KOMİSYON KONUŞMASI

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan Yardımcısı, Komisyonun değerli üyeleri, değerli Komisyona katılan milletvekilleri; öncelikle ben, tabii, Komisyonunuzun da üyesi Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel'e rahmet, ailesine ve AKP Grubuna başsağlığı diliyorum. Ama bugün ve her gün -üzülerek ifade ediyorum- şehit haberleri geliyor. Şehitlerimize de Allah'tan rahmet dileyerek konuşmama başlamak istiyorum.

Dün Medeni Kanun'un 91'inci yılıydı. Çok anlamlı bir gündü ve komisyona denk gelen bu tasarı da bir o kadar anlamsız. Çünkü tarihimize baktığımızda, özellikle kadın hakları konusunda, kadın-erkek eşitliği konusunda... Hepsi çok önemli tabii, atılan her adım çok kıymetlidir. Eşitlik, özgürlük, insan hakları açısından yapılan her şey çok önemli ve kıymetlidir. Ama iki tane mihengi noktası vardır: Bunlardan birisi Türk Medeni Kanunu'nun kabulüdür, ikincisi de tabii kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesidir.

Medeni Kanun'da emeği geçenler, onun oluşmasında katkısı olan herkes -şimdi ebediyete intikal edenlere de rahmet diliyorum- sağ olsun var olsunlar. Gerçekten zamanın, çağın en büyük devrimiydi. Cumhuriyetin karakterini yansıtan en önemli devrimdi çünkü eşit yurttaşlık hayalî vardı ve bunun için de gerçekten çok büyük çaba sarf etti.

Medeni Kanun'la beraber neler oldu? Özellikle evlilikte ve mirasta kadınlar yasalar önünde eşit hâle getirildi. Bunlar çok kıymetliydi çünkü. Eğer bunlar konusundaki düzenlemeler olmasa bu eşitlik sağlanamazdı. Ha tam bir başarıya ulaşmış mı? Tabii ki bu tartışılır ama hani zamanın koşulları, o ülkelerin durumları, coğrafyamızın içinde bulunduğu duruma bakıldığında gerçekten çok önemli adımlar.

Gelelim şimdi nereye doğru savrulduğumuza. Şimdi "Kadın-erkek eşit değildir, fıtrata terstir." söylemini burada ben tartışmaya açmayacağım, vakit kaybettirmeyeceğim çünkü gerçek olmadığı su götürmez bir şey bu. Gerçekçi değil. Bu yüzden bunu konuşarak sürelerimizi kaybetmeyelim ama artık bu söylemler, bakın, bu tasarıyla politika hâline gelmiş durumda, değil mi? O yüzden, bunları konuşmak zorundayız.

Yasama dönemimizin başladığı günlere denk gelen -biraz önce de ifade ettim- Medeni Kanun'un yıl dönümüne denk gelen bir sürede bir baktık önümüzde bir tasarı, içinde müftülere nikâh kıyma yetkisi. Ya şunu sormadan edemiyorum ben boşanma komisyon raporunun görüşmelerinde de ifade ettim ama cevap bulamadım işin açıkçası. Dedim ki orada: Ya 81 ilde evlendirme dairelerinin, evlendirme memurlarının, 18 binin üzerinde muhtarın kıydığı nikah yetmiyor da mı gerçekten şimdi müftülere biz nikah kıyma yetkisini veriyoruz? Hani bunun gerekçesi ne? Neden bu ihtiyaç oldu? Neye dayanarak, neye binaen biz buna karar verdik. Böyle bir ihtiyaç mı oldu? Yani nikah kıymak isteyen, evlenmek isteyen memur kıtlığına mı girdi Türkiye? Böyle bir şey mi oldu? Hani bunu sormadan edemiyorum ama cevap da bulamıyorum. Hani ama bakınca da torbadan tavşan çıkarır gibi böyle bir şey önümüze geliverdi.

Şimdi tasarıyı hazırlayanlar bile neyi niye yaptıklarını anlayamadıkları için olsa gerek, bakın, madde gerekçesinde -çok garip- "Evlendirme memurları arasına il ve ilçe müftüleri eklenmiştir." demekle yetinmiş. Yani niye, hangi ihtiyaca binaen, hangi eksikliği gidermek amacıyla yazmaya gerek bile görmemişler.

