| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 09 .11.2017 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının saygıdeğer yöneticileri, basının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2018 yılı bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Türkiye siyasi ve ekonomik olarak çok değişik ve zor bir dönemden geçiyor. Hukuk dışı, antidemokratik, çağdaş değerlerden uzak, baskıcı bir yönetim anlayışını sürdürebilmek için önüne gelenle kavga etmeye, herkese haddini bildirmeye dayalı bir dış politika Türkiye'yi esir alarak dünyadan uzaklaştırmakta ve yalnızlaştırmaktadır. Dışa açılarak büyüyebilmesi için yüksek katma değer yaratacak yüksek teknoloji yatırımlarına ihtiyacı bulunan Türkiye'yi yönetenler ne yazık ki önüne gelen her ülkeyle kavga etmektedir. İhracatla büyümek isteyen Türkiye'nin dünyada tek bir dostu kalmamıştır. Dışa açık büyüme modelini, aynı gümrük birliği içerisinde bulunduğumuz Avrupa Birliği ülkeleriyle 3-5 oy uğruna her fırsatta kavga ederek, en yüksek ihracatı yapabileceğimiz Irak ve Suriye gibi ülkelerle de iç savaşları körükleyerek, ABD, Rusya gibi ülkelere de her an yeni bir çatışma alanı yaratıp sonra da barışmak için olmadık işler yaparak sürdüremeyiz. AKP iktidarı ve Genel Başkanı Anayasa'yı, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, basın özgürlüğünü, insan haklarını, bağımsız yargıyı, çağdaş, demokratik ilkeleri hiçe sayan bu yönetim anlayışını sürdürebilmek, otoriterleşmeyi, hukuk dışılıkları, baskıları ve insan hakları ihlallerini gizleyebilmek için Türkiye'yi çağdaş dünyadan hızla uzaklaştırmaya gayret etmektedir. Niçin? Çünkü bu otoriterleşmeyi dünyadan gizleyebileceklerini, bu yolla iktidarlarını daha uzun süre devam ettirebileceklerini düşünmektedirler. Ama bu iletişim çağında, bu yapılanlar beyhude bir çabadır ve Türk halkının refah ve mutluluğunu bozmak dışında bir işe yaramamaktadır, yaramayacaktır da. Özgürlük, refah, ilerleme ve çağdaşlaşmanın önünde hiçbir güç duramamıştır ve bundan sonra da duramayacaktır.
Bu yanlış iç ve dış politikanın faturası Türk halkına çıkmaktadır. Artık spekülatif yani tek amacı kısa sürede gelip kur, faiz ve hisse senedi fiyatlarındaki kısa süreli iniş çıkışlardan para kazanmak olan sıcak para dışında Türkiye'ye dışarıdan çok fazla yatırım gelmemektedir. Türkiye dışarıya satabileceğinden çok az mal ve hizmet satabilmektedir. Türkiye'ye potansiyelinden daha az turist gelmektedir. Türkiye'nin zeki, iyi eğitilmiş, dil bilen genç beyinleri yurt dışına kaçmanın yollarını aramaktadır. Gelecekte Türkiye iktisat tarihini yazacak olanlar 2017 yılını büyük bir ihtimalle Türkiye'nin yeniden ikiz açıklar dönemine girdiği yıl olarak kayda geçireceklerdir. Bunlardan biri kamu açıkları, diğeri de dış açıklardır.
Türk lirasının yüksek oranlarda değer kaybettiği 2017 yılında Türkiye'nin dış açıkları da hızla büyümektedir. Türk Lirası, yıllık ortalamalara göre bu yıl geçen yıla göre yaklaşık yüzde 16,3 oranında değer kaybetmiştir. 2016 yılında 3,02 lira olan yıllık ortalama dolar kuru, 2017 yılı için şimdiden 3,61 lirayı buldu. Türk parasının değer kaybetme süreci yıl sonuna doğru daha da hızlanarak süreceğe benzemektedir. Merkez Bankasının hesaplamalarına göre ise ekim ayı itibarıyla son bir yılda Türk lirasının reel anlamda değer kaybı yüzde 10'u geçmektedir. Türk lirasının değer kaybetmesi demek, ülkedeki mal ve hizmetlerin fiyatlarının diğer ülkelere yani ihracat yaptığımız, turist çektiğimiz ya da bu alanlarda rekabet ettiğimiz ülkelere göre azalması anlamına gelmektedir. Yani, dışarıya daha çok mal ve hizmet satıp daha az mal ve hizmet almamız gerekirdi, dış ticaret açığını ve dolayısıyla cari işlemler açığını azaltması beklenirdi. Oysa bu yılın ilk dokuz aylık dönemi itibarıyla dış ticaret açığımız yüzde 30'a yakın artarak 53,8 milyar dolara kadar yükseldi. Hükûmetin 2018 programında 65,5 milyar dolarlık bir tahminden söz edilmesine rağmen, bu yılın dış ticaret açığının 72 veya 73 milyar dolar hatta 75 milyar dolar civarında gerçekleşeceği ortadadır. 2017 yılında ihracat yüzde 10 civarında artarken ithalat yüzde 15'in üzerinde büyümektedir. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 68'e kadar gerilemiştir. Yine, 2018 yılı programında bu yıla ilişkin cari işlemler açığı tahmini ise 39,2 milyar dolar olarak gözüküyor. Ancak burada da gerçekleşmenin 45 milyar dolar civarında olacağı anlaşılmaktadır. Yani, millî gelirin yüzde 5,3'ü civarında bir cari işlemler açığı verileceği kesindir.
