| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 09 .11.2017 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dün burada Gümrük ve Ticaret Bakanlığının bütçesini görüştük, ülkenin iç ticaretini konuştuk, şimdi de Gümrük Bakanlığının vermiş olduğu istatistikler üzerinden Ekonomi Bakanlığının faaliyetlerinin değerlendirilmesini yapacağız, yarın da Kalkınma Bakanlığının görüşmeleri var, Maliye ve Hazine de daha önceki grup içerisinde yerlerini almıştı. Bu konu sürekli olarak bütün bütçelerde dile getirilmiş, tek yarım cümleyle burada dile getirmek istiyorum. Bakanlıklar arası görev bölümünün rasyonel olmadığı konusu bu tartışmalar sırasında gerçekten somut olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla belki de enerjimizin ve kaynaklarımızın bir kısmını da bu irrasyonel görev bölüşümü oluşturuyor diye düşünüyoruz.
Sayın Bakanım, aslında sunumunuzda bir ülkede ihracatı artırmak için, dünya ticaretinde yer almak için neler yapılması gerektiğinin hemen hemen bütün ipuçları var. Bu açıdan şunumuz mu eksik, bunumuz mu eksik diye tartışmanın pek fazla bir anlamı yok. Sadece sonuçları itibarıyla "Acaba bu uygulama veya ölçek ekonomisine göre teşvik konusunda mı bazı eksikliklerimiz var?" kuşkusunu duyuyoruz. Yeni bir ekonomik bir program uygulamaya başladığından beri ülkemizde son on beş yıl içerisinde 2 trilyon 550 milyar dolarlık ithalat yapılmış yani 2,5 trilyon dolar ithalatımız. Buna karşılık aynı süre içerisinde 1,6 trilyon dolar ihracatımız var. Şimdi yeni bir program uygulamaya başladığımızdan beri ithalatımız ve ihracatımız arasında 906 milyar dolarlık bir dış ticaret açığı farkı varsa, o kadarlık bir dış ticaret açığı biriktirmişsek burada bu programların, etkinlikleri veya tanımları itibarıyla hiçbir sorunumuz olmayan bu programların uygulanmasıyla ilgili veya elde edilen sonuçlarla ilgili ciddi bir tartışma ortaya çıkıyor. Bu şekilde yaratmış olduğumuz dış ticaret dengesinin cari açık boyutuna baktığımız zaman yani diğer döviz gelirlerimizle karşılayamadığımız kısmına baktığımız zaman da bu süreç içerisinde 528 milyar dolarlık bir cari açık biriktiriyoruz; 2017 yılının ilk sekiz ayını alıyorum bütün bu şeylerin hepsinde. O 2,5 trilyon dolarlık ithalatla ilgili 2017 yılının sekizinci ayına kadar olan 148,9 milyar dolarlık ithalatı katmadım o işin içerisine, ayrı bir olay. Yani sonuç olarak 520 milyar dolarlık bir cari açık vermiş oluyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 520 milyar dolarlık bir cari açık ve süreklilik kazanmış olan bir cari açık ister istemez, önlemler ne kadar iyi olursa olsun, bunların uygulanması ve gelecekle ilgili bir karamsarlık yaratıyor. Bu rakamları tersine çevirecek birtakım sonuçlar görmek isteniyor. Eğer belirli dönemlerde cari fazla verir bir hâle gelsek, dış ticaretteki fazlayı kısa vadede o kadar umutlu görmüyorum ama hiç değilse cari fazla verecek bir hâle gelsek ve bu ülke cari fazla biriktiren bir ülke hâline gelmiş olsa burada pek fazla bir sorun kalmayacak. Peki neyle karşılıyoruz bütün bunların hepsini, cari açığımızı? Borçlanarak karşılıyoruz; başka da bir çaremiz yok zaten, borçlanıyoruz. Borçlandığımız andan itibaren de bununla ilgili olarak faizler de eğer döviz kazanamıyorsanız, ilave döviziniz yoksa bu açığın üzerine biniyor. Yani ticaretimizi, cari açığımızı ayrıca bir de faiz gelirleriyle artıracak bir konuma geliyoruz. İşte bu nedenle burada önlemlerin hepsinin çok ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi ve buralardan elde edilecek sonuçlara ilişkin olarak çok somut adımlar atılmasını çok önemsemek gerekiyor.
Proje bazlı yatırım teşvik sistemi bu olay içerisinde önemli bir adım olarak değerlendirebiliyor ancak proje bazlı yatırım teşvik sisteminin kesinlikle havza bazlı üretim sistemleriyle entegre ve paralel bir şekilde sürdürülmesi gerekiyor. Dolayısıyla başlangıçtaki bu koordinasyon sorusu ve iş bölümünün irrasyonelliği konusu burada yeniden gündeme geliyor. Siz havza bazlı üretiminizi proje bazlı yatırım teşviklerinizle beraber yürütüp de birbirini destekler hâle getirmediğiniz zaman buradan sonuç alınmıyor işte. Sorun bu, şu anda aşılması gereken en önemli konulardan bir tanesi bu. Artık ülkelerin ciddi anlamda korumacı önlemlere yöneltildiğini Sayın Bakan söyledi. Neredeyse ihracatı engelleyen önlemlerin yüzde 70 civarında arttığını söyledi. Doğru, alternatif teknikler, gizli şeyler vesaireler bütün ülkede sürekli olarak davalara neden olan, sürekli soruşturmalara neden olarak süren ama buna rağmen vazgeçilmeyen uygulamalar. Bütün bunların hepsinin ötesinde biz göğsümüzü gere gere havza bazlı üretimlerimizle ve proje bazlı yatırım projelerimizle bu işin altında kalkabiliriz gibi geliyor. Sadece ve sadece tarım ürünleri nedeniyle, tarım ürünleri ithalatı nedeniyle... Ki Türkiye'nin üretemeyeceği herhangi bir olgu yok. Buğdayı dışarıdan ithal edip de un ve makarna ihracat etmesiyle övünebilecek bir hâlimiz de yok bizim. Biz ürettiğimiz buğdayla eğer makarnamızı yapıp unumuzu ihraç ediyorsak işte o zaman bu övünülecek bir olay olur, katma değeri yüksek ürünlere geçmiş oluruz. Proje bu, bir taraftan nitelikli buğday üretimini sağlayacak olan havza bazlı üretim, onun yanında da işte bunları işleyecek olan en basit şeyi başka bir teşvik sistemi. Bu ikisi beraber işlediği zaman bir anlam ifade etmeye başlıyor, yoksa etmiyor. Sadece tarımdaki ithalatımızın neredeyse yüzde 90'ını Türkiye'nin üretme olasılığı vardır. Yaptığınız takdirde birdenbire sizin cari açığınız 10 milyar dolar azalıyor yıllık olarak, 10 milyar dolar somut rakam ve bu çok uzun zamanı falan da gerektirmiyor. On sekiz aylık bir süre içerisinde ulaşılacak bir rakam olarak değerlendiriliyor, hasat sürelerinin ortalamasını alarak söylüyorum. Yapılmayacak bir olay değil.
Şimdi, elektronik ticaretle ilgili olarak dünyanın ulaştığı değerleri, verileri bu sistemin vergilendirilmesiyle ilgili olarak bir torba kanun görüşmeleri sırasında ayrıntısıyla konuştuk. Doğru, 4 trilyon dolara doğru giden bir ticaret hacmi var ortalıkta. Bunun en büyük payını da, neredeyse yüzde 30'una yakınını, yüzden 25'den daha fazla kısmını da bir ülke alıyor. Peki, nasıl alıyor değerli arkadaşlar? Nasıl alıyor? Çin'de bu kadar büyük bir stok nasıl oluşturuluyor? Bekârlar gününde birdenbire indirim yapıldığı zaman yüzlerce milyarlık ürün nerede stoklanmıştı, o stok maliyetine kim katlanmıştı ve bu ürünler nasıl tanıtılmıştı da birdenbire, o kadar kısa süre içerisinde bütün dünyaya yaygınlaştırıldı. İşte, işin sırrı bu. Burada siz üç aylık, dört aylık stokları bir işletmede biriktirmeye kalksanız stok maliyetlerinin altında ezilmeye başlar onlar, yapamazlar. Neredeyse pazarını bulmadan üretim yapamaz hâle gelmiş bir ekonomiyle karşı karşıyasınız. O nedenle bu teşvik sisteminin içerisinde devletin alıcı olması konusunu başlangıçta yadırgamıştık ama bunun bir gereklilik olduğu ortaya çıkıyor. Çin'deki 5 kuruş etmeyecek ürünlerin hepsinin bütün dünyaya yayılmasının başka bir sırrı olabilir mi? Üretiyor, üretim karşılığında da sınırsız olarak onun bedelini ödüyor. Sadece istihdamı yani yattığı yerde para kazanma gibi bir duyguyu ortadan kaldırmak için insanların her türlü üretimini alıyor, biriktiriyor, stokluyor, belirli zamanlarda da satış stratejileriyle bunları ortalığa satıyor. Dolayısıyla, dünyanın geldiği bu noktada bunu müthiş şekilde önemsemek gerekiyor.
Şu anda dijital siparişlerle ilgili olarak... Bunu elektronik ticaretin dışında düşünmek gerekiyor. Yani dijital olarak ölçüsü alınmış bir elbisenin, bir ülkede dikilip de yeniden gönderilmesi, ölçüsü alınan bir ayakkabının üretilerek yeniden gönderilmesi bu sistem içerisinde artık düşünülmek zorunda olan ve buna göre önlem alınması gereken bir olgu. Gidiyorsunuz İngiltere Londra'da, ayağınızı koyuyorsunuz, modelini gösteriyorsunuz, rengini gösteriyorsunuz, o otomatik olarak gidiyor, 3 boyutlu yazıcılarda kalıbı çıkartılıyor, ayakkabı üretiliyor, ertesi gün gönderiliyor veya aynı gün içerisinde gönderiliyor. Şimdi, bu ticaretin içerisinde en fazla pay sahibi olacak yerlerden birisi de bu. Peki, bununla ilgili neyimiz var? Nasıl bir teşvikimiz var? Nerelerde bunun önünü açmaya başladık? Bütün dünyada böyle bir üretime hazır olduğumuzu nasıl tanımladık? İşte, bunlar desteklenmesi gereken, yapılması gereken şeyler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu borçlanmanın ciddi anlamda bir maliyeti oluyor tabii ki, elbette ki ama asıl bu borç yönetimiyle ilgili olarak finansal politikalar buralardan çok büyük sorunların ortaya çıkacağını gösteriyor. Borçlanıyorsunuz, eğer döviz kazanamazsanız, ki 2009'da yaptığımız ve yeni telafi edilen uygulama nedeniyle ciddi anlamda sıkıntıya girecek olan bir geri ödeme stoku oluştu, bütün bunlar söz konusu olmaya başladığı zaman ister istemez önlem almak zorunda kalıyorsunuz.
Sayın Bakanım, 6 Kasımda aldığınız, daha doğrusu Merkez Bankasının aldığı karar. Değerli Komisyon üyeleri, büyük bir ihtimalle izlediniz. İhracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerine ilişkin basın duyurusunu Merkez Bankası 6 Kasımda yayınladı biliyorsunuz. Aynen şöyle deniyor: "Son dönemde piyasalarda ekonomik temellerle uyumlu olmayan, sağlıksız fiyat oluşumları gözlenmektedir. Bu durum dikkate alınarak, 1 Şubat 2018 tarihine kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinin, kredinin vadesinde ödenmesi hâlinde, ABD doları için 3,70; euro için 4,30; İngiliz sterlini için 4,80 kuru alınarak Türk lirası olarak yapılabilmesine olanak tanınması ve kredi kullandırım tarihindeki işlem kurunun sabitleme kurundan yüksek olması durumunda kredi kullandırım tarihindeki işlem kurunun esas alınmasına karar verilmiştir." Ne demektir bu? Ne demektir? 2000 yılından sonra yeniden sabit kur sistemine geçmek demektir. Siz sabitliyorsunuz. Size hani reeskont kredisi vermiştik ya diyorsunuz. Hatırlar mısınız, bir torba kanunun içerisinde Merkez Bankası Kanunu'nun 42'nci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili burada çok uzun tartışmalar yapmıştık. Değerli arkadaşlar demiştik, bu film daha önceden görüldü, bunun bedelini birileri ödedi; bu filmin kendisi de kötü, sonu da kötü. Yeniden bu senaryoyu sahneye koymayalım, bunlar yanlış şeylerdir. Nitekim ilk yanlışlık belirdi. Eğer bu krediler tamamen ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler için verildiyse, o kredi karşılığında döviz gelecekse, o döviz kuru da serbest sistem içerisinde -Merkez Bankasının müdahale etmediği veya müdahale ettiği, her neyse- belirleniyor ise onu sabitlemeye sizin hakkınız yok bu ekonomik sistem içerisinde. Döviz kazanacak, döviz gelecek. Bu durumda ihracat kredisi kullanmış, bankalardan ihracat kredisi kullanmış, yine aynı teşvik sistemi içerisinde kullanmış insanların günahı ne? Aradaki döviz kuru artışı nedeniyle dövizi getirdiği gün zaten döviz olarak ödediği için, ha, içleri yanıyordur, tüh, keşke bu krediyi kullanmasaydım, faizli alsaydım ondan çok daha fazla kâr ederdim diyenler oluyor tabii ki. Ama onlara böyle bir olay tanımamışken buna böyle olay tanınması ekonomi içerisindeki ayrımcılıkları, şunları bunları tetiklemiyor mu yeniden? İşte, bu yeni kurmaya çalıştığınız sistem için ciddi anlamda sorun yaratacak bir olay. Geçiştirmemek gerekiyor. Bu olaylarda artık insanların şu doğru oldu, bu doğru oldu, şunu söylediniz, o yanlıştı, bu yanlıştı diye karşılıklı olarak suçlamaları falan bitirip büyük bir hızla gerçekten de ya, hem havza bazlı üretimimizi hem ulusal bütün kaynaklarımızı kuracağımız proje bazlı teşvik sistemleriyle uyumlu bir şekilde destekleyerek bu ihracatımızı nasıl artırırız ve ölçek ekonomisinde hangi boyutlara ulaşırız olayıdır bu. Olayımız o. Ama bu olayı sekteye uğratabilecek bu ara kararlar tehlikelidir, ciddi anlamda tehlikelidir. Hatırlayanınız var mı bilmem, öğrenci bursları için ayrı kur, ihracatçısı için ayrı kur, X işini yapan için ayrı kur, Z işini yapan için ayrı kur diye saçma sapan uygulamaları bu ülke yaşadı ve ortaya çıkan maliyetler bütün, olduğu gibi devletin sırtında kaldı. Bütün bunların hepsine geri dönüş, ekonomiyle ilgili olarak ister istemez insanların kafasında yanlış şeyler uyandırabilir. O nedenle, ihracatın geliştirilmesiyle ilgili olarak yapılmış olan uygulamalar veya yapılan düzenlemeler, dahaları da olacaktır, akla gelmeyenler olacaktır, uygulama sırasında "Aa, şu konuyu unutmuşuz." diyerek onları daha güzel hâle getirmek de söz konusu olacaktır, o tamam ancak değerli arkadaşlar, uygulamalar sırasında, bu uygulamalar yapıldı diye sistemde pek büyük bir değişiklik falan olmamış. 2017 yılının ilk sekiz ayına bakıyorsunuz ithalat CIF değerleriyle 148,9 milyar, ihracat da 103,5 milyar, ondan sonraki ayları bilmiyorum. Bu, TÜİK'in, Hazine Müsteşarlığının ve BÜMKO'nun verileri. Dolayısıyla ilk sekiz ayda zaten 45 milyarlık bir dış ticaret açığı vermişiz. Daha önceki yıllar açısından da, 2015 yılında 63 milyar olan dış ticaret açığı -bütün bu önlemlerden sonra 2016 yılında ciddi düzenlemelere gittik, burada konuşuldu bütün onların hepsi- ithalattaki ve ihracattaki azalmalarla paralel olarak gitmiş. İhraç edilen ürünler içerisindeki yerli oranını ciddi olarak artırmadan, ciddi olarak desteklemeden buralardan bir sonuç elde edilmesinin mümkün olmadığını çok somut olarak görüyorsunuz. Bu olay zor, bu olay gerçekten zor.
Sayın Bakan bütçelerini 4,4 milyar olarak bağladıklarını söyledi, doğru. En önemli kalemleri de cari transferler ki bu teşviklerin büyük bir kısmı bunların içerisinde. Değerli arkadaşlar, 2017 yılında teşviklerde tam yüzde 164 oranında artış olmuş, yüzde 164. Daha önceden bir 1 milyar 356 milyon lirayken teşvik için ayrılan pay bütçenin içerisinde, birden 3 milyar 585 milyon, bu sene bütçesine de 4 milyar 30 milyon olarak konulmuş. Böyle bir artış biraz önceki söylediğim gereksinimlerden kaynaklanıyor ve doğru kullanılıyor ise umuyoruz sonuç verir, umuyoruz sonuç verir ancak burada önemli olan, bu tür yatırımlarla ilgili olarak uygulamayı başlatır başlatmaz derhâl etkinlik denetimlerinin yapılmaya başlaması. Gerçekten bu olay yansıyacak mı, üretimde böyle bir değişiklik olacak mı, kalitede veya bizim amaçladığımız konularla ilgili olarak olumlu bir sonuç elde edilecek mi? Eğer bunları görüp de zamanında revizyonlara falan kalkılmazsa kullanılacak kaynakların büyük bir kısmının zayi olma olasılığı vardır. Bu bütçenin içerisinden böyle bir olay için 4 milyar lira ayrılmasını gerçekten az buluyorum, açık söyleyeyim. Ha, bir Maliye Bakanı olarak böyle bir şey der miydim? Derdim Sayın Bakan.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Ama bugün derdiniz, o gün der miydiniz?
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Bugün derdim, doğrudur. Rahmetli Demirel'in dediği gibi sente muhtaç olunan zamanlarda denilmez böyle şeyler zaten.
O nedenle, bütçenizle ilgili olarak genel değerlendirmemi söyledim ancak yapılması gereken ve koordineli olarak çalışılması gereken olaylara da dikkat çektik. Bu Komisyonda bu tür olaylara yaklaşımda inanılmaz bir iş birliği gözlemleniyor. Bu konuda da elimizden gelen her şeyi biz yaparız, ederiz. İnşallah tahmin ettiğimiz gibi bir sonuç elde edilir. Eğer sonuç elde edilmezse, tahmin ettiğimiz gibi olmazsa da... İnşallah olur.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.