NİHAT YEŞİL (Ankara) - Mali, ekonomik.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Hayır.

Biri böyle olsun demiş muhtemelen, onlar da öyle yapmışlar diye düşünüyorum. Hani bunun sakıncaları araştırılmış mı, uzman görüşü alınmış mı, bu işin taraflarına sorulmuş mu, konuşulmuş mu? Bunlar göründüğü gibi yok.

Şimdi, Medeni Kanun'un verdiği hakları tırpanlayan, çocuk yaşta evliliklerin önünü açacak böyle bir düzenlemeye, bu kadar önemli bir şeye bakın imza atıyor Hükûmetin temsilcileri ve bunu gerekçelendiremiyor bile. Niye, neden koyduğunu söyleyemiyor. Ama -başka yerde ifadeler bunlar- madde gerekçesinde yazmasa da "Vatandaşların evlendirme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet alımını sağlamak." diyenler olmuş. Dışarıdan hani duyduklarımız. Ya Türkiye'de evlenmek isteyene nasıl bir zorluk çıkarılıyor da hani kolaylaştırılacak bu? İki, daha önemlisi: Bu işi müftüler nasıl kolaylaştıracak? Bu çok önemli bir soru. Bakın, bu sorulara cevap var. Müftülerin işi gücü yok mu Allah aşkına? Görevleri belli değil mi? Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı çalışan müftülerin evlenmeyle, medeni hukukla işleri ne? Yani bu soruların gerçekten cevaplandırılması lazım. Şimdi, gerçekten hani hakikaten ben de merak ediyorum, aramızdaki bir milletvekili, şimdi müftüler nikah kıydığında gerçekten işlerin kolaylaşacağına, çözüleceğine inanıyor mu acaba? Ben buna gerçekten inanamıyorum. Türkiye'de kadınların sorunu bu değil. Maalesef resmî nikah yerine müftülere nikah yaptırılınca Türkiye'de kadınların sorunu azalmayacak. Türkiye'de kadınların çok acil, önemli sorunları var. Bakın, çocuk yaşta evlilikler gerçeği var, şiddet var, cinayetler var, istismarlar var. Konumuz bunlar olması gerekirken bugünlerde 21'inci yüzyılda, bu çağda biz maalesef gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz, konuşulmuş, açılmış şeyleri tekrar tekrar tartışmaya açıyoruz. Tıpkı kürtajı açtığımız gibi, tıpkı idamı konuşmaya başladığımız gibi, tıpkı bugün müftülere nikâh yetkisini resmîleştirip resmî nikah yerine koymaya çalıştığımız gibi. Bu anlamda ben Hüda Hanım'a katılıyorum. Yani evlenirken olup da boşanırken olmayacak bir şey yok. Bakın, burada yapılmaya çalışılanın da tıpkı Malezya örneğinde olduğu gibi evlilik, boşanma, miras hukukunda şeri hukuk sistemine, çifte hukuk sistemine geçiş. Bunlar konuşuldu, konuşulmadı değil. Yani biz bunları torbamızdan çıkarmıyoruz. Maalesef sizler çıkarıp ortaya atıyorsunuz ve bizler de şu günlerde bu kadar şehidin arasında, ekonomik krizin içinde, savaşın eşiğinde maalesef bunları konuşuyoruz. Bu acıdır, yazıktır. Bu, Parlamentoyu meşguldür, başka bir şey değildir. Yani buna hakkımız olmadığını düşünüyorum.

İkinci olarak katılamadığım belki maddeye ama sağlık personeli takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine yapılmadan sözlü olarak yapılabilecek. Ya şimdi biz, Allah aşkına şöyle vicdanımıza elimizi koyalım -geçtiğini biliyorum- şimdi 13 yaşında...

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Değişti.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Değiştiyse Allah razı olsun.

Çünkü 13 yaşında doğum yapmış bir çocuğu nasıl görmezden geleceğiz? Onun istismar edildiği gerçeğini nasıl görmezden geleceğiz? Vicdanımızı, kulağımızı, gözümüzü kapayacağız, böyle bir şey olabilir mi? Bu teklif edilebilir mi Allah aşkına? Yani bunu yazanların, buraya koyanların bu konuda hiç mi vicdanı yok. Gerçekten çok çok düşündürücü.

Kısa yoldan aslında şey de yapabilirsiniz tabii yani Türk Ceza Kanunu'nu kaldırdık, işte bunu tamamen kaldırdık, Medeni Kanunu da kaldırdık tabii ki diyebilirsiniz. Korumak değil tabii, korumak olmadığını biliyoruz. Amaç kız çocuklarını korumak değil, amaç kadınları korumak değil. Amaç cumhuriyetle, cumhuriyet değerleriyle kadınların kazanımlarıyla bitmeyen bir savaş var. İşte bu savaş da maalesef böyle yerlerde, böyle zamanlarda, özellikle puslu havalarda ortaya çıkıyor. Biz diyoruz ki ama biz yemin ediyoruz milletvekilleri olarak değil mi "Laik, demokratik, hukuk devletine bağlı olacağız." diye milletvekili seçildiğimizde yemin ediyoruz. Türkiye laik bir devlettir. Bakın, şimdi bu laiklik ilkesine, Anayasa'ya aykırı bir düzenleme değil mi? Sadece Anayasa'ya da değil, altına imza attığınız yüzlerce sözleşmeye, onlarca sözleşmeye aykırı değil mi? E niye imza atıyoruz o zaman? Şimdi biz kadın-erkek eşit değildir diyeceğiz, ondan sonra işte şu sözleşmeye imza attık diyeceğiz. Böyle bir şey mümkün mü Allah aşkına? Orada ne der sözleşmelerde? Toplumsal cinsiyet eşitliğine gönderme yapar. Bunu yok saydığınız sürece bunu yapabilir misiniz, mümkün mü?

Bakın, biraz önce "Cinsiyetçi değiliz." dedi gerçekten Sayın Bakan. Ya sadece birkaç şeyi söylemek istiyorum. "Kadın mı, kız mı bilmem." cümlesi cinsiyetçi değil midir? "Kadın evinin süsüdür." cümlesi yeterince cinsiyetçidir bence. Ya da "Kadın aile reisine itaat etmelidir" diyor, bizim yeni müfredatımızda yazıyor bu. Biz çocuklarımıza bunu öğretiyoruz, bunu aşılıyoruz. Bu cinsiyetçi değilse nedir acaba? Hani bu nedir bilemiyorum ya da "İfade özgürlüğü" denildi, doğru. Yani "6 yaşındaki çocuk evlenebilir." diye birisi çıkıyor açıklama yapıyor ve ona "sapık" diyenler biliyorsunuz suçlandı. İddianamede bu ifade özgürlüğü olarak geçti. Bu ülkenin hukuk sisteminde geçti, bu ülkenin yargı sisteminde geçti bunlar. Yani yokmuş gibi yapamayız. Kafamızı kuma mı gömelim? Olmadı mı böyle bir şey diyelim, söylenmedi mi diyelim? Bizim yargımız bu kararı almadı mı diyelim? Böyle bir şey mümkün değil.

Bakın, günlerdir kadınlar sokakta. Tıpkı Türk Ceza Kanunu'nun 103'üncü maddesini -biliyorsunuz- değiştirmek için bir teklif verilmişti, çocuk evliliklerini meşrulaştırmak için, kadın, özellikle kız çocuklarının tacizini, tecavüzünü aklayabilmek için ya da oradan ceza almış mahkûmlara af çıkarabilmek için düzenlemeye kadınlar "hayır" dedi, "yeter, yeter artık" dedi ve gerçekten güçlü bir mücadele başlattı ve siz de duymak zorunda kaldınız bu sesi. Bugün de kadınlar buraya bunu öngördükleri için, kötü niyetle değil, bunun nereye gidebileceğini hesap ettikleri için geldiler ve seslerini duyurmak istediler, önerilerini söylemek istediler...

BAŞKAN - Toparlayabilir miyiz lütfen.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Toparlıyorum.

Önerilerini ifade etmek istediler. Ya kapıdan içeri bile almadınız. Yasaklar geldi, onlarca kadın bu duvarları aşıp gerçekten Meclise giremedi. Bu mudur ifade özgürlüğü? Bu mudur düşünce özgürlüğü? Bu mudur ortak akıl? E ortak akıl kusura bakmayın, ben bunu yaptım, siz de kabul edin değildir. Ama yapılan o uygulamalar da maalesef bu.

Şu kamu düzeni ve ahlakla ilgili de bir cümle eklemek isterim, izninizle. Şimdi 31'inci maddesiyle Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 16'ncı maddesi değiştiriliyor ve "kamu düzeni" ibaresi "kamu düzeni ve genel ahlak" diye değiştiriliyor. Yani devlet yine ahlak bekçiliğine soyunuyor. Ama kimin ne kadar ahlaklı olup olmadığını belirlemek takdir edersiniz ki mümkün değil. Bunun kriteri belli değil. Kimin, hangi çağın ahlakıyla biz bunu belirleyeceğiz, belli değil. Ha diyorsunuz, diyorlar, uluslararası sözleşmelerde var diyorlar, yasalarda var diyorlar, kanunlarda var. Evet vardır ama olan her yerde de tartışmalıdır. Yani bunun gerekçesi de gerçekten çok anlamsız. "Yabancılardan evlilik öncesi genel ahlaka aykırı faaliyetlerde bulunmuş olanların vatandaşlığı kazanmasının önlenmesi" diye yazılıyor. Ya genel ahlaka aykırı faaliyetler nedir acaba? Hani bu faaliyetler nedir, ne değildir, belli değil. Bizdeki genel ahlaka mı ait olacak, menşei ülkedeki ahlaka mı aykırı olacak? Hani bu nedir? Bu keyfiyettir. Türkiye'de maalesef şu an yaşanılanlar budur.

Son cümle olarak şunu ifade etmek istiyorum, biraz önce de ifade edildi, Türkiye'deki on beş yıllık iktidarınız boyunca evet birçok alanda, eğitimden ekonomiye, dış politikaya hatalar oldu, yanlışlar oldu, bedeller oldu ama bence en önemlisi bu toplumu kutuplaştırmaktır, ayrıştırmaktır, ötekileştirmektir. Bakın, mahkemelerdeki yargı sistemi düzelir, kanunlar düzeltilir, bunların hepsi tekrar sağlanır. Eğer bir toplum ayrışmışsa, kutuplaşmışsa, ötekileştirilmişse daha doğrusu yaşamdaki adalet duygusu yok edilmişse o toplumu bir arada tutamazsınız. Hatırlar mısınız Reina'da bir saldırı oldu, onlarca insan öldürüldü. Ondan sonra, Konya'da bir millî maçta onlar için saygı duruşunda bulunmak istediler ve orada bir ıslıklanma oldu. Yabancı basın bizi dünyada nasıl okudu biliyor musunuz? Bu acıdır, bence çok acı bir şeydir, hiç gülmeyin, gerçekten çok acıdır, şöyle ifade edildi: "Türkiye ne acıda ne zaferde bir araya gelebildi." dedi.

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) - Çok çarpıtıyorsunuz.

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Öyle oldu. Niye çarpıtsın ki?

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Bence bir toplum için yaşanacak en büyük acı odur. Yoksa her şey değişir, hükûmetler değişir, politikalar değişir, kanunlar işte sürekli değişir ama biz birliğimizi, beraberliğimizi, ortak aklımızı sağlayamazsak eğer bunu başaramayız, geleceğe intikal edemeyiz.

BAŞKAN - Toparlayalım.

Peki, teşekkür ederim.

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Diyorum ki: Gerçekten kadınlar çok bedel ödedi yıllardır. Kız çocuklarımız gerçekten bu eşitsiz politikaların altında yıllardır süregelen bu anlayışla çok zararlar gördü; çocuk yaşta evlendi, kucağına çocuğunu aldı, okutulmadı, şiddet gördü, cinayetlere kurban gitti.

Lütfen, sizden rica ediyorum, bir anne olarak, bir kadın olarak; ülkesini, milletini, geleceğini düşünen bir yurttaş olarak ifade ediyorum: Böyle kararların altına imza atmayın. Gelin, hep beraber sağduyumuzla, vicdanımızla burada ortak aklı üretelim. Bizim de katkı sunmamıza fırsat verin diyorum.

Teşekkür ediyorum.