, affedersiniz, sizler de, bizler de sorumluyuz yani. Bakın, bu kızları oraya çıkarıyorlar; bu kızların fiziklerine göre onlara pantolon ve etek giydiriyorlar ve bir daha o çocukları, orada o kisvenin içerisine soktukları ve ailelerine bir daha bakamayacakları için de, onları taciz ediyorlar ve... Ben insanım ve ben bir kız çocuğu sahibiyim ya. 16, 17, 20 tane böyle 18 ile 22 yaş arasındaki kızların toplam resmini gördüm; bir sabah arkadaşlar getirdiler ve koydular. Ben insan olarak bundan etkilendim. Yani bu çocuklar nasıl oraya gitti? Hangi motivasyon bunları oraya getiriyor? Bizim esas derdimiz bu.
Sonra, başka bir şey daha değerlendireyim: Bütün bunların yanı sıra, yani, 22 yaşında bir kız ya Şenay Aybüke Yalçın. Ben yanlış bir şey söylemiyorum, kusura bakmayın; siz dertlisiniz ama ben de dertliyim yani. Biz dertli olmak zorundayız. Siyaseti niçin yapıyoruz? Bakın, siz dertlisiniz, diyorsunuz ki: "Kadın derneklerini niye buraya getirmiyorsunuz?" Bu bir dert. Ben de dertliyim. Yani ben sizin derdinizi dinliyorum, siz de benim... Karşılıklı dertleşerek bu meseleyi çözmek zorundayız. Yani, Şenay Aybüke Yalçın diye bir kız, 22 yaşında, anasından babasından ayrı, bir okula öğretmen olarak gidiyor. Bunu böyle dışarıdan anlayabilmek çok kolay falan değildir yani çünkü bu acıları hep beraber ortak yaşıyoruz ama işin içine girdiğiniz zaman sizin girdiğiniz işin içinde ben bunu anlayamayabilirim, siz benimkini anlayamayabilirsiniz. Biz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızla bu okulun açılışına gittik. Hayatımızda birçok iyi iş yapmışızdır ya, birçok iyilik de yapmışızdır, birçok yanlış da yapmışızdır ama benim yaptığım en iyi işlerden bir tanesinin bu olduğunu düşünüyorum. Orada 60 tane öğretmen var, annelerinden babalarından ayrılar, kendi arkadaşları öldürülmelerine rağmen orada bu çocuklara aydınlık vermeye geldiler ya. 60 öğretmene okul başı... Milletvekilimizle beraberdik Batman Kozluk'ta ve orada onlara "Biz buradayız..." Ben sadece kendi adıma burada değilim, ben aynı zamanda milletvekiliyim ve sizin arkadaşınızım yani, sizi temsilen de oradayım, Hükûmeti temsilen de oradayım, onlara orada destek vermek isteyen insanları temsilen de oradayım yani ve orada onlarla... Bir tek taraftan bakmayalım, biz bakıyorsak biz de bakışımızı değiştirelim ama burada özellikle ben "kadın meselesi" deyince elbette ki eksikleri olabilir ama Hükûmetimiz kadın meselesinde o kadar çok önemli adımlar attı ki. Bu hep beraber atıldı, bu Mecliste atıldı, Anayasa değişiklikleriyle beraber atıldı, birçok pozitif katkılar sağlanarak atıldı ve Türkiye bu konuda, inanın, geçmişe yönelik bir öykünme içerisinde hiçbir zaman olmamıştır, hiçbir daim olmamıştır. Ha, insanların kendilerine ait düşünceleri var, özgürlük, yaşam alanları var, demokratik birtakım hakları var, bunları kullanabilirler; bu, geçmişe ait bir öykünme falan değildir; tam tersi, özgürlük alanının açılmasıdır, herkesin kendi özgürlük alanının açılmasıdır. Ama Türkiye burada ilerici bir mantık ortaya koymaktadır ve bunu da sürekli devam ettirmektedir. Ne eğitim ve öğretimimizde düşüş var. Üç yıldı ortalamamız, beş yıla geldi, şimdi yedi buçuk yıl, yarın dokuz yıl olacak, on bir yıl olacak, on üç yıl olacak. Geri gitmiyoruz ki, her noktada ileri bir noktaya adım atmaya çalışıyoruz.
Yine, özellikle şundan endişe ederim: "Bu nikâh getiriliyor, acaba ne yapılacak?" Başta, sunuş konuşmamda söyledim, şimdi de aynı şeyi söylüyorum: Birbirimizin birtakım niyetlerini okumaktan... Siyaset belki buna biraz alan açabilir ama özellikle birtakım meselelerde niyet okumayla... "Acaba bunlar ne yapacaklar?", "Siz bunu niçin getiriyorsunuz?" Basit bir şey var: "İmam nikâhı" ayrı bir kavram, "resmî nikâh" apayrı bir kavram. Bakın, dikkat edin, ben hiç Avrupa örneği vermedim. Veremez miyim yani? Verebilirim ama niye vermiyorum? Çünkü bizim getirdiğimiz anlayış ile oradaki kilisenin resmî nikâh kıyma anlayışı arasında hiçbir bağ yoktur, hiçbir bağ yoktur, bunu tekrar söylüyorum, hiçbir bağ yoktur. O apayrı bir şey, bu apayrı bir şey. Biz böyle bir şey getirmiyoruz. Biz özellikle belirtilen şekil şartlarının dışında bir değişiklik de ortaya koyuyor değiliz; tam tersi, bunu birtakım memurlar kıyıyor, bunun sayısını böyle artıralım diye bir anlayış ortaya koymaya çalışıyoruz.
Bakın, bu konuda...
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Belediyede memurlar artırılamaz mı Sayın Bakanım?
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - İhtiyaç mı bu?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bu konuda...
HAYATİ TEKİN (Samsun) - İnandırıcı olmadı.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bakın...
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Yani, inandırıcılık noktasında değil.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tekraren...
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Sayın Bakanım, bizim de endişemiz bu.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ama o sizin kendi konuşmalarımdan çıkaracağınız bir sonuçtur, benim de ona saygım sonsuz yani, ben ona bir şey... (Gürültüler)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - İhtiyaç mı?
HAYATİ TEKİN (Samsun) - Komisyon Başkanına da sorabilirsiniz.
FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Hangi ihtiyaçtan dolayı?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben ona bir şey söyleyemem ama ben kendi değerlendirmelerimi anlatmakla yükümlüyüm. Biz bu kanunu niçin buraya getirdik ve neden değerlendirilmeli; tüm kanun için bunu söylemeye çalışıyorum.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Bu ihtiyaç mı?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Onun için, burada özellikle şu önemlidir: Burada herhangi bir şekil şartı değişikliği söz konusu değildir. Devletin, birtakım memurlarına dair, nasıl nüfus memuru memursa, nasıl nüfus idaresi bunu kıyabilme hakkına sahipse, nasıl belediye bunu kıyabilme hakkına sahipse, nasıl büyükelçiliklerde bu kıyılabilme hakkına sahipse, nasıl köy muhtarlarımız bunu kıyabilme hakkına sahipse...
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Tamam, bu çok güzel.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - ...müftülüklerimize de bu konuda yetkinin verilmesi de hem vatandaşımızın bir kısmından gelen taleplerle gerçekleştirilmiş hem de, ondan sonra, bu konunun biraz daha yaygınlaştırılmasına yönelik gerçekleştirilmiştir. Peki, sonuç ne olacak? (Gürültüler) Bakınız, karşılıklı...
Bakınız, burada tam tersi, özellikle bugüne kadar kayıt altına...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Hangi toplumsal ihtiyaç?
BAŞKAN - Efendim, Sayın Bakanı bir dinleyelim lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bizim bu yasa tasarısındaki temel derdimiz şudur, bunu topyekûn yasa tasarısında görüyoruz: Türkiye'nin hemen hemen her meselesinin teknolojinin getirdiği imkânlarla ve teknolojinin getirdiği imkânların dışında ayrıca yapması gereken prensibine göre Türkiye'de her şeyin kayıt altına alınması, hukukileştirilmesidir ve burada da bunun yaygınlaştırılması için çok net olarak...
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Neyi yaygınlaştırıyoruz Sayın Bakanım, neyi yaygınlaştırıyoruz?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bütün yasa tasarısıyla ilgili konuşuyorum.
...yukarıdan aşağıya bir öneriler demeti getirilmiştir ve bu öneriler demetinin içerisindedir. Bunu başlangıçta da böyle söyledim, şimdi de böyle söyledim.
Şimdi, bir başka meseleye daha geçiyorum. Onu da Tanju Bey söylemişti ama Tanju Bey burada yok, bir iki defa bu konuyu bana sordu. Doğru, ben İçişleri Bakanıyım; belediyelerin, orada bir düzeltme yapmak isterim, ben belediyelerin hiyerarşik amiri değilim, hukuken de hiyerarşik amiri değilim. Kanuni lafziyle beraber söylüyorum: Bizim vesayet ilişkimiz var belediyelerle, öyle değil mi? Bir vesayet ilişkimiz var. Ben hiyerarşik amiri değilim. Dün böyle bir değerlendirme yapılmıştı.
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Hayır, kamuoyunda öyle biliniyor Sayın Bakan.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Tamam da görevden alma konusunda da...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ama vesayettir o işte, oradan kaynaklanır. Yani, teknik bir değerlendirme yapmak için bunu ifade ettim.
İki: Burada hepimiz siyasetin içerisinden geliyoruz. İlk gençlik kollarına girdiğimiz zaman da biliriz ki istifa tek taraflı bir müessesedir ve bu tek taraflı müesseseyi ortaya koyan irade kişinin kendi iradesidir, bunu ortaya koyabilir. Ondan sonrakilerin tamamı değerlendirmelere girer ki o değerlendirmeleri sizler yapıyorsunuz zaten ama burada bir kişinin... Milletvekili olma sıfatıyla beraber istifa eden belediye başkanlarımız var...
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Varız Bakanım, CHP'de Rıza Kardeşim var, ben varım. İstifa ederek milletvekili olduk. Başkanımız var.
BAŞKAN - Biz de öyleyiz.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Var, tabii, tabii.
Sağlık sebepleriyle beraber, sağlık sebepleri itibarıyla görevlerini devam ettiremeyen...
Arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim, bakın: Eğer bir hukuki mesele varsa bizim görevimiz bunu takip etmektir ve bu konuda sonuç oluşturabilmektir. Bakınız, biz kendi partilerimizde olan birtakım belediye başkanlarıyla ilgili hem siyasal karar aldık bugüne kadar hem İçişleri Bakanlığı nezdinde gerekli araştırmaları ve çalışmaları yaptıktan sonra hukuki kararlar da alındı. Yani, bu konuda herhangi bir geri adım atmamız, endişe etmemiz söz konusu değil. Daha ben Bakanlığa geldikten sonra 3 belediye başkanı görevden alındı ve bu 3 belediye başkanı da -zannediyorum, yanlış söylüyorsam arkadaşlar düzeltsinler- AK PARTİ menşeli belediye başkanıydı. Yani, bu konuda bizim herhangi bir hukuki olarak araştırma eksikliğimiz veya farklı bir değerlendirme ortaya koyma irademiz söz konusu değil.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - İlçe belediyeleri mi?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tabii canım, 3 belediye başkanı. Ha, ben bu meselelerin -kişisel olarak söylüyorum- kamuoyunda çok fazla tartışılmasını istemem. Neden istemem? Bir belediye başkanı görevden alınabilir, bu hukuki bir süreçtir. Bir siyasi parti bir belediye başkanını kendi kurallarına uymuyor diye, bu sizin siyasi partileriniz için de geçerlidir, dışarı bırakabilir, onu partiden çıkarabilir. Bu oranın iradesidir ama bir de bir karşı taraf var, bir de bir adam var yani veya bir kadın var, belediye başkanı. Yani onun da ailesi var, şeyi var. Onun için mesela bu görevden daha önceki alınan ilçe başkanı, bunlar yapılır, hukuk olarak bitirilir, kenara konulur, hukuk olarak bu işler değerlendirilir. Bunlar böyle çok çekiştirilecek meseleler değil, bak biz siyaset yapıyoruz. "Men dakka dukka" çalma kapımı, çalarlar kapını. Biz biliyoruz ki bir dönem söylediğimiz sözün bir benzeriyle yarın öbür gün karşılaşıyoruz. Bu CHP için de geçerli, bu MHP için de geçerli, HDP için de geçerli, AK PARTİ için de geçerli. Siyaset yapıyoruz çünkü benzer işlerle karşı karşıya kalıyoruz. Ha, burada söyleyeceğim söz şudur: İstifa tek taraflı bir müessesedir ve bu tek taraflı müesseseyi ortaya koyuyorlar. Bunun üzerinden siz istediğiniz kadar siyasal değerlendirme yapabilirsiniz, bu hak sizin zaten, bu hakkı biz elinizden alma kabiliyetine falan sahip de değiliz ama bu istifanın tek taraflı müessese olduğu gerçeğini hiçbir zaman değiştirmez ve ortaya koymaz. Bunun içinden bir şey çıkartmak isteyebilirsiniz, acaba buradan şöyle bir sonuç üretebilir miyiz ama bu olayın gerçeğinde kendi adına değiştirme düşüncesi içerisindeyim. Esas itibarıyla konunun hukuki boyutu burada beni ilgilendiriyor bana sorulduğu için, ha, diğer siyasi boyutu da siyasi mahfillerde daha çok tartışılabilir, değerlendirilebilir, konuşulabilir. Ona da herkes, parti sözcülerimiz dâhil olmak üzere gerekli cevabı veriyor. Siyasi mahfillerde ona gerekli cevabı ben de verebilme fırsatına ve şansına sahibim ama burayı bir siyasi spekülasyon değerlendirmesi, özellikle bu konu üzerinden yapmak istemem düşüncesi içerisindeyim.
Yine, özellikle şunu ifade etmek isterim. Tabii, maddelere geçince de birtakım değerlendirmeler ve konuşmalar olacak ve ilgili maddelerde de az veya çok değerlendirmeler ve konuşmalar olacak, mümkün olduğunca katılmaya çalışırım yani çünkü biraz sonraki mazeretimi kurulunuza beyan ettim. İnşallah onlarda da süreç hayırlısıyla ve değerlendirmelerle ve tartışmalarla yürür.
Öncelikle, tekrar çok teşekkür ediyorum. İnşallah hayırlı sonuçlara vesile olur.