| Komisyon Adı | : | ÇEVRE KOMİSYONU |
| Konu | : | Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı (1/838) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .11.2017 |
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Teşekkür ediyorum.
Çevre Komisyonumuzun Çok Değerli Başkanı, değerli üyeleri, saygıdeğer milletvekillerim; tabii, burada, Hükûmeti, temsilcileri, Bakanlıktan gelen değerli bürokratlar, sivil toplum kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın kıymetli mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle bugün hakikaten benim için de bir mutlu gün çünkü Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Korumu Kanunu Tasarısı üzerinde görüşeceğiz, hayırlı ve uğurlu olmasını gönülden temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Orman ve Su İşleri Bakanlığı özellikle tabiatı koruyan, biyolojik çeşitliliği koruyan bir bakanlıktır, esas gayemiz budur. Dolayısıyla, zaten bizim sloganımız "Orman ve su varsa hayat var." Bu bakımdan, biz, mutlaka tabii varlıkları, tabiatı, biyolojik çeşitliliği korumak zorundayız. Özellikle, bu konuda, Hükûmetimiz gerçekten çok büyük çalışma yapıyor.
Şunu gururla ifade etmek istiyorum: Korunan alanlar üç misli arttı, hatta 3 mislinden daha fazla. Tam rakamı vermek istiyorum. Daha önce Türkiye'de korunan alan miktarı 9 milyon 369 bin 832 dekar iken, bugünkü tarih itibarıyla 30 milyon 47 bin 789 dekara yükselmiştir. Gerçekten üç katından fazla bir artış söz konusudur.
Millî park sayımızı 33'ten 42'ye yükselttik. Ayrıca, tabiat parkı 17 adetti, 227 tabiat parkımız var korunan alan olarak.
Ayrıca, tabiat anıtı 85'ten 112'ye yükseldi. Bir de tabiatı koruma alanı olarak özellikle 30 tane tabiatı koruma alanımız söz konusu.
Daha önce "yaban hayatı geliştirme sahası" diye bir saha söz konusu değildi, ilk defa, biz, yaban hayatı geliştirme sahası ilan ettik ve şu anda, Türkiye'de 81 adet yaban hayatı geliştirme sahası bulunmaktadır.
Ramsar alanı, biliyorsunuz sulak alanlarla ilgili ramsar alanı 9 taneydi, şu anda 14 tane Ramsar Sözleşmesi'ne uygun sulak alanımız var, hatta sulak alanlardan büyük ölçüde kuruyanları dahi ihya ettik, yeniden kazandırdık.
Ayrıca, ramsar dışında ulusal önemi haiz sulak alanlar var. Ramsar Sözleşmesi'ne uygun değil ama onu da ilan ettik, 45 tane de bu şekilde ulusal önemi haiz sulak alanımız söz konusu.
Ayrıca, 8 adet mahallî önemi haiz sulak alanlar var, böylece normalde 554 adet korunan alanımız var Türkiye'de ve bunun da toplam alanı 30 milyon dekarı geçiyor.
Özellikle bugünkü görüşeceğimiz sulak alanla alakalı, müsaade ederseniz bir sunumum var, bunu sizlere arz etmek istiyorum.
Şimdi, burada, benim sunumumda, birinci bölümde tabiatı koruma durumumuza genel bir bakış arz edeceğim sizlere, sonra, ikinci bölümde kanun tasarısına niçin ihtiyaç duyuldu? Ayrıca, kanun tasarısının bir süreci vardı. Aslında bu tasarı daha önce komisyonlara geldi, hatta bu şekilde arka arkaya iki defa toplantı yaptık ama iki sefer de kadük kaldı maalesef, inşallah, bu sefer artık Genel Kuruldan geçer diye düşünüyoruz. Son bölümde de kanun tasarısıyla yapılan düzenlemelerden bahsedeceğim.
Efendim, şöyle bir bakarsak, son on beş yılda korunan alanımızın sayısı -az önce arz ettim- 554'e yükseldi. Bu alandaki artışı da az önce grafik olarak arz etmiştim, takriben 9 milyon dekardan 30 milyon dekara yükseldi.
Tabiat parklarımızın sayısı çok fazla arttı. Keza, sulak alanlarla ilgili az önce arz etmiştim, alan olarak da çok arttı, 9'dan 14'e yükseldi. Bu, biliyorsunuz, Ramsar Sözleşmesi'ne uygun alanları sulak alan olarak ilan ediyoruz ve bunlar sözleşmeye uygun.
Bunun dışında, plansız sulak alanlar kalmadı aşağı yukarı, bunların sayılarını da artırdık, yönetim planlarını hazırladık.
Bir de şunu ifade edeyim: Tabiat turizmini de geliştiriyoruz. Aşağı yukarı 81 ille alakalı tabiat turizmi hem master planı hem de eylem planı hazırladık. Bunlarda, özellikle, tabiatı koruyarak turizmi geliştirmek maksadıyla böyle bir çalışma yaptık yani ağaç kesmeden, tabiatı koruyarak böyle bir çalışma yapıyoruz.
Bunun dışında, Biyolojik Çeşitlilik Envanter ve İzleme Projesi kapsamında 33 ilimizdeki çalışmalar tamamlandı, 43 ildeki çalışmalar devam ediyor. İnşallah, 2019 yılı sonu itibarıyla 81 ilde bu şekildeki biyolojik çeşitlilik envanter çalışmasını tamamlayacağız. Hatta, bu maksatla, "Nuh'un Gemisi" diye bir veri tabanı hazırladık. Bu veri tabanına ilk girişi de ben yaptım ama şu ana kadar 1 milyon 200 bin adet veri işlendi buraya. Burada bunların resimleri var, özellikleri belirtiliyor. Hatta benim ilk girdiğim tür de burada gördüğünüz, yansıda gördüğünüz "Eber Sarısı" adıyla bilinen Eber Gölü civarındaki endemik bir tür ve bu, dünyada başka bir yerde yok; Eber Sarısı, ilk girdiğimiz ve benim de girdiğim, Nuh'un Gemisi'ndeki ilk veri bu.
Ayrıca, 45 tane tür koruma eylem planı hazırladık. Bunların büyük kısmını tamamlayacağız. Bunlar kitapçıklar hâlinde yayınlandı.
Kanun tasarısına niye ihtiyaç duyuldu, onu kısaca arz etmek istiyorum. Sebebi, ülkemizde biyolojik çeşitliliğin korunmasıyla ilgili özel bir kanun bulunmaması ve özellikle, korunan alanlarla ilgili mevzuatta bazı boşlukların giderilmesi maksadıyladır. Ayrıca, aynı sahada birden fazla koruma kategorisinin çakışması söz konusu. Bakıyorsunuz, aynı sahada, sit alanı, tabiat parkı, millî park; bunlar birbiri içine giriyor. Bir sahada mutlaka bir koruma alanı olması lazım, dolayısıyla, bu kargaşayı gidererek korumanın daha da güçlendirilmesi ve tek elden korumanın yapılması maksadıyla teklif ediyoruz.
Bunun dışında, tabiatı koruma sisteminin uluslararası sistemle uyumlu olması lazım. Bilhassa, AB mevzuatına uyumlu bir teklifte bulunuyoruz efendim.
Bunun dışında, az önce belirttiğim gibi, AB müzakerelerinde, biliyorsunuz, ilk defa 2009 yılında ben Çevre ve Orman Bakanıyken çevre faslı en zor fasıldı. Hatta, bugün Avrupa Birliğine katılan ülkeler çevre fasıllarını en son açabilmişlerdir. Ama biz 2009 yılında gerçekten büyük bir gayret gösterdik. Hem Kyoto Sözleşmesi'ni imzaladık, yüce Meclisimizden geçti hem de "Avrupa Birliği müzakerelerinde çevre faslını açacağız." dedik, 2009 yılında açtık. Burada bir sözümüz vardı, o da şu: Tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma kanununun çıkarılması taahhüt edildi. Esasen, Hükûmetimizin programında da bu vardı.
