| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 30 .10.2017 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun çok değerli üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları, sivil toplum örgütlerimizin kıymetli temsilcileri; 2018 yılı merkezî bütçesinin ve 2016 kesin hesabının ülkemize hayırlı uğurlu, hakça bölüşülmüş, gerçekçi hedefleri yakalayan bir bütçe olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ,1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi'nin açılış konuşmasında "Bir ülkenin geleceğiyle doğrudan ilgili olan ekonomisi çöküşünün de, yükselişinin de nedenidir, zamanımız bir iktisat çağıdır." der. Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi, ekonomisi düzgün işlemeyen bir devletin askerî ve siyasi barışı da sağlanamaz, egemenliği tehlikeye girer; ekonomisi doğru gitmeyen çarkın her bir dişlisi aksamaya da mahkûmdur.
Yine, bütçe, bir ülkenin ekonomisinin yönetimini elinde bulunduran siyasi iktidarın, bütçe gelirlerinin kimlerden nasıl toplanacağını, toplanan gelirlerden kimin ne kadar pay alacağının önceden belirlendiği, iktidarın sınıfsal tercihlerini ve harcama önceliklerini en somut hâliyle yansıtan ekonomik ve siyasal bir metindir.
Ben, Sayın Bakanımızın son üç yılki sunumlarına baktığımda, genelde büyük bir bölümünün "kopyala/yapıştır" olduğunu inceledim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Siz de aynı şeyleri söylüyorsunuz, değişen bir şey yok.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Buradaki hedeflerden üçünde de böyle önümüze aldığımız, baktığımızda, işte "makroekonomik istikrarın sürdürülmesi", "beşerî sermaye ve iş gücü kalitesinin artırılması", "yüksek katma değerli üretimin yaygınlaştırılması", "iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi", "kamuda kurumsal kalitenin artırılması..." Birazcık yukarı doğru çıkartılan istatistiklerle yola devam ediyor.
16'ncı bütçenizi yapıyorsunuz. Tercihlerinizin ülkemizi getirdiği yer de ortada. Yine, bütçe, bir insan hakkıdır, Türkiye'de yaşayan her ferdin de geleceğidir. Bütçe, 78 milyonun hakkı olup halktan da gizlenemeyen, gizlenmemesi gereken de bir olgudur. Bu yüzden kendi geleceğini belirlemede hak sahibi olmak için bütçede katılımcılık esas alınmalıdır.
Bütçeler şeffaf olmalı, adaletli, yasalara, teamüllere uygun olmalıdır. İnsanların, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının karar alma süreçlerine katılabilmeleri, bilgilenmeleri ve onların düşüncelerinin de alınmasına ihtiyaç duyulmalıdır. Biz "katılımcı demokrasi" derken bunu kastetmekteyiz. Demokrasi tarihi, vatandaşların bütçe hakkını elde edebilmek için yaptıkları tarihî mücadele örnekleriyle doludur. Yüzyıllar içinde halkın kendisini yönetenlere karşı bütçeye sunduğu talepler dikkate alındığında, o ülkelerin geliştiği, refah seviyesinin arttığı da görülmüştür.
Bütçe hakkı, parlamentolar açısından en temel işlev ve insanlığın temsilî demokrasi noktasında kazandığı ilk ve şüphesiz en önemli haktır. İşte bu yüzden de mali hukuk, anayasa hukukundan daha eski, daha köklü ve daha temel bir hukuktur. Bu hakkı layıkıyla ve hukuk kuralları çerçevesinde teslim etmek de biz siyasi parti temsilcilerinin en önemli görevidir. Ekonomik kalkınma, istikrar, eşit dağılım ve refah bütçelerinin genel ilkeleri olmalıdır. Bizlerin katkıları da önemsenip dikkate alınmalıdır.
