| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı b) Rekabet Kurumu c) Gençlik ve Spor Bakanlığı ç) Spor Genel Müdürlüğü d) Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu e) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .11.2017 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının 2018 bütçesi üzerinde görüşmeler yapacağız.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız sürekli olarak isim değiştiren, daha doğrusu, temelde "gümrük" kalmakla birlikte, ya başka bir bakanlığın peşine eklemlenerek ya da arkasına bir genel müdürlük ekleyerek faaliyetlerini epey bir zamandır ad değiştire değiştire sürdürmektedir. Maliye ve Gümrük Bakanlığıydı, Gümrük Bakanlığıydı, Gümrük ve Tekel Bakanlığıydı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı da olduk. Bana göre bu kuruma veya daha doğrusu bu ismin temsil ettiği bütün birimlerin hepsine en yakışanı Gümrük ve Tekel Bakanlığı idi çünkü tanıma da uygun düşüyordu. Siz gümrüklerle aslında ülke içerisinde yaratılan katma değerin çok ucuz veya ülke maliyetleriyle kıyaslanmayacak ölçülerde dışarıya kaçırılmasını da önlersiniz, dışarıdan da ülke içerisinde oluşacak olan ticaretin yok olmasını engelleyecek girişlere de engel olursunuz; mantığı budur bu olayın. Tekel de de zaten tekel kurmak suretiyle bu olguyu korumaya çalışır Bakanlık. Dolayısıyla ikisinin aşağı yukarı işlevi aynıydı ve silahlı güce sahip olan sayılı bakanlıklarımızdan birisiydi. Daha sonradan sanki torba doldurma adına bir şeyler eklenile eklenile bu Bakanlık sürekli isim değiştirerek geldi. Aslında şu andaki görev yapısı itibarıyla sahip olduğu genel müdürlükler ve birimler birbirlerine uygun olmayanlar. Onu geçen yıllarda da söyledik ama pek fazla itibar görmeden bu olay olduğu gibi devam ediyor değerli arkadaşlar.
Aslında Gümrük Bakanlığı için düşünülecek işlevler çok farklıdır. Hele özellikle coğrafyamızda şu son dört yıl içerisinde yaşanan olağanüstü olaylar nedeniyle Gümrük Bakanlığının işlevi müthiş şekilde artmıştır. İç ticarete dönük olarak işlevler görmeye çalışması, iç ticareti düzenlemek üzere enerjisinin belirli bir kısmını kaybetmesi, bunların önemsiz olduğu anlamında söylemiyorum, diğer işlevlerin daha fazla önemli olması nedeniyle buralarda yoğunlaşmasının müthiş şekilde önemli olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu Bakanlık gerçekten değerli bir Bakanlıktır. Hatta belirli bir süre birlikte çalıştığımız bu birimlerle birlikte, belki içinizde hâlâ eskiden birlikte çalıştığım arkadaşlarım da vardır, hem kadrolarına hem de yetişmiş kariyer mensubu kadrolarına her zaman için güven vardır. Bizler Plan ve Bütçe Komisyonu olarak o nedenle oralardan gelen belgeleri dikkatle en azından okumaya çalışırız. Ne diyorlar, ne öneriyorlar, Plan ve Bütçe Komisyonundaki beş dakikalık konuşmalar içerisinde gürültüye gidecek çok önemli bazı hususlar var mı, bunları ortaya çıkartıp belirli bir süre kamuoyunun gündeminde tutmamız mümkün olur mu diye bakarız.
Sayın Bakan, bu seneki bütçenizi aldım ve okudum büyük bir hızla. Kesinlikle kimseyi suçlamak istemiyorum ama eğer bu bütçeyi "staff"ınızdan birisi okudu, onay verdi ve buraya geldiyse bence bu Bakanlığın saygınlığı açısından o işi yapanlarla ilgili olarak yeni bir değerlendirme yapmanız gerekir.
Çok basit şeylerden bahsedeceğim şimdi size. Özellikle kurumun faaliyetleriyle ilgili olarak, ticaret kısmının diyelim, neler yapılacağı konusunda 2018 bütçesiyle ilgili kestirimlerde bulunuluyor. Size iki paragraf okuyacağım, sayfa numarası veremiyorum, çünkü şu dokümanda sayfa numarası yok, sayfa numarası bile verme gereği duyulmamış. "Şu sayfadaki şey" diyemiyorum, nasıl ulaşırsınız oraya onu da bilemiyorum ama burada "2.1 Sebze ve Meyve Ticareti" diye bir başlık atılmış olan, başka bir sayfada başlık atılmış olan şeyin devamında var bu olay. Aynen okuyorum: "Sebze ve meyve ticaretine ilişkin olarak 2016 yılında önemli faaliyetler gerçekleştirilmiştir -2016 yılında- bu önemli faaliyetler Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Bülent Tüfenkci'nin himayelerinde şu, şu, şu illerin sebze hallerine ziyaret yapılmıştır." ifade bu. 2016 yılında. 2018 yılı bütçesinin sunumunda kullanıyorsunuz bunu. Devam ediyorum, "2018 Yılı Hedefleri", yine sayfa numarası yok ama "2018 Yılı Hedefleri" diye yazıyor: "Yeni risk analizleri programının yazılmasına ilişkin çalışmalara 19/10/2016 tarihinde Bilgi İşlem Dairesi tarafından oluşturulan bir ekiple başlanmıştır. Programın 2017 yılı son çeyreğinde bitirilmesi hedeflenmektedir." 2018 yılı hedefleri içerisinde 2017 yılında bitirilecek olan bir hedef konulmuş Sayın Bakanım. Bunu bu Komisyon için uygun görüyorsanız bir şey demem tabii ki. Etrafınızdaki değerli "staff"ınızın da hiçbir tanesinin bu düşüncede olduğu düşünmem ama bütçe hakkı ciddi bir haktır. Ciddi hak bütçe hakkını kullanacak olanlar için gereken hassasiyetin gösterilmesiyle ilgili biz büyük bir özen gösteririz ama böyle dokümanlarla karşı karşıya kalmayı da gerçekten istemeyiz.
Değerli milletvekilleri, biz bütçeyle ilgili düzenlemelerimizi yaparken bütçe disiplininin ve mali disiplinin bir gereği olarak kurumların bütün harcamalarının bütçe içerisinde ve 5018 sayılı Yasa'ya uygun olarak yapılması ilkesini benimseriz. Sürekli olarak da burada "Bu ilkenin dışına çıkılmasın.", "Bu ilkenin dışına çıkılmasın." diye çırpınırız. Çıkıldığı zaman Anayasa Mahkemesine taşırız, Anayasa Mahkemesi bunları iptal eder ama arkasından yeniden bu kanunlar getirilir, bu düzenlemeler getirilir, çünkü Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümüyor diye Anayasa Mahkemesi de karar vermez, bunlar böylece sürünür gider. Bu, devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir olay değildir.
Bütün bakanlıklar, neredeyse, özel hesaplarıyla, özel harcamalarıyla sistemin dışına çıkmaya çalışırlar. Biz burada hem 2016 yılının kesin hesaplarını hem de 2018 yılının bütçesini konuşuyoruz. 2016 yılındaki bütçe ödeneğiniz 1 milyar 52 milyon lira idi, bunu burada görüştük birlikte, bu sene de 1 milyar 238 civarında, 200 civarında bir rakam. Yani ödeneklerle ilgili neredeyse bu üç yıl içerisinde doğru dürüst bir artıştan filan bahsetmek mümkün değil, demek ki yetiyor. Yetiyor ama değerli milletvekilleri, bir de bakıyorsunuz ki, aslında incir çekirdeğini doldurmayacak, bu Bakanlık bütçesi içerisinde ciddiye bile alınmayacak olan rakamlarla ilgili harcamaların bu Bakanlığın işlevlerini yerine getirmek için yaptığı harcamaların bu bütçenin dışında yapıldığını görüyorsunuz.
İki tane kaleminiz var çok somut olarak: Bir tanesi Odalar Birliğiyle ortak olarak yapılan gümrük kapıları nedeniyle, yap-işlet-devret modeli şeklinde tanımlanan modeli nedeniyle oralardan iç ticaret hizmetleri geliştirme payı için ayrılan paraların işte bu belirttiğim ilkeler dışında kullanılması. Odalar Birliği, sonuç olarak, Gümrük Bakanlığı olarak konuşmamın başında belirttiğim ilkelere uygun olarak davranmasını sağlamak üzere görevlendirdiğiniz birimlerin temsilcilerinin olduğu bir yer. Bunların belirli ilkelere uygun olarak çalışmalarını sağlamak üzere kurulmuş bir Bakanlık oluyorsunuz siz. Beraber bir gümrük kapısı kuruluyor, olabilir, kurulabilir. Ama oradan eğer bir gelir elde ediliyor ise, iç ticaret hizmetleri geliştirme payı olarak bunun Bakanlıkta kullanılması gerekiyor ise bunu bütçenize yazarsınız, 5018'in gereği neyse de ona göre kullanırsınız, bunu kimse engellemez. Ama oradan parayı ayırttırıp, orada özel bir hesapta tutturup Bakanın talimatıyla harcama yapılması bizim burada yaptığımız çalışmalarla uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi bağdaştırılamaz da, bunu yapamazsınız, bunu sürdüremezsiniz. "Ee, sürdürüyoruz." Ne olur? Farklı bir şekilde tanımlamak gerekirse, köylünün çok sevdiği bir atı varmış, birazcık da aklıevvel bir evladı. Ata yem veriyormuş, atın gözünün biri körmüş yalnız, biz gözünden, görür tarafından veriyor, "Görmez tarafından çekiyorum ama hiç anlamıyor at." dermiş, "Anlar." dermiş o da, "Anlar, bir gün anlar." Bir gün gelmiş, at yattı, kımıldamıyor, "Gördün mü, anlamış senin verdiğin yemi gelip öbür taraftan aldığını." demiş.
Şimdi, bu kurumların hepsi belirli bir süre böyle devam ederse bu olur. Aynı olay kantar gelirlerinizde var. Beraberce kurumu oluşturmuşsunuz, bir kantar geliri elde ediyorsunuz. Bunun içerisinden de belirli bir miktarı ayırıyorsunuz ve burada kullanıyorsunuz, kullandığınız kalemler de Sayıştay raporunun içerisinde yer almış. Yani yapılan harcamaların büyük bir kısmı bütçe harcamaları içerisinde olması gerekenler. Ne yapıyorsunuz? İç ticaret hizmetlerini geliştirme payı hesabından yaptığınız harcamalar: Bakanlık merkez binası kira bedeli. Bakanlık merkez binası kira bedelinin iç ticaret hizmetlerini geliştirme payı hesabından yapılmasının bir anlamı var mıdır? Yapılabilir mi? Çağrı merkezi operasyon bedeli, Bakanlık data hizmet alım bedeli, araç kiralama giderleri, Bakanlık makamı temsil ve ağırlama giderleri, Bakanlık akaryakıt giderleri, kongre konferans giderleri, demirbaş harcamaları.
Değerli arkadaşlar, bunlar bir devletin yapması gereken, bir devletin harcaması gereken ama belirli ilkelere göre yapması gereken ve harcaması gereken kalemler. Bunları bunun dışına çıkaramazsınız. Bunları buraların dışına çıkaramazsınız. Bunları sadece ve sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşularak geçirilmiş bir olay olarak algılamayın. Bunlar belirli bir süre sonra bumerang gibi geri dönüp de o kurumların başına inecek olan oldukça tehlikeli suçlamaları da içermeye başlar. Şu anda bunlarla ilgili kimsenin bir şey dediği yok. Gereklidir. Ee, gerekliyse bütçe içerisinde yapılmalıdır, başka bir yerden yapılma olanağı kesin olarak yoktur.
Değerli arkadaşlar, gümrüğün özellikle şu anda kaçakçılık işlemleri, özellikle göçmenlerin çok yoğun olarak o sınır kapılarına artık sınırı kapısı yokmuş gibi kullanmaya başlamaları nedeniyle işlevi müthiş şekilde ağırlaştırıldı. Türkiye'de tütün ve tütün ürünleriyle ilgili olarak özellikle artık Türkiye'nin herhangi bir üretiminin kalmamış olması nedeniyle Adıyaman'da üretilen ve adına da artık o isimle hitap edilen tütün üretiminde makaron nedeniyle ciddi kaçakçılıklarla karşı karşıya kalmak üzeresiniz. Bununla ilgili olarak torba yasada yapmış olduğumuz düzenleme eğer düşünüldüğü gibi çıkarsa ciddi bir kaçakçılık akımını daha yaratacak. Buralardaki işlevleriniz çok fazla, buralarla uğraşmanız gerekiyor. Bunların hepsine ayrıntılı olarak girmek o kadar mümkün değil, gittikçe zorluyor zaman bizi ama bir-iki konuya değinmeden bu olayı bitirmek istemiyorum değerli arkadaşlar.
Bir tanesi, özellikle ticaret kesiminizin, iç ticaretle ilgili düzenlemeler yapan birimlerin sorumlusu olduğu lisanslı depoculuk konusuyla ilgili olarak Türkiye'nin yıllardan beri aynı noktada sayması konusu. Bunu daha önce de dile getirdik. Dünyadaki lisanslı depoculuklar "karıştırılabilir ürün" kavramıyla beraber gelişen ve o depolar açıldığı zaman, yani sertifikayı elinde bulunduran kişi belirli bir zaman sonra sertifikasıyla beraber gidip "Açın depoyu, ürünümü istiyorum." dediği anda kapıların açıldığında o ürünü kullanılabilir ve sağlıklı bir şekilde bulacağı varsayımına dayanır, çok önemlidir. O nedenle, Avrupa'daki lisanslı depoların içerisinde limon suyu da saklanır, meyve suları da saklanır, meyveler de saklanır. Ama sertifikalarının üzerinde ne zamana kadar aynı kalitede kalacağına ilişkin dipnotları da vardır. Bunları geliştiremiyoruz bir türlü. Niye geliştiremiyoruz? Sadece buğday saklıyoruz diyoruz bir de pamuk, çürümez, kokmaz, bulaşmaz grubundan olduğu için, bu yetmiyor. Fındıkta bile bunu sağlayamıyorsunuz. Hâlbuki fındık lisanslı depoculuk için idealdir, bütün kabuklu yemişler idealdir ama fındık eğer doğru dürüst modifiye atmosferli bir depoda saklanmıyor ise o takdirde dipten en az 80 santimi veya bazen 1 metresi çürür. Yağlık ayırılır, "yağlık fındık" denir ona, o çürük fındıktan hekzanla yağ çıkartılır, dünyanın en büyük fındık üreticisi fındık yağı üretiminde böylece bütün dünyaya da rezil olur. Dolayısıyla eğer lisanslı depoculuk konusunda bir sorumluluğunuz varsa lisanslı depoculuğun geliştirilmesiyle ilgili olarak dünyada yapılmış uygulamalardan birkaç tanesini taşıyın buraya, taşıyın. Bu "depoculuk" denilen olay nedir, ona bir bakın. "Neler ve hangi kontrollerle bunlar sağlanır, hangi koşullarda bunlar sağlanır, bu koşulları sağlayabiliyor mu, sağlayamıyor mu, o zaman bunlara lisans verilir." deyin. O zaman en azından düzenlediğiniz alanla ilgili olarak insanlar ürettiklerine pişman olmazlar. Aksi takdirde bütün dünyada unutulmuş Cobweb Teoremi bizim ülkemizde hâlâ geçerliliğini korur. Bir sene kazara eksik olduğu için birazcık fazla üretim yapıp da üç kuruş para kazanınca bütün çiftçiler aynı şeyi eker, ürün artar, fiyatlar dibe vurur, çürüyüp gidersiniz. Lisanslı depoculukla ilgili sorumluluğunuz sadece bütçeden bütçeye konuşulacak bir olay değildir Sayın Bakan, çok önemli bir konudur.
Özellikle sebze hallerinde hasat sonu ürün değerlendirme teknolojilerinin tamamen yok sayılması nedeniyle inanılmaz derecede fireler oluyor, çok büyük fireler oluyor, az buz fireler filan değil. Hatta bazen götürüp de neredeyse borçlu çıkan üreticiler bile oluyor. "Çürüdü, hiçbir şeyini satamadık." dediği andan itibaren bitiyor o insanlar. Buralarda hasat sonu ürün değerlendirme teknolojileri yani hasat edildikten sonra her ürünün özel olarak saklama ve korunma koşullar vardır. Bu koşuların işte o hallerde sağlanması gerekiyor idi. Bu Hal Kanunu yapılırken en fazla konuşulan buydu ve asıl destek olunması gereken de buydu. Bütün bunların hepsinin gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu konuları fazla uzatmadan, süreyle de sınırlı kalarak Rekabet Kurumuyla ilgili olarak çok önemli ve güncel bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Bizim Rekabet Kurumumuz şikâyet üzerine ama asıl görevi de kendiliğinden... Bu çok önemlidir. Bizim halkımız şikâyet etmeyi bilmez. Dolayısıyla da rekabeti ciddi olarak ihlal edecek olaylara otomatik olarak müdahale etmek üzere kurulmuş bağımsız bir kurumdur. Bağımsız bir kurumdur. Şu anda Bakanlığınızla birlikte oturması bu Komisyonda defalarca eleştirilmiştir, ayrı bir olay. Bağımsız kurumların bütçelerinden ayrıca burada bilgi edinilmesi gerekir, eleştirilmesi değil, bilgi sadece ama bu işler böyle işlemiyor, sanki bir biriminizmiş gibi orada oturuyorlar ve söylüyorlar.
Şimdi, geçtiğimiz günlerde Tarım Bakanlığı ülkemize binlerce ton et ithal etmek suretiyle iki tane firma üzerinden dağıtıma başladı, BİM ve A101. Bundan daha büyük bir rekabet ihlali söz konusu olabilir mi bu ülkede? Bu ülkenin yüz binlerce kasabı var, yüz binlerce et marketi var. "Yüz binlerce" diyorum. Bunlar sadece seksen bir ilde örgütlü değil. Bunlar binlerce ilçede, hatta bazı köylerde bile örgütlüdür. Eğer devlet bir piyasa düzenleme işlevi yapmaya kalkıyor ise devletin bu ürünü herkesin ulaşabileceği bir şekilde ve rekabeti sağlayacak bir şekilde getirip bu ülkeye, onun üzerinden dağıtım yapması gerekmez mi? "İhale yaptım, A101 ile BİM'e verdim." dediği andan itibaren rekabetin burada "r"si kalır mı? Belirli bir süre sonra -Ticaret Bakanlığısınız- bu işlevi gören insanlar seri hâlde dükkânlarını, iş yerlerini kapatmaya başlarlar ise bunun sorumluluğu kimin olur? Yani rekabeti ihlal eden devlet olduğu zaman bağımsız kurumun hiçbir işlevi olmayacak mı? O zaman niye bağımsızsınız? Ben burada bir karar alsam, rekabet denilen bir olayı bırakmasam "Şu ikisini görevlendirdim, bundan sonra et satmak sadece BİM ve A101'de." desem -demem ya- buna bile şikâyete bağlı bir olgu olarak veya bunun başlangıcında müdahale etmek gerekmez mi? Devletin doğal olarak "Ya ben böyle bir ihaleye çıkıyorum, piyasa düzenlemek üzere bazı işlevler göreceğim çünkü et fiyatlarını bir türlü kontrol edemiyorum. Böyle bir şeyi yapmam rekabete aykırı olur mu?" diye gelip size danışması gerekmiyor mu? "Özelleştirme İdaresinden bir kurumu birisine satmaya kalktığı zaman tekelleşme oluyor mu, olmuyor mu?" diye sormuyor mu? E, şimdi yaptık işte, et dağıtımı konusunda iki tane tekel yarattık. Ne yaptık buna Ticaret Bakanlığı olarak ve ne yaptık buna Rekabet Kurumu olarak?
Tamam, bütçeleriniz hayırlı olsun. Birileri 1,2 milyar. Oradan harcayamadıklarını özel hesaplardan harcayacaklar. Rekabet Kurumu da artan parasını getirip devlete verecek. Bu kurumlar artan paralarını getirip de devlete vermek üzere kurulmadılar, devlete gelir kapısı olsun diye kurulmadılar. O işlevler var ise bu övünülecek bir işlev değil. Ya bu parayı ödemek durumunda olan insanlardan fazla para aldığınız anlamına gelir -çünkü bunu sadece sizin işleviniz için veriyor, devlete vergi olarak verilmiyor bu- ya da o para gerçekten gerekiyordu, sizin işlevinizi yerine getirmediğiniz anlamına gelir. Bağımsız kurumlar böyle işletilir zaten, böyle değerlendirilir bütçeleri.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir işlevle karşı karşıyasınız ve bu olay yürüyor şu anda yani Türkiye'de yürüyor, içerisinde oturuyorsunuz, sabahtan akşama kadar kapısının önündeki sandalyede oturan kasaplar görüyorsunuz ortalıkta. Buna müdahale etmeyeceksiniz de neye müdahale edeceksiniz Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumu olarak?
Bütçelerdeki rakamların artık hiçbir değeri yok. Bütçenizden istediğiniz zaman, şu kuruma şu kadar transfer edin diye bir Bakanlar Kurulu kararı çıktığı zaman ediyorsunuz. O zaman bunları burada vermenin de bir manası yok. Bu devleti korumak zorundayız, bu devlet bizim. Sınırlarını da korumak zorundayız, ticaret erbabını da korumak zorundayız, onların ürünlerini de korumak zorundayız; bütün bunların hepsini alt alta sıralamışlar ve size görev olarak vermişler. Bizim işlevimiz de "Biz şu görevi şöyle yapacağız ama burada buraya verdiğiniz ve ayırdığınız ödenek buna yetmez. Bunu yapmazsak Türkiye'de şöyle bir sorun çıkar." diyen bakanlıkları görmek. Bizim gerçekten istediğimiz bu ve bunun için gerekirse hep beraber buradan gider, Genel Kurulda da bunun için uğraşırız, Başbakana da koşarız, ilgili başka bakanlıklarla da konuşuruz.
Biz ülkemizi seviyoruz. Buradaki bütün insanlar aynı duyguyu taşıyorlar ve o nedenle de Bakanlığınızdan çok ciddi beklentilerimiz var, bağımsız kurumdan çok ciddi beklentilerimiz var. Bunları görmeyi umuyor, bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Temizel.