Kanun tasarısının sürecini kısaca arz etmek istiyorum efendim. Kanun tasarısı aslında 2003 yılında hazırlanmaya başlandı çünkü zor bir kanun. Hakikaten, bütün taraflar, pek çok bakanlığı ve tabii, sivil toplum kuruluşlarını, kamu kurum ve kuruluşlarını alakadar ediyor. Biz bunu 2011 yılında Genel Kurula kadar intikal ettirdik. O zaman Komisyonda ben gerçekten kanun tasarısını koydum, o zamanki Çevre Komisyonundaki değerli milletvekillerinin oy birliğiyle yüce Meclise gönderildi ama maalesef, seçim devreye girdi, Genel Kurulda kadük kaldı. Daha sonra 24'üncü Yasama Döneminde tekrar bunu gönderdik ama 2015 yılı Haziran ayındaki genel seçimler sebebiyle Genel Kurulda görüşülemeden kadük kaldı, iki defa Genel Kuruldaydı. Ayrıca, Hükûmetimiz 2016 yılı eylem planında bu kanunla ilgili düzenleme yapılacağını açıkladı. Dolayısıyla, kadük kaldıktan sonra biz bu kanunu tekrar sivil toplum kuruluşlarıyla yeniden, AB Bakanlığı ve diğer bütün bakanlıklardan görüş alarak, onların da tekliflerini dikkate alarak Başbakanlığa tekrar sunduk ve Bakanlar Kurulunda görüştükten sonra nihai hâline getirerek 15 Mayıs 2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduk yani safahat bu.
Düzenlemeler ne, kısaca ben onları arz edeyim. Özellikle, kanun 12 bölüm ve 43 esas, 6 geçici olmak üzere toplam 49 maddeden oluşmaktadır. Bu kanunun özü şudur efendim: Bu kanun, tabiatın, biyolojik çeşitliliğin, tabii değerlerin, jeolojik mirasın ve peyzajın korunmasına ve sürdürülebilir yönetime ilişkin usul ve esasları düzenliyor. Bunlardan temel ilkeler nedir? Ekolojik denge ve tabii ekosistem değerlerinin muhafazasını gerçekleştiriyoruz. Ayrıca, korunan alanın tek kategori hâlinde yönetimini istiyoruz çünkü çok kargaşa var. Aynı korunan alanda pek çok bakanlık yetkili olabiliyor. Ayrıca, katılımcılık söz konusu. Bir de ihtiyatlılık, bilhassa, ihtiyatlılık. Korunan alan dışındaki alanlarda türlerin yok olmaması için birtakım ihtiyati tedbirlerin alınmasını getiriyoruz. Çünkü sadece korunan alanlar değil, korunan alanların dışında da bazı korunan türler söz konusu, onu da getirdik. İşte, gördüğünüz gibi, şu şemada göreceğiniz üzere, korunan alan içinde koruma söz konusu olduğu zaman tabii yaşam alanlarındaki koruma kategorisi belirlenerek alanın korumasını yapıyoruz, alanı koruyoruz.
Peki, korunan alan dışındaki koruma nasıl olacak? Koruma alanı kategorisi belirlenmede yerinde korumayla. Yani bir tür varsa orayı, o alanı tamamen korunan alan ilan etmiyoruz ama o türü orada korumak için gereken tedbirleri alıyoruz, bu kanunda bu da var.
Bir de tabii yaşam alanlarına uygun özellik taşıyan alanlarda koruma söz konusu. Ayrıca, birtakım yabancı ve yayılımcı türlerin girişimi var Türkiye'ye. Bu girişimin önlenmesi için gerekli tedbirleri de kanuna koyduk. Dolayısıyla, inşallah, bu kanun çıktığı zaman türlerin, hatta, yabancı, zararlı birtakım türlerin Türkiye'deki istilasını önleyecek tedbirleri de almış olacağız.
Katılım ve istişare: Efendim, burada, aşağı yukarı -ben gururla ifade edeyim- bütün mahallî idarelerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, diğer bakanlıklarla bunlarla ilgili bütün hepsiyle görüşme yaptık, onların görüşlerini aldık. Yani özellikle, katılım ve istişare bu kanunda gerçekten çok mükemmel oldu. O bakımdan, ben emeği geçen bütün kamu kurumlarının temsilcilerine, bakanlıklarımıza ve hakikaten, çok değer verdiğim, sivil toplum kuruluşlarına -büyük katkıları oldu- gerçekten gönülden teşekkür ediyorum huzurunuzda. Tabii, milletvekillerimizin katkılarını burada ifade etmemiz gerekir.
Tabiatı koruma sistemini şu şemada görmek mümkün efendim. Efendim, burada biz, uluslararası kabul görmüş, korunan alanlar sistemiyle uyumlaştırdık ve sistemi yeniden düzenledik. Efendim, IUCN kriterleri var yani dünyada -beynelmilel koruma alanı- rastgele koruma olmuyor, o alanların isimleri var, bunları ona uygun hâle getirdik. Bir: Tabiatı koruma alanı, yaban hayatı koruma alanı; mutlak olarak korunan alanlar bunlar. Bir de koruma-kullanma dengesini gözetmek suretiyle millî park veya tür veya habitatı koruma alanı, tabiat anıtı, tabiat parkı gibi dünyada kabul görmüş korunan alanları bu şekilde sınıflandırdık. Görüldüğü gibi, mutlak koruma alanları var, orada herhangi bir şey yapılamıyor, tabiatı koruma alanı da mutlak korunması gereken alan ama bazı alanlar var ki -tabiat parkı gibi- bunları koruma-kullanma dengesini gözetmek -oradaki tabiatı korumak kaydıyla- tabii, vatandaşların istifade etmesi için, mesirelik alan gibi birtakım ihtiyaçları karşılamak için bu şekilde, aşağı yukarı 6 tane sınıfa ayırdık. Bu da uluslararası kriterlere uygun sınıflandırma efendim.
Şimdi, peki, bu nasıl olacak? Korunan alan teklifi ve değerlendirme tespiti nasıl olacak? Bununla ilgili, efendim, korunan alan teklifinin yapılması önce Orman ve Su İşleri Bakanlığı merkez birimi var, taşra birimleri, daha sonra, bunlar mahallî kurullarda değerlendiriliyor, neticede, nihai olarak değerlendirilip bütün kurumlardan geçtikten sonra bazı durumlarda bakan onayıyla, bazen de Bakanlar Kurulunun tasvibiyle artık orası korunan alan olarak ilan ediliyor.
Korunan alanın tespit ve ilan süreçlerinin alanı yöneten kurum tarafından yürütülmesi sağlanıyor; bir. İkincisi: Aynı anda en uygun koruma kategorisi belirlenerek birtakım çakışmalar önleniyor, en uygun kriter. İşte, bunlardan, korunan alanlardan mesela, millî park; Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından bütün kurumların görüşü alınmak suretiyle tespit ediliyor, uygun görülmesi hâlinde Bakanlar Kuruluna sevk ediliyor ve Bakanlar Kurulu tarafından ilan ediliyor. Bunun dışında, tabiatı koruma alanı, yaban hayatı vesaire gibi, yine bütün kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından onaylanıyor. Yani millî parkları Bakanlar Kurulu, diğerlerini, bütün kurum ve kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının, mahallî kurulların görüşü dikkate alınarak Orman ve Su İşleri Bakanlığı onaylıyor.
Efendim, bir de yeniden değerlendirme söz konusu, o da şöyle: Geçmişte bazı alanlar ilan edilmiş ama bunlarla ilgili ciddi bir çalışma yapılmamış. Ben mesela çok iyi biliyorum, sit alanları ilan edilmiş geçmişte fakat bu alanların ne koordinatları belli ne de alanla ilgili birtakım ilmî çalışmalar yapılmış değil. Bu ilan edilmiş sınırların bu kanuna göre değiştirilmesi mümkün hâle geliyor. Kısmen veya tamamen farklı koruma kategorisi kapsamına alınabileceği gibi, ilan edilmiş koruma alanının kaldırılabileceğine yönelik düzenleme burada var yani sınırlarının belirlenmesi veyahut koruma sınıfının değiştirilmesi gibi. Çünkü bunlar, daha önce yapılan bazı ilanlar usulüne uygun yapılmamış, biz bunları usulüne uygun hâle getirmek istiyoruz.
Peki, planlama nasıl olacak bunlarla ilgili? Korunan alanın, koruma-kullanma dengesi kapsamında sürdürülebilir bir şekilde yönetimi maksadıyla ihtiyaç duyulan planlara yönelik birtakım düzenlemeler de yapılmış yani rastgele yapılmayacak. Mesela, uzun devreli gelişme planları hazırlıyoruz millî parklarda, tabiat parklarında, uzun devreli gelişme planları. Nerede mutlak, nerede sürdürülebilir kalkınma alanı gibi alanları belirliyoruz. Tabii, burada ilmî bir çalışma yapılıyor, ona göre, bir uzun devreli gelişme planına göre işlem yapılıyor. Ayrıca, yönetim planları var, yönetim planları da tabiatı koruma alanı, yaban hayatı koruma alanı, tabiat anıtı, tür veya habitat için koruma alanı; bunların da yönetim planları var, nasıl yönetileceğine dair. Dolayısıyla, bunları da belirliyoruz.
Bir de bu kanunda getirilen bir husus var. Burada kamulaştırmaya veya tahsise veya trampaya imkân tanıyoruz. Diyelim ki korunan alan var, ilan etmişiz ama vatandaşın tapulu mülkü, dolayısıyla, bunu gerekirse Bakanlığımız kamulaştırabilecek veyahut da tahsis işlemi yapabilecek veyahut takas veya -doğrusu, trampa- trampaya yönelik düzenleme yapılacak. Bir alanı alıyoruz, diyelim ki hazineye ait olan bir başka alanla trampa suretiyle o alanı korunan alan olarak kazanıyoruz. Kanunda bu şekilde bir hüküm getirildi.
Ayrıca, korunan alanlarda izin, tahsis, kiralama işlemlerine yönelik düzenlemeleri de yaptık, bu da kanunda var. Sizlere hem sunumu hem de kanunun son şeklini sizlere arz ettim. Bu şekilde düzenleme yapıldı.
Bir diğer husus da: Biliyorsunuz, bir alanla ilgili bir faaliyet yapılacağı zaman ÇED süreci söz konusu. Özellikle, ÇED süreci içerisinde ekolojik etki değerlendirmesine tabi tutuluyor ÇED kapsamında. Bir de ÇED'den muaf olan alanlar olabiliyor, "ÇED'e gerekli değildir." diyor. Biz orada müstakil olarak ekolojik etki değerlendirmesine tabi tutulacağını söylüyoruz yani ÇED gerekli olmasa dahi bir alanda tür varsa -korunan bir alanda zaten gereği yapılıyor da, bunun dışında herhangi bir alanda ekolojik etki değerlendirmesi yaptıktan sonra, ilmî olarak, rapor hazırlandıktan sonra- burada herhangi bir faaliyet yapılabilir mi veya türleri koruyacak ne gibi tedbirler alınacak; bu şekilde bir etki değerlendirmesine tabi tutuyoruz, ondan sonra gerekli izin veriliyor yani ÇED kapsamında olmasa dahi, onu da kanunla getirdik.
Bunun dışında, araştırma ve genetik kaynaklara erişim izinleri, veri toplama ve izleme gibi konularda da özellikle birtakım tedbirler aldık. Mesela, araştırma izinleri, biyolojik çeşitliliğin tespiti, veri tabanında kayıt altına alınmasına ve izlenmesine yönelik birtakım tedbirler, gen kaynaklarının yurt dışına kaçırılmasının önlenmesine yönelik birtakım tedbirler de bu kanuni düzenlemede maddeler hâlinde konuldu efendim.
Özellikle burada koruma tedbirleriyle ilgili yasaklanan fiillerin tanımlanması, denetim ve koruma, adli ve idari yaptırımlar ile tazmin yükümlülüğü söz konusu, bunların belirlenmesine yönelik düzenlemeler. Yani hem adli hem de cezai, idari birtakım yaptırımlar konuldu. Bunlar da maddeler hâlinde var.
Bir de tabii, koruma için bir kaynak oluşturmak gerekiyor; neyle koruyacağız, nasıl koruyacağız. Bunun için tabiatın, biyolojik çeşitliliğin korunması, iyileştirilmesi, geliştirilmesine yönelik ihtiyaç duyulacak gelir kaynaklarını da madde 26'da ortaya koyduk. Hangi gelir türleri var, onları koyduk. Neticede, birtakım destekler yani özellikle koruma tedbirlerinden etkilenen yöre halkına kaynak aktarılmasına yönelik düzenleme de yapıldı. Mesela, bir alanı diyelim ki sulak alan ilan ediyoruz. Vatandaş oradan istifade ediyordu, istifade edemiyor ama oradan, başka yerden sağlayacağımız bazı gelirleri o yöre halkına aktarma, kaynak aktarma imkânını getirdik. Ayrıca, korumaya destek verecek ilgililere teşvik verilmesine yönelik düzenlemeler söz konusu.
Bir de mesire yerleri söz konusu. Özellikle, biliyorsunuz, mesire alanları çok büyük bir ihtiyaç. Bu mesire alanlarının şöyle bir faydası var: Eğer biz belli alanı mesire alanı ilan etmezsek vatandaş rastgele yerde piknik yapıyor ve orada birtakım orman yangınlarının çıkması veya ormanın tahrip olması, çöplerle ormanın kirletilmesi gibi birtakım mahzurlar var. Dolayısıyla biz, burada, Bakanlığa tahsis edilmiş hazine taşınmazlarının üzerinde de mesire yerlerinin belirlenebileceği hükmünü getirdik efendim. Mesire alanları büyük bir ihtiyaç.
Bir de anıt ağaçlar var. Anıt ağaçlarla alakalı özellikle burada Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla şöyle bir karar aldık: Bunlardan Bakanlıkça anıt ağaç olarak belirlenip koruma altına alınmasına yönelik düzenleme yaptık. Onlar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı şehir içindekileri yapacak ama orman içindekileri de biz koruyacağız. Bu şekilde bir karar aldık.
Geçici maddeler var, onları da kısaca anlatayım. Özellikle mevcut korunan alanın yeniden değerlendirme yapılıncaya kadarki süreçte yönetimiyle ilgili düzenleme yapıldı geçici madde 1'de. Bunun dışında, ayrıca, kesin izin, irtifak hakkı ve kiralama sürelerinin uzatılmasına yönelik bir düzenleme getirdik çünkü şöyle bir durum var: Kültür ve Turizm Bakanlığının süreleri ile bizim süreler arasında farklılık var, dolayısıyla bu süreleri eşitleyelim diye söyledik. Bir de bazen bu korunan alanla ilgili, kiralanan alanlarda vatandaş gerçekten turistik maksatla veya mesirelik alan ihtiyacıyla güzel tesisler yapmak istiyor. Bunların sürelerini uzatırsak daha güzel birtakım tesisler yapma imkânı oluyor, kalıcı tesisler. Süreyi uzatıyoruz.
Ayrıca geçici maddeler var. Bunlardan eğitim ve sosyal tesis maksadıyla kamu kurum ve kuruluşları lehine verilmiş izinlerin bu tesislerin maksada uygun olarak kullanılmaması sebebiyle iptal edilmesine yönelik düzenleme getirildi. Efendim, hakikaten bazen kamu kurum ve kuruluşları korunan alanlarda veya ormanlarda yer talep ediyor. Bunu özellikle orman alanlarında... Mesela, 2003 yılında DSİ'nin de böyle pek çok yeri vardı. Biz bunların tamamını Ormana devrettik, sonra onları ona göre değerlendirdi Orman idaresi. Dolayısıyla biz bu kanunda kamu kurum ve kuruluşlarına verilen izinlerin de gerektiğinde iptalini getiriyoruz. Bu, Uludağ'da başımıza geldi efendim. Uludağ turizm bölgesi, neticede dünya çapında meşhur bir yer ama bir baktım ki bütün kurumlar, başta Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Meteoroloji, DSİ ve diğer kamu kurum ve kuruluşları pek çok tesis yapmış yani bu böyle kabul edilebilir bir şey değil. Öncelikle kendi kurumumdaki tesisleri yıkarak başladım çünkü neticede otel için mi orayı kullanacağız, kayak merkezi olarak mı, yoksa sosyal tesis olarak mı? Dolayısıyla bunları yıkarak başladık. Uludağ'da muazzam bir dönüşüm şu anda başladı hakikaten, rayına oturdu. Bunun gibi başka yerlerde de pek çok kamu kurum ve kuruluşu kendi lehine tahsisler almış, kullanıyor, kullanmıyor veya bakımını yapıyor, yapmıyor; bunlara artık son vermek istiyoruz.
Ayrıca, bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten önce koruma altındaki hayvan ve bitki tür ve türevlerini bulunduranlara ilişkin düzenlemeye gidildi efendim, bu da geçici madde. Yani belli bir süre veriyoruz. Koruma altındaki hayvanı veya bitki türünü bulunduruyor kaçak bir şekilde, haber de vermemiş. Bunları haber verecek, onları kayıt altına alacağız. Geçici madde 5'te bunu da açıklığa kavuşturduk.
Efendim, çakışan alanlar var, o alanlarla ilgili olarak şöyle: Biliyorsunuz, özel çevre koruma bölgeleri içinde kalan ÖÇK alanları var, bunlar şu anda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının uhdesinde. Bunlar için de bizim yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları ile millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiat koruma alanlarının iptal edilmesine yönelik düzenlemeye gidildi. Yani şunu ifade edeyim: Burada bir alanda birden fazla koruma statüsü olsun istemiyoruz, dünyada da böyle bir şey yok yani. Tek statü yani kim koruyacaksa o. Şu bardağı 40 kişi taşısa yolda kırılır. Dolayısıyla kim mesulse o olsun dedik. Biz, ÖÇK yani özel çevre koruma bölgesi içindeki alanlarda kendimizinkini tamamen iptal ediyoruz; bu, yetki tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiyor. Ama burada ise millî park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı ile yaban hayatı koruma alanı geliştirme sahası içerisinde bulunan doğal sit alanlarını da kaldırıyoruz çünkü bir alanda koruma var ise başka bir koruma statüsü olamaz. Esasen doğal sit alanı diye bir şey de uluslararası kriterlerde zaten yok. Orası millî parksa artık orası "millî park" olarak anılacak, içinde herhangi başka bir koruma statüsü olmayacak. ÖÇK'da da biz çekiliyoruz oradan. Orada da tamamen özel çevre koruma bölgesi kendi kriterlerine göre orayı yönetecek. Meselenin özü bu. Onu da arz ediyorum.
Efendim, sorular varsa tabii cevaplandırırız ama sizlere bir kitapçık hazırladık, hatta kanun metnini de buraya arz ettik. Ben alakanızdan dolayı hepinize gönülden teşekkür ediyorum, sağ olun. İnşallah, güzel ve örnek bir kanun hazırlayacağız. Hakikaten ben dünyadaki bütün korunan alanlarla ilgili usul, esasları, hepsini inceledim. Mükemmel bir şey hazırladık. İki üç defa bu revize edildi, tadil edildi dolayısıyla bize göre çok güzel oldu ama eksikler varsa siz Değerli Komisyon Başkanı, üyeleri, aynı zamanda katılımcıların da desteğiyle daha da güzelleştirmek mümkün olabilir.
Hepinize dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum. Sağ olun, var olun efendim.