Bugün, halk, bu bütçe hakkını parlamentolar aracılığıyla yani bizlerin aracılığıyla kullanırken Bütçe Komisyonu üyeleri ve milletvekilleri olarak bütçeyi denetlemek ve hakça bölüşümünü sağlamak için vebal ve sorumluluğumuzun farkındayız. "Ben yaptım, oldu." zihniyetiyle oluşturulan, önümüze konulan kalın kitapları okumak ve endişelerimizi ifade etmekten öte katılım sağlayamadığımız bir bütçeleme süreci, ne yazık ki AKP Hükûmeti tarafından tekçi bir zihniyetle, Parlamentonun iradesini de yok sayarak oluşturulmaktadır. Yaşadıklarımız ve bugün ülkenin hâli, bu yapılanların yanlışlığını ve sürdürülebilir olmadığını net bir şekilde göstermektedir.
AKP iktidarıyla oluşturulan bütçe metinleri her yıl gösteriyor ki halktan toplanan gelirler, izah etmekte zorlandığınız zamlar, bütçe açığı, yine halkın ihtiyaçlarından çok, başta iktidarın önceliği ve yandaş sermayenin çıkarları için fütursuzca kullanılmıştır.
Bütçelerin en önemli gelir kalemini oluşturan ücretli emekçiler ne yazık ki yine 2018'de de bütçeden en az payı alan kesimler olarak dikkat çekmeye devam etmektedir. Sırf bu durum bile, bütçe kaynakları üzerinde başından sonuna kadar tek söz sahibi olan siyasi iktidarın kimden yana hareket ettiğinin çok açık bir göstergesidir.
AK PARTİ iktidarıyla birlikte halkın bütçe üzerindeki hak ve talepleri tamamen yok edilmiştir. Böyle bir yönetim anlayışı ve uygulamasından demokrasi ve bütçeden hakça bölüşümün çıkmayacağı alenidir. Bu yönüyle 2018 yılı bütçesi daha en başından antidemokratik, dayatmacı, katılımcılıktan uzak bir bütçedir.
Türkiye, istihdamı ve üretimi geri planda bırakan, borçlanmaya dayalı büyüme stratejisiyle her yıl büyüme hedeflerinin ve istihdam hedeflerinin uzağında kalmaya devam etmektedir.
2018 yılı bütçesi, askerî ve güvenlik harcamalarının merkezde olduğu, yerli ve yabancı sermayeye kaynak transferlerinin yoğunlaştığı ve borçlanmanın yüksek olduğu bir bütçe tasarısıdır.
Bütçe artış oranlarına baktığımızda, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde 2018 yılı için oransal olarak yüzde 8,80'lik bir artış hedeflenirken Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesindeki artış oranı yüzde 13,20 olarak öngörülmüştür.
Yine, 2018'de Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yüzde 30, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yüzde 41, Jandarma Genel Komutanlığı bütçesinin ise yüzde 42 artırılması olağanüstü hâl rejiminin daha da çok süreceğinin bir göstergesidir.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa bağlı örtülü ödenekler, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen kimi harcamalar bu rakamlara dâhil edilmemiştir. 2018 yılı bütçesi bir taraftan emekçileri artan vergi yükü altında ezerken savunma ve güvenlik harcamalarındaki olağanüstü artış üzerinden OHAL koşullarını sürekli hâle getirmeyi de hedeflemektedir.
Eğitim ve sağlık bütçeleri rakamsal olarak artıyor gibi görünürken halkın cebinden yaptığı eğitim ve sağlık harcamalarındaki artış tüm hızıyla sürmektedir. Yine, 2018'de, OHAL koşullarının acı bir meyvesi olarak belirgin olarak artan savunma giderlerini görüyoruz. OHAL süresinde ne gibi savunma stratejilerinin uygulanacağı ise belirsizliğini korumaktadır. Ülkemiz ekonomisi, OHAL koşulları ve baskısı altında, yerli ve yabancı sermayenin çıkarlarını gözeten mevcut yapısıyla, yoksulluğun ve sefaletin pençesinde yaşam mücadelesi veren emekçilere yüklenen, vergileri yoksuldan alıp zengine dağıtan bir anlayışla yönetiliyor. Yoksuldan alacak canından başka bir şey kalmadı. Bu hesap da yanlış Sayın Bakanım. Dolaysıyla, eğitim ve sağlık gibi temel bütçelerin savunma bütçesinin gerisinde kaldığı, öngörüleri zayıf bir bütçeyle karşı karşıyayız. İşsizlikte, temel tüketim maddelerine yapılacak zamlarda ve halkın ödediği dolaylı vergilerde belirgin bir artış gerçekleşeceği açıktır.
2018 bütçesi 762 milyar olarak belirlenirken Orta Vadeli Mali Program'da millî gelirin 3 trilyon 446 milyar TL olacağı açıklanmış bulunmaktadır. Bütçe açığının 65,9 milyar TL olması hedeflenmiştir. Orta Vadeli Plan 2018-2020 verilerine göre, 2018 büyüme hedefi yüzde 5,5, enflasyon hedefi yüzde 7, işsizlik hedefi yüzde 10,7 olarak belirlenmiştir.
2018'de geçtiğimiz bütçelerde yer almayan, ilk kez 2018 kaleminde gösterilen, kamu özel ortaklığı çerçevesinde yapılan köprü, tünel, otoyol ve şehir hastaneleriyle ilgili olarak Hükûmetin öngördüğü ve "garanti ödemesi" olarak bilinen taahhüt miktarı şimdilik 6,2 milyar olarak belirlenmiştir.
Şimdilik altını çizmek istediğim bu rakam bütçe açığının yüzde 10'una karşılık gelmektedir. Bu taahhüt miktarı dolara endeksli olduğu için miktarın daha da artması kaçınılmaz olacaktır. Kamu özel ortaklığı kapsamında yapılan projelerin daha yarısındayız, daha birçok proje var. Bu projeler bittiğinde ortaya çıkacak giderin açığını nasıl kapatacaksınız, merak etmekteyiz. Klasik iktidarınızın belli ki bu açıklar için vergiler ve zamlarla yine halkın sırtına yükleme gibi planları olduğu aşikârdır.
Sayın Başkan, değerli Komisyonumuzun üyeleri; daha vergi politikamızın nasıl olduğu belli değilken, üretim, istihdam geliştirilemezken, işsizlik çift hanelerde demir atmışken biz, Hükûmetin övgüyle anlattığı köprü ve otoyollarının zararını halkın bütçesinden karşılıyoruz. Buna göre, Temmuz 2016-Temmuz 2017 aralığında Osman Gazi Köprüsü'nden geçeceği garanti edilen araç sayısının yarısına bile ulaşılamazken geçmeyen 8 milyondan fazla aracın maliyeti de hazineden karşılanacaktır. Avrasya Tüneli için ise taahhüt edilen araç sayısı 100-120 bin arasında, bu miktarın 68.500'ü devlet garantisi altında. Şu an tünelden geçen araç sayısı ortalama 20 ile 25 bin arasında değişmektedir. Hazine her gün aradaki farkın miktarını tüneli yapan firmaya ödemek zorunda kalıyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nden hazinenin günlük araç garantisi 135 bin ancak geçen araç sayısı bu rakamın çok altında. Bu projeler zarar ederken biz zararın garantisini bütçeyle teminat altına alıyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2018'de öngörülen gelir vergisi 123 milyar TL, ÖTV ve KDV toplamı 321 milyar TL'dir. Toplam vergi gelirlerinin yüzde 74'ü sadece gelir vergisi, ÖTV ve KDV'den gelecektir. İşte, ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri gelir eşitsizliğinin vergi adaletsizliğiyle ortaya çıktığının en büyük kanıtı da budur. Halkın cebinden çıkan dolaylı vergilerin yükü vergi politikasızlığıyla büyüdükçe büyümektedir. 2018 ücret, maaş zamları daha ceplere daha girmeden buharlaşmıştır. OECD ülkelerinde doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki ağırlığı yüzde 70'ler civarındayken bu oran Türkiye'de tam tersidir.
AK Parti Hükûmeti döneminde on beş yıldır açıklanan büyüme rakamlarının yarısı kadar bile istihdam yaratılamamıştır ve ülkede tırmanan işsizliğin bedelini vergiler, zamlar ve yüksek enflasyon rakamları altında ezilen yoksul halk ödemektedir. Halk bedel öderken torba yasalarla sayısını tutamadığımız kadar teşvik paketi açıklandı, büyük şirketlere sürekli vergi affı yapıldı yani zengin büyümeye devam ederken yoksulluk da tırmanmaya devam etti.
Biz burada rakamlarla bütçe tasarısını konuşurken gelin bir de halkın sofrasına yansıyan rakamlara şöyle bir göz gezdirelim:
2002'de hane halkının bankalara olan borcu millî gelirimizin sadece yüzde 1,8'iydi, 2017 yılında ise bu oran yüzde 15 olmuştur. On beş yılda hane halkının tüketici kredisi borcu 175 kat, kredi kartı borcu 20 kat, toplam kredi borcu ise 71 kat artmıştır. Sadece son sekiz yıl içinde tüketici kredisi ve kredi kartlarını ödeyemediği için yasal takip başlatılan borç miktarı 7 milyar TL'den 18 milyar TL'ye çıkmıştır.
Dünya Adalet Projesi, 2016 yılı Hukukun Üstünlüğü Endeksi araştırmasını açıkladı, verilere göre ülkemiz 113 ülke arasında bir önceki yıla oranla sekiz basamak daha gerileyerek 99'uncu olmuştur. Hukukun ve adaletin olmadığı, özgürlüklerin yok edildiği bir ortamda ekonomik istikrardan ve refahtan söz edilemez. Unutmayalım ki özgürlükler ve sosyal devlet anlayışı yok edilirse ekonominin önemli çarkları da zarar görüyor demektir.
Komisyonumuzun değerli üyeleri, Türkiye'nin gerçek rakamlarıyla sözlerime devam ediyorum. Dört yıldır genel müdürünü bulamayan TÜİK'in 2016 verilerine göre, yoksulluk oranımız yüzde 21.
Yine, TÜİK verilerine göre, en zengin yüzde 20'lik kesimin toplam gelirden aldığı pay, en yoksul yüzde 20'lik kesimin aldığı paydan 7,7 kat daha fazla. İmalat sanayisinde her 100 tezgâhtan 24'ü üretim yapamaz duruma gelmiştir. Yine, TÜİK'in Tüketici Güven Endeksi araştırmasına göre, 2016 da yüzde 70,1 olan güven endeksi, 2017 Ekim ayında yüzde 67,3 olmuştur.
Hanenin Maddi Durum Beklentisi Endeksi de eylül ayında yüzde 2,9 azalarak ekim ayında yüzde 87 olmuş. Bu azalış gelecek on iki aylık dönemde maddi durumun düzelmesinden umudunu kesenlerin oranını net bir şekilde göstermektedir.
Genel Ekonomik Durum Beklentisi Endeksi eylül ayında yüzde 94,7 iken yüzde 4,5 azalarak yüzde 90,4'e düşmüştür. İşsiz Sayısı Beklentisi Endeksi ise eylül ayına göre yüzde 0,6 artarak ekimde 70,9 olmuştur.
Rakamlar gösteriyor ki ekonomiye olan güven düşük, insanlar iyiye gitmeyen ekonomiden gelecekte de umudunu kesmiş, ekonomiye güvenin azalması yerli ve yabancı yatırımcıları yatırım konusunda ihtiyatlı davranmaya, işverenleri yeni istihdam yatırımlarından kaçınmaya, hatta var olan istihdamı azaltmaya, halkı ise harcamalarını kısmaya yöneltmektedir.
Kamunun borç yükü 14 milyar TL artmıştır. Kamunun 2017 yılı Haziran sonu itibarıyla brüt iç borç stoku 540,7 milyar TL'dir.
Aynı dönemde 332 milyar TL olan kamunun brüt dış borç stoku da dolar kurundaki yüzde 3,2'lik artış nedeniyle 11 milyar TL yükselmiştir.
AK PARTİ'nin iktidara geldiği 2002 yılında iç borç stoku 155,2 milyar TL iken brüt kamu dış borç stoku ise 101,6 milyar TL idi. On beş yıl içinde borç yükünün artışını rakamlar da net bir şekilde göstermektedir
AK PARTİ'nin iktidara geldiği 2002 yılında açlık sınırı 348 TL iken bugün 1.522 TL'dir.
Uluslararası bankalar şube sayısını hızla azaltmaktadır. Şirketlerin sermayeleri her yıl küçülme gösteriyor, sektörlerde iş yerleri kapatılıyor.
Son bir yılda 88 sektörün 40'ında iş yeri sayısında çok ciddi azalmalar görülmüştür. Siz sermaye sahibi, yatırımcı olsanız hukuk sistemi, ekonomisi, dış politikası, ithalat politikası kişiye dayalı bir ülkede sermayenizi güvende hisseder, yatırım yapmaya devam eder misiniz? Hayır, yapmazsınız, zaten de yapılmadığını hepimiz görüyoruz.
Sadece ABD'yle yaşanan vize krizi sürecinde Türk lirası dolar karşısında bir günde erimiştir. Geçen yıl bütçe görüşmelerinde, Sayın Bakanım, dolar 3,1 lira iken bugün doların kuru 3,78'dir; bir yılda oluşan hasarı sizler düşünün. ABD doları Türk lirası karşısında sadece bir günde yüzde 3'ten fazla değer kazanarak kur 3, 70'i de aşmıştır. Reel sektörün günlük kaybı 211 milyar dolar olarak net açık bir pozisyon nedeniyle 26 milyar TL olmuştur. Kamunun dış borcu dolardaki yükselme nedeniyle 11 milyar TL artmıştır. Dövizdeki bu sert hareket nedeniyle Türkiye'nin bir gecede kaybı yaklaşık 63 milyar TL olmuştur.
TL'nin her yüzde 10'luk değer kaybında enflasyon 1,5 puan artıyor. Kur hesaplarının şaşması orta vadeli planın tüm varsayımlarından da uzaklaşarak çökmesi anlamına gelmektedir. Kur artışı bir yandan enflasyon ve faizleri yükseltirken büyümeyi de aşağı çekerek işsizliği artıracaktır. TL'nin dolar karşısındaki sert düşüşünün ekonomide yarattığı hasar onarılmazsa bütün ekonomik aktörlerin zarar görmesi kaçınılmazdır. Oysa Hükûmetimiz Türk lirasının değer kaybına dair hiçbir çözüm ortaya koymuyor, iyimser açıklamalar yaparak ya da "Türk lirasına operasyon yapılıyor, faiz lobisi, dış güçlerin operasyonu..." gibi hamasi açıklamalarla bu gidişatı durdurmanın mümkün olmadığını aslında sizler de biliyorsunuz. Sorumluluk makamında olanların artık silkinip kendine gelmesi gerekiyor, yoksa oluşacak hasarın bedelini bir bütün olarak tüm toplum ve ülkemizin ödeyeceği kaçınılmazdır.
TL değer kaybettikçe halk kaybediyor, ücretli çalışanlar kaybediyor, yatırımcı, üretici kaybediyor; doları olanlar kazanıyor belki ama yoksul halkın cebinde TL bulmak zor iken dolar zaten hiç bulunmuyor.
Reel sektörde tüm bu etkenler gösteriyor ki Türkiye önemli bir ekonomik durgunluğun ve gerilemenin içerisinde. Yatırımların azalması, kapanan şirketlerin açılan şirketlerden daha fazla olması, şirketlerin sermaye küçültmesi, tüm bunlar beraberinde ekonomik darboğazı ve işsizliği işaret etmektedir. Oysa, biz bütçe sunumuna baktığımızda sürekli yukarı seyreden ekonomi tabloları görüyoruz. Sayın Bakanımızı dinlerken "Acaba başka bir ülkede miyiz?" diye düşünmeden edemiyor insan. Bu, tıpkı "Millî gelirimiz şu kadar arttı, bu kadar arttı." demek gibi bir şey. Sunumda yapılan sanal bir yükselişin vatandaşın bütçesinde bir karşılığının olmadığı da aşikârdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Şimdi Sayın Bakanımızın bütçe sunumundan bazı noktalara da dikkat çekmek istiyorum. Geçen yılın bütçe sunumunda, Sayın Bakan yine Türkiye'nin büyüyen ülkeler arasında olduğunu çok sıkça vurgulamıştı, 2016 yılı büyüme rakamları en son yüzde 3,1 olarak seyrediyordu. Bakanımız geçen yıl 2016 büyüme beklentisini 4,5 olarak vermişti, 2016 rakamı maalesef gerçekleşemedi. Orta vadeli planda ise daha sonraki yıllara baktığımız zaman büyüme hedefi yüzde 5,5 görülüyor. Lütfen bu konudaki tedbirlerimizi, kur dengeleme politikamızı, projelerimizi açıklayın, yatırımcılar da, biz de buna inanarak istikrarlı bir şekilde yaşamımıza devam edelim.
Sayın Bakanım, 2018 bütçe sunumunda son bir yılda 1,1 milyon kişiye istihdam sağladığınızın bilgisi yer alıyor, artan istihdam oranının içeriği net olarak verilmiyor. Oysa bu oran yanıltıcıdır. Artan istihdam oranının sebebi, istihdama katılan stajyer, çırak ve kursiyerlerdir. İstihdam teşviklerini izleyebileceğimiz İŞKUR verilerine göre 2017 yılı ocak ve eylül döneminde İŞKUR tarafından işe yerleştirilen insanların sayısı 792 bindir. Kaldı ki ülkemizde zorunlu sigortalı işçi sayısı 265 bin azalmıştır, çırak, stajyer ve kursiyer sayısı ise 1,3 milyon artmıştır. Bu verilere göre gerçek işsiz sayısı 6,1 milyon, geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 17,7'dir. Kentlerde her 4 gençten 1'i işsiz yürümektedir. Bu rakamlar gösteriyor ki, 2017 istihdam rakamları ve işsizlik hedefi şimdiden şaşmıştır. Oysa Sayın Bakan sunumunda, 3,2 milyon vatandaşa ek istihdam oluşturmayı hedeflediğinin ve işsizliğin 9,6'ya ineceğinin taahhüdünü vermişti.
Sayın Bakanımız, bu ek istihdam hedefini yine çırak ve stajyer alarak mı sağlayacaksınız? Ucuz iş gücü yaratmakla istihdam oluşturmanın üretime ve ekonomiye katkısı ne kadar olacak, merak etmekteyim. Geçtiğimiz yıl yaptığınız sunumda yine işsizlik hedeflerini tek haneye indireceğinizi çok net söylemiştiniz. Bu hedef tutmadı. Bu yıl hedefinizi nasıl tutturacaksınız? Türkiye'nin kanayan yarası olan işsizliği reel anlamda nasıl çözeceksiniz?
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütçe sunumunu okurken hep büyüyen tablolar gördük, 40'ıncı sayfada şöyle bir cümle var: "Yüksek istihdam, büyüme, artan ihracat ve sağlam kamu maliyesi ile 2023 hedeflerini gerçekleştireceğiz." 2023 hedefleri nedir? "Yüksek istihdam" başlığını açıklayarak gerçekliğini anlattım, şimdi ihracattan söz edilmiş ama ithalat hiç anlatılmamış. Ne yazık ki ithalat oranı ihracatın çok üstündedir ve yine ne yazık ki ülkemizin ürettiği ürünleri ithal eden bir Hükûmet politikasıyla da karşı karşıyayız.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının resmî olmayan geçici dış ticaret verilerine göre, eylülde ihracat 11 milyar 849 milyon dolar, ithalat ise 19 milyar 993 milyon dolar olmuştur. İhracat Beklenti Endeksi 2,8 puan azalarak 123,7 seviyesine gerilerken İthalat Beklenti Endeksi 6,5 puan artarak 112,8 seviyesindedir.
Rakamları bir kenara koyalım, dünya çapında üretim yaptığımız Türk süs bitkisi yıllık 80 milyon dolarlık ithal edilmektedir. Yani yerli süs bitkisi üretimi varken dışarıdan ithal eden iktidar, belediyelerde şehirlerimizi bu ürünlerle süslemeye devam etmektedir.
Meraları, zeytinlikleri yok ettik, şimdi et ithalatını serbest hâle getirdik. Bizim üreticimiz hayvanını satamazken, biz eti bulamazken yabancı kaynaklara döviz ödeyerek bu açığımızı gidermeye çalışıyoruz.
Ülke üreticisi kaybederken yabancı üretici kazanacak.
2015 yılında alınan biber tohumuna bu ülkenin ödediği para 2,1 milyon ve domates tohumuna ödenen para 9,8 milyon dolardır.
2010-2015 arasında 1,5 milyon büyükbaş ve 2,3 milyon küçükbaş almışız -dış alım, ithalat- ve üzerine et almışız ve bunlar için 3.8 milyar dolar ödemişiz.
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum.
Bunlar bütçe üzerinde büyüyen yükler olduğu gibi, ülkemizin üretim kapasitesinin düştüğünü de göstermektedir aynı zamanda. Düşünün, buğdayı ve saman ithalatını, on beş yıllık ülkeyi yöneten, istikrarlı olduğunu söyleyen bir iktidar eliyle bu ülke gördü.
Yine, Sayın Bakanım, 3 Kasım 2002'de, iktidarınız geldiğinde ülkemizde yaşayan insanların toplam nüfusu yaklaşık olarak 65 milyondu, bunun 22 milyonu köylerde yaşar durumdaydı. On beş yıl sonunda geldiğimiz tabloda 81 milyon nüfus ve 6 milyon kırsal kesimde yaşayan, köyde yaşayan nüfus. Yani biz insanları üretimden... Hani o verdiğiniz, rakamlarını açıkladığınız desteklerden o kadar uzak bir açıkta yelken açmışız ki, köylerde yaşayıp üretecek hiç kimseyi bırakmamışız.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, rica ediyorum toparlayın. Lütfen...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Yani son cümlenizi alayım, "toparlamak" derken.
Buyurun.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Toprak Mahsulleri Ofisi yaklaşık 150 bin ton ekmeklik buğday alımı için uluslararası ihale açtı. Avrupalı ticaret kaynaklarının verdiği bilgiye göre, Toprak Mahsulleri Ofisi her biri 10 bin ton tutarında kırmızı ekmeklik buğday alımı için on beş ayrı ihale açtı. Bunlar şimdilik sayabildiklerimiz. Büyüyen, gelişen, 2023'ü hedefleyen Türkiye bu olmamalıdır. Çitçimiz, üreticimiz kan ağlarken verdiğiniz rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Sık sık dilinizden düşürmediğiniz bu büyüme rakamları zaten yoksulun sofrasına da hiç yansımıyor. Yoksul evine et alamıyor, beslenemiyor, barınamıyor, çocuklarına eğitim veremiyor. Metropol kentlerde yoksulları âdeta depoluyorsunuz.
Orta vadeli plan, kamu ve özel kesim için bir yol haritasıdır. Bu yüzden de çok önemlidir, biz de önemsiyoruz. Ancak öngörülebilirliği sağlayabilmesi için orta vadeli planın mutlaka birbiriyle tutarlı bir amaç, bir politika, öncelik ve ortak akılla hayata geçirilecek bir proje olması gerekmektedir. İyimserlik değil, gerçekçilik ve tutarlılık başlıca hedef olmalıdır. Oysa bu orta vadeli planda da görüyoruz ki Hükûmet yine işi ciddiye almamış, yaşadıklarımızdan ders almamış.
Dünya ekonomisindeki küçülmeye rağmen sürekli büyüme gösteren, istihdamın artacağını, enflasyonun düşürüleceğini, işsizliğin azalacağını, cari açığın gerileyeceğini söyleyen bu sunuma göre önümüzdeki üç yıl içerisinde Türkiye'de büyük sanayi tesisleri ve fabrikalar açılacak.
Bu üç yıllık planı, açılacak büyük sanayi tesislerini, yapılacak yatırımları bilmek bizim de hakkımızdır Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Sayın Durmaz, diğer kalan sekiz sayfayı da kendi kurum bütçelerinde yapalım o zaman. Lütfen...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Çok az kaldı.
Türkiye'de, Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; Şeker Kurulu var. Özelleştirme İdaresi, Sayın Bakanım, size bağlı. Yaklaşık on dört-on beş aydır Şeker Kurulu toplanamıyor. Toplanamamasını anlıyorum yani millî şeker politikamız yok edildi fakat burada acı olan bir şey var: Türkiye'de nişasta bazlı şekeri denetleyen birimlerimiz çalışmıyor, ülkemiz insanının sağlığını tehdit eden bu denetim görevi şu anda yapılmıyor. Bu konuda da duyarlılığa davet ediyorum.
2018 yılı bütçesinin söylediğimiz olumsuzlukların ortadan kaldırılmış bir bütçe olmasını diliyorum, başarılar diliyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Durmaz.