Türkiye, son beş yıldır 140-150 milyar dolar civarında bir yıllık ihracata takılıp kalmış durumda. Bir türlü 160 milyar doların üzerine çıkılamıyor. 2018 yılında 169 milyar dolarlık bir hedeften söz edilmesine rağmen, ekonomik toplu durum ve Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları bu ölçüde bir ihracatın yapılmasının kolay olmayacağını işaret etmektedir bize. Türkiye, parası bu kadar değer kaybettiği hâlde ihracatta 160 milyar dolarlık tavanı bir türlü delip yukarı çıkamıyorsa bir şeyler yolunda gitmiyor demektir. Ekonomi Bakanlığının bu konudaki düşüncelerini de öğrenmek isteriz.
Üretime ve istihdama yönelik birçok teşvikten söz ediyoruz. Hatta 2017 yılında bütçe açığının bu kadar yüksek bir düzeye yükselmesi, hazinenin başlangıçtaki tahminlerinin neredeyse bir kat fazlası borçlanmaya gitmiş olmasının nedenleri buralarda anlatılırken, verilen bu teşvikler de neden olarak gösteriliyor. Bunca teşvike rağmen bu tavan bir türlü delinemiyorsa Hükûmetin geri dönüp nerede hata yaptığını araştırması gerekir.
Türkiye'nin bu üretim yapısıyla dış ticaret açığı, dolayısıyla cari işlemler açığı sorununu çözmesi mümkün gözükmemektedir. Türkiye'nin yaptığı her 100 dolarlık ihracatın sadece 3,8 dolarını yüksek teknolojili, 34 dolarını orta yüksek teknolojili ürünler, 100 dolarlık ithalatın ise 14,7 dolarını yüksek teknolojili, 40,9 dolarını da orta yüksek teknolojili ürünler oluşturmaktadır. Türkiye'nin ihracatının yüzde 33,3'ü düşük teknolojili ürünlerden oluşmaktadır. Düşük teknolojili ürünlerin ithalat içerisindeki payı ise yüzde 11,4'tür. Yani, Türkiye düşük teknolojili, diğer bir ifadeyle katma değeri çok düşük ürünler satıp yüksek teknolojili ürünler ithal ederek bu açmazdan çıkamaz. Kilosu 52 sentten domates satarak tanesi 1.300 dolardan kalp pili alan bir ekonomi çok fazla ileriye gidemez arkadaşlar. Bir kalp pili alabilmek için 2,5 ton domates satmak zorunda olan bir ülkedir Türkiye. Yani bir tır dolusu domates satarak ancak 10 tane kalp pili alan bir ülke, vatandaşının refahını, mutluluğunu nasıl artırabilir ve nasıl rekabet edebilir, bunu öğrenmek isteriz.
İktidarda on beş yılını doldurmak üzere olan AKP iktidarı Türk halkının gururunu "Yerli otomobil yapacağız." diye okşamakla meşgul. Üretsek, gerçekten biz de çok memnun olacağız, çok mutlu olacağız. Tabii, bu hayal için çöpe atılan milyonlarca doların, milyonlarca euronun hesabının bir gün sorulacağını hiç düşünmeyen iktidarınız elbette otomobil yerine kalp pili teknolojisinin peşinde koşmayacak. Dünyada otomobil üretmeyen ülke neredeyse kalmadı. Artık parayı benzinle, motorinle çalışan otomobil üretenler değil, çok az elektrik enerjisiyle, suyla, havadaki oksijenle, hidrojenle, güneş enerjisiyle çalışacak otomobilleri geliştirenler kazanıyor arkadaşlar. Oy sandığındaki varlığını "Yerli uçak yaptık.", "Yerli otomobil yaptık.", "Yerli uçak gemisi yaptık.", "OHAL'i kaldırdık." ve benzeri yalan propagandalarla halkı kandırmaya borçlu bir iktidarın Türkiye'nin sorunlarına çözüm olmayacağını artık herkes anlamıştır.
Türkiye Kurtuluş Savaşı'nı Atatürk'ün liderliğinde Batılı ülkelere karşı kazandı. Ama Atatürk ve arkadaşlarının yüzü her zaman Batı'ya dönük oldu. Atatürk Türk halkına hep muasır medeniyetlerin üzerine çıkmayı hedef olarak gösterdi. Atatürk bu hedefi halkın refah, mutluluk ve özgürlüğü için göstermiştir. Yarın aramızdan ayrılışının 79'uncu yılı. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü yarın ülkemizin dört bir yanında bir kez daha saygı ve minnetle anacağız. Bize bırakmış olduğu bu eserleri de sonsuza kadar korumanın, daha ileriye götürmenin de tarihsel bir görevimiz olduğunun altını da çizmek isterim. Oysa bugün ülkeyi yönetenler bu sömürü, rant ve rüşvet çarkına dayanan baskıcı düzenlerini sürdürebilmek için kasıtlı olarak Türkiye'yi Batılı değerlerden uzaklaştırma gayreti içerisindedirler. Türkiye, Avrupa Birliğiyle yirmi yılı aşkın bir süredir aynı Gümrük Birliği içerisinde yer almaktadır. Gümrük Birliğinin bu sürede Türkiye ekonomisine hem olumlu hem de olumsuz etkileri olmuştur. Bunda zaman zaman, özellikle rekabet edemediğimiz birçok madde ve birçok olay olmuştur. Ancak Türkiye, üç beş oy uğruna, AKP iktidarına Anayasa ve yasalara uygun olarak muhalefet edenleri susturabilme uğruna Gümrük Birliği anlaşmalarının Türkiye'nin lehine olacak şekilde güncellenmesinin önünü kapatmaya çalışmaktadır. Bu tuzağa düşmemek gerekiyor ve Gümrük Birliğinin güncellenmesiyle ilgili mutlaka çalışmaları desteklemek ve bunun güncellenmesi için de elimizden gelen çabayı sarf etmek ve Türkiye sanayicisinin ve üreticisinin çıkarlarını bu konuda korumak ve kollamak gerekiyor.
Ekonomi Bakanlığı, gerçekten, Sayın Bakan, ismi havalı ama kendisiyle ilgili ciddi sıkıntıları olan bir bakanlık. Türkiye'nin ekonomi politikalarının yönetilmesi ve uygulanmasına bugüne kadar tek kuruşluk bir katkısı olmayan, daha düne kadar yokluğu hissedilmeyen ve müsteşarlık seviyesinde kalsa da niye bakanlık olmadı diye kimsenin şikâyet edemeyeceği bir bakanlıktır. Bunu sizin için veyahut da çalışma arkadaşlarınız için söylemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.
MUSA ÇAM (İzmir) - Genel olarak Bakanlık kadrosu, bakanlıkların oluşturulması biçimiyle ilgili söylüyorum, dün de Ticaret ve Gümrük Bakanıyla ilgili aynı şeyleri söyledik.
Dış ticaretle ilgili olduğu söylense de gümrüklerde ne olup bittiğinden herhangi bir haberi olmayan, dış ticaretin büyümeye katkısının ne olacağı konusunda tek satırlık bir görüşü sorulmayan bir bakanlık konumuna geldi.
Dış ticaretle ilgili kısmı Gümrük Bakanlığı, teşvik ve yabancı sermaye ile ilgili kısmı Sanayi Bakanlığı içerisinde bir genel müdürlük konumunda olması gereken Ekonomi Bakanlığının bence diğer bakanlıklarla görüşerek özellikle Gümrük, Ticaret ve Ekonomi Bakanlığının bir araya toplanması Türkiye ekonomisi açısından çok daha doğru olacağına inanıyorum çünkü zaman zaman bakanların birbirlerini revize eden açıklamalarının ve konuşmalarının ülke ekonomisine ciddi sıkıntılar verdiğini düşünüyorum.
Her şeye rağmen 2018 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum.