| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 11 .10.2017 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, bu madde üzerinde sadece geçici olarak bir sorunu çözdüğü için konuşmayı bile düşünmüyordum ama burada sorunu doğru tanımlamaktan başka çaremiz yok; şu anda burada çözebilme olanağımız da yok bunu, onu da çok net olarak söyleyeyim. Bu bütünşehir yasalarının Türkiye'nin başına açtığı belaların boyutlarını şu anda burada bulunan hiç kimse tahayyül bile edemez. Çünkü sorunların büyük bir kısmı aktarılmıyor bile. İl özel idaresi, büyükşehir belediyesi, küçük şehir belediyesi bütün köy mallarının üstüne çökmüşler, mera kalmamış ortalıkta, ortak alan kalmamış ortalıkta, darmaduman olmuş. Birdenbire bilmem ne köyündeki kişi hayatı boyunca bir kuruş su parası ödememişken birdenbire Çankaya Belediyesinin sınırları içerisindeki kadar su parası ödemeye başlamış. İnsanların şu anda çözdüğünüz sorunda evlerinin önündeki birkaç yüz metrekare alan bağımsız arsa hâline getirilmiş, belki muhtar o kişilere kızdığı için, belki başka nedenlerle, onlar da "Buralarda ben ev yapacağım." diye zorunlu olarak almışlar. Sizi temin ederim, büyük bir kısmı sadece evinin önü kapanmasın diye almış olduğu bahçe alanıdır onların hepsi, köylerde bu olay böyledir. İmar planı mı var sanki oralarda? Su paralarında durum böyle. Atık su, atık bedeli alıyorlar, katı atık bedellerini ekliyorlar su paralarının üstüne. Bütün bunlar için geçici bir çözüm, en düşük tarifenin yüzde 25'inden fazla olamaz. Bu çözüm mözüm değil aslında, palyatif bir olay ama en azından şu anda o insanların hayatını kurtarıyor.
O şehirlerin içerisindeki zaten şehirle beraber mera kavramı ortadan kalkıyor. Kentin ortasında siz hayvan mı otlatacaksınız, hayvan mı yetiştirebilirsiniz? Yapamazsınız böyle bir olayı. Meraların hepsi gitmiş zaten gürültüye. Bu meraların hepsi hangi amaca mahsus olduğuna bakılmaksızın kapışılmış. Büyükşehir belediyeleri demiş ki burası benim, küçükler demiş ki burası benim, bir sürüsü birbirine girmiş. Hatta öyle olaylar olmuş ki bir parçanın en stratejik kısmını "Çeşme var, burası sular idaresiyle ilgilidir." diye büyükşehir belediyesi almış, geri kalan kısımları ortalıkta kalmış, ya buradaki alanı biz kullanmazsak buralar da bir işe yaramaz diye. Sorunların haddi hesabı yok. Fiilî olarak gidip Eskişehir'de karşılaştığınız gibi sorunla karşılaşmadığınız sürece çözme olanağınız yok çünkü yasayı yapanlar burada ne gibi sorunlar doğacağını hayatlarında bile tahayyül edemeyecekleri gibi, düşünmemişler bile.
Bu yasanın bu şekilde devam etmesi mümkün değil zaten, devam ettirilemez. Köylerin içerisinde daha önceden belki de otuz yıl, kırk yıldan beri neredeyse zilyetlikle iktisap edilecek hâle gelmiş işlenen tarım alanları, ağaç dikmişler, zeytin dikmişler, meyve dikmişler, oralar onların bahçeleri olarak görünüyor, hiç kimse kalkıp da hazinenin veya ormanın ya da 2/B kapsamında falan filan diye bakmıyor bile. Şimdi birdenbire bütün bunların hepsi büyükşehre geçmiş, belediyeye geçmiş, kaybolmuş gitmiş ellerinden. Otuz yıldan beri yetiştirdiği ağaçların olduğu araziyi şimdi bunlara yeniden satmaya kalkıyorsunuz.
Sorun tahmininizin çok üstünde büyük, çok üstünde büyük. Böyle oturduğunuz yerde gelip de şu odanın içerisine kapanıp da Türkiye'nin bu Bütünşehir Yasası'nın yaratmış olduğu sorunları çözeceğinizi düşünüyorsanız büyük yanılgı içerisindesiniz. Yok böyle bir olay. Sorun gerçekten çok büyük. İzmir'in, bilmem Menemen'in bilmem ne dağındaki köyündeki insanına İzmir Konak Meydanı'nda veya Alsancak'ta oturan insanın yükümlülükleri pat diye eşitlenivermiş. Akıl mı var, mantık mı var, böyle şey olur mu? Artezyen kuyularının hepsine -önümüzdeki nisan ayına kadar ertelendi- yakında saat takılacak. Siz Konya Ovası'nda, Tokat'ta, Sivas'ta buralardan çıkan suya saat takarak parasının alındığını tahayyül edebiliyor musunuz? En son Somali'de bunu IMF uygulattırmıştı, işte Somali'nin başına gelenleri görüyorsunuz. Yapılan düzenlemelerin hiçbir tanesi derinliğine incelenmemiş. Buradaki insanların her birisinin birikimi bu olayları yorumlamaya yeter, gerçekten yeter, yeter ki görsünler ama bunları görmeden yapıyoruz, gerçekten görmeden yapıyoruz.
Şimdi, burada bu kanunla çözüm getirilir mi? Getirilemez. Ama bu çok büyük zarar veren bir madde mi? Yok, değil. Zaten var olan bir maddeyi üç sene daha erteliyorsunuz. Görmüş olduğunuz bir yangının veya yangın tehlikesinin üstüne bir bardak su döküyorsunuz. Ama bir sürü yerde küçük küçük yanıyor, bunlar birleştiği zaman çok büyük bir yangın çıkacak, bunu söndürmek çok zor olacak. Böyle bir gereksinimin varlığını kabul ettiğimiz zaman, tamam. Yani bu tamam da asıl sorun bu diye buna dikkat çekmek şuradaki insanların duyduğum kadarıyla temel amacı. Sorunumuz büyük. Bütünşehir Yasası eğer çok kısa süre içerisinde, bu işin uzmanları tarafından yerinde yapılan incelemelerle çok ayrıntılı bir şekilde yeniden düzenlenmezse bunun sonu kötü.
Aynı partiye mensup büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeleri arasında bile gırtlak boğaz kavgalar gidiyor, hepiniz duyuyorsunuzdur. Kimin malını paylaşıyor bunlar? İl özel idaresi, büyükşehir, küçük şehir neyi paylaşıyor, neyi paylaşamıyor? Bu arada da Anadolu'da vardır ya "yırtılan, kürkçü Bekir'in yakası" diye, sonuç olarak oradaki köylünün yakası yırtılıyor. Her önüne gelen onların üstünde tasarrufta bulunuyor.
Köylerin meraları gitti, bitti, yok. Bunlar satılıyor, büyük bir kısmı satıldı, gerçekten satıldı, olacak şey değil. Böyle bir riski hiçbir siyasi parti alamazdı, konuşulmuyor ama sorun var, orada duruyor. Ege'yi bilenlerin hepsi bilir şu anda hangi sorunlarla karşı karşıya Egeli. Onun için, eğer buradaki tartışma böyle bir çalışmanın önünü açacaksa yararlı bir olaydır. Eğer umursanmaz ise yapacak zaten bir şey yoktur. Ama şurada şu olayın üç sene uzatılıyor olması kıyamet değil veya hiçbir şeyin ne başlangıcı ne de sonu değil. Olabilir, çıkartılabilir de ama bu maddeyle böyle büyük bir sorunun varlığını herkese duyurmak belki de bir görevdir.
Teşekkür